• Sonuç bulunamadı

Parasal Aktarım Mekanizmaları

Zorunlu karşılıkların kredi hacmini etkilemek amacıyla kullanılmasının etkilerinin analizine geçmeden önce “banka kredi kanalı”nın nasıl işlediğinin bilinmesi gerekmektedir. Merkez bankaları zorunlu karşılık politikasını sadece

bankaların kaynakları üzerinden gerçekleştirmekte olup, bankalar bu

kaynakları ile ihtiyaç sahiplerine kredi vererek parasal aktarım

mekanizmasında rol üstlenmektedir.

Literatürde para politikası ile reel ekonomi arasındaki etkileşim üç

kanaldan gerçekleşmekte olup bu mekanizma parasal aktarım mekanizması

olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu kanallar, kesin olarak

belirlenememekte ve literatürde bu kanalların para politikasının reel ekonomiyi etkileme sürecinin parçaları olduğu görüşü savunulmaktadır. Söz konusu kanallar, geleneksel faiz oranı kanalı, diğer varlık fiyatları kanalı ve kredi kanalıdır (Kasapoğlu, 2007).

Geleneksel para görüşü olarak ifade edilen “faiz kanalı”nda (IS-LM modeli) para ve tahvilden oluşan iki varlık türü dikkate alınmakta ve para politikasının reel ekonomiyi faiz oranındaki değişmeler yoluyla etkilediği savunulmaktadır. Bu görüşte, bankalar tarafından verilen kredilere ve para çarpanı mekanizmasına özel bir önem verilmemektedir.

Parasalcı iktisatçılar (Mishkin ve diğerleri), Keynesyen IS-LM

modelinde sadece faiz oranına odaklanılmasının eksik olduğu, faiz

oranlarının parasal aktarım sürecindeki birçok nispi fiyattan sadece biri olduğunu belirtmektedir. “Diğer varlık fiyatları kanalı”, paranın diğer para birimleri karşısındaki fiyatı olan “döviz kuru kanalı”nı içermektedir. Ayrıca,

para arzındaki artışın parasalcı görüşte olduğu gibi varlık fiyatlarını ve tüketicilerin servetini artırması yoluyla harcamaların artması veya Keynesyen yaklaşımda olduğu gibi artan para arzının faiz oranlarını düşürmesi ve hisse senedi piyasasını daha cazip kılması açıklamalarındaki gibi tanımlanan “hisse senedi fiyatı kanalı” da bu çerçevede ele alınmaktadır (Kasapoğlu, 2007).

Diğer yandan, “kredi kanalı” olarak adlandırılan üçüncü görüşe göre, para politikasının reel ekonomi üzerine etkisi banka kredileri kanalı ile ortaya çıkar. Kredi kanalına ilişkin literatürde para politikası uygulamaları, banka kredilerini bankaların kullanabilecekleri fon miktarını değiştirerek ve/veya kredi vermek amacıyla kullanabilecekleri fonların maliyeti yoluyla etkiler. Bu çerçevede, fon maliyeti değiştiğinde bankaların kredi verme konusundaki istekliliği değişecektir (Öztürkler ve Çermikli, 2007). Söz konusu etkiler, ZKO kullanılarak yaratılabilir.

Asimetrik enformasyon nedeniyle fon ihtiyacı içinde bulunan kişilerin istedikleri her an tahvil ihraç edememeleri ve bu bilgi asimetrisinin araya bankaların girmesi ile en aza indirilmesi nedeniyle reel sektör büyük oranda banka kredilerine dayalı bir finansman modeline sahiptir. Bu durum banka kredi kanalının önem kazanmasına yol açmıştır. Geleneksel faiz kanalından farklı olarak banka kredi kanalında; para, menkul kıymet ve banka kredisinden oluşan üç tür varlık söz konusudur. Böylece banka bilançosunun aktif tarafında yer alan nakit (rezervler) ve menkul kıymetlerin yanı sıra krediler de analize dâhil edilmekte ve para politikası şokuna karşı bankaların kredi arzını değiştirip değiştirmeme kararı parasal aktarım mekanizmasında rol oynamaktadır (Bernanke ve Blinder, 1988)

Kredi kanalı esas itibarıyla iki alt başlıkta incelenmektedir. Bunlar banka kredi kanalı ve bilanço kanalıdır. Banka kredi kanalına göre, para politikası uygulamaları yoluyla ticari bankaların kredi arzı etkilenmektedir.

Banka kredi kanalının çalışması, banka kredilerinin hem banka bilançolarının aktifinde hem de borçluların pasifinde tam ikamesinin bulunmaması koşullarına bağlıdır. Bu unsurlarda ilki para politikasının para

arzı üzerindeki doğrudan etkisiyle ilişkilidir. Bankacılık sistemindeki rezervleri azaltan bir sıkı para politikasının ardından, krediler ile diğer aktiflerin

(özellikle menkul kıymetlerin) birbirleriyle ikame edilemez olması

gerekmektedir. Çünkü ancak böyle bir durumda bankalar kredi arzlarını azaltmak suretiyle portföylerini yeniden ayarlamak zorunda kalmakta ve kredi kanalı etkin olmaktadır. İkinci unsur ise özellikle hane halkı ve küçük firmaların banka kredilerinin dışında diğer kredi türlerine ve menkul kıymet ihracına erişimlerinin az olmasıdır.

Kredi kanalının ikinci çeşidi olan bilanço kanalında, para politikasının borçluların finansal pozisyonları üzerindeki potansiyel etkisine vurgu yapılmakta ve borçluların finansal pozisyonlarını etkileyen herhangi bir şokun dış finansman primini ve borçluların yüz yüze kaldıkları tüm kredi şartlarını değiştirdiği ifade edilmektedir (Gündüz, 2001).

Literatürde ABD, AB ülkeleri ve Türkiye’de banka kredi kanalının öneminin ve etkinliğinin test edildiği çalışmalar mevcuttur. ABD ile ilgili çalışmalarda değişik açılardan kredi kanalının anlamlılığı test edilmiştir. Bu çalışmaların bazılarında banka kredileri kanalı anlamlı, bazılarında ise anlamsız bulunmuştur. Kashyap ve Stein (2000), kredi kanalının işlerliğini araştırırken likiditesi düşük ve dışarıdan kaynak sağlama imkanı sınırlı küçük bankaların kredi arzının büyük bankalara göre daha fazla para politikası kararlarından etkilendiği sonucuna ulaşmış ve bu bulguyu ABD’de kredi kanalının işlediği şeklinde yorumlamışlardır. Bu çalışmanın yanı sıra Kishan ve Opiela (2000)’de likidite yerine sermayenin rolüne vurgu yapmış ve aynı

mantıkla sermayesi düşük bankaların para politikasından daha fazla

etkilendiğini vurgulamıştır. Diğer taraftan, Bernanke ve Blinder (1992)’de kullanılan VAR modeli sonucunda daraltıcı para politikası şokunun ardından kısa vadede menkul kıymet stokunun kredilerden daha hızlı azaldığı görülmüş ve bu gelişme banka kredi kanalının kısmen işlediği şeklinde yorumlanmıştır.

Cengiz ve Duman (2008)’da AB ülkeleri ile ilgili çalışmada bazı ülkelerde (Almanya, Belçika ve Hollanda) banka kredi kanalının var olduğu

Fransa, İngiltere ve İtalya için ise kredi kanalının varlığı destekleyen bir bulgu elde edilemediği ifade edilmiştir.

Para çarpanı mekanizması ile zorunlu karşılıkların kullanımı arasındaki ilişkiyi Amerika üzerinden inceleyen Carpenter ve Demiralp (2007)’de, Amerika’da zorunlu karşılığa tabi yükümlülüklerin esas itibarıyla mevduattan oluşması, ancak bankacılık sisteminin açtığı kredileri mevduat dışı kaynaklarla kolaylıkla finanse edebilmesi nedeniyle para çarpanı modelinin etkinliğinin ve dolayısıyla merkez bankalarının zorunlu karşılıklar yoluyla parasal büyüklükleri kontrol etme yeteneğinin azaldığı yorumu yapılmıştır (Carpenter ve Demiralp, 2007).

Diğer taraftan Demiralp (2008), Türkiye örneğinde, zorunlu karşılığa tabi yükümlülükler mevduat çeşitlerinin yanı sıra yurt dışından sağlanan krediler gibi çeşitli fonları içermekte olup, bu durum kredi kullanımında kullanılabilecek her tür fon üzerinden zorunlu karşılık ayrılması ve böylece banka kredilerinin zorunlu karşılığa tabi yükümlülükler ile finanse edilmesi anlamını taşımaktadır. Bu yolla para çarpanı mekanizması, Türkiye özelinde anlamlı olup, zorunlu karşılıklar yolu ile kredi genişlemesinin/ daralmasının kontrolü mümkün bulunmaktadır.

Bu çerçevede Türkiye’de zorunlu karşılıkların kredi ve mevduat hacmi ile çeşitli kredi faiz oranlarına etkilerinin incelenmesi için yapılan analizler bir sonraki bölümün konusunu oluşturmaktadır.