• Sonuç bulunamadı

1.3. Okul Öncesi Eğitim

1.3.2. Okul Öncesi Dönemde Değer Gelişimi ve Eğitimi

Çocuklar kendi değer yönelimleri ve içinde bulunduğu kültür ve çevrenin değerlerini anlamak ihtiyacındadırlar. Çocukların değerler çatışmalarıyla etkili bir biçimde baş edebilmeleri ve başkalarının sahip olduğu ve kendilerininkinden farklı olan değerlere saygılı ve toleranslı olabilmeleri için küçük yaşlarda değerlerle tanıştırılmalıdır (Uysal, 2008). Bu nedenle, değerler eğitimi okul öncesi döneminin gerekli ve önemli bir parçasıdır.

İnsanın çevresi ile uyumlu bir şekilde yaşamasının temelinde özellikle okul öncesi dönemdeki yaşantılarının etkisi söz konusudur. Çocuğa zengin uyaranlarla dolu, sağlıklı ilişkiler kurabildiği bir çevreden oluşan uyumlu bir dünya sunulması, ileriki hayatında da uyumlu bir birey olarak yetişmesinde önemli bir etkendir. Çünkü okul öncesi dönem, insanda değerlerin temellerinin atıldığı dönemdir (Oktay, 2004).

Okul öncesi dönemdeki çocuklar çevrelerine ait değerlerle örülü bir yaşantıya sahiptir. Günlük deneyimlerinde çevresinden öğrendiği değerler ile çocuklar kendilerine ait değer sistemlerini oluşturmaktadır. Bu noktada okul öncesi eğitim, çocuğa değerler üzerine inşa edilmiş bir yaşama ve öğrenme alanı sunmalıdır (Turan ve Aktan, 2008).

Okul öncesi eğitimde uygulanan eğitim programı ve yasal düzenlemeler yakından incelendiğinde verilen eğitimin içinde değerler eğitimi ayrı kazanımlar olarak ele alınmasa da programın bütününde yer aldığı görülmektedir. Örneğin okul öncesi eğitimin temel ilkeleri incelendiğinde “Okul öncesi dönemde verilen eğitim ile çocukların sevgi, saygı, işbirliği, sorumluluk, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma duygu ve davranışları geliştirilmelidir.” ilkesine rastlanmaktadır (MEB, 2013).

Bunun yanında 2012 yılında yayınlanan Okul Öncesi Eğitim Programı’nın temel özellikleri arasında evrensel ve toplumsal değerlere yer yerilmesine dair bir madde eklenmiştir (MEB, 2013). Böylece çocukların farklılıklara saygı duyması, farklı özelliklerde olan bireylerle uyum içinde yaşaması, toplumsal ve evrensel değerlerini benimsemesi amaçlanmıştır. Bu da, okul öncesi eğitimde, toplumsal ve evrensel değerlerin çocuklara kazandırılmasının önemsendiğini göstermektedir.

Okul öncesi dönemde çocuklar kendilerinde var olan değerleri yaşantılarında kullanmaktadır. Bu dönemde temel ahlaki kavramlardan “iyi”, “kötü”, “güzel”, “çirkin”, “saygılı”, “sorumluluk”, “adil” ve “adaletsiz” kavramlarını kendi değer sistemlerinde ön plana çıkarmaktadır (Vasileca, 2009).

Çocuk kendisine verilen kuralları, değerleri, düşünceleri kendi bireysel gelişim özelliklerine göre özümsemekte ve kendine özgü ahlaki değer yargılarına dönüştürmektedir. Çocuklar günlük deneyimleri yoluyla kuralların neler olduğunu bulmaya çalışırlar ve bunun için gerektiğinde bilinçli yada bilinçsiz olarak sınırları zorlayabilirler (Balat ve Dağal, 2006).

Bu dönemdeki çocukların bilişsel yapıları, ahlaki gelişimin soyut kavramlarını anlayabilecek düzeyde değildir. Bu nedenle yetişkinlerin çocuğa iyi birer örnek olmaları gerekmektedir (Gökçek, 2007). Bunun yanında yetişkinler çocukların uyması gereken kuralları, nedenleri de belirterek açık bir şekilde açıklamalıdır. Ahlaki gelişimde önemli bir rolü olan empatinin çocukta gelişebilmesi için çocuğa empatik yaklaşılmalıdır. Ayrıca çocuğun günlük hayatında karşılaşabileceği ahlaki konularla ilgili tartışmalara açık olup, çocukların ahlaki değer yargılarını oluşturmalarına yardımcı olunmalıdır (E. Güngör, 2000).

Değerler eğitiminde çocuğun kendine güven duygusu önemli bir noktadır. Çocuğun kendine güveni geliştirilmelidir. Bu yüzden yetişkinler çocuklara yaşlarına uygun becerileri denemeleri için fırsat tanımalıdır (Balat ve Dağal, 2006).

