• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KONUŞMA ÇÖZÜMLEMESİ ODAKLI ÇEVİRİ ORTAMI

2.5. Çalışmanın Sözel Olmayan Boyutu: ‘Bakış’

2.5.1. Tek Dilli Ortamda Sözel Olmayan İletişim

“Sözel olmayan iletişim” ifadesinin kullanılmaya başlandığı 1950’li yıllar ve müteakip iki on yıl içerisinde yapılan çalışmalar, sözel olmayan iletişim ortama yönelik yapılacak çalışmalarda kullanılabilecek yeni yaklaşım ve yöntemlerin geliştirilebilmesine imkân sağlamıştır. Farklı araştırmacılar, sözel olmayan iletişimin farklı yönlerine odaklanmışdır: “bakış” (Exline, 1963), “bedensel iletişim” (Argyle, 1975), duraklama ve duraksamalar (Goldman-Eisler, 1972), beden hareketi ve söz (Kendon, 1972). Sözel

78

olmayan tutumun, birlikte hayat bulduğu sözel tutum ile bağdaştırılmaksızın tam anlamıyla anlaşılmasının mümkün olmadığı kanısı 1980’li yıllarda gelişmeye başlamış ve yine o yallarda, her iki boyutun da sistematik olarak etkileşimsel bir ortamda ele alındığı, bireyin tutumundan ziyade tüm katılımcıların tutum ve davranışlarının odak noktası haline getirildiği bir anlayış benimsenmiştir (Davitti, 2012: 98-9). Bireyden ziyade etkileşimi ön plana alan yaklaşımlar, toplumsal etkileşimle olduğu kadar, etkileşimsel süreçler üzerinde söz sahibi olan sosyo-kültürel etmenler ile de ilintilidir. “Gerçekliğin toplumsal olarak inşa edildiği etkileşim odaklı araştırmalarda” (Hale ve Napier, 2013: 15), katılımcıların tutum ve davranışlarındaki anlık değişimin betimlenmesine yönelik nitel gözlemler önem arz eder.

Davranış bakımından, etkileşim ortamlarının örgütlü birer yapı olduklarına dikkat çeken Kendon, etkileşim sürecine dair belli başlı sayıltılarda (assumptions) bulunulabileceğine şu sözlerle dikkat çeker:

Hiçbir etkileşimsel durum yoktur ki yeni baştan yaratılmış olsun. Her bir etkileşim ortamı katılımcıların davranışsal teamül ve norm dağarınca (dilsel birimler, el-kol hareketleri, yönelim, duruş, mesafe) şekillendirilir. Bu davranışsal teamüller, herhangi bir iletişim toplumunca sıkı sıkıya bağlı kalınan belli başlı örgütsel ilkeleri takip ederler. Etkileşim, devam eden, çoklu kanaldan yürüyen bir süreçtir ve etkileşim ortamının tanımlanabilir yapısal özellikleri mevcuttur (Kendon, 1990: 15).

Sözel olmayan davranışların gerçek değerinin ancak karşı tarafın verdiği tepkiler ile anlaşılabileceğine dikkat çeken “bağlam çözümlemesi” (context analysis) yaklaşımına göre, bakış, duruş değişikliği, el-kol hareketi gibi eylemler içsel bir anlam taşımazlar. Bu eylemlerin anlaşılması, etkileşimde bulunulan diğer insanların davranışları ile ilişkili olarak ele alınmasına bağlıdır. Anlamın, belli bir ortam ve bağlamda, toplumsal etkileşim süreci içinde biçimlendiğine işaret eden bu yaklaşımın önemine, Birdwhistell (1952) gibi yine bu yöndeki bağlam odaklı çalışmalara öncülük etmiş olan Bateson (1979: 15) şu sözlerle değinir, “ bağlam olmaksızın, sözcükler (dilsel göstergeler) ve sözel olmayan eylemlerin bir anlamı yoktur”.

