• Sonuç bulunamadı

Değerlerin Tutum, İhtiyaç, Sosyal Norm ve İlgi Kavramları ile İlişkisi

1.1. Değerler

1.1.2. Değerlerin Tutum, İhtiyaç, Sosyal Norm ve İlgi Kavramları ile İlişkisi

Değerler, insanların tutum ve davranışlarını belirleme, biçimlendirme ve yönlendirmede önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü bireylerin sahip olduğu değerler ve değer sistemleri; bireylerin tutumlarının ve algılarının temelