• Sonuç bulunamadı

Sigorta Olayının Gerçekleştiği Anı Açıklayan Başlıca Teorilerin Ürün Sorumluluk Sigortası Açısından Değerlendirilmesi

ÜRÜN SORUMLULUK SİGORTASI SÖZLEŞMESİ

C) Tazminat Talebinin İleri Sürülmesi Teorisi

3) Sigorta Olayının Gerçekleştiği Anı Açıklayan Başlıca Teorilerin Ürün Sorumluluk Sigortası Açısından Değerlendirilmesi

Türk sigorta hukuku doktrininde, sorumluluk sigortaları genelinde ve ürün sorumluluk sigortası özelinde riziko kavramına ilişkin muhtelif görüşler mevcuttur512.

509 Şenocak, (MSS), s.103; Williams-Heins, s. 406; Wright, s.177; The Cologne Re, (PLI), s. 21.

510 Yongalık, (Çevre), s. 196, 197.

511 Bu görüşlere karşı ileri sürülen eleştirilerin detayları için bkz: Şenocak, (MSS), s. 108,110.

512 Aşağıda bu görüşlerin detaylarına girmeden kısa bir bilgi verilmeye çalışılacaktır. Zira, konuya ilişkin kapsamlı değerlendirilmelere ilgili dipnotlarda belirtilen eserlerden ulaşmak mümkündür.

Bu kapsamda Kender, sorumluluk sigortalarında rizikonun, üçüncü kişinin sigorta ettirenden tazminat talep etmesi ile gerçekleştiğini ifade etmektedir. Yazar, sorumluluk sigortalarının zarar sigortası mahiyetinden hareket ederek; zarar gören şahsın tazminat talep etmesiyle, sigorta ettirenin mal varlığında iradesi haricinde bir eksilme veya azalmanın oluşacağı, bu eksilme ve azalmanın da sorumluluk sigortalarının mahiyetine uygun olarak bir zarar teşkil ettiğini belirtmektedir. Dolayısıyla Kender’e göre, zararın vukuu bulduğu an da, sorumluluk sigortalarında tazminat talebiyle eş zamanlıdır513.

Atabek de Kender gibi aynı görüşü paylaşmakta ve ilke olarak sigortacının sigorta süresi içindeki tazminat talepleri ile sorumlu olduğunu, zararın sigorta sözleşmesinden önce meydana gelmiş olmasının sigorta korumasına engel teşkil etmeyeceğini vurgulamaktadır. Ancak yazara göre, sigorta süresi içinde ortaya çıkan bir zarar dolayısıyla, bu sürenin bitiminden sonra ileri sürülmüş tazminat talepleri koruma kapsamına dahil değildir514.

Bozer de Türk Ticaret Kanunu’nda rizikonun gerçekleştiği zamanın açıkça belirtilmediğini, ancak riziko gerçekleştikten sonraki ihbar yükümlülüğünü düzenleyen TTK’nın 1292. maddesinden ilham alınabileceğini kaydetmektedir515.

Ünan ise, “yaygın riziko” görüşüne516 ağırlık vermekte ve Karayalçın’nın da anılan görüşü benimsediğini ifade etmektedir517.

513 Kender, (Seminer), s. 9.

514 Atabek, Reşat: Sigorta Hukuku, (Kitap 1950), İstanbul 1950, s. 412.

515 Bozer’e göre bu hüküm, sigortacıya doğrudan doğruya başvuru hakkını tanıyan sigorta sözleşmeleri için tatminkar bir çözüm niteliği taşımamaktadır (Bkz: Bozer, (2007), s. 92-93).

516 Bu görüş, sorumluluk sigortalarında rizikonun, sorumluluğa yol açan davranış ile üçüncü kişinin sigorta ettirenden talepte bulunduğu an arasındaki süreye yayıldığı fikrine dayanmaktadır. Bu görüş çerçevesinde, her sigorta hukuku kuralı bakımından bu hükmün konuluş amacı göz önünde tutularak ayrı bir değerlendirme neticesinde, bu olgulardan biri veya diğeri duruma göre riziko niteliği taşımaktadır (Bkz:Ünan, (Sorumluluk), s. 36; Şenocak, (MSS), s. 115-116).

517 Ünan, bu sonuca Karayalçın’ın eserinde mevcut bulunan “her halde bu hususta kanun veya içtihat vasıtasıyla bir neticeye varırken her noktayı ayrı ayrı ele almak ... gerekir.” cümlesinden ulaştığını belirtmektedir (Bkz: Ünan, (Sorumluluk), s. 58; Karayalçın, (İşletme Kazaları), s. 60).

Nihayet aşağıda detaylandırmaya çalışılacağı üzere, Vural ve Yongalık tarafından ileri sürülen bizim de katıldığımız görüşe göre, rizikonun gerçekleşme anına ilişkin görüşler tek başına sorunu çözmeye yeterli olmamaktadır. Her somut ürün ve şart bazında sorunun tanımlanmasının daha doğru olacaktır518.

Bu genel açıklamalardan sonra, meseleyi ÜŞKMMSGŞ ve Ticaret Kanunu açısından değerlendirmek gerekir.

ÜŞKMMSGŞ’nin sigortalanan rizikonun gerçekleştiği anın tespitine yönelik hükmü, 1. maddesinde yer almaktadır. Anılan madde, sigorta korumasının zaman bakımından sınırı hakkında “sigortanın yürürlük süresi içinde gerçekleşen bir olay (hadise) sonucunda ... şahıs veya eşya zararı meydana gelmesi” kıstasını benimsemiştir. Söz konusu hükme göre, sigortacının edim yükümlülüğünün doğması için, sigortanın mer’i olduğu süre içinde, üçüncü kişinin cismani veya eşyaya ilişkin zararına neden olan bir “hadisenin” gerçekleşmesi gerekir. Belirtmek gerekirse, anılan maddede talep esasının kabul edildiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Zira sigorta ettirenin üçüncü kişi karşısında sorumluluğunu doğuran bir olgudan ya da herhangi bir zarar, ziyan talebinden değil, doğrudan bir hadise kavramından bahsedilmektedir519. Hadise kavramı da bizi, sebep ya da zarar olayı teorilerine yönlendirmektedir.

Diğer taraftan anılan genel şartın “Hasar Halinde Tarafların Durumu” kenar başlıklı 7. maddesinin ilk fıkrası, sigorta ettirenin, sorumluluğunu gerektirecek bir olgunun gerçekleşmesi halinde, durumu öğrenme tarihinden itibaren 5 gün içersinde sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğunu ifade etmektedir. İkinci fıkrada ise bildirimin hangi hususları içereceği520, kaza dolayısıyla hangi şahıs ve eşya zararlarının ortaya çıktığı meselelerinin bildirileceği belirtilmektedir. Anılan maddenin gerek kenar başlığı gerekse ikinci fıkrasında bildirime tâbi hususların kazaya (zarara) ilişkilendirilmesi, bizi ÜŞKMMSGŞ md.1’deki olay kelimesinin “zarar olgusu” niteliği taşıdığı sonucuna

518 Yongalık, (Çevre), s. 202; Vural, Güven: Trafik Sigortası, Ankara 1981 s. 77-79.

519 Şenocak, (MSS), s. 123.

520 Kazanın nerede hangi tarih ve saatte, ne gibi sebeplerle, hangi hal ve şartlar altında meydana geldiği ve kazada ölen ve yaralananları, zarar gören mallar ile bunların sahipleri ve zararın vüsati hakkında bilgi içereceği (Bkz: ÜŞKMMSGŞ md.7/f.2).

götürmektedir. Nitekim sebep olayını teşkil eden kaza sebepleri, ancak kaza olayı, yani sonuç olayı gerçekleştiğinde bildirilebilecektir. Kazanın sebebinin meydana gelmesi durumunda, sigorta ettirene, rizikonun gerçekleşmiş olduğunu ihbar külfeti yüklenemeyeceğinden, bahse konu külfet ancak sebep olayının sonucu olan kazanın meydana gelmesiyle doğacaktır521. Dolayısıyla doktrinde bazı yazarlarca522 ileri sürüldüğü üzere ÜŞKMMSGŞ’de “sorumluluğa yol açan davranış” esasının benimsendiği fikrine katılmamaktayız.

