• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: REKABET HUKUKUNUN AÇIKLAYICILARI OLARAK CHICAGO, HARVARD VE

3. BÖLÜM: REKABET KURULU KARARLARININ İKTİSAT OKULLARINDAN ETKİLENMESİ:

3.5. R EKABET K URULU Y OĞUNLAŞMA K ARARLARININ G EREKÇELERİNİN S INIFLANDIRILMASI

3.6.2. Pazar Payı

Hâkim durum analizlerinde, yoğunlaşmaya taraf firmaların işlem sonrası pazar büyüklükleri kadar, pazardaki diğer firmaların payları da oldukça önemli bir göstergedir. Piyasadaki gerçek rekabet koşullarının belirlenmesinde dikkate alınması gereken bu husus, birleşen tarafların hali hazırda ne kadar rekabetçi bir baskı altında faaliyet gösterdiklerine dair bilgiler taşımaktadır. Eğer piyasada pazar payı finansal büyüklük, araştırma-geliştirme gücü, ürün çeşitliliği gibi ölçütler bakımından yeterince rekabetçi baskı yaratabilecek büyüklükte rakipler varsa, yoğunlaşma ile yüksek sayılabilecek pazar paylarına ulaşılması bile hâkim duruma gelinmesi anlamını taşımayabilmektedir49. Öte yandan, eğer pazarın geri kalanı yoğunlaşma ile oluşan firmanın pazar payına göre çok düşük paylara sahip firmalardan oluşuyorsa, yüksek pazar payı hâkim durumun göstergesi sayılabilmektedir.50 Kısaca, yoğunlaşma sonucunda oluşacak firmanın pazar payı ile pazardaki diğer firmaların payları arasındaki büyük fark, hâkim durumun varlığını kuvvetlendirici bir unsur olarak görülebilmektedir. Rekabet Kurulu’nun yoğunlaşma kararlarında en fazla vurgu yapılan parametre Pazar payı olarak ortaya çıkmıştır (Bakınız Tablo.2). Öyle ki, kurulun bazı kararlarında elde edilecek pazar payıyla piyasada hâkim durum yaratarak veya mevcut hâkim durumu güçlendirerek rekabeti bozma olasılığının olmadığı dile getirilmiştir. Bazı kararlarda ise pazar payının düşük olmasının hakim durum yaratmaya veya güçlendirmeye imkan vermeyeceği söz konusu edilerek pazar payı tek kriter olarak ele alınmıştır (Bakınız Ek.2).

49Örneğin 2.5.2000 tarih ve 00-780 16/160-82 sayılı Cisco/IBM kararında % 70.5'lik yoğunlaşma oranını hakim durumun tespiti için yeterli görmemiştir.

50 Rekabet Kurulu, 3.11.2000 tarih ve 00-43/464-254 sayılı IGSAS/Toros Gübre kararında yaklaşık % 46 oranındaki bir Pazar payı oluşturan yoğunlaşma işlemini yasaklamıştır.

Rekabet Kurulu karalarına etkileri bağlamında ele alınan Chicago İktisat Okulu, Harvard İktisat Okulu ve Avusturya İktisat Okulunun firmaların sahip oldukları pazar paylarının hâkim durum yaratarak rekabeti bozucu etkilerine yaklaşımları ele alınacaktır.

CO, bir firmanın pazarda, diğer firmalardan daha fazla pay sahibi olmasının firmanın sahip olduğu üstün etkinlikten kaynaklandığına inanmaktadır. Bu bağlamda üstün etkinliğin içsel büyüme veya dışsal büyüme (birleşme devralma) stratejileriyle gerçekleştirilmesi arasında hiçbir fark yoktur. Kimse içsel büyümenin olumlu ve meşru, dışsal büyümenin ise olumsuz veya hukuka aykırı olduğunu iddia edemez (Bork, 1979). CO anlaşma ve birleşmelerin yegâne olarak etkinliği artırmak amacıyla gerçekleştirildiğini varsayar. Yoğunlaşma, hiçbir risk olmayan hatta arzu edilir bir durum olarak görüldüğünden, pazar gücü doğrudan pazar payı ile ilişkilendirilmemiştir. Chicagocular, piyasada yerleşik firmalar arasında var olan önemli orandaki bağımsızlığın yoğunlaşma artışı ile hileli anlaşma olasılığını artırdığını kabul ederler. Fakat yoğunlaşma durumunda tekelci gücün gayretleri, potansiyel rakiplerce iyi bilinir hale gelmekte ve yatay gizli anlaşma durumunda kolaylıkla yasal takibata uğrayabilmektedir (Rittaler ve Schmidth, 1998). Piyasaya yeni girenler etkinlik temeline dayanmayan bu piyasa gücünü hemen aşındıracaktır. Dolayısıyla pazar payının yüksekliği ne hâkim durum göstergesidir ne de rekabeti bozucu etkisi vardır.

CO’na göre firmalar, saldırgan bir tutumla olmamak kaydıyla içsel büyüme yoluyla istedikleri oranda pazar payına sahip olabilmelidir. Yatay birleşmelerin değerlendirilmesi, bir birleşmenin sağlayacağı maliyet tasarrufu karşısında üstleneceği refah kaybı arasındaki ödünleşme ile yapılmıştır (Williamson, 1968).

CO’a göre birleşmeler, dava tarihindeki şartlar içerisinde değil birleşmenin gerçekleştiği tarihteki piyasa gerçekleri ışığında değerlendirilmelidir. Bir birleşme sonrası gerçekleşen içsel büyümenin asla birleşmeye taraf olmamış bir firmanın içsel büyümesinden hiçbir farkı yoktur. Her ikisi de etkinlik delilidir (Rittaler ve Schmidth, 1998).

Görülmektedir ki CO yüksek pazar payına sahip olmayı bir etkinlik belirtisi olarak kabul etmektedir. Bu etkinliğin içsel büyüme veya birleşme devralma yoluyla gerçekleşmesi arasında hiçbir fark yoktur. CO : “firmalar tekelci gücü tek taraflı eylemlerle elde edemez

veya artıramazlar. Dolayısıyla rekabet hukukunun odak noktası tek taraflı eylemler değil onun yerine; a) karteller ve b) doğrudan tekel oluşturacak kadar büyük veya piyasadaki satıcı sayısını önemli derecede azaltarak kartelleşmeyi kolaylaştıran yatay birleşmeler olmalıdır”

potansiyel rekabet baskısının azalan oyuncu sayısını artıracağını ileri sürerek, pazar payı artırma stratejisi uygulayan bir firmanın davranışının hâkim durum yaratma, güçlendirme veya rekabeti bozma gibi bir etkisinin olamayacağını dile getirmektedir.

Pazar payı parametresi alternatif Okul olan HO yaklaşımından ele alındığında ortaya farklı bir resim çıkmaktadır. Yüksek pazar payına sahip olmayı hâkim durumun bir göstergesi olarak kabul eden HO tarafından, karlar bir piyasa gücü endeksi olarak görülmüş; görgül çalışmalarla karların uzun dönemde aşınmaya uğramaması gerekçesiyle bir etkinliğin ifadesi olamayacağı fakat rekabetin kısıtlanması dolayısıyla artan piyasa gücünün bir sonucu olduğu iddia edilmiştir. HO temsilcileri, çok nadiren yüksek kar ve yüksek pazar payının büyük firmaların üstün etkinliğini yansıttığı görüşündedirler (Geroski, 1984).

Bir firmanın başarısı karlılık ve pazar payı ile ölçüldüğünde imalarından birisi, Kwoka ve Ravenscraft (1985) tarafından bulunduğu gibi, bir firmanın başarısının yalnızca endüstri yoğunlaşması ile değil firmanın sahip olduğu pazar payı ile açıklanabileceğidir. HO’un özellikle birleşme devralma yoluyla elde edilen yüksek pazar payı konusunda almış olduğu tavır, yoğunlaşmanın hileli anlaşmanın bir göstergesi olduğu şeklindedir. Harvard ekonomistlerine göre endüstrideki yoğunlaşma hileli anlaşmaları kolaylaştırmaktadır. Yoğunlaşmamış bir endüstride firmalar işlem maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı (anlaşmaya katılacak firma sayısı arttığı için bilgi toplama, müzakere vs. maliyeti de artacaktır) hileli anlaşma yapamayacaktır. HO temsilcileri, pazar payı ile karlılık arasındaki bağlantının yoğunlaşma ile karlılık arasındaki bağlantıdan çok daha fazla odak oluşturduğu görüşünü ileri sürerler (Scherer, 1986). Bu görüşe göre firmaların büyük pazar payına sahip olmaları ile birlikte yüksek karlılık oranına sahip olmaları, ölçek ekonomileri ve diğer maliyet avantajlarından kaynaklanabileceği gibi ürün ve fiyat farklılaştırma (bireysel tekel gücü gayretleri ve fiyatları rekabetçi düzeyin üzerine çıkarma gibi) avantajlarını kullanarak daha iyi fırsatlar yaratmanın sonucudur (Ravenscraft, 1983).

