• Sonuç bulunamadı

Değerler insan ile birebir ilgili olduğu için, değerler üzerine yapılan tüm çalışmalar hümanist bir bilinçle insana daha fazla yaklaşmanın önünü açmaktadır.

Şen, Alisinanoğlu ve Haktanır’ın (2003) yaptığı “Yedi Yaşındaki Çocukların Ahlaki Yargılarının Gelişimi” adlı araştırmada, yedi yaş çocuklarının ilköğretim yaşantılarının ilk yılında ahlaki yargılarının gelişimini incelemek ve ahlaki yargılarına etki eden faktörleri belirlemek amaçlamışlardır. Ankara’da bir ilköğretim okulunun birinci sınıfına devam eden yedi yaş grubu toplam 96 çocuk araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Çocuklara, Piaget’nin çocukların ahlak yargılarını belirleyici öykü çiftleri ile problem durumlarını içeren öyküleri araştırmacı tarafından okunmuş ve cevapları kaydedilmiştir. Araştırma sonuçları, cinsiyet değişkeninin çocukların ahlaki yargılarını önemli oranda etkilemediğini göstermektedir. Bunun yanı sıra örneklem grubunu oluşturan yedi yaşındaki çocukların çok büyük bir çoğunluğunun, Piaget’nin bulgularının tersine, karar verirken yapılan işteki niyete önem verebildikleri belirlenmiştir. Çocukların büyük çoğunluğu, iki çocuktan daha iyi hareketlerde bulunmuş olanın anne baba tarafından ödüllendirilmesini doğru bulduklarını ve kötü bir şey yapıldığı zaman göksel adalet duygusunun etkisinde kalarak bunun mutlaka cezalandırılacağını düşündüğü saptanmıştır. Ayrıca kavga ile ilgili yargıda bulunurken, kız çocukların büyük bölümü güçlü olanı, erkek çocukların büyük bölümü ise güçsüz olanı haklı bulmuşlardır. Ancak yaşlı ile genç arasında yaşanan bir kavga durumu yargılandığında ise, her iki cinsiyetteki çocukların cevapları da yaşlının haklı olduğu konusunda birleşmiştir. Çocukların çoğunluğunun bir hırsızlık durumunda yargıya varırken, çalan kişinin niyetinin ne olduğunu dikkate alarak yargıda bulunduğu belirlenmiştir.

Revell (2002) ilköğretim eğitimine devam eden 700 çocukla görüşme yaptığı araştırmasında, çocukların değer eğitimine yönelik algısını belirlemeye çalışmıştır. Araştırmada ilköğretimde yaş olarak küçük olan çocukların masallar ve çeşitli etkinlikler aracılığı ile değer eğitiminin verildiğinden, bu yaşlarda farkında olmadan değerleri öğrendiklerini, daha büyük olan çocukların ise değerleri okul yaşamının bir parçası olarak gördükleri ve daha bilinçli olarak değerlere hayatlarında yer verdikleri sonucuna ulaşmıştır.

Keskin ve arkadaşları (2011) tarafından ilköğretim altıncı ve sekizinci sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin değerleri nasıl algıladığı ve aralarında bir fark olup olmadığı

araştırılmıştır. Araştırmada 60 öğrenciye derse ait programdan seçilen değerlerin kendileri için ne çağrıştırıldığı sorulmuştur. Araştırmanın sonunda sevgi, sağlıklı olma, sorumluluk değerlerinin hem altıncı hem de sekizinci sınıf öğrencileri için doğru algılandığı ama özgüven ve özdenetim değerlerinin anlamlandırılamadığı tespit edilmiştir.

Yine ilköğretim okullarındaki beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıf öğrencilerinin temel etik değerlere ilişkin duygu ve düşüncelerini ortaya koymak amacıyla toplam 140 öğrenciye açık uçlu sorulardan oluşan yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre öğrencilerin duygu ve düşüncelerinde değerlerle ilgili toplumsal değerler(saygı, adalet, yardımlaşma, güvenirlik, dürüstlük) ve kişisel değerler(kişisel temizlik, çalışkanlık, sorumluluk, hayvanları sevme ve koruma, doğaya saygı) olmak üzere 2 ana tema grubuna ulaşılmıştır. Yine bulgulara göre değer sıralamasına göre toplumsal değerler arasında en çok saygı değeri, en düşük dürüstlük değeri iken; bireysel değerler arasında en çok hayvanları sevme ve koruma, en düşük doğaya saygı değeri olduğu ortaya çıkmıştır (Yıldırım ve Yattıkalkmaz, 2011).