Bu süreç içinde çocuğun ahlaki değer yargısının oluşmasında ve gelişmesinde aile, çevre, din ve okulun rolü bulunmaktadır (Başal, 2012). Bunlar arasında da en büyük rolü, çocuğun en çok etkileşimde bulunduğu ailesi oynamaktadır. Aile, verdiği değerler ve sunduğu yaşantılarla çocuğu toplum yaşamına hazırlayarak adeta çocuğun kendi küçük çevresi ile toplum arasında köprü görevi üstlenmektedir (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010).

Her çocuk kendi ailesi, içinde bulunduğu toplumun kültürü ve yaşam deneyimleri ile özdeşleşmektedir. Kendini ifade edebilme, yeni şeyler keşfetme, güven

duyma, başarma, doğa sevgisi gibi değerleri özellikle gündelik ihtiyaçlarından hareket ederek kullanmakta ve ileriki yaşlarında değer sistemi içerisinde bunları kalıcı olarak yerleştirmektedir (Vasileca, 2009).

Okul öncesi dönemde kişilik gelişiminin temelleri atıldığı takdirde, ileriki yaşlarda da aynı yönde ilerleme olasılığı yüksek olabilmektedir. Yapılan araştırmalar da çocukluk yıllarında kazanılan davranışların ve çevreleri ile olan etkileşimlerinin yetişkinlikte; bireyin kişilik yapısını, alışkanlıklarını ve değer yargılarını biçimlendirdiğini ortaya koymaktadır (Başal, 2013).

Okul öncesi dönemdeki çocuklar aileden öğrendiği değerlerle çevreden öğrenilen değerleri kıyaslayarak zihninde bunları oturtmaya başlar (Solak, 2007). Adalet, umut, sevgi, saygı, nezaket, barış gibi değerlere çocuklarda okul öncesi dönemde temellerinin atılması gerektiğinden aile bu değerleri çocuklara erken yaşta göstermelidir (Ball, 1994). Erken yaşta değerlerin öğretiminin önemini vurgulayan Eyre ve Eyre (1993) de çocukların mutluluğunun ve gelecek hayatındaki uyumunun değer öğretimine bağlı olduğunu savunmuştur.

Çocuğun arkadaşlarına ve büyüklerine saygılı olması ve onlarla uyum içinde olması çok önemlidir. Çocuklar genelde ailelerinin belirlediği standartlara uyduğundan, eğer ailesi herhangi bir işi yapmak veya insanlara saygılı olmak gibi temel değerleri uyguluyorsa çocukta bu davranışları örnek alıp uygulayacaktır (Goldstein, 2007).

Çocukta müzik, resim, çevre düzenlemesi gibi yaratıcılık ve estetik değerlerinin geliştirilmesi içinde bulunduğu toplumun kültürel şartlarla ilgili olup, genelde ailesi ve yakın çevresindeki yetişkinlerin zevk alanları ile benzerlik göstermektedir (Oktay, 2004). Çocukların özellikle ailelerinin onların yaratıcılık ve estetik duygularına etkisi araştırmalarla da kanıtlanmıştır.

Çocuğun değerleri kazanabilmesi için anne babanın iyi bir model olmasının yanı sıra, çocuklarına karşı yönelttikleri tutum ve davranışlarının da önemli olduğu bilinmektedir. Barışçıl ve demokratik bir aile ortamında değerler sevgi ve ikna gücüyle aktarıldığı için çocuğu olumlu yönde etkilediği görülmektedir (Balat ve Dağal, 2006). Örneğin Baldwin ve Watson’ın araştırmasında demokratik tutumla yetişen çocuklar daha girişken, yaratıcı ve bağımsız düşünebilen çocuklar olurken, otoriter tutumla yetişen çocukların daha içe kapanık ve ailelerine bağımlı kararlar aldıkları ortaya çıkmıştır (Yavuzer, 1994). Yine Bilal’in (1984) araştırmasında da anne babaların demokratik tutumlarının çocuklarının kişisel ve sosyal uyum düzeylerini etkilediği görülmüştür (Şahin, 2007).

Özetle anne babalar çocukların ahlaki, kişisel ve sosyal gelişimlerini tutumları aracılığı ile etkilemektedirler. Anne babalar çocuklarına doğru ve yanlışları tutumları aracılığıyla öğretmektedirler. Anne baba tutumları, gerek bir değerin öğretilişiyle, gerekse çocuğun model alması veya taklit ve özdeşleşme yoluyla çocuk tarafından benimsenmektedir ve kazandığı değerler çocuğun kişiliğinin ayrılmaz parçasını oluşturmaktadır (Çiftçi, 1991; Dönmezer, 1999).