• Sonuç bulunamadı

D. Milliyetlerine Göre Kişiler

2. Olay Zamanının “Süresi”

aç-susuz ve hasta dönmektedirler. Askerlerin dönüşünü bütün İzmir pencerelerden sarkmış vaziyette, ağlayarak karşılar. Mesaadet Hanım ise bir yandan sevgilisi Rüştü Şahin’i dönenler arasında ararken bir yandan da kendileri gibi soylularla savaştan dönen “savaş artıkları” (s.35) arasındaki zıtlığın ne denli ürkütücü olduğunu düşünür. Füruzan, Mesaadet Hanım’a böyle bir çelişki yaşatarak anlatımına renk katmak istemiştir. Elbette ki aralarında belirgin sınıf farkı bulunan insanlar, bir takım zıtlıkların kendileri açısından nasıl sonuçlanacağını düşünürler. Burada düşündürücü olan yıllarca ilk aşkını unutamayan Mesaadet Hanım’ın hiçbir zaman sevgilisinin sınıfına yakınlık duymamasıdır. Kaldı ki Mesaadet Hanım, askerlerin savaştan dönmelerini “köpek” (s.35) havlamalarından anlayacak kadar başka bir dünyada yaşamaktadır. İzmir’in işgali ve savaş onları hiç etkilememiştir. Eğer Rüştü Şahin savaştan dönebilseydi aralarında nasıl bir ilişki yaşanırdı bilinmez ama yaşlı kadının aşkının inandırıcılığı okurun hikâyeyi okurken hissedeceği edebî zevkle ölçülebilir.

Füruzan, hikâyede Cumhuriyet dönemindeki “Gazi’nin unutulmaz kutlamaları” (s.23) ndan da bahsederek o dönemin soylularının yaşam tarzını göstermek istemiştir. Mesaadet Hanım, devletin yüksek katlarında çalışan bir memur karısı olmanın o yıllarda kendisine sağladığı her fırsattan faydalanarak gençliğini balolarla eğlencelerle geçirmiştir.

“Haraç” hikâyesinde yaklaşık altmış, altmış üç yaşlarındaki Servet Hanım, Birinci Cihan Harbi sırasında yedi ya da on şaşındayken konağa besleme verildiğinden bahseder. Biz bu bilgiye dayanarak hikâyenin reel zamanını yaklaşık 1914-1970 yılları olarak tespit ediyoruz. Hikâyede reel zaman boyutunda sosyokültürel açıdan en dikkati çeken şey, yüzyılın başında Anadolu halkının çocuklarını besleme verecek kadar yoksul oluşudur.

Kısacası Füruzan hikâyelerinde zamanı kurgularken genellikle yıl, ay, gün gibi detaylara yer vermemiş; bu açıdan olay zamanını belirsiz bırakmıştır; ancak yazdığı hikâyelerin hemen hepsi, yazıldıkları yılların hayatından birer yansıma olduklarını hissettirirler.

vermiştir. Bu yazarlardan Edgar Allan Poe, kısa öykünün tek bir etki, tek bir an üzerine kurgulandığını ifade etmektedir.16 Buradan hareketle hikâyede zamanın kısa tutulabileceğini ve zamana önemli bir işlev yüklenmeyebileceğini söyleyebiliriz.

Uzun hikâye olarak tasarlanmış örneklerde zamanın süresi bir yılı geçmez;

klâsik ve modern kurguya sahip hikâyelerde olay zamanının süresi birkaç saat ya da birkaç gün içinde başlayıp bitmektedir.

Füruzan’ın hikâyelerini incelediğimiz zaman, pek çoğunun kısa hikâyenin belirlenen kurallarına uymadığını görürüz. O, sadece birkaç hikâyesini kısa hikâyenin belirlenen kurallarına uygun kurgulamıştır. Çoğu zaman yaşamdan bir kesit özelliği gösteren bu hikâyelerde olay zamanın süresi birkaç saati geçmez.

