• Sonuç bulunamadı

Ortadoğu İslam Ülkelerinde Kültür ve Sanatın Batı’ya Etkis

Resim 257: Samia Halaby “ Niihau from Palestine” adlı tablosu ,

2. ORTADOĞU COĞRAFYA, FELSEFE, KÜLTÜR VE SANAT: KISA BİR ARKA PLAN KISA BİR ARKA PLAN

2.2. Ortadoğu İslam Ülkelerinde Kültür ve Sanatın Batı’ya Etkis

“Ortadoğu. dünyadaki en eski uygarlık bölgelerinden birisidir. Ancak Ortadoğu uygarlığı, Hindistan ve Çin gibi eski uygarlıklarla karşılaştırıldığında, Ortadoğu sahnesinin diğerlerinden belirgin bir şekilde farklı iki özelliği çok açık bir şekilde görünür. Bu özelliklerden biri çeşitlilik, diğeri de süreksizliktir”. 3

Bölgenin sırasıyla Helenleştirilmesi, Romalılaştırılması, Hristiyanlaştırılması ve İslamlaştırılması sürecinde yaşadığı çok büyük değişiklikler, eski Ortadoğu kültür ve geleneklerinin yok olmasının en önemli nedenidir. İslamlaştırma 7.Yüzyıldan itibaren bölgeyi biçimlendirmiştir. Mısır, Asur, Babil, Hitit, eski İran dilleri gibi en eski diller terk edilmiş ve doğu bilimciler onları okuyup sunana dek hiç bilinmemiştir.

3

İslam toplumları, İran, Süryani, Yunan, Hint dillerinden tercümelerle bir intikal ve öğrenme sürecinden sonra değerli eserler vermiş ve bilimsel gelişmeye önemli katkılarda bulunmuşlardır. Abbasiler eski medeniyetlerin egemenlik sürdürdüğü çağlarda çeşitli dillerde yazılmış fakat unutulmuş kitapları ortaya çıkartıp Arapçaya tercüme ettirmişlerdir. Camiler, medreseler, hastaneler, rasathaneler, atölyeler ve tekke ve zaviyeler İslam tarihinde gelişen başka eğitim kurumları olmuştur. Çeşitli kütüphaneler ve enstitüler kurulmuştur.

İslam uygarlığı ve onun ortaya koyduğu mirası, İslam’ın gittiği şehirlerde yaptıkları eserlerde de görebiliyoruz. Küfe, Basra, Şam, Bağdat, Harran, Kahire, Kayravan, Kurtuba, Nişabur, Isfahan, Buhara, Semerkant, İstanbul gibi şehirler dönemlerinin ilim ve sanatta cazibe merkezleri olmuşlardır.

İslam hâkimiyetinin yükselişi yeni bir devletin ve yeni bir toplumun başlangıcını göstermektedir. Arapça, yeni kurulan devletlerde, hukukun, yönetimin, ticaretin, kültürün ve günlük yaşamın dili olmuştur. İslam kültürünün gelişimi ile ilgili Keçeci:

“İslam kültürü geçmişte Orta Çağ Avrupa’sını uzun bir süre Sicilya, Endülüs ve Haçlı Seferleri yoluyla etkilemiştir. Bilimsel alanda, Batı Medeniyeti yalnız Yunan ve Hristiyan düşüncesinin değil, İslam hümanizminin de tesirini fazlasıyla taşımaktadır. Öyle ki, 16. Ve 17.asırlara kadar İslam medeniyetinin müspet ilimlerle ilgili ana kitapları Avrupa üniversitelerinde, Latin tercümeleriyle ders kitapları olmuştur. İslam tıbbı beş yüz yıl boyunca dünyada referans olmuştur. İbn-i Sina ve İbn-i Rüşt skolastik Avrupa için Doğu’nun ışığıydılar, onlar Aristo ve Eflatun’la eş tutuluyordu. Farabi, İbni Sina, Harezmî, İbni Bace gibi birçok İslam filozof ve âlimleri, Avrupa medeniyetinin bir parçası oldular. Çok sınırlı örneklerini sıraladığımız bu faktörlerin de katkısıyla Avrupalılar, yedi yüz yıl ışık saçan İslam-Endülüs kültür ve medeniyetinden istifade ederek, Batı medeniyetini geliştirmek olanağını yakalamışlardır. Anadolu coğrafyası, insanoğlunun dünya üzerinde var olduğu ilk çağlardan itibaren yerleşim görmüş, zengin kültürlerin, ihtişamlı medeniyetlerin kaynaştığı, bugün de jeopolitik önemini koruyan topraklardır. Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Timurlular, Akkoyunlu Türkleri; Müslümanlık öncesi kültürlerini, özellikle Uygur Türklerinin gelişmiş sanat anlayışını Müslümanlıkla birleştirerek muhteşem sanat eserleri ortaya koymuşlardır”. 4