Türk Ticaret Kanunu’nun, sigorta ettirenin rizikonun gerçekleştiğini sigortacıya ihbar borcuna ilişkin 1292. maddesinden hareketle, doktrinde rizikonun gerçekleştiği an tespit edilmeye çalışılmıştır. TTK’nın md.1292/f.1, c.1 hükmünde, rizikonun gerçekleştiğini ihbar görevinin öğrenme anından itibaren 5 gün içinde yerine getirileceği belirtildikten sonra, ikinci cümlede ise 5 günlük sürenin sorumluluk sigortalarında hangi anda başlayacağı tespit edilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde doktrinde, sorumluluk sigortalarında523:

 Sigorta sözleşmesi, sigortacıyı, sigorta ettireni savunmasına yardım etmeye mecbur tutmakta ise süre sigorta ettirenin tebligat üzerine davayı öğrendiği,

 Sigorta sözleşmesi, sigorta ettirenin üçüncü kişiye ödeyeceği tazminatın sigortacı tarafından karşılanacağını öngörmekte ise;

- Sigorta ettirenin, hakkında mahkeme kararının kesinleştiğini öğrendiği,

521 Şenocak da bu kapsamda zarar olayı kavramının, şahsa veya eşyaya ilişkin zarar doğuran olay şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmekte; sonuç olayı ile zararın gerçekleşmesi arasında bir zaman dilimi olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle zarar olayı, bizzati cismani ya da eşyaya ilişkin zararın meydana geldiği olay olmamakla birlikte; bu zararların bizzat nedenini teşkil etmektedir. Dolayısıyla ürün sorumluluğunda, içeriği hatalı ve insan sağlığına zararlı maddenin üretiminde, bu ürünün kullanımı sonuç olayı-zarar olayı olup; cismani zarar, ürünün kullanımı anında değil, onun sonucu olarak daha sonra meydana gelmektedir (Bkz: Şenocak, (MSS), s. 123; Ünan, (Sorumluluk), s. 62, 63).

522 Yongalık, (Çevre), s.190; Karayalçın, (SS), s. 86.

523 Şenocak, bu hükmün lafzı karşısında, rizikonun gerçekleşme anı ile rizikonun gerçekleşmesini ihbar külfeti arasında sıkı bir bağ bulunduğunun rahatlıkla anlaşılabileceğini belirtmektedir (Bkz: Şenocak, (MSS), s.127).

- Sigorta ettirenin dava olmaksızın veya dava sonucunu beklemeksizin tazminat ödemesi halinde de ödemenin yapıldığı,

tarihte rizikonun gerçekleştiği kabul edilmiştir524.

