• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KONUŞMA ÇÖZÜMLEMESİ ODAKLI ÇEVİRİ ORTAMI

2.5. Çalışmanın Sözel Olmayan Boyutu: ‘Bakış’

2.5.2. İki Dilli Ortamda Sözel Olmayan İletişim

Heath (1986, 8-18)’e göre, konuşma çözümlemesinin geleneksel bir yaklaşımla öncelediği söz sırası alma ve konuşmanın yerel örgütlenmesinin ötesinde, konuşma çözümlemesinin odak noktasını genişletecek çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmalar, başından sonuna, farklı aşamalarda (phase), bir etkileşim ortamının tüm yapısal özelliklerini incelemelidir. Heath, bir sözlü dil ortamında meydana gelen söz sırası dizilerinin (sequences of turns) önemini kabul etmekle birlikte, sözlü dil karşılaşmalarının yapısının, sadece söz sırası zemininde ele alınmasının yetersizliğine değinir. Heath, aşama kavramı ile etkileşimin sadece mikro-ölçekli çözümleme birimlerinin önemine değil, aynı zamanda da ele alınan sözlü dil ortamına özgü, o ortamda sürekli tekrar eden eylem kesitlerinin gözlenebildiği konuşma sürelerinin de önemine dikkat çeker. Heath’in bu yaklaşımı, bu çalışmanın amacı ile örtüşmektedir. Zira katılımcı bakışı özelinde, sözel olmayan boyut da çalışmaya dâhil edilmiş ve herhangi bir sözlü dil ortamının vazgeçilmezi olan ve bu çalışmanın derleminde de sıklıkla tekrar eden bir sözel unsur olan soru sözceleri, bir dizi düzeni içerisinde ele alınmıştır. SÇA gerçekleşen iki dilli ortamlarda, hem sözel hem de sözel olmayan boyutun birlikte olmak üzere incelendiği yerleşik bir araştırma deseninin olmaması nedeniyle, tek dilli ortamlara yönelik sözel olmayan iletişim çalışmalarında ortaya

81

koyulan yaklaşımlar, iki dilli etkileşim ortamlarında uygulanabilecek kuramsal çerçeve için bir zemin oluşturabilir.

Sözlü çeviriye en kapsamlı göstergebilimsel tanımı getiren araştırmacı olan Poyatos (1993), sözel olmayan iletişim çalışmaları alanında da önde gelen isimlerden biridir. Poyatos, göstergebilimsel olguları, sözel ve durumsal boyutla birlikte olmak üzere inceler. Onun çalışmaları, özellikle konferans çevirmenliği alanında, sözlü çevirmenin ediminin niteliği üzerine çalışan sözlü çeviri araştırmacılarını etkilemiştir. Sözel olmayan iletişimin disiplinlerarası bir yaklaşım ile ele alınmasının önemine değinen Poyatos (1997: 256), sözlü çeviri alanında çalışanların da bu alandaki araştırmalardan yararlanabileceğine dair açık bir çağrıda bulunur. Sözlü çeviriyi, bağlam içinde bir etkinlik olarak değerlendiren araştırmacılar, çalışmalarına sözel olmayan unsurları (bürün, tonlama, uzam) da dâhil etmişlerdir. Buna karşın, tüm bu unsurları bireysel olarak ele alan araştırmacılar, bağdaşık söz eylemleri ile sözel olmayan unsurların bütünleşmesini sağlayamamışlardır. Sadece sözlü çevirmenin edimi üzerinden yapılan çeviri ürün odaklı bu araştırmalar, bir sözlü dil düzlemi olan sözlü çeviri ortamının devingenliğini tam olarak anlamak için yeterli olmayacaktır. Zira bu yönde yapılan araştırmalarda, ağırlıklı olarak görüşmeler ve anket çalışmalarına başvurulmuş ve veri çözümlemesinde, görsel ve işitsel ortamdan elde edilen veriler ile sözel boyutun çevriyazısının birlikte olmak üzere değerlendirilmesi gibi etkileşimsel yöntemlerden faydalanılmamıştır (Davitti, 2012: 104). Diğer bir deyişle, genel formatı itibarı ile karşılıklı sözcelemeye dayanmayan konferans çevirmenliği ortamlarının etkileşimsel boyutunun, konuşma çevirisi gibi üçlü sözceleme ortamlarına kıyasla daha sınırlı olduğu düşünüldüğünde, sözel olmayan boyutun çokça ön plana çıkmamış olması oldukça anlaşılır bir durumdur. Bu çalışmada konu edilen ve üçlü katılımcı çerçevede ele alınan konuşma çevirisi ortamında ise, her bir katılımcının diğer katılımcılardan biri ile doğrudan göz teması kurma potansiyeline sahip olması veya bakışlarını diğer katılımcılardan bilinçli bir şekilde kaçırması, o etkileşim ortamı için bir anlam ifade edebilir. Bu durumun önemine değinen Wadensjö, şu ifadede bulunur:

Karşılıklı söylemlemeye (co-enunciation) dayalı diyalojik kuramsal çerçevenin temel taşlarından biri, sözlü dilde hayat bulan unsurlara açık kapı bırakmaktır. Bu yaklaşımın konuşma çevirisine yönelik araştırmalarda uygulanabilir

82

kılınması, katılımcıların bedensel yönelim, jestler ve bakışlarının önemine dikkat çekmenin gerekliliği anlamını taşır (Wadensjö, 2004: 108).