Hileli anlaşmalar konusunda Rekabet Kurulu’nun HO yaklaşımını benimsediğine dair ipucunu, birleşme devralma kararları analizlerine pazar payı ile birlikte “koordineli davranış” olasılığını dâhil etmesinde de görmekteyiz. Örneğin, Sanko Holding A.Ş.’nin Çimko Çimento ve Beton San. Tic.A. Ş.’de bulunan hisselerinin Cementeire Aldo Barbetti S.p.A’ya51 devri kararında “ işlem sonucunda Çimko üzerinde ortak kontrol esasına göre yeni bir ortaklık

oluşacağından bu teşebbüse ortak olacak olan ana şirketler arasında bir koordinasyon riski yaratıp yaratmadığı da önem kazanmaktadır” ifadeleriyle HO yaklaşımının benimsendiği ortaya konulmaktadır.

CO’un yüksek pazar payının etkinliğin sonucu olduğu iddiası HO tarafından şiddetle eleştirilmiş; karlılıktaki artışın farklılaştırılmış bir ürünle birlikte yüksek pazar payına sahip olunmasından ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Farklılaştırılmış ürün endüstrilerinde yüksek pazar payına sahip firmalar, daha kaliteli veya daha iyi kalite algısına sahip ürünler ürettikleri için karlılık oranları yüksektir. Eğer en karlı firma daha etkin olarak tanımlanacaksa, reklâm veya ürün geliştirme yoluyla ürünlerini farklılaştıran firma daha etkin firma olarak ortaya çıkacaktır (Mueller, 1986).

Firmanın yüksek pazar payına sahip olmasını hâkim durum yaratmanın veya hâkim durumu güçlendirmenin göstergelerinden birisi olarak kabul eden HO yaklaşımı Rekabet Kurulu yoğunlaşma kararlarında en fazla vurgu yapılan parametre olarak; Rekabet Kurulu yoğunlaşma kararlarında HO yaklaşımının daha fazla benimsendiğini ortaya koymaktadır. Rekabet kurulu yoğunlaşma davalarında hem izin verme hem koşullu izin verme, hem de birleşmeyi devralmayı yasaklama kararlarında oldukça fazla sayıda pazar payı parametresine vurgu yaparak HO’un söylemlerini esas aldığını ortaya koymuştur. Kurulun, Pazar payının yüksek olmaması gerekçesiyle izin verdiği yoğunlaşma örnekleri, Spar Gıda San. ve Tic.A. Ş.’nin Fiba Holding A.Ş. tarafından devralınması52, Marmara Çimento ve Yapı Malzemeleri San. ve Tic. A.Ş.'nin Anadolu Çimentoları T.A.Ş. tarafından devralınması53 ve Pfizer ile Pharmacia Corporation'ın birleşmesi 54 kararlarıdır.

Rekabet kurulu izin verdiği yoğunlaşma davalarında olduğu kadar, izin vermediği yoğunlaşma davalarında da Pazar payı parametresini Harvard Okul ile paralel bir yaklaşımla

52 Karar Sayısı: 00–13/125–60

53 Karar Sayısı: 01–63/652–174 54 Karar Sayısı: 02–81/945–391 55 Karar Sayısı: 99–26/230–138

ele almıştır. İzin verilmeyen yoğunlaşma davalarının ilki olan LPG55 kararı olarak anılan, Likit petrol gazı (LPG) tedarik etme amacı ile bu pazarda faaliyet gösteren 39 şirketin birleşerek kurmayı hedeflediği “ortak girişim şirketine” izin verilmesi talebi oluşturmaktadır. Kurul, ortak girişim içinde yer alan ve LPG dağıtım pazarında birbirleriyle rakip olan firmaların, 1997 yılı itibariyle yaklaşık toplam %92 pazar payına sahip olduğu ifade ederek bu kadar yüksek bir pazar payının satış şartlları ve fiyat açısından rekabetin ortadan kalkması sonucunu doğuracağını kabul etmiştir.

