• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KONUŞMA ÇÖZÜMLEMESİ ODAKLI ÇEVİRİ ORTAMI

2.4. Çalışmanın Sözel Boyutu: Sözlü Dilde Soru Sözceleri

2.4.3. Betimsel Hata

Betimsel hatadan (descriptive fallacy) bahsetmeden önce, Doğan’ın “zihinde bir düşüncenin canlanmasından aktarılmasına kadar olan aşamaları” kısaca nasıl değerlendirdiğine bakmak faydalı olabilir:

Çevreyle etkileşim sonucu birçok yeni duruma ve sözel bilgiye maruz kalırız. Bu bilgileri belleğimize kaydederiz. Bilgiler belirli özellikleri bakımından bir araya gelerek kavramları oluştururlar. […] belirli bir bağlam çerçevesinde serbest ya da bağlantılı çağrışımlarla bellekten geri çağrılır ve bir düzen içerisinde organize olmaya başlarlar. Böylece düşünceler oluşur. […]. Düşünceler önermeleri (propositions) tetikler. Önermeler […] soyutlama halindeki anlam oluşumlarıdır […] ve henüz dilbilgisel bir yapılanma içinde değildirler. Birey ne zaman bunlara sözce olarak ses kazandırmak ister, o zaman kullanmak istediği dilin dilbilgisi kuralları işe koşulur. Bireyin doğuştan öğrenmeye başladığı dilin dilbilgisi yapıları ve anlam haritaları onun […] tüm düşünce sisteminin oluşum ve yapılanma biçiminde etkili olur (Doğan, 2014: 191).

Doğan’ın yukarıdaki söyleminden de anlaşılacağı üzere, önermeler zihindeki anlam soyutlamalarıdır ve üç temel tümce yapısı veya kip içinde değerlendirilebilir: emir tümceleri (imperatives), bildirim tümceleri (declaratives), soru tümceleri (interrogatives). Emir tümceleri bir işin yapılmasını istemek, kişiyi bir davranışa yönlendirmek için buyurma kipiyle kurulan tümcelerdir (Demir, 2004: 222). Bildirim kipindeki tümceler, duygularımızı, düşüncelerimiz açıklamak, bir şey hakkında bilgi vermek, bir olayı anlatmak, bir nesneyi tanıtmak için kurulan tümcelerdir (Demir, 2004: 220). Örneğin, “kollarımdan tutarak beni ayağa kaldırdılar”, “ortam giderek ısınıyor” gibi tümceler, bildirim kipindeki tümcelerdir ve belli bir durumun varlığını veya yokluğunu bildirir. Soru tümceleri ise, bir şey bildirmekten ziyade, bir durumun varlığını veya yokluğunu sorgular.

Bir bildirim tümcesinin tek işlevinin bir durumun varlığı veya yokluğunu bildirmek olmadığını ileri süren ve durumsal fiiller (constatives) ile edimsel fiiller (performatives) arasında bir ayrıma giden Austin (1975: 5), tümceleri sadece gerçeklik koşulu (truth

74

condition) açısından değerlendirmenin yeterli olmayacağını, edimsel fiillerin bildirim yapmaktan öte işlevleri olabileceğini ve aksi bir düşünce içinde olanların ise betimsel hata yaptıklarını ifade eder. Doğan, bu durumu şu örnekle ele alır:

“Burası soğudu” dendiğinde, havanın gerçekten soğuyup soğumamış olması önemli değildir. Önemli olan bunu söyleyen kişinin bizi havanın soğuduğu konusunda mı bilgilendirmek istediği yoksa bununla başka bir şey mi söylemeye çalıştığıdır. […]. Hoşa gitmeyen espriler yapan birine “burası soğudu” denildiğinde bu, “sus artık” anlamında bir emir cümlesi ya da “esprilerin konusunda seni uyarıyorum” gibi bir uyarı ya da eleştiri ifadesi olabilmektedir”

(Doğan, 2014: 192-3).

2.4.3.1. Kip Kaydırmaları

Yapısal dilbilim temelli kaydırma (shift) yaklaşımı, en genel tanımıyla, Catford (1965) tarafından iki dilin yapısal dizgesi arasındaki aktarımlarda “erek metnin” “kaynak metne” göre değerlendirilmesine vurgu yapan, kaynak dilden erek dile gerçekleşen aktarım sürecinde yaşanan değişikliklere işaret eden bir kavram olarak yorumlanmıştır. Catford’un kaydırma kavramına getirilen en büyük eleştiri ise kaydırmaların metiniçi yapısal değişiklikler temelinde ele alınmış olması ve bu yapısal değişikliklerin söylemde ne tür farklılıklara yol açtığına değinmemiş olmasıdır. Halliday (1994)’in “dizgeci işlevsel dilbilgisi” (systemic functional grammar) ise dili toplumsal bağlamdan tamamen soyutlanmış yapısal bir dizge olarak değil, toplumsal bir bağlam içerisinde bir bildirişim aracı olarak ele alır. Bu dizgede dil, kullanıcılarına dilbilgisel öğelerden oluşan seçenekler sunar. Çeviri sürecinde, kaynak metin ve erek metin arasındaki farklılıklar ise, dil kullanımındaki tercihlerden kaynaklı sadece yapısal değişiklikler boyutunda değil, bu kullanımın o toplumsal etkileşim ortamının söylemi üzerindeki somut etkileri bakımından da değerlendirilir.