Acun, Yücel, Önder ve Tarman (2011) ilköğretim 4. ve 5. Sınıf sosyal bilgiler dersi programında yer alan değerler arasında öğretmen ve veliler tarafından hangi değerlerin önemli görüldüğünü incelemiştir. Araştırmaya göre, çalışkanlık, duyarlık, saygı, sevgi, sorumluluk değerlerinin öğretmenlere göre velilerin daha fazla önem duyduğu ortaya çıkmıştır. Yine araştırma sonuçlarına göre velilerin en önem verdiği değerler sırasıyla çalışkanlık, dürüstlük ve saygı değeri iken, öğretmenlerin en çok önem verdiği değerler sırasıyla vatanseverlik, sorumluluk ve adil olma değeri olduğu ortaya çıkmıştır. Hem öğretmenler hem de veliler estetik ve misafirperverlik değerini çok önemli bulmamışlardır.

Okuldaki öğretmenlerle yapılan bir başka çalışma olarak, “Türk Öğretmenlerinin Değer Yönelimleri ve Schwartz Değer Kuramı” adlı araştırmada öğretmenlerin aile tanımları ve dinsel yönelimlerinin değerlerle olan ilişkisi incelenmiştir. Araştırmada 183 öğretmene Schwartz’ın Değer Listesi’nin uygulanmış olup, öğretmenlerin değer yönelimleri, çekirdek/geniş aile tercihi ve yüksek/düşük düzey dinsel yönelim gruplarına ayrılarak incelenmiştir. Çekirdek aile tercihinde bulunan öğretmenler, geniş aile tercihinde bulunan öğretmenlere göre Yeniliğe Açıklık (yaşamdan haz alma, özyönelim ve uyarım değerleri) değerlerine daha fazla, Muhafazacılık (geleneksellik, uyma ve güvenlik değerleri) değerlerine ise daha az önem yüklemişlerdir. Bu iki grup arasında, Özaşkınlık (evrensellik ve iyilikseverlik değerleri) ve Özgenişletim (başarı ve

güç değerleri) değerlerinde anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Dinsel yönelim grupları birbirleriyle karşılaştırıldığında, düşük dinsel yönelim grubunun yüksek dinsel yönelim grubuna göre, Yeniliğe Açıklık değerlerine daha fazla, Muhafazacılık değerlerine ise daha az önem yüklediği saptanmıştır (Kağıtçıbaşı ve Kuşdil, 2000).

Yine Gedik (2010) de araştırmasında sınıf öğretmenlerinin değer yönelimlerini ve hangi değerleri öğrencilerine aktarmak istediklerini çeşitli değişkenler açısından incelemeyi amaçlamıştır. 295 sınıf öğretmeni ile yapılan araştırmada, sınıf öğretmenlerinin değerlerini ölçmek için Schwartz’ın geliştirdiği ve Demirutku (2007) tarafından Türkçeye uyarlanan Portre Değerler Anketi, sınıf öğretmenlerinin aktarmak istediği değerleri ölçmek amacıyla Demirutku’nun (2007) Değer Aktarımı Anketi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin kişisel değerlerinde en yüksek Evrensellik, en düşük Güç değerine önem verdikleri görülmüştür. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin öğrencilerine en çok aktarmayı istedikleri değerin Başarı, öğrencilerine aktarmayı istemedikleri değerin ise Uyma değeri olduğu saptanmıştır.

Astill, Feather ve Keeves (2002) araştırmalarında öğrencilerin değerlere verdikleri önem dereceleri üzerinde ailesinin ve arkadaşlarının etkisinin yanı sıra, bu değer boyutlarında okulun ve öğretmenlerin bir etkisi olup olmadığını incelemişlerdir. Araştırma Güney Avustralya’da, 11 okulda, 12. sınıf düzeyindeki öğrencilerle Schwartz’ın Değerler Ölçeği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, öğrencilerin değerleri üzerinde cinsiyetin, kültürel geçmişin, dinin, ailenin sosyal statüsünün, aile ve arkadaş grupları tarafından sahip olunan değerlerin, okul ve öğretmenlerden daha etkili olduğu saptanmıştır.