Aynı parametre izin verilmeyen ikinci yoğunlaşma davası olan İstanbul Gübre A.Ş’nin özelleştirme yoluyla Toros Gübre’ye satılması56 davasında incelemeye tabi tutulmuş ve Harvard Okul’un olan yüksek pazar payının hâkim durum göstergesi olduğu iddiası izin vermeme kararının gerekçelerinden birisini oluşturmuştur. Kurul, oldukça ayrıntılı bir ürün ve coğrafi pazar analizi yaptıktan sonra, Toros Gübre’nin İgsaş’ı satın alması halinde % 46 oranına ulaşacak pazar payı ile pazar lideri konumuna geçeceğini, piyasanın oligopolistik yapısı ve giriş engellerinin varlığının hâkim duruma geçmesini sağlayarak rekabeti kısıtlayacağına karar vermiştir. Benzer şekilde, izin verilmeyen üçüncü yoğunlaşma davası olanGaziantep Çimento’nun Sanko A.Ş. ile Çimko A.Ş.57 tarafından devralınması kararıdır. Rekabet Kurulu, bu davada da piyasanın aşırı yoğunlaşmış oligopolistik bir yapı arz etmesi, ölçek ekonomileri, batık maliyetler, yüksek sermaye gerekliliği, güçlü dağıtım ağı ihtiyacı gibi giriş engelleri yanında, piyasada firma sayısının azlığı, alıcıların pazarlık gücünün zayıflığı, devralma sonrasında oluşacak pazar payının yüksekliği HO yaklaşımı paralelinde hâkim durum yaratarak rekabeti kısıtlayıcı etki oluşturan unsurlar olarak kabul etmiştir. Koşullu izin verilen kararlarda da Rekabet Kurulu’nun zaman zaman, pazar payının yükselerek hâkim duruma geçmenin önlenmesi için, taraflardan birinin malvarlıklarından bir kısmının üçüncü bir firmaya devredilmesini bir koşul olarak öngördüğü tespit edilmiştir. Roche Grubu'nun vitaminler ve ince kimyasallar bölümünün DSM N.V.'ye devredilmesi kararında58 Kurul, birleşme sonrasında oluşacak yüksek pazar payının piyasadaki rekabeti

56 Karar Sayısı : 00-43/464-254

57 Karar Sayısı:05-86/1190-342 58 Karar Sayısı : 03-60/730-342

bozucu ve kısıtlayıcı etki yaratacağını dikkate alarak Roche’nin yem enzimleri pazarındaki malvarlığını bağımsız bir üçüncü firmaya satması koşulunu getirmiştir. Koşullu izin gerekçeleri açısından sistematik bir sınıflandırma yapmaya gitmek mümkün olmamakla beraber en sık kullanılan koşulların gizlilik ve rekabet etmeme anlaşmalarının sürelerine ilişkin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu iki koşulun öngörüldüğü davalarda da Rekabet Kurulu, birleşme devralmanın hâkim durum yaratmayacağı sonucuna varırken yine Harvard Okul ile paralel bir yaklaşımla pazar payının yüksekliğini analize tabi tutmuştur.

Anti-tröst teorinin bir diğer etkili okulu olan Avusturya Okulu, Pazar payı konusunda da CO okuluna benzer bir tavır ortaya koymaktadır. Bunun nedeni belki de her iki Okulun da teorilerini liberalizme dayandırıyor olmalarıdır.

Daha etkin firmaların tüketicilerin onayını kazandıkları için pazar paylarının da doğal olarak arttığını savunan AO göre bunun rekabeti bozulmasına veya kısıtlanmasına neden olması da anlamsızdır. Aksine bu durum kaynakların dağılımının tüketici tercihleri ile uyumlu etkin bir şekilde yapıldığının göstergesidir.