Anılan hüküm kapsamında sigortacı, sorumluluk sigortası mukavelesi ile savunmaya yardımcı olma edimini de üstlenmişse, rizikonun, tazminat talebinin dava yolu ile ileri sürüldüğü an gerçekleşeceği hüküm altına alınmıştır. Söz konusu nedenle rizikonun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu kapsamında davanın açılmış sayıldığı tarihte meydana gelmiş olacağı kabul edilmektedir525. Ancak anılan hükmün katı yorumlanması, ÜŞKMMSGŞ’nin sigortacıya, tazminat talebinde bulunan üçüncü şahısla anlaşma olanağı tanıyan 9. maddesinin 1. fıkrası hükmünde olduğu gibi, bazı durumlarda, çeşitli sıkıntılara neden olacaktır. Zira bahse konu durumda, sigortacının tazminat talebinin dava yolu ile ileri sürülmesinden evvel sulh olma imkanı ortadan kalkacaktır. Çünkü tazminat talebi henüz dava yoluyla ileri sürülmemiş olduğundan, riziko gerçekleşmemiş ve sigortacının hukuki himaye edimi dahil hiçbir yükümlülüğü doğmamıştır. Ayrıca, tarafların anlaşması halinde sigortacının ödeme yapması için, sulhe istinaden mağdurun dava açması gerekecek, bu durumda da yargılama masraflarından kimin sorumlu olacağı gündeme gelecektir. Ayrıca sigortacıyı savunmaya yardımcı olmaya mecbur tutan sorumluluk sigortalarında, sigorta ettirenin dava açılmasını beklemeden sulh sözleşmesi yapması ya da zarar görenin, dava yoluna gitmeksizin tazminat talebini yerine getirmesi durumunda da, rizikonun dava ile gerçekleşmiş sayılmasına imkan kalmamaktadır. Dolayısıyla anılan hükmün Şenocak’ın da belirttiği gibi geniş yorumlanması ve üçüncü kişinin bir tazminat talebini ileri sürüp dava yoluyla takip edeceğini ciddi olarak gösteren beyanının sigorta ettirene ulaştığı

524 Karayalçın, (İşletme Kazaları), s. 60; Ünan, (Sorumluluk), s. 53; Omağ, (HSS), s.84; Bozer, (2007), s. 92; Ulaş, (Sorumluluk), s. 657-658.

Yargıtay 11. HD’nin 22.12.1983 tarih ve 1982/5302-5827 sayılı kararında da, rizikonun gerçekleştiği anın, TTK md.1292 göz önünde tutularak belirleneceği sonucuna varılmıştır (Bkz: Ulaş, (Sorumluluk), s. 658).

525 Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1999, s. 288-302.

anda, sigortalanan rizikonun gerçekleştiği ve gerçekleşen rizikoyu ihbar külfetinin doğduğu kabul edilmelidir526.

Tatbikattaki ürün sorumluluk sigortası poliçeleri ile ÜŞKMMSGŞ’de sigortacının genellikle sigortalının savunmasına yardımcı olma edimini üstlendiği görülür. Sigortacının böyle bir borcunun olmadığı sigortalarda ise rizikonun gerçekleşme anı duruma göre “hükmün kesinleşmesi” veya “dava sırasındaki ödeme anı”dır527.

Görüldüğü üzere ağırlıklı olarak kabul edildiği üzere, Türk Ticaret Kanunu, rizikonun gerçekleştiği an bakımından tazminat talebinin ileri sürülmesi teorisini benimsemiştir. Buna karşılık ÜŞKMMSGŞ’de zarar olayı teorisinin benimsenmesi bir başka tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Zira TTK md. 1292/f.1, c.2 Kanunun emredici hükümleri arasında yer almakta olup; sigorta ettiren aleyhine değiştirilmesi mümkün değildir. Eğer değiştirilirse kanun hükümlerinin re’sen uygulanması söz konusu olur. TTK md.1292/f.1’in amacı “rizikonun gerçekleştiğini sigortacıya bildirme görevi” hakkında düzenleme getirmektir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere söz konusu görev ile rizikonun gerçekleşme anı arasında zorunlu bir bağ vardır. Rizikoyu ihbar külfeti, rizikonun gerçekleşmesiyle ifa edileceğinden, rizikonun gerçekleşme zamanı ile rizikoyu ihbar külfetini birbirinden ayırmaya imkan yoktur. Dolayısıyla, anılan hüküm sorumluluk sigortalarında ve ürün sorumluluk sigortasında, rizikonun gerçekleşme anına ilişkin dolaylı bir emrediciliğe sahiptir. Ancak poliçede riziko hakkında, sebep olayı ya da zarar olayı gibi, talep esasından farklı bir teorinin benimsenmesi, sigorta ettiren aleyhine bir durum değilse, TTK md.1292/f.1,c.2’ye aykırılıktan bahsetmek söz konusu olmayacaktır528. Diğer taraftan doktrinde ileri sürülen ve 1292. maddenin sigorta ettiren aleyhine değiştirilemeyeceğini düzenleyen hükmün,

526 Şenocak, (MSS), s. 126; Ünan, (Sorumluluk), s. 55.

