• Sonuç bulunamadı

2.9. Bu AraĢtırmada Uygulanacak ĠĢbirliğine Dayalı Öğrenme

2.10.6. Perspektif ve Modle

Resim sanatı, aynı zamanda üçüncü boyut gereksinmesini ve gerçek mekan görünümlerini elde etme ilkesini taĢır. Bu yolda göze hitap eden vizüel (görsel) imkan ve ilkelerin bazı ana kurallarına uyulur. Perspektif ve modle etme kuralları bu amacın hizmetine girerler. Genellikle resimde iki perspektif yöntem uygulanır: Çizgi ve hava perspektifi. Çizgi perspektifinin aslı, ufuk çizgisine doğru uzanan yatık paraleller meydana getirmektir. SözgeliĢi, bir tren yolunun iki rayı ufuk çizgisinde daralıp tek nokta haline gelir. Çizgi perspektifinin bir baĢka yönü de eĢyaların ölçüleriyle ilgilidir. Öndeki nesnenin arkadaki nesneden daha büyük görünmesi gibi. M. Hobbema'nın 17. yüzyılda yaptığı bir resim, çizgi perspektifine ideal bir örnek olarak gösterilebilir (http://www.tegim.com/egitim/dosyalar/e-j- bolumler/guzel-sanatlar/2126-perspektif.html).

Hava perspektifine gelince, buda atmosferin nesneleri uzaklık içinde belirleyiĢ tarzının gözlemidir. SözgeliĢi, yakındaki bir nesnenin hangi ayrıntılardan ve parçalardan oluĢtuğu

görülebilirken, aynı nesnenin uzak olan görünümü toplu tek bir bütün halinde kavranır. Batı resminin bu perspektif kuralları uygulayan ilk ustaları Helenistik çağa, M.Ö.4 yüzyıla kadar iner ( Tansuğ,1995: 9).

Perspektif, resimde bir mekân derinliği yaratmak gereksinmesinden doğar. Ama bunun kaçınılmaz bir gereksinme olduğu her zaman söylenemez. Genellikle perspektif kurallar üzerinde ısrar klasik Batı resmini doğacı ve gözlemci eğilimlerinin sonucudur. Perspektif kuralları uygulama yeteneğinin, geliĢmiĢ bir resim anlayıĢını içerdiği düĢüncesi de yanlıĢtır. Perspektif kuralların uygulanmadığı, bozuk uygulandığı ya da kasten bozulduğu, çeĢitli perspektif bakıĢ açılarının birbirine karıĢtırıldığı resimler bazı durumlarda perspektif kuralların uygulandığı resimlerden daha baĢarılı, daha etkilidirler. Hatta bir bakıma perspektif kuralları ihmal ederek yüzeyci anlayıĢa bağlı kalan bazı resim üslupları, resmin temel fonksiyonlarını, insanla olan psikolojik yakınlığını daha derinden yansıtırlar. Gerek Bizans çevresinde, gerekse Avrupa Ortaçağında resmin yüzeyci bir anlayıĢa bağlandığı görülür. Ancak Rönesans'la birlikte Antikite'ye dönüĢ, perspektif kuralları yeniden resme getirmiĢtir. Bu da Avrupa'nın Rönesans'tan sonraki bilimsel yöneliĢlerine paralel bir olgudur. Perspektif kurallarına yeterince uygun bir resim, yerini aldığı mekâna yeni bir mekân, bir çeĢit resim mekânı getirir. Buna resmin (fenestra aperta) (açık pencere) niteliği denmiĢtir. Buna karĢılık yüzeyci Bizans ve Ortaçağ resimlerinin gerçek mekânı, yer aldıkları kilisenin ya da herhangi bir tarihsel yapının mekânıdır. Böyle bir durumda mimari mekân içinde yer alan seyirci, resimle aynı atmosferi soluyarak, onunla derin bir psikolojik birlik sağlar. Yüzeyci resim üslupları; sözgeliĢi, Bizans'taki frontalite (cepheden tasvir) anlayıĢı seyirciyle dolaysız, içten bir iliĢki kurmak amacına yönelmiĢtir ( http://www.tegim.com/egitim/dosyalar/e-j- bolumler/guzel-sanatlar/2126-perspektif.html).

Modern çağ resim yorumlarının hemen hemen hepsinde perspektif kurallar önemli rol oynamaz. Çünkü kiĢisel biçim yaratma özgürlüğü sanatın katı kurallarıyla savaĢır. Resimde yüzey zevki ve anlayıĢı ön plana geçer.

Resimde plastik (üç boyutlu) bir görünüm elde etmek amacıyla, biçimleri modle etmek (mekân içinde kendi hacimleriyle bir yer tutma izlenimini vermek) yoluna baĢvurulur.

