• Sonuç bulunamadı

Resim 257: Samia Halaby “ Niihau from Palestine” adlı tablosu ,

2. ORTADOĞU COĞRAFYA, FELSEFE, KÜLTÜR VE SANAT: KISA BİR ARKA PLAN KISA BİR ARKA PLAN

2.4 İslam Sanatı Felsefesinin Genel Özellikler

Bu bölümdeki amacım; Bugün ‘İslam sanatları’ adı altında topladığımız ürünlerin ardındaki dünya görüşünü ve estetik prensiplerini anlamak ve anlayabildiğimiz ölçüde anlatmaya çalışmaktır. Batı’nın insana, eşyaya ve tabiata bakışı ile Ortadoğu’nun bakışı arasındaki metafizik farklılıklara da değinilmeye çalışılacaktır.

Nietzsche’ nin sanat olaylarını açıklamakta kullandığı Apollon-Dionysos düalizminde açıkladığı gibi;

“Dionizik insan, görünenlere bakmaz, görünenlere dalar ve temelinde bulunanı araştırır. Böylece insanla insan, insanla eşya arasındaki sınır ortadan kalkar. Dionizik durum, kısaca Öz-Bir’den kopmuş insanın tekrar ona kavuşmak istemesidir. Nietzsche’ nin plastik sanatların ustası olarak kabul ettiği Apollon ise, Öz-Bir’e kavuşmak için, fenomenlerin (görüngülerin) dış yüzüyle ilgili Apollenik, iç yüzüyle ilgili Dionizik’ le devamlı çatışma halindedir. O halde Nietzsche’ye göre sanatçı, ya Apollonian bir rüya sanatçısıdır yahut Dionysien

bir sarhoşluk sanatçısı. Bu iki durumun bir arada bulunmasından “trajik” doğar. Asıl varlıktan kopmuş olmak korkunç bir durumdur. Bunun için Öz- Bir’e kavuşmak üzere yok olmak isteyen insan, bir yandan da Apollon tarafından var olmaya zorlanmakta, kısacası, hayata aynı anda hem “evet” hem “hayır” demektedir. Nietzsche’nin anladığı manada “trajik” olan budur. Esasen bu çatışmanın dünyanın özünde var olduğunu söyleyen Nietzsche’ de hayat, bir bakıma trajedi manasına gelmektedir. Dionizik durumun, sufilerin “aşk” kelimesiyle ifade ettikleri hali karşılığı olduğu söylenebilir”.20

2.4.1 İslam Estetiği

Ayvazoğlu İslam estetiğini, Aşk Estetiği adlı kitabında aşağıdaki sözlerle tarif eder;

“Genellikle ‘güzelliğin bilimi’ diye tarif edilmekle beraber, bu tarifin sınırlarını çoktan aşmış bir disiplin olan estetik sanat eserinin yaratılması, bir varlık alanı olarak sanat eseri, sanat eseriyle ilişkileri açısından tabiat, sanat eserlerinin değerlendirilmesi (sanat eleştirisi), zevk ve bunlarla ilgili yan konuları içine alan bir bilgi dalıdır. Bu çerçevede oluşturulmuş estetik teoriler, kökleri Greko-Latin kültürüne uzanan bir dünya görüşü (yahut gerçeklik kavrayışı) temeline dayandığı için, Batı dışındaki kültürlerin sanatlarını açıklamakta yetersiz kalmaktadır.” 21

Bölgeler arası farklılıklar bulunmakla beraber, ‘İslam Sanatı’ diyebileceğimiz bütün ürünlerde, İslami prensiplerin değişen ölçülerde uygulandığı görülmektedir. Her şeyden önce ‘sanat (art)’ kavramının ‘güzel sanatlar’ diye belirlenen çerçevesinin İslam kültürü açısından çok yeni olduğunu, çeşitli sanat dallarının ayrı ayrı bilimler olarak düşünüldüğünü ve sanatla, zanaat’ in birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadığını göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Bu yüzden İslam Sanatı denildiği zaman, musikiden mimariye, kapı tokmaklarından kitap ciltlerine, mutfak eşyasından koşum takımlarına kadar sayısız ürünü içine alan son derece geniş bir saha söz konusudur. Bu farklı estetiğin diğer prensiplerini belirleyen ilk prensibi, İslam’ın putperestliğe karşı verdiği mücadele ve tasvir yasağı Müslüman sanatçıyı figürden kaçma ve soyut formlara yöneltmiş olmasıdır. Sözgelişi Arap alfabesindeki şekil repertuarı sonradan harf köşelerinin

20

Bkz. (14),Ayvazoğlu, 5.

21

yuvarlaklaştırılması ile zengin imkânlara sahip ifade aracı ve plastik değeri olan çalışmalar elde edilmiştir.

Ayvazoğlu’na göre estetiğin başlıca konularından biri olan ‘güzellik’ İslam sanatında Batı kaynaklı objektivist ve sübjektivist estetiklerin anladığı anlamda bir güzellik değil ‘mutlak güzelliktir’ ve bu güzelliğin görünen âlemdeki içkinliğidir (immanent oluşudur). Müslüman sanatçı için, sözgelişi gül, kendiliğinden güzel olmadığı gibi, bizim onda kendimizi yaşamamız (einfühlung) da değildir. Gülün güzelliği, Tanrı’nın “cemal” sıfatının ondaki görünüşüdür.

Titus Burchardt, dini sanat ile dini olmayan sanat arasındaki farklara değinmiştir. Ona göre din dışı sanat, genişlemesine ve dünyevi sanattır. Oysa dini sanat uzunlamasınadır. İnsanın ayaküstü yürüyecek şekilde yaratılmasının sembolik bir manası vardır. Yani boyu düz ve diktir. İnsanın sanatı ve tefekkürü amudi yani dikine olmalıdır. Din de amudi bir meseledir yani Allah’a doğrudur ve sırf dünyevi değildir. Dolayısıyla gerçek sanat daima uzunlamasına veya dikinedir; ufki ve dünyevi değildir. İnsan bir klişe ya da camide durduğu zaman, âlemin merkezinde durduğunu hisseder. Yani bütün âlemi yukarıda görür. Gayri dini bir kilise ve camide durursa âlemin merkezinde olmadığını düşünür.

“Mukaddes sanatın özelliklerinden biri de sembolizme yani remiz ve temsile dayanmasıdır. Sembol ‘atmak’, ‘fırlatmak’ anlamındadır. Bir sembol, melekût âleminin hakikatlerini gösteren şeffaf aynaya benzer. Sembol varlıkla ilgili bir şeydir ve varlığın esası sembolizme dayanır. Kur’an sembolizme dayanır. Mukaddes sanat sembolizm ilmine dayanır. Yani mukaddes sanattaki her şey aslında bir üst hakikatin sembolüdür”. 22

Avani, dini sanatın ilkelerini ve prensiplerini şöyle açıklar;” Dini sanatın dinsel konuları seçmesinin dini sanat yapılmasına yetmeyeceğini üslubunun ya da sanatın beyan edildiği dil ve suretin de dini olması gerekir.23

Rönesans dönemi ile Ortaçağ sanatkârlarının yaptığı Hz. İsa ve Hz. Meryem’ e ait resimlerden örnek vermekte, bunların konu bakımından bir olsalar da, üslup bakımından tamamen farklı olduğunu Rönesans resimlerinin hümanizma, diğerinin mukaddes sanata dayandığını belirtmektedir. Bizans döneminde yapılan sanat bu yüzden yüzde yüz dinidir ve

22

Bkz. (12), Avani, 210.

23

Ortaçağa ait bu resimlerin yeni üsluplarla yapılması halinde artık dini sanat kapsamına girmeyeceğinin altını çizmektedir.

2.4.2 Tevhid

Tevhit, Türk Dil Kurumuna göre üç anlama gelebilmektedir;24 1.İsim. Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakm 2. Din;tek tanrıcılık

3. Birleştirme; Birkaç şeyi bir araya getirme

Burchardt, İslam’ın merkeze koyduğu ve İslam sanatının ‘soyut’ karakterini dile getiren Tevhit’ in herhangi bir imaj ya da görüntüyle ifade edilemeyeceğine dikkat çeker. Aynı zamanda o, bu ‘soyut’ özelliğin modern Batı’da anlaşıldığı ve uygulandığı şekliyle soyut sanat ile özdeşleştirilmesi şeklinde sık sık yapılan karşılaşmayı ortadan kaldırır.

”Modernler, soyutlamalarında bilinçaltından gelen irrasyonel dürtülerine hep doğrudan, daha akılcı ve daha bireysel cevap bulurlar; buna karşılık, Müslüman bir sanatçı için soyut, yani soyut (mücerret) sanat şeriatın bir ifadesidir; bu sanat mümkün olduğu kadar doğrudan bir şekilde çoklukta birliği dışa vurur….İslam sanatına, onun ‘soyut’ denen mahiyeti bakımından ilgi gösterenler de genellikle yanlış nedenlerden dolayı öyle yaptılar. Onlar İslam sanatının modern Batı sanatının olduğu anlamda soyut olduğunu sanıyorlardı; oysa bu sanatlar zıt kutuplarda yer almaktadır. Bu soyutlama tarzlarından birinin sonucu çoğu modern şehri ikiye biçen cam ve çelik gökdelenler iken, ötekinin sonucu Mescit-i Şah ve Taç Mahal’dir” .25

24

T.D.K.,”Tevhit”

25

Resim 8: Edirne Selimiye Cami. (www. edirnevdb.gov.tr)

Klasik dönem camilerine baktığımızda ortadaki büyük kubbe, Allah’ın Birliği (tevhit) esasının sembolik bir ifadesidir. Bütün sütunlar, küçük kubbeler, payandalar, kemerler, pencereler, süslemeler hep o büyük kubbe için vardır ve o olmasa adeta bir hiçtirler.

Resim 9: RY.Z.Kami, Endless PrayersVIII, bez üzeri karışık teknik, 2008.