527 Bu nevi poliçelere tatbikatta çok sık rastlanılmamaktadır. Bu nedenle bu poliçelerdeki riziko anına ilişkin detaylara girilmeyecektir. Bu konuda kapsamlı bilgi için bkz. Ünan, (Sorumluluk), s. 57-58.

528 Ünan, (Sorumluluk), s. 59.

sadece süre ve sürenin hesaplanma şekline inhisar ettirilmesi gerektiği fikrinin kabul edilmesi halinde de yine aynı sonuca ulaşmak mümkündür529.

Yeni Türk Ticaret Kanunu incelendiğinde ise, 6762 sayılı Kanundan farklı olarak 1473. maddede sebep olayı esasının benimsendiği görülmektedir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; sigortacının sorumluluk sigortası ile, aksine sözleşme yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat ödeyeceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun madde gerekçesinde de bu husus; geçmişte meydana gelen bir olay nedeniyle sigortacının kendi döneminde ortaya çıkan zararlardan sorumlu olması ilkesinin pratikte uygulanabilirliği olmadığı ve bu sigortaların sigortacılar tarafından tercih edilmeyeceği noktasına dayandırılmıştır. Ayrıca, sigortacının çok büyük risklerle karşılaşabilme tehlikesini bertaraf etme amacıyla sözleşme yaparken, sigortalının geçmişteki tüm iş ve işlemlerini bilmek isteyeceği hususuna değinilmişitr. Yapmış olduğu bir hata nedeni ile tazminat talebi ile karşılaşabileceğini düşünen kişilerin hemen sigorta sözleşmesi yapmak yoluna gideceklerini ele alan 6102 sayılı Kanun gerekçesinde, bu teori sayesinde kötü niyetli uygulamaların da engellebileceği vurgusuna yer verilmişitr.

Bununla birlikte yeni Türk Ticaret Kanunu’nda sebep olayı esasına yer verildiğinden için, sigortacının sorumluluğundan bahsedebilmek için, zararın sözleşme süresinden daha sonra doğması veya talep edilmesi önemli değildir. Ancak, madde emredici nitelikte olmadığından tarafların, sorumluluk sigortası türlerine göre sözleşmede, rizikoyu farklı şekillerde belirleyebilmesi de mümkündür.

529 Bu konuda Şenocak sigortacının sorumluluk hadisesinin seyri hakkında mümkün olduğu ölçüde erken haberdar edilmesinin son derece önem arz ettiğini ifade etmektedir. Zira bu amaçla sevk edilen mezkur hüküm, sigortacının menfaatinedir. Bu sayede gerçek zararın tespiti ve tazminatın ödenmesi nihai anlamda sigorta ettirenin de lehine bir durum oluşturacaktır. Kanunun, ihbar külfeti ile ilgili hükümleri ele alınırken, sigortacının menfaatlerini ön plana alarak bu hükmü sevk etmesindeki amaç budur. Dolayısıyla bu hükümde değiştirilemeyecek olan kısım, süre ve sürenin hesaplanma yöntemidir (Bkz: Şenocak, (MSS), s. 127).