Popoviç (1970)’in çeviride çözümleyici bir yaklaşımla ‘deyiş kaydırmaları’ (shift of expression) kavramına ise ayrı bir paragraf açmak gerekebilir. Popoviç (1981: 160-161), çeviri ediminde bulunan çevirmenin, kaynak metinde var olanı, içinde bulunduğu zaman ve topluma uygun şekilde ve temelde biçem düzeyinde olmak üzere değişiklikler, kaydırmalar yapmak suretiyle erek metinde yeniden şekillendireceğini öne sürer. Popoviç (1987: 34), yazınsal metinlerin çevirisinde yapılabilecek deyiş kaydırmalarını

75

beş temel sınıflandırma içinde ele alır: (i) bireysel kaydırma; (ii) bünyesel kaydırma; (iii) konusal kaydırma; (iv) olumsuz kaydırma; (v) türsel kaydırma. Bireysel kaydırma, çevirmenin birey dilinden (idiolect) kaynaklanan, çevirmenin bireysel eğilimlerine vurgu yapan kaydırmalardır. Çevirmenin öznelliğine dikkat çekiyor olması nedeniyle de, bir sözlü çeviri bildirişim ortamında, kendi sözcelerini kendi öznelliğinde üreten sözlü çevirmenin kip dizgesinde yaptığı değişiklikler, bu sınıflama içinde ele alınabilir. Bu çalışmada, sözlü çeviri ortamında kip dizgesinde yapılacak kaydırmaların yani yapısal değişikliklerin, genel olarak durum bağlamına ve konuşmacıların (özellikle de sözlü çevirmenin) katılımcı çerçevede söz sırası değişimine olan etkilerinin ele alındığı düşünüldüğünde, Catford’un kaydırma kavramına yönelik yaklaşımından ziyade, Halliday’in, insanların bir bilgiyi aktarırken dili bir araç olarak nasıl kullandıklarını ortaya koymayı amaçladığı işlevsel yaklaşımına daha yakın durulmaktadır.

Belli bir toplumsal bağlamda, kişilerarası işlevin birleşenlerinden birisi olan kip, karşılıklı etkileşimde tarafların konumunu belirlemeye yardımcı olan bir dilbilgisel ulamdır. Halliday (1994: 69), bildirişim ortamındaki tarafların konumunu, karşılıklı etkileşimde üstlendikleri dört temel rol üzerinden açıklar: bilgi sağlayan, bilgi talep eden, hizmet sağlayan, hizmet talep eden. Kip dizgesindeki emir, bildirim, soru gibi tümce yapıları Halliday tarafından ortaya koyulan roller ile eşleştirilebilir. Kansu-Yetkiner ve diğerleri (2014: 86) göre, dil kullanıcısı, yaptığı kip seçimi ile kendine bir rol seçerken alıcıya da bir rol yüklemiş olur. Örneğin, soru kipinde bir tümce yapısını tercih ettiğinizde (ki bu durum da soru türü bakımından kendi içinde bir başka seçimi gerekli kılar) kendiniz için bilgi talep kişi rolünü seçtiğiniz gibi alıcıya da bilgi sağlayan kişi rolünü biçmiş olursunuz. Diğer bir deyişle, farklı kip kullanımları için farklı konuşma işlevlerinin tanımlandığına şahit oluyoruz. Kansu-Yetkiner ve diğerlerinin ifadesiyle:

Örneğin; konuşucu bir soru sorarken kendine bilgi akışı rolünü, dinleyiciye ise bilgi aktarma rolünü yüklediği için her soru kipinde etkileşimsel bir boyut söz konusudur. Yani, konuşucu bir taraftan dinleyiciye bir soru yöneltirken diğer taraftan ondan bu sorunun yanıtını beklemektedir (Kansu-Yetkiner ve diğerleri,

76

Buyrum kipleri ise, bir anlamda konuşan öznenin otoritesini ortaya koymasını sağlayan kullanımlardır. Dinleyiciyi bir şey yapmaya sevk etmek için kullanılabileceği gibi, dinleyici ile birlikte ortak hareket etmeye yönelik bir eylem çağrısı (“Let’s…/Haydi…”) şeklinde de kullanılabilir. Kansu-Yetkiner ve diğerleri (2014: 87)’ne göre, toplumsal ilişkiler, diğer bir deyişle konuşucu ve dinleyici arasındaki kişilerarası ilişkiler, tümce düzeyinde kiplik dizgesiyle temsil edilmektedir.

Sözlü çeviri ortamında, kip dizgeleri arasında yapılan kaydırma hareketleri şu şekilde gerçekleşebilir: (i) bildirim kipinden soru kipine doğru yapılan kaydırmalar, (ii) soru kipinden bildirim kipine doğru yapılan kaydırmalar, (iii) bildirim kipinden buyrum kipine doğru yapılan kaydırmalar, (iv) buyrum kipinden bildirim kipine doğru yapılan kaydırmalar, (v) buyrum kipinden soru kipine doğru yapılan kaydırmalar.