Yüz-yüze karşılaşmaları, söylem veya konuşma çözümlemesi yaklaşımı ile ele alan sözlü çeviri araştırmacıları, sözel çıktının çevriyazısı ile yetinmekle kalmış ve sözel olmayan boyuttan herhangi bir unsurun, bir dizge içerisinde, sözel olan ile birleştirilmesine imkân tanıyacak çalışmalar üretmekte başarılı olamamıştır. Bu durumun altında yatan en temel sebep, hassas ve gizli doğası gereği, ekseriyetle kurumsal ortamlarda yürütülen sözlü çeviri faaliyetlerinin etkileşimsel yönlerini açığa çıkarmak için gerekli olan görsel-işitsel kaydın alınmasının önündeki sınırlamalardır. Diğer bir sebep ise, sözel olmayan özelliklerin çevriyazıda dizgesel olarak nasıl kodlanabileceğini tanımlayan kabul edilebilir bir modelin var olmayışıdır. Shlesinger (1998: 3) de, meşakkatli bir süreç olarak tanımladığı çevriyazının, sözlü çevirmenin dilsel çıktısını temsil noktasında bize gerekli ortamı sağlar iken, dilsel olana eşlik eden dil-ötesi unsurların (paralinguistic features) temsilinde başarısız olmasının ise önemli bir dezavantaj teşkil ettiğine dikkat çeker. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta da, sözlü çeviri ortamlarının etkileşimsel unsurlarından (sözel+sözel olmayan) herhangi birinin göz ardı edilmemesine yönelik bir yaklaşımın, çevriyazının anlaşılabilirliğine olumsuz etkileyecek bir ayrıntı yumağına dönüşmesine yol açmaması gerekliliğidir.

Sözlü çeviri ortamlarında, iletinin yarısının, konuşmacının konuşma edimi esnasında istem dışı olarak ürettiği göstergelerden teşkil olduğunu belirten Malmkjaer, iletinin anlamlandırılmasında ses ve sese dair bürünsel özelliklerin önemine dikkat çekerken, görsel ve söz-dışı iletim (kinesics) özelliklerini ise şu şekilde sınıflandırır:

(i) anlık gelişen jestler: bastırılmış duyguyu açık eden algılanabilir mikro jestler, baskılanamayan duygulardan kaynaklanan bedensel hareketler, (ii) istem dışı lakin kültürel olarak koşullanmış jestler: genellikle belli başlı sözlü ifadeler ile beliren özel bir pozisyon ve şekil almış parmak ve eller, (iii) yüz ifadeleri: göz kırpması, kaş çatması ve benzeri ifadeler ile, konuşmacının gizlediği ironi veya bıkkınlık gibi gizli duygular, (iv) belli bir fikri vurgularken veya belli bir kişiden teyit almak amacıyla, iletişim ortamındaki herhangi bir kimseye yönelik kasıtlı bakışlar (Malmkjaer, 2018: 82).

83

Görüldüğü üzere bu göstergeler arasında, sözel olmayan iletişim ortamına katkı veren istemli jest ve hareketlerin yani sıra kültürel alışkanlıklardan kaynaklı dil veya parmak oynaması gibi istem dışı rastlantısal sesler de yer almaktadır. Sözlü çevirmen, tüm bu göstergeler arasından, sözel unsurların kavranmasında hangilerinin ne ölçüde söz sahibi olduğunu sezmek ile yükümlüdür.

Konuşma çevirisi özelinde, sözel olmayan iletişimin kimi yönlerini, SÇA gerçekleşen yüz-yüze ortamların çözümlenmesine dâhil eden sınırlı sayıdaki bir dizi çalışmadan söz etmek mümkündür. Örneğin, Roy (2000), konuşma çözümlemesinin kavramsal gereçleri vasıtasıyla işaret dili çevirisi üzerine, Ticca (2008) ise, sözel olmayan etmenlerin gönüllü çevirmenlerin davranışları üzerindeki etkilerine yönelik çalışmıştır. Wadensjö (2001a), SÇA gerçekleşen psikoterapik karşılaşmalarda, sözlü çevirmenin iletişim halindeyken diğer katılımcılar ile olan mesafe bilgisine yönelik çalışmalara imza atmıştır. Konuşma çevirisi alanında, bu çalışmanın da sözel olmayan boyutunu oluşturan bakışa yönelik çalışmalar arasında ise, Bot (2005) ve Mason (2012)’ın çalışmaları sayılabilir. Bot, SÇA gerçekleşen terapatik karşılaşmalarda, farklı bakış örüntülerinin, katılımcı çerçeveyi nasıl etkilediğini incelemiştir. Mason ise, benzer bir çalışmayı, sığınmacılar ile yapılan yüz yüze görüşmelerde gerçekleştirmiştir. Konuşma çözümlemesi yaklaşımı ile, doktor-hasta etkileşiminde, doktorların sözel olmayan kaynakları ne ölçüde kullandıklarına yönelik çalışmış olan Pasquandrea (2011)’yı takiben Davitti (2012), öğretmen-veli görüşmelerinde sözlü çevirmeni çalışmasının odak noktasına yerleştirir ve sözlü çevirmenin kültürlerarası arabulucu rolünü ele alır. Son dönem çalışmalardan birinde ise, Krystallidou (2016), doktor-hasta etkileşiminde sözlü çevirmenin sözel olmayan kaynaklara (bakış da dâhil olmak üzere) başvurmak suretiyle, hastanın katılımcı çerçeveye nasıl etkin bir biçimde dâhil edilebildiğine yönelik bir araştırmaya imza atmıştır.