Şimdiye kadar sorumluluk sigortalarında rizikonun gerçekleşme anına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ileri sürülen her teori yararları yanında, bir o kadar da sakınca ihtiva etmektedir. Zira bahse konu teorilerden hangisi kabul edilirse edilsin, sözleşmenin bir tarafına fayda sağlayan husus, karşı taraf bakımından bir dezavantaj oluşturmaktadır. Dolayısıyla bilhassa her bir sorumluluk sigortasının kendi mahiyeti dikkate alınarak, riziko olayı kavramı açıklanmaya çalışılmalıdır. Nitekim motorlu taşıt sorumluluk sigortasında olduğu gibi, genellikle sigorta konusunu ani, kazaen meydana gelmiş zararların oluşturduğu sorumluluk sigortaları ile tedrici zararların söz konusu olabildiği ürün sorumluluk, çevre sorumluluk gibi sorumluluk sigortalarını aynı kategoride değerlendirmek pek de isabetli değildir530. Çünkü ilk tür sigortalarda, çoğu zaman neden ve zarar olayı aynı anda gerçekleşir. Zira kaza kavramı531genellikle önceden tahmin edilemeyen, dışarıdan ve ani gerçekleşen bir olaydır. Bu tanım gereği kazanın yer ve zaman olarak sınırlandırılması mümkündür. Öte yandan diğer türde yer alan ürün sorumluluk sigortasında, ürünün piyasaya sürülmesi ile bunun zararlarının ortaya çıkması arasında çoğu kez uzun bir zaman dilimi yer almaktadır. Nitekim bu zararlarla ilgili olarak ürün sorumluluk sigortalarında,“long tail risks”, yani uzun kuyruklu rizikolar tabiri kullanılmaktadır532. Bu nedenle ürün sorumluluk sigortası poliçelerinin “sorumluluğa yol açan davranış” ya da “zarar olgusu” esaslarına göre düzenlenmesi ihtiyaca cevap verici nitelikte değildir. Nitekim sebep olayında işin başında bir güven boşluğu söz konusu olmakta iken; zarar olayı esasında sigorta sözleşmesinin sona ermesinden sonra, işin sonunda bir güvence boşluğu doğmaktadır533.

Diğer taraftan talep esasına dayanan sigortalarda, hasar talebinin sigorta süresi içinde yapılmış olmasının yanı sıra, sebep olayı veya zarar olayının da sigorta süresi içinde gerçekleşmiş olmasının aranması, sigorta korumasını oldukça daraltmaktadır.

Bazı ürün sorumluluğu hasarlarının onlarca yıla yayılan bir sürede ortaya çıkabilme

530 Parsons, (WorkshopA), p. 3.

531 Karayalçın, (İşletme Kazaları), s. 14.

532 Bennett, s. 60; Dorfman, s. 320; Parsons, (WorkshopA), p. 3.

533 Yongalık, (Çevre), s. 203; Ünan, (Sorumluluk), s. 59 vd.

ihtimali de, uzatılmış bildirim süresi ile söz konusu sakıncanın ortadan kaldırılamayacağını göstermektedir. Nitekim bir tazminat talebi, uzatılmış bildirim süresi sona erdikten sonra dahi, kanunda öngörülen hak düşürücü süre veya zamanaşımı dolana kadar ileri sürülebilmektedir. Ayrıca talep esasına dayanan poliçeler, sigorta hukukundaki bazı esaslarla da çelişmektedir. Örneğin, sigorta ettirenin koruma önlemleri alma görevi rizikonun gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkmaktadır. Ancak riziko anılan sigortada tazminat talebi anında gerçekleştiğinden henüz zarar görenin bir tazminat talebi olmadığı müddetçe, sigorta ettirenin sigortacıya bir bildirimde bulunma zorunluluğu da doğmamaktadır. Buna karşılık sigortacının en kısa zamanda bu zarar olayından haberdar olması onun menfaatinedir. Ürün sorumluluk sigortalarında bahse konu husus genellikle; sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açabilecek olayı derhal sigortacıya bildirmesi gerektiği ve zarar görenin tazminat talebinden önce, sigorta ettirenin böyle bir taleple sonuçlanabilecek zararları önlemek üzere koruma tedbirlerine başvurmak zorunda olduğuna ilişkin poliçeye hüküm koymak suretiyle çözümlenmeye çalışılmaktadır.

Uygulamada genellikle ürün sorumluluk sigortası gibi hasarların büyük boyutlara ulaştığı sigorta türlerinde, sebep olayı ya da zarar olayı esasından ziyade, talep esaslı poliçelerin uygulandığı görülmektedir534. Kanaatimizce Amerikan Hukukundaki talep esaslı poliçelerde olduğu gibi, zarar ve sebep olayının sigorta sözleşmesi içinde gerçekleşmesi gerektiğini şart koşmayarak, talep esasının saf halini içeren ve bunun yanında belirli limitler dahilinde uzatılmış bildirim süresi ve geçmişe etki klozunu ihtiva eden poliçelerin, üreticiler bakımından daha isabetli olduğu düşünülmektedir. Zira, sigorta korumasını alanihaye genişletmek ve sigortacıları belli olmayan bir risk potansiyeline maruz bırakmak da doğru değildir. Kaldı ki böyle bir riske teminat verecek şirket bulmakta da son derece zordur535.

Şüphesiz sorumluluk sigortalarında, sigorta olayının tanımlanmasında o ülkedeki sigorta piyasasının durumu536, hukuki alt yapısı537, sigorta uygulamasında edinilecek

534 Mildred, s. 244; Parsons, (WorkshopA), p. 3; The Cologne Re, (PLI), s. 20 vd.; Wright, s. 177.

535 Ünan, (Sorumluluk),s. 46-60; Yongalık, (Çevre), s. 202 vd.; Şenocak, (MSS), s. 122 vd.

536 Prim üretimi, sektör yapısı, şirketlerin mali gücü vb.

tecrübeler vb. son derece önem arz etmektedir. Ürün sorumluluk sigortası hususunda bu konuya imalat sanayi, ithalat ve ihracat durumu, sektörel büyüklükler gibi diğer noktaları da ilave etmek gerekir. Öte yandan taraflar arasında adil bir dengenin kurulması da son derece önemlidir538.

Bu kapsamda TTK’nın 1292. maddesi konuya açıklık getirmekten öte, yukarıda incelenen diğer bazı tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükmü de bu noktada tarafımızca isabetli görülmemektedir. Zira, her bir sorumluluk haline ilişkin özel şart ve hükümlerin öngörülmesi yerine, genel nitelikte sınırlayıcı bir hüküm getirilmesi uygun olmamıştır. Her ne kadar söz konusu hüküm emredici nitelikte olmasa da, taraflar açısından yol gösterici ve yönlendirici bir nitelik arz ettiği tartışmasızdır. Kaldı ki, yeni Kanunda öngörülen sebep olayı esası ürün sorumluluk sigortası başta olmak üzere birçok sorumluluk sigortası türünün mahiyetine de uygun değildir539. Bu nedenle her bir sorumluluk sigortası sözleşmesinde, genel şartlarda temel sınırların çizilmesi, ancak bu noktada tarafların özgür idarelerine de imkan tanımak suretiyle günün şartlarına uygun çözümlere de her zaman fırsat tanınması gerektiği düşünülmektedir.

§ III- TARAFLARIN YÜKÜMLÜLÜK ve KÜLFETLERİ

Sigorta sözleşmesi daha önce belirttiğimiz gibi540 iki tarafa da hak ve borç yükleyen sinallagmatik bir sözleşmedir. Bu nedenle, diğer sigorta türlerinde olduğu gibi ürün sorumluluk sigortasında da, hem sigorta ettirenin hem de sigortacının yerine getirmesi gereken bazı sorumlulukları söz konusudur541.

537 Sorumluluk hukuku, tazminat hukuku, yargılama masrafları, hükmedilen tazminat miktarları vb.

538 Yongalık, (Çevre), s. 202.

539 Eleştiriler için bkz: Şenocak, (Konferans), s.154; Uluğ, s. 208; Ünan, (Tasarı), s.160.

540 Bkz: Birinci Bölüm, § I- 2) Ürün Sorumluluk Sigortasının Hukuki Niteliği, s. 9 vd.

541 Ulaş, (Can), s. 213.