Pazar payını artırmak bağlamında rekabetçi bir piyasa düzeninde kâr araştırmak ekonomik hayatın normal bir veçhesidir. Kâr peşinden koşmak ve ekonomik kazanç, rekabetçi bir piyasa sürecinin etkinliği ile doğal olarak ilişkilidir. Bu tür faaliyetler, ekonomide rekabetçi fiyat sistemini ve değer yaratmayı (örneğin yeni ürünler) harekete geçirmektedir (Tollison, 1982). İçsel büyüme, yatay, dikey hatta çapraz birleşmeler yoluyla ölçek ekonomileri araştırma da doğal olarak rekabetçidir. Pazar payını gerek birleşmeler, gerek içsel dinamiklerle artırma gayretleri rekabeti azaltan değil aksine artıran stratejik davranışlardır (Singleton, 1986). Benzer şekilde D’aveni’de (1994), pazar payını artırmak amacıyla stratejik davranışlara sahne olan aşırı rekabetçi bir çevredeki firmalar da bu rekabetçi faaliyetleri yüklenmek ve zaman içerisinde bir rekabet avantajı yaratmak zorundadırlar diyerek yüksek pazar payına ulaşmanın rekabeti artıracağı sonucuna varmaktadır.

AO’un anti tröst teorisyenlerinden olan Armentano (1989)’ya göre etkin firmaların daha az etkin firmalardan fazla kar elde etmesi ve bu firmalardan daha hızlı büyümesi umulmaktadır. Eğer pazar payının artması bu şekilde üstün bir ekonomik performansın doğal bir sonucu ise, anti tröst düzenlemelerin pazar payı üzerinde durması ve hâkim durum analizlerine tabi tutması anlamsızdır. Çünkü rekabet otoriteleri rekabetin önemli derecede azaltılması ölçütünü uygularken, zımnen rekabetin bir tür nicelik olduğunu varsaymaktadır. Fakat rekabet bir

nicelik değil, piyasada güç kullanmaksızın bireylerin ve firmaların malları sağladığı bir süreçtir.

AO, pazar payının yüksek olmasının tekelleşme ve piyasa gücü anlamına gelmediğini ileri sürmektedir (Di Lorenzo, 1988). Çünkü bu yüksek pazar paylarına yeni kâr fırsatları keşfetmek için girişimci çabalarla ulaşılmaktadır. Rekabet hukuku belirli rakipleri değil, rekabetçi süreci korumalıdır (Armentano,1982). Pazar payını artırmanın içsel büyüme stratejileriyle olduğu kadar yatay, dikey hatta çapraz birleşme stratejileriyle de gerçekleştirilmesi doğal olarak rekabetçi bir davranıştır, rekabeti bozucu ya da engelleyici değildir. AO temsilcilerinden Block (2002) da benzeri bir görüşle, pazar payını artması ile ilgili olarak yapılması gereken hiç bir şey olmadığını ve yüksek pazar payına sahip olmanın herhangi bir sakınca doğurmadığını dile getirmektedir. Yüksek pazar payı, üstün bir fiyat/kalite kombinasyonu oluşturularak elde edilebilir. Gelir ve refah eşitsizlikleri nitelik, çaba ve talih farklılıklarının bir sonucu olabilir yoksa bir firmanın yüksek pazar payına sahip olmasının değil.

Görüldüğü üzere AO’nun pazar payı ile ilgili yaklaşımı yine rekabetin bir süreç olduğu iddiasını temel alarak, hâkim durum yaratma veya hâkim durumu güçlendirme dolayısıyla rekabeti bozucu veya kısıtlayıcı bir etkiye sahip kabul edilmemektedir. Yüksek pazar payına sahip olma olsa olsa tamamen rekabetçi firma davranışlarının yine rekabetçi çıktılar üreten bir sonucudur ve Rekabet Otoritelerinin ilgi alanına girmemelidir. Oysa yukarda Tablo 2. de görüldüğü üzere Rekabet Kurulu birleşme devralma kararlarında ilk analize tabi tutulan ve en çok vurgu yapılan parametredir.