Feather (1975) ve Kohn (1977), yaptıkları araştırmalarda sosyal statü ve muhafazakârlık ilişkisini incelemişlerdir. Araştırmalarının sonucunda sosyal statü ve muhafazakârlık ilişkisi doğrulanmış, annelerin eğitim düzeyi, sosyal gösterge düzeyi ve ailelerin muhafazakâr değerler düzeyi anlamlı bulunmuştur. Ayrıca toplumda düşük sosyal statüye sahip olma ile bireysel değerlerde yer alan muhafazakârlık değeri arasında olumlu ilişki olduğu görülmüştür. Başka bir ifade ile, aile değerleri ve inançları üzerinde sosyal statünün etkisi olduğu ortaya çıkmıştır (Akt. İşcan, 2007).

Sosyal statü ve değerler arasındaki ilişkiyi inceleyen bir başka araştırmacı Grabb (1981) ise yaptığı çalışmasında, sosyal tabakaların dağılımı ile değer öncelikleri arasındaki ilişki üzerine çalışmıştır. Araştırmada farklı sosyal tabakalara sahip olan katılımcılara Portre Değer Anketi uygulanmış olup, araştırma sonucunda orta

tabakadaki insanların diğer sosyal tabakadaki insanlara göre Özgenişletim boyutundaki Başarı ve Güç değerlerine daha çok önem verdiği ortaya çıkmıştır.

Sosyal statünün yanında eğitim alanları arasındaki farklılıklar ve değer öncelikleri arasındaki ilişkiler üzerine de araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan Myyry ve Helkama (2001), farklı bölümlerde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin değer önceliklerini ve bu önceliklerinin öğrenim gördükleri bölümlere göre farklılıklarını araştırmışlardır. Araştırma sonucunda, iktisat fakültesi öğrencilerinin Güç ve Başarı değerlerine, sosyal bilimler enstitüsü öğrencilerinin Evrensellik değerine, teknik alanlarda öğrenim gören üniversite öğrencilerinin ise Güvenlik değerine daha çok önem verdikleri görülmüştür.

Üniversite öğrencilerinin değer yönelimlerini inceleyen bir araştırma da Başaran (2004) tarafından gerçekleştirmiştir. Araştırmada, üniversite öğrencileri ile anne babalarının değer hiyerarşileri incelenmiş olup, veri toplama aracı olarak Rokeach Değer Anketi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda üniversite öğrencilerinin dürüstlük, özgürlük, açık görüşlülük, eşitlik, dünya barışı gibi değerlere daha çok önem verdiği ortaya çıkmıştır. Anne babaların ise çocuklarına oranla itaatkârlık, yardımseverlik, bağışlayıcılık, ulusal güvenlik, aile güvenliği ve ahiret mutluluğu gibi değerlere daha çok önem verdikleri saptanmıştır.

Cashmore ve Goodnow (1985) tarafından yapılan araştırmada ebeveyn-çocuk arasındaki değerlerin benzerliği ile aile içinde değerlerin kabul edilmesi arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma sonucuna göre ailede önemsenecek değerler üzerinde anlaşma ile ebeveyn-çocuk arasındaki değerlerin benzerliği arasında olumlu yönde ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Yani değerlerin çocuklar tarafından doğru algılanması ve kabul edilmesi ebeveyn ile çocuğun değerler konusunda uzlaşması ile ilişkili olduğu saptanmıştır.

Benzer olarak Knafo ve Schwartz (2003), ailede değer iletişimi, ailenin değerler üzerinde anlaşması ve ebeveynlik stillerini içeren potansiyel durumları incelemişlerdir. Araştırmada çalışma grubunu yaşları 16 ile 18 arasında değişen farklı sosyo-ekonomik özelliklere sahip 547 İsrailli genç ve aileleri oluşturmuştur. Araştırma sonucunda değerlerin doğru algılanması ile ebeveynlerin değerlerle ilgili mesajlarda tutarlı olması, içten olması, ebeveynlerin gerçek ve algılanan değerler üzerinde anlaşmaya varması arasında olumlu yönde ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca değerlerin doğru algılanması ile ebeveynlerin değerlerle ilgili mesajlarının tutarlı olmaması, ebeveynlerle değerler hakkında tartışma, otoriter veya aşırı hoşgörülü ebeveynlik biçimi ve sevgiyi

geri çekme ile olumsuz yönde ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla beraber ebeveynlerin çocuklarını sınırlaması, kontrol etmesi, tekrarlı bir biçimde onlardan ne istediklerini söylemesi, ebeveyn değerlerinin doğru algılanmasını azaltmaktadır.

Knafo (2003), çocukların değerleri üzerinde ailenin etkisini incelediği diğer bir çalışmasında ailedeki otoriterliğin çocukları değerler açısından nasıl etkilediğini ele almıştır. Araştırmaya 82 otoriter, 252 de otoriter olmayan İsrailli babalar ve çocukları katılmıştır. Otoriter babalar çocuklarının güç, geleneksellik ve uyum değer türlerine yüksek önem vermelerini; iyilikseverlik, evrensellik ve öz yönelim değer türlerine de daha az önem vermelerini beklemektedir. Otoriter babaların çocukları ile otoriter olmayan babaların çocukları karşılaştırıldığında, otoriter babaların çocuklarının güç değer türüne daha fazla önem verdikleri, evrensellik değer türüne daha az önem verdikleri saptanmıştır. Araştırmada elde edilen bir başka sonuca göre de, çocuğun güç değerine yüksek derecede önem vermesiyle babanın otoriter rolü birleştiğinde, çocuklarda zorba davranışların en üst dereceye çıktığı belirlenmiştir.

Oktay, Özkan ve Elverdi (2011) anasınıfı eğitimine devam eden 5-6 yaş arasındaki çocuklarla engelli bireylere karşı duyarlı olabilme ve empati kurabilmelerine yönelik etkinlik uygulanmış ve video kayıt sonuçları incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre çocukların duyarlılık ve empati kurabilme değerleri konusunda farkındalık düzeylerinin arttığı görülmüştür.

Gürel, Şen ve Koşmaz (2011) 24 okul öncesi öğrencisi ve bu öğrencilerin aileleri ile dinleme becerileri ve değerlerimizin kazandırılmasına yönelik bir araştırma yapmıştır. Araştırmada her öğrenci ailesiyle birlikte 4 ay boyunca araştırmacı tarafından seçilen değer temalı 96 farklı kitap okumuş ve her kitap sonrasında aileler yapılandırılmış görüşme formu doldurmuştur. Araştırma sonucunda çocuklarda paylaşma, yardımlaşma, sevgi duyma ve sorumluluk alma gibi değerlerin kazanımında uygulanan programın etkili olduğu ortaya çıkmıştır.

Bonnic (2000), tarafından yapılan bir araştırmada karakter eğitimi okul öncesi sınıf ortamına saygıyı, sorumluluğu ve işbirliğini temel alarak yerleştirilmeye çalışılmıştır. Karakter eğitiminin ihtiyaçlarını ortaya koymak için ve gelişimi belgelendirmek için annelere ve öğretmenlere bir davranış listesi verilmiştir. Proje esnasında anekdotlar teybe kaydedilmiştir. Projede demokratik bir sınıf oluşturmada öğretmen davranışının model olması, karakter eğitiminin programa dâhil edilmesi, çoklu zekânın kullanımı ve işbirliği aktiviteleri ve ayrıca öğrenme sürecine ailenin dâhil edilmesiyle birlikte gerçek yaşam şartlarının sınıf ortamına getirilmesine özellikle yer

verilmiştir. Verilen eğitimin sonunda bazı çocuklarda gelişme kaydedildiği gözlenmiştir.