Şam Bölgesi Bizans ve Arap kültürünün karşılaşma alanı olmuştur. Arap hâkimiyetinde ilk resimler dekoratif amaçlı yapılmıştır. Bugüne dek gelen Emevi

4

saraylarındaki freskler, kültürel anlamda bir sürekliliğin canlı örnekleridir. Teknikleri ve dekoratif temalarıyla Bizans ve İslamiyet öncesi İran’ın hala canlı olan sanat geleneğine benzerler. Ama eski gelenekler zamanla asimile olmuşlar ve Arapların yarattığı ve yönettiği, İslamiyet’e adanmış toplumlarda Arap zevkinin ve İslami değerlerin gereksinimleri doğrultusunda bir sanat geliştirilmiştir. Haçlı seferleri sırasında da Batılılar İslami eserlere hayran kalıp Müslümanlardan sanat ve teknikte birçok yenilikleri öğrendiler. Pek çok eseri yağmalayarak Avrupa’ya kaçırdılar. Pusulayı Müslümanlardan öğrenmeleri sayesinde Avrupa ülkelerinde gemicilik çok gelişti. Böylelikle, Venedik, Marsilya, Pisa gibi Akdeniz limanlarının önemi arttı. Uzakdoğulu kökenli iki buluş edebiyat ve öğrenimin gelişmesi Çinli kâğıt üreticilerinin Araplar tarafından yakalanmasıyla (751 yılında Orta Asya’da Çinlilerle yapılan çarpışmada) sağlanmıştır. Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kâğıdın üretimi yayılmış,10. Yüzyıl başlarında İspanya’ya ulaşmıştır.

Resim 5: Mekanik Aygıtlar Kitabı ,Su gücüyle çalışan makine çizimi,İsma’il İbn Al Razzaz al-Jazari, kaligraf İbn Abd al-Latif,mal Yaquti al Mawlawi, Bağdat (olasılıkla),1315. (Giovanni Vuratola, 2010, Art From The Islamic Civilization, s.187 den alınmıştır).

9. Yüzyıl sonrasındaki fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp, eczacılık, coğrafya, tarım ve başta felsefe olmak üzere başka konulardaki önemli Yunan eserlerinin Arapça ‘ya çevrilmesi; araştırmacılığın, genel olarak da bilim ve öğrenimin gelişimi açısından önem taşımıştır. İslam dünyasında bilimin ulaştığı başarı sadece kadim Yunan biliminin alınıp korunması ve Uzak Doğu kültürlerinden etkilenmelerle açıklanamaz. Ortaçağ Müslüman bilim adamları, çabaları ve

katkılarıyla, modern dünya’ya bıraktıkları mirası büyük oranda zenginleştirmişlerdir. Genelde kuramsal olan Yunan bilimine karşın, Ortaçağ Ortadoğu bilimi çoğunlukla uygulamaya yönelikti. Bu çağda kimya, tıp, astronomi ve tarım gibi konulardaki miras, Ortadoğu’nun gözlem ve deneyimleriyle açıklanıp desteklenmişti. İslam geometrisi kadastro, inşaat ve silah gibi uygulama alanlarında eklemeler yapmıştır. Cebir ve trigonometri bir ölçüde Ortadoğu icadıdır. Ömer Hayyam cebir ile ilgili, Tahranlı Muhammed bin Zekeriya el-Razi ise çiçek hastalığıyla ilgili eseriyle Avrupa’da tanınmaktadır. İbni Sina’nın tıp ansiklopedisi, yüzyıllarca Avrupa tıp araştırmalarına kaynak olmuştur.

Osmanlı Devleti zamanında ise Osmanlılar, Bizans, Venedik ve Ceneviz gibi ülkelerle siyasi, ticari, askeri ve kültürel ilişkiler içindeydi. Topraklarının Balkanlar’a genişlemesiyle birlikte, Bulgar, Sırp, Roma ve Macarlarla ’da ticari ve kültürel ilişki kurdu. İstanbul’un özellikle Türkler tarafından alınmasında bu ilişkiler daha da artmıştır. Osmanlı sanatına ait figürlerin ve dekoratif süsleme tarzının Avrupa’nın en uzak köşelerine kadar gittiği bilinmektedir. Çini’den mobilya’ya, savaş araç gereçlerin’den, ev dekorasyonundan, kıyafetlere, halı ve dokuma ürünlerine kadar pek çok alanda Osmanlı kültürü etkili oldu.

Bu ürünlerden bazısı ganimet, hediye ve satın alma yoluyla Avrupalı asilzade saraylarına girdi. Bazen özel siparişlerle Osmanlı atölyelerinde, fırınlarda ve tezgâhlarda üretildi. Batılı sanatçılar bu ürünleri taklit ederek çini ve metal eşyalar ürettiler, kumaşlar dokudular. Rembrant, Holbein gibi ressamlar Türk el sanatlarını motiflerini kullandılar.

Destan’ın İslami Ortadoğu’da tekrar doğması, İslam öncesi Pers şiir parçalarının, epik geleneğinin bulunduğu İran’da olmuştur. Kısmen Pers milli kültürünün tekrar uyanması ve yeni bir Müslüman İran dilinin ortaya çıkması, bu geleneğin tekrar canlanmasını sağlamıştır. 10.Yüzyılda Firdevs’inin eski İran’ın tanrılarını ve kahramanlarını anlattığı Şehname İran için çok önemlidir. Bu devirde Farsça ve Türkçe çeşitli destanlar yazılmıştır. Türkçe olanlar arasında en önemlileri Orta Asya Türk halklarının kahramanlık şiirleridir. Genellikle mutsuz aşk serüvenleri Türkler ve İranlılar’ in yaygın kullandıkları bir başka anlatım türüdür. Tüm bu aşklar ve destanlar Müslüman kitap resimleme sanatına büyük ölçüde ortam sağlamışlardır. Müslüman hükümdarların en önem verdiği konulardan biri de tarih yazıcılığı olmuştur. Peygamber ve ashabının biyografileri ve Arap aşiretlerinin kahramanlık

destanlarının yazılmaya başlanması ile tarih yazımı başlamıştır. Ama Müslüman tarihçiler kendi tarihleri dışındaki, Hristiyan, Zerdüşti ve diğer Müslüman olmayan atalarının tarihlerini pek önemsememiştir. Kuran’da ve hadislerde tarihte önemli olan şeyler korunmuş, geri kalanı tarihe gömülerek unutulmuştur. Muazzam bir zenginlik, çeşitlilik ve genişlikteki Müslüman Ortadoğu’nun tarih yazımı, yeni zenginlikler getirmiştir.

Özetle, İslam dünyasının yer ve zaman açısından bir ‘kültürel kavşak’ olduğunu söyleyebiliriz. İslam Dünyası, Güney Avrupa, Orta Afrika, Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya’daki dış sınırları kucaklıyordu. O, antik çağ ile modern çağ arasında bulunması nedeniyle zamanlar arasında bir köprü uygarlıktı. Musevi, Hristiyan birlikte Helenistik geçmişi paylaşıyor, onları uzak ülke ve kültürlerin özellikleriyle zenginleştiriyordu.

Zamanla Ortadoğu İslam uygarlığının, gücü, yaratıcılığı ve enerjisi azalırken, o zamana kadar fakir, güçsüz ve renksiz olan Hıristiyan Avrupa’nın gücü artmaya başlamıştır. Daha sonraki tarihsel ve kültürel olaylarla Batı, Ortadoğu’ya egemen olmaya başlamıştır.