Biçimleri modle etmek de, resmin baĢlıca araçlarından iri olan ıĢık-gölge zıtlıklarından yararlanmak ya da rengi bu amaç uğrunda kullanmak demektir. Nesneler bu yoldan bir biçimsellik ve bize, gerçek oldukları izlenimini veren bir nitelik kazanırlar. Chiaroscuro

(Claire-obscure) adı verilen modle ediĢ tarzında, ıĢıklandırılmıĢ bir nesnenin gölge verdiği ve bir yanının öbür yanından daha aydınlık olduğu ilkesi geçerlidir. Rengin bu ilkeye bağlılığı ise, koyu ve açık renk tonlarının kullanımıyla ilgilidir. Chiaroscuro tarzında modle ediĢ, ressamlarca öteden beri bilindiği halde salt renk kullanımı yoluyla modle etmek 19. yüzyılda ortaya çıkmıĢtır. Ġlk önce Fransız ressamı Paul Cézanne'ın bu çabası, nesneleri küre, silindir, küp, piramit vb. gibi, temel geometrik öğelere indirgeyerek çağdaĢ resmin temellerinden birini hazırlayıĢına paraleldir. Cézanne'ın bu amaca uygun herhangi bir natürmortu bu temel geometrik yaklaĢım konusunda bilgi verir ( http://www.tegim.com/egitim/dosyalar/e-j- bolumler/guzel-sanatlar/2126-perspektif.html).

2.10.6.1.Derinlik, Mekân, Yüzey, Perspektif ve ĠĢlev (Fonksiyon)

Mekân, kütlenin tersidir. IĢık-gölge, kütle ve mekân iliĢkisinin sonucudur. Bir yüzeye yapılan resimlerde en büyük sorunlardan bir mekân, kütle, ıĢık-gölge iliĢkisinin düzenlenmesidir. Belli renklerin açık, koyu farklılıkları çizgilerde incelip kalınlaĢmaları uzaklık-yakınlık ve ıĢık-gölge etkisi vermektedir. Bir baĢka Ģekliyle derinlik algısı çizgilerin, açık ve koyuların en basit bileĢmelerinden elde edilir. “Uzayın derinlik derecesinin hiçbir önemi yoktur. Önemli olan sadece bu derinliğin duyulabilmesidir.” Ġki boyutta, hacim ve derinlik oluĢturmada ilk akla gelen belli kuralları ile bulunan çizgi ve hava perspektifidir. “Yüzeyin bir masal dünyasının derinliğine dönüĢmesinde de derinlik izlenimlerini getiren renk kavrayıĢında payı olmalıdır.”Ġnsanın derinlik algısına karĢı duyarlılığı, sanatçıya belirli bir anlatım olanağı sağlar. Elimizdeki düz yüzeye koyduğu nesnelerle, iki boyutlu yüzeyi, üç boyutluymuĢ gibi gösterebilir. “Derinlik etkisi, hareket halindeki Ģekillerle belirttiği zaman en kuvvetli etkiyi yapmaktadır.” Bu yeni boyutla sanatçı, seyircinin alıĢkanlığına uyan ya da aykırı düĢen bir mekân oluĢturabilir. Mekân nesneyi görme biçimidir. Mekân öncelikle sanatsal biçimin ürünüdür. Ancak biçimin kurulmasında birbirleriyle bağıntılı, iki farklı etkinlik vardır. Bunlardan iki biçimin derinliği, diğeri ise bütünlüğü içinde mekânın inĢasıdır. Giotto‟yla birlikte resim sanatı doğaya yaklaĢarak görüneni biçimsel olarak benzetme yoluna giderken, eĢyayı biçim içinde göstermektedir. Massacio‟da ise mekân gerçekliği, resim yapısının temelini oluĢturmaktadır. Merkezi perspektife bağlı mekân tasarımı, simgesel biçim olarak batı resmini özelliğe mahkûm edip, plastik görmeyi daraltmıĢtır. “Resim ile mekân karĢılıklı olarak birbiri içinde vardır. Biri ontolojik, diğeri timseldir. O halde çağdaĢ resmin, figüre karĢı olduğu gerekçesiyle mekânın dıĢlanabileceği iddiasıyla bir yanılgıdır. Burada önemli olan bir mekânın yüzeyselleĢme eğilimidir. Her resim öncelikle bir biçimleme

etkinliğidir. Bu iĢlemin nesnesi tuvalin reel varlığı ile hesaplaĢmasıdır.” Resimsel mekânda tuval yüzeyi ile özdeĢlenen renkli alan, sembolize etmek imkânı bulunmadığı için resmin sınırları içindeki göstergelerden birini üstlenmek zorundadır. 20. yüzyılda, oylumlama etkisini karĢıtıyla güçlendirme isteği ön plandadır. “Sanatsal biçim, malzeme ve içeriğin ötesinde, mekânsal yapıda teĢekkül etmekte olup, sonuç itibariyle canlı ve devingen bir mekânın öğesidir. Dolayısıyla resmin temelinde, yüzeyin iki boyutluluğu ile nesnenin üç boyutluluğu arasındaki hesaplaĢma yatmaktadır... Beckman: Resmin soyut yüzeyini biçimlendirmek için boy, en ve derinliği belirli bir düzeye getirmiĢtir. Böylece de mekânın sonsuzluğuna karĢı kendini koruduğunu söylemektedir. Önemli olan konu değil, bu konunun resim aracılığıyla yüzeyin somut yapısına taĢımasıdır. DeğiĢik iç yüzeylerin resmine verdiği derinlik daha önce perspektifle sağlanan derinliğin yerini mükemmelin almaĢtır.” 15. yüzyıl Floransa ressamları perspektifi keĢfederek resimde çoğu kez mekânı bir boĢluk gibi kullanmıĢlardır. “BoĢ mekânların tasarlanmasını çağdaĢ sanatta Cezanne‟a borçluyuz. Cezanne mevcut nesnelerin renk muhtevalarına irca etmesini bilmiĢtir. Böylece renklere ait bir öteki dünyada geçmiĢle herhangi bir ilintisi olmayan yepyeni bir hayat bağlamıĢ oluyordu.” Leonarda de Vinci ile 16. yüzyıl Venedik Ressamları, perspektifi bir boĢluk değil, atmosferle dolu bir mekân olarak görmüĢlerdir. Atmosferle dolu bir geniĢ mekânı betimlemek için de hava perspektifini kullanarak çizgi perspektifinin eksiklerini gidermiĢlerdir. “Genellikle resimde iki perspektif yöntem uygulanır: Çizgi ve hava perspektifi. Çizgi perspektifinin aslı ufuk çizgisine doğru uzanan yatık paraleller meydana getirmektir. Çizgi perspektifinin bir baĢka yönü de eĢyaların ölçüleriyle ilgilidir: Öndeki nesnenin arkadakinden büyük görünmesi gibi. Hava perspektifine gelince bu da atmosferin nesneleri mesafe içinde belirleyiĢ tarzının gözlemidir. SözgeliĢi, yakındaki bir nesnenin uzak olan görünümü toplu, tek bir bütün halinde kavranmaktadır.” Atmosfer resimde renk yardımıyla mümkün olduğundan, nüanslarla dolu üç boyutlu bir etki yaratır. Modern çağın resim yorumunda perspektif kuralları önemli rol oynamaz. “Çünkü kiĢisel biçim yaratma özgürlüğü sanatın katı kurallarıyla savaĢır. Resimde yüzey zevki ve anlayıĢı ön plana geçer.” Lautrec “Monsieur Boileau Kahvede” adlı resimde, mekânı sınırlayarak izleyici odaya sokar. Masanın çerçeve ile kesilmiĢ olan iki köĢesi, resimdeki, resimdeki mekândan izleyicinin bulunduğu mekâna geçerek, gözü ortadaki mekâna ulaĢtırır. Picossu‟nun “Guarnica” adlı resminde ise mekân ve mekânda yer alan nesneler olağan değildir. Bir katliam sahnesi anlatılmaktadır. Bu sahne ana olayın üzerine kuruludur. Seyirci ne evin içindedir, ne de dıĢında; ıĢık ne gün ıĢığıdır, ne gece ıĢığı. Mondrain, resminde mekânı silmek istiyordu. Çünkü yüzey resmi ise bu anlayıĢtan doğuyordu. Ama yüzeyi de ortadan kaldırmak gerekiyordu. Bu da yolu, yüzeyleri boyu boyunca dikine ve enine kesen

doğruları bulmaktı. Tablolarında mekânı yeniden düzenlemiĢ resim ve mimari, en dolaysız iç içe anlama ulaĢmıĢtır. Uzakdoğu resmide, çizgi ile boĢ yüzey arasında tanık olunan iliĢki her Ģeyin özü olan sonsuz boĢluğun renge benzer bir iĢlev üstlendiğini ortaya koyar. “Biçim ile fonksiyon (iĢlev) arasında o kadar sıkı bir bağlantı vardır ki... Bir biçim ile karĢılaĢtığımız zaman yapmamız gerekli olan Ģey biçimin strüktür elemanları ile fonksiyon yönünden gösterdiği olanaklar arasında bir bağlantı kurmak, bu bağlantıyı biçimin incelenmesinde daima göz önünde tutmak, biçimdeki bütün geliĢim olanaklarını ve diğer biçimler ile arasındaki fonksiyonel (iĢlevsel) iliĢkileri araĢtırmaktadır.” 18. yüzyılda büyük klasik üsluptaki anlatı resim sanatının ölümünün ardından, peyzaj resmi de önemli bir konuma gelmiĢtir. Ressam Klee resimde önemli olan biçim değil de, iĢlevdir derken; iĢlevi dıĢ kalıbın değil, geliĢme sürecinin, canlının ve onu zaman süreci içindeki amacı olarak görmüĢtür. DıĢtan içe, yüzeyden derine giden bir inceleme oluĢma, geliĢme söz konusudur. Sanatçı görünen ve yetinmeyip görünenlerin ardındaki sorunlar üzerinde baĢladığında, iĢlev olarak noktanın hareketinden çizgi, çizgiden yüzey, yüzeyden hacim oluĢturmaktadır. Sanat görüneni vermez. Onun iĢlevi görünmeyeni görünür kılmaktır. Rengin dizimsel yapıdaki iĢlevi ile yüzey arasında organik bir iliĢki vardır( http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/216815- resimde-hareket-ve-bicim-nedir.html ).