Gökçek (2007) yaptığı araştırmada, okul öncesi eğitimi alan 5–6 yaş çocukları için hazırlanan karakter eğitimi programının etkisini incelemiştir. Eğitim programı, seçilmiş olan yedi anahtar değer (saygı, sorumluluk, özgüven, liderlik, yardımseverlik, nezaket, sabır) için hazırlanmış olan etkinliklerden oluşturulmuştur. Örneklem grubundaki 44 çocukla uygulanan eğitim programının sonuçlarına bakıldığında programda yer alan tüm değerlerde olumlu davranış değişikliği görülmüştür. Aile bilgi formundan alınan bilgilerle ailelerin karakter eğitimine ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırma sonucunda; ailelerin karakter eğitiminin okul müfredatı içinde yer alması gerektiğini ve karakter eğitiminin okul öncesi eğitimimin bir parçası olması gerektiğini düşündükleri söylenebilir. Aileler; okul öncesi eğitiminin pozitif karakter gelişimine yardımcı olduğunu, evde verilen karakter eğitiminin yetersiz olduğunu, okul öncesi eğitimcisinin karakter eğitimi konusunda ebeveyn kadar iyi eğitim verebileceğini belirtmiş ve karakter eğitiminin sadece aile tarafından verilmesine katılmadıklarını da ifade etmişlerdir.

Taş’ın (2011) “Değerlerin Öğrenilmesinde Görsel Öğelerin Etkisi” adlı çalışmasında ilköğretim altıncı sınıfa devam eden öğrencilerin vefa, sevgi, hoşgörü gibi değerlerin kazandırılmasında görsel öğelerin etkisini belirlemek amacıyla altıncı sınıfa devam eden çocuklardan iki ayrı grup oluşturmuştur. Deney grubuna bir dönem boyunca bu değerlerle ilgili video, fotoğraflar, hikâyelerden oluşmuş görüntüler gösterilmiş, kontrol grubuna ise sadece anlatım yöntemi ile bu değerler verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin velileri ile yapılan bireysel ve odak görüşmelerinin sonunda görsel öğeler kullanılarak bu değerlerin anlatıldığı çocukların değerleri daha iyi algıladığı ve farkındalık kazandığı görülmüştür.

Dilmaç (2007) insanî değerler eğitimi programının, öğrencilerin değerlere sahip olma düzeyinde bir değişiklik meydana getirip getirmediğini ve öğrencilere uygulanan insani değerler eğitimi programının, bu öğrencilerin değer düzeyini arttırmada etkili olup olmadığını incelemiştir. 15 kişilik fen lisesi öğrencilerinden oluşan çalışma grubundaki öğrencilere, toplam 14 oturum İnsanî Değerler Eğitimi Programı verilmiştir. 15 kişilik kontrol grubuna ise herhangi bir eğitim verilmemiştir. Araştırma sonuçlarına göre deney ve kontrol grubunun son-test ölçüm sonuçlarına göre deney grubu lehine sorumluluk, dostluk/arkadaşlık, barışçı olma, saygı, dürüstlük, hoşgörü alt boyutlarında anlamlı bir fark ortaya çıkmıştır.

Johansson (2002) İsveç’te yaptığı araştırmasında, çocuklardaki dürüstlük değerini kazanmasında öğretmenlerin hangi yolları izlediğini incelemiştir. Öğretmenler çocuklarda hangi değerleri geliştirmek isterler ve hangi değerlerin gelişimini teşvik ederler. Yapılan analizler sonucunda çocukların dürüstlüğü nasıl öğrendiğine dair bazı ana perspektifler görülmüştür. Buna göre, öğretmenlerin bu değerin gelişimini teşvik etmek ve çocukların dürüstlük değerini kazanması için empati kurma, diğerlerinin görüşlerini anlama, modelleme ve kısıtlama yollarını kullandıkları ortaya çıkmıştır.

Durgel (2011) tarafından Hollanda' da gerçekleştirilen araştırmada, 3- 6 yaş grubu çocuk sahibi bine yakın Türk, Alman ve Hollandalı annenin çocuklarını yetiştirme davranışlarını incelenmiştir. Bunun yanında Almanya ve Hollanda'da yaşayan Türk göçmen ve Avrupalı annelerin yanı sıra İstanbul'da yaşayan Türk anneler ile bire bir görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmadaki görüşmeler sonucunda, Türk anneler çocuklarının aileyle yakın ilişkileri olan, terbiyeli, büyüklerine saygılı ve itaatkâr birer yetişkin olarak büyümelerini daha çok önemserken, Hollandalı ve Alman annelerin çocuklarının sağlıklı, mutlu ve özerk bireyler olmasını önemsedikleri ortaya çıkmıştır.

Demirutku (2007) çalışmasında değerlerin içselleştirilmesi sürecinde anne ve babaların rolünü sorgulamak ve değerlerin içselleştirilmesi ile benlik değerlendirmelerinin ilişkili olup olmadığını araştırmıştır. Bu amaç doğrultusunda, araştırmada çocuk yetistirme boyutlarının anne ve babaların degerleri ile ebeveyn çocuk değer benzeşimi ilişkisindeki rolü de incelenmiştir. Lise ve üniversite öğrencileri ile ebeveynlerinin katılımı ile oluşan gruptan elde edilen sonuçlara göre; ebeveyn kabulünün, anne babanın Özaşkınlık değerleri ile ebeveyn-çocuk değer benzeşimi arasında, ebeveyn denetiminin ise anne babanın Özyetkinlik değerleri ile ebeveyn çocuk değer benzeşimi arasında etkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca annenin toplumsallaştırma hedeflerinin, anne kontrolü ile Muhafazacılık değerlerinde anne çocuk benzeşimi arasındaki ilişkiyi karıştırdığı bulunmuştur.

Seçer ve diğerleri (2006) okul öncesi dönemdeki çocukların ahlaki ve sosyal kural bilgilerinin annelerin tutumlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını saptamak amacıyla 302 çocuk ve annesi ile araştırma yapmışlardır. Araştırmada; annelerin tutumlarını belirlemek için Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutumu Ölçeği (PARI) ve çocukların ahlaki ve sosyal kural bilgilerini tespit etmek için ise Smetana (1981) tarafından geliştirilen resimler kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre annelerin demokratik tutumu çocukların ahlaki ve sosyal kurallarla ilgili bilgi düzeylerini olumlu yönde etkilerken, aşırı koruyucu ve ev kadınlığı rolünü reddetme tutumu ise olumsuz

yönde etkilediği görülmüş; dolayısıyla çocukların değerleri kazanırken annelerinin onlara gösterdikleri tutumların etkisi olduğu ortaya çıkmıştır.

Öztürk (2011) 61-72 Aylık çocukların ahlaki değer yapılarını belirlemeye yönelik bir ölçek geliştirmeye çalışmış, bu ölçeğin geçerlik ve güvenirlik analizlerini yapmıştır. Araştırmada öğretmenler 61-72 Aylık olan öğrencilerinin üç aylık gözlemleri sonunda ölçeği doldurmuşlardır. Elde edilen bulgulara bakıldığında ise, uygulama yapılan gruplarda ölçeğinin güvenirliği için Adalet, Sorumluluk, Nezaket, Yardımseverlik, Özgüven, Liderlik, Saygı ve Sabır alt boyutlarının güvenirlik analizlerinin yüksek olduğu saptanmıştır.

Döring (2008) doktora tez çalışmasında küçük yaştaki çocukların değer önceliklerini saptayabilmek adına Çocuklar İçin Resimlerle Değer Anketi’ni (PBVS-C ölçeği) geliştirmeye çalışmıştır. Çalışmasının analizlerinde, Schwartz’ın kuramındaki değer boyutları ile araştırma bulgularından elde ettiği değerlerin boyutlarını MDS analizi ile karşılaştırmış ve elde edilen boyutların Schwartz’ın kuramı ile benzerlik gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Petersen (2013) tarafından yapılan araştırmada Döring’in (2008) Çocuklar İçin Resimlerle Değer Anketi’ni (PBVS-C ölçeği) kullanarak Türk çocuklarının değer önceliklerini incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmada yaşları 7-11 yaş arasında değişen 352 çocukla çalışılmıştır. Araştırmada ölçeğin geçerliliğini ölçmek için uygulanan MDS analizi uygulanmış ve ölçeğin yapı geçerliliğinin yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, çocukların en fazla değer önceliklerine aldıkları değerler Özaşkınlık boyutundaki değerler iken, en az önceliklerine aldıkları değerlerin Yeniliğe Açıklık boyutundaki değerler olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca çocukların cinsiyet farklılıklarına göre kız çocuklarının Özaşkınlık boyutundaki değerleri erkek çocuklarına göre daha çok önceliklerine aldığı görülmüştür.