Sözel ve sözel olmayan iletişim modundan birinin, diğerine göre daha önemli olmadığı, aksine, katılımcılar tarafından ortaya koyulan dilsel/dil-dışı eylemlerin varlığını iç içe

79

sürdürdüğü etkileşimsel ortamların kapsamlı bir şekilde betimlenmesine yönelik ihtiyaç ve çalışmalar, gerçek iletişim ortamlarından elde edilecek verilerin öneminin artmasına yol açmıştır. Doğal, toplumsal ortamdan elde edilecek bu verilerin, kendi akışı içerisinde sahip olduğu tüm karmaşıklığa rağmen, tüm yönleriyle (sözel ve sözel olmayan boyutuyla) çevriyazısının yapılmasına ve davranışsal kalıpların inceleme birimi olarak ele alınmasına imkân verecek çok yönlü bir yaklaşım ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Görsel-işitsel kayıt teknolojisindeki gelişmeler, toplumsal etkileşimin doğasına yönelik kapsamlı çalışmalara fırsat tanıyan çoklu-model yaklaşımının (multimodal approach) önünü açmıştır.

Tüm etkileşim ortamlarının çoklu-model olduklarını ileri süren Norris, şu örneği verir:

İki kişi arasında, örneğin, arkadaşınızla sizin aranızda geçen sıradan bir konuşmayı düşünün. Bu etkileşimde, […] onun sözel tercihlerinin farkında olarak, onun ses ve sese dair ürettiklerini duyabilirsiniz. Arkadaşınızın nasıl oturduğu veya ayakta durduğunun, nasıl kafa salladığının veya öne-arkaya eğildiğinin, hangi yüz ifadeleri takındığının ve nasıl giyindiğinin de farkındasınızdır. Tıpkı o etkileşimin gerçekleştiği çevreye yönelik bir farkındalığını olduğu gibi. Tün bu unsurlar, konuşmada belli roller oynar. Zira arkadaşınızın sözlerine tepki verdiğiniz gibi, onun yüz ifadelerine veya size karşı sergilediği duruşa da tepki verirsiniz. Örneğin arka fonda çalan bir müzik, sizin daha hızlı veya daha yavaş konuşmanıza sebep olabilir (Norris, 2004: 1).

Dilin (yazılı veya sözlü), daha fazla bilgilendirici içeriğe sahip olduğu düşünülse de, dilsel olanı merkeze alan yaklaşımlar, etkileşimi tüm karmaşıklığı ile anlayabilmemizin önündeki en temel engeller olabilir. Çoklu model etkileşime yönelik çözümlemeler, içinde barındırdığı bir takım zorlukları da beraberinde getirecektir. Bu zorluklardan en temel olanı, farklı birer iletişim modu olan dil, bakış, el-kol hareketi ve cansız nesnelerin, farklı biçimlerde farklı yapısal özelliklere sahip olmalarıdır. Örneğin sözlü dil, dizisel olarak (sequentially) yapılandırılmıştır. Kurulu bir cümleye, bir yan cümle ekleyebilir ve daha karmaşık bir cümle elde edebilirsiniz. Lakin aynı durum el-kol hareketleri için geçerli değildir. Zira bir dizi düzeninde yapılandırılmamış bir el-kol hareketinin üstüne öylece bir başkasını getirip ekleyemezsiniz. Bakış ise, konuşma esnasında belli bir niyet ve amaç doğrultusunda belli bir dizi düzeni içinde ele alınabilir.

80

Konuşma çözümlemesi, her ne kadar çözümleme birimi için çıkış noktası olarak etkileşimin sözel birleşenlerini ele alıyor ve temelde, konuşmanın örgütlü söz sırası alma (turn-taking) gibi dizisel düzeni ile ilintili konular ile alakadar olsa da, etkileşim durumunda konuşmanın dizisel çözümlemesine yönelik yöntemsel yaklaşımını, tüm görsel-işitsel ayrıntıları ile birlikte bedensel etkileşimi de kapsayacak biçimde genişletmiştir. Böylesi bir yaklaşımı çalışmalarında ilk uygulayanlardan biri olan Goodwin (1981), söz sırası geçişlerinde, alıcı-verici ilişkisi dâhilinde, katılımcıların bakış, bedensel yönelim ve duruşu nasıl kullandıklarını incelemiştir. Benzer şekilde Schegloff (1984) da konuşmada söz sırası ile el-kol hareketleri arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Sözlü dilin devingen yapısının sözel ve sözel olmayan boyutunun birlikte olmak üzere araştırılmasına yönelik bu ve benzeri çoklu-model odaklı çalışmalar (Strivers ve Sidnell 2005; Mondada, 2006) ekseriyetle tek dilli ortamlarda yürütülmüştür. Sözlü çevirmenin varlığında, iki dilli ortamlarda çoklu-modeli benimsemiş çalışmaların sayıca çok olduğundan ise söz etmek olası değildir.