“Kanı Unutma”adlı hikâyede olay zamanı Durkadın’ın İstanbullu kadınla bir iki söz etmesiyle başlar; geriye dönüş tekniğiyle geçmiş günler anlatılır ve tekrar olay zamanına dönülerek bir iki söz daha edilir ve hikâye sona erer. Bu arada hava kararmaya başlamıştır; anlaşılan odur ki İstanbullu, Durkadın’ı iki-üç saat kadar dinlemiştir.

“Gül Mevsimdir” hikâyesinde olay zamanı, yetmiş yaşlarındaki Mesaadet Hanım’ın odasında tek başına geçmiş günlerini ve sevgilisinin anılarını düşünmek için ayırdığı pazar günleridir. Mesaadet Hanım, zaman zaman anılarını düşünmeye ara vererek geçmişten olay zamanına döner:

“Çok vaktim var.

Ben kolay ölmem.

Bir de Rüştü Şahin’in neyi düzeltmek istediğini yeniden düşünüp anlayabilsem…

Bu sevdadır işte.

Ben yine on altımdaymışım gibi Rüştü Şahin’le besleniyorum.

Pazartesi gider defterlerimi, salı şapkalarımı; Çarşamba…

Pazarlar Rüştü Şahin’indir.”(s.80-81).

16 Aysu Erden, Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri, Gendaş Kültür, İstanbul 2002, s.36.

“Gecenin Öteki Yüzü” adlı hikâye olay zamanının anlatımıyla başlar; ancak kendi dünyalarında yalnız bir yaşam süren anne ve kızının sürekli geri dönüşleriyle olay zamanı bölünür. Kadın, ilk geriye dönüşüyle kısmen geçmişini, evliliğinin ilk günlerini ve eşinin nasıl bir insan olduğunu; ikinci geriye dönüşüyleyse kocasının ölüm haberini aldığını anlatır.

Kızı ise küçük dünyasına etki eden pek çok şeyi düşleriyle şekillendirerek, şimdiki zamanda yaşadıklarıyla ilgi kurmaya çalışır. Üst kat odadaki komşularıyla olay zamanında tanışırlar. Hikâyenin ana düşüncesi de olay zamanında verilmektedir.

Hikâyenin başında kasım ayından bahsedilir; yeni yılın karşılanmasıyla hikâye son bulur. Bu durumda hikâyenin olay zamanını yaklaşık iki aylık bir süre olarak tespit ederiz.

“Sokaklarından Gemilerin Geçtiği Kent” adlı hikâye tamamıyla olay zamanında anlatılır. Olay zamanı belirgin değildir; yaklaşık iki haftalık bir süre olarak düşünülebilir.

“Çocuk” adlı hikâyede ise geriye dönüşlerin sıklığı fazladır. Bu hikâyede geriye dönüşleri küçük bir oğlan çocuğu yaşamaktadır. Yalnız ve anne sevgisinden mahrum olan bu çocuk, kendi ruhunda şekillendirdiği yarı hayal dünyasında yaşamaktadır. Bu hikâyenin olay zamanını tahmini, bir iki aylık zaman dilimi olarak belirlemek mümkündür. Bu süre zarfında çocuk ve annesiyle annesinin sevgilileri üçgeni arasında yaşananlar anlatılmaktadır.

“Sevda Dolu Bir Yaz” adlı hikâyede olay zamanı, bir kadının kızına geçmiş günlerini anlattığı birkaç saatlik süreyi kapsar. Bu süre içerisinde kadın kızına, babası sandığı adamla Ankara’ya yaptığı tren yolculuğundan başlayarak yetiştirilmesini, evliliğini ve eşinin ölümünü anlatır.

“Haraç” hikâyesinde olay zamanını en fazla beş-altı saat olarak tespit edilebilir. Bu zaman zarfında Servet Hanım, akşam üstü pazara gitmiş; eve dönmüş ve birkaç saat sonra da ölmüştür. Ardından eve gelen kocasının uyuyor sandığı Servet Hanım’ın öldüğünü anlamasıyla olay zamanı yaşanmaktayken hikâye son bulur.

“Birinci Yaz Şarkıları” ve “İkinci Yaz Şarkıları” adlı hikâyede olay zamanı, hikâyenin sonunda geçen beş on dakikalık bir süredir. Olay zamanında yaşanan herhangi bir somut olay söz konusu değildir. Sadece Şehrazat, bir dava için gittiği

İstanbul’dan Ankara uçağına yetişmeye çalışırken Bakırköy’den geçtiği esnada geçmişini anımsadığı o günden bahseder. Bu arada geçmişinde yer eden önemli kişilerden biri olan Nagehan teyzesinin Almanya’ya yerleştiğini ve annesinin rahatsızlığını anlatarak hikâyeyi bitirir.

“Tokat Bir Bağ İçinde”nin ise olay zamanı, geçmişin ve şimdinin iç içe anlatıldığı zamandır. Hikâyenin birinci bölümünde İstanbullu, ikinci bölümünde ise Hatice hayata bakışlarındaki farklılığı, geçmişle şimdi arasında bağ kurarak okura anlatırlar. Bu anlatımın ne kadar sürdüğü sorusunun cevabı ise okurun hikâyeyi okuyup bitirdiği an olarak verilebilir.

“Kuşatma”da ise olay zamanını, kesin olarak tespit edememekle birlikte, tahminen Nazan’ın işe gidip geldiği ve bir sinemada yaşadığı felâketi kapsayan birkaç gün, birkaç hafta ya da birkaç ay olarak tahmin edebiliriz. “Kırlangıç Balıkları”nda olay zamanı iki aydır. Bu süre içerisinde Mehmet’in bir kıyı kasabasında Zarife’yle olan beraberliği ve Safter Bey’in sipariş ettiği balıkları tutup otele götürdüğünde yaşadıkları anlatılır. “Redife’ye Güzelleme”de ise olay zamanı, Temir Efendi’nin öğle vakti arkadaşının dükkânına yaptığı ziyaretle başlar ve akşam üstü oradan ayrılmasıyla son bulur.

“Benim Sinemalarım” adlı hikâyede ise olay zamanı, Nesibe’nin evden kaçışını takip eden üçüncü günün ardından, bir sabah, anne ve komşu kadınların, ayak üstü olayı konuştukları kısa bir süredir. Bu süre içerisinde Füruzan, yine geriye dönüş tekniğini kulanmış; Nesibe’nin kaçmadan önce içinde bulunduğu ruh hali ve yaşadıklarını anlatmıştır.

Füruzan’ın yaşamdan kesit sunduğu bir hikâyesi de “Temizlik Kolu”dur. Bu hikâyenin olay zamanı, yaşlı bir kadının, bir sabah gelininin alışverişe gideceği esnada torununun temizlik kolu görevine seçildiğini öğrendiği ve buna karşı çıktığı tahminen bir saatlik zaman süresidir.

“Seyyid” hikâyesinde iki ay önce İstanbul’a gelen Seyyid’in çevreye uyumu üzerinde durulur. Bu hikâyenin olay zamanı Seyyid’in ağabeyinin Almanya’ya gitmesinden önceki süreyi kapsayan yaklaşık bir haftalık zamandır.

“Bir Evin Dıştan Görünüşü” adlı hikâyede olay zamanı, akşam üzeri balkonda geçen birkaç saatten ibarettir. Fıtnat Hanım, eşiyle sohbet ederken eşinin uykuya dalmasıyla geçmişte kalan günlerine dalıp gider. Bu arada sözü, yazardan

Fıtnat Hanım alır ve içinde kalan tüm ulaşamadıklarını anlatır. Uzun bir geriye dönüşün ardından tekrar olay zamanına dönülür; sözü yine yazar anlatıcı alarak hikâyeyi sonlandırır: “Gecenin kimsesizliği ayın giderek giz dolu bir etkiye bürünmesi, karşıda yükselen beton yapıların anlam, güzellik taşımayan katılıkları, ürküntü verdi Fıtnat Hanım’a.

Hıncı eridi.

Yıllar yılı erimiş yalnız bırakılma duygusu güçlendi, öne geçti.

Oğlu da kızı da yanında yoktular.

Bu adamla yapayalnızdı, ama o da ölürse bu yaşta kimsiz kimsesiz kalacaktı.

‘İyi kötü başımda bir erkek. Hem Sedat’ımdan ötürü itibar görüyorum, ben de.’ (…)

Fıtnat Hanım’ı sevinçle karışık bir ateş sardı.

─ Rahmi Bey, uyuma ayol. Üstü açık uyuyana kar yağar derler.

Rahmi Bey, gözlerini araladı.

…Sağ yanına abanarak dikildi iskemlesinde.

─ Uyumadım ki, Fıtnat Hanım. Ne var?

─ Uyumadım deme. Deminden beri mışıl mışıl uyuyorsun. Hem kuzum ayaklarını balkonun duvarına dayama. Kireçler kirleniyor. Duvar zedeleniyor.”

(s.114-115)

“Günübirlik Adada” hikâyesinin ise olay zamanı, kızının aylığını almaya yazlığa gelen Cennet’in babasının burada geçirdiği sabahla öğle arasını kapsayan süredir. Bu süre içerisinde yoksul bir babanın, yazlıkta besleme olarak çalışan kızını dinleyip anlama çabasına tanık oluyoruz.

Füruzan, “Kış Gelmeden” adlı hikâyesinin de olay zamanını kısa tutmuştur.

Bir akşam yemeğiyle başlayan hikâye, Alişan’ın sürpriz ziyaretinin ardından ablasıyla sabaha karşı evden ayrılmalarıyla son bulur. Olay zamanı, “Parasız Yatılı”

da annenin hastabakıcılığa başlamasının ardından, kızının parasız yatılı sınavına girmesini takip eden birkaç gün, bir göçmen ailesinin yaşamından kısa bir kesitin sunulduğu “Edirne’nin Köprüleri”nde yaklaşık bir ay, “İskele Parkları”nda, parkta güneşlenilerek geçirilen birkaç saat, “Yaz Geldi” adlı hikâyede sokakta oynayan iki çocuğun paylaştığı kısa bir an, “Taşralı” hikâyesinde üniversiteli bir kızın teyzesinin evine gelişinin ardından yaşanılan üç-beş saat, Münip Bey’in Günlüğü”nde ise

günlüğü oluşturan dört aylık bir süreden ibaretttir. “Piyano Çlabilmek”, “Sabah Eskimişliği”, “Özgürlük Atları” adlı hikâyelerin önemli bir zaman kuruluşu olmamakla birlikte bu hikâyelerde üzerinde durulmaya değer pek bir şey de yoktur.

Okuyucuyu etkilemekten uzak olan bu hikâyelerin zamanını kesin tespit etmek mümkün olmasa da birkaç saatlik olay zamanına sahip olduklarını söyleyebiliriz.

“Nehir” de bir köylü kızının ablasıyla ağa konağına geldiği birkaç gün ya da bir iki haftalık zamanın ardından, ağanın odasında hikâye son bulur. Bu hikâyenin devamı olarak değerlendirilebilecek “Su Ustası Miraç”ta ise olay zamanı, ağa oğlu Vetat’ın üniversitede olaylara karıştığını duyan kardeşlerinin ona deli raporu almayı tasarlayıp Ankara’ya gelmek üzere yola çıkma hazırlıklarını kapsayan belirsiz bir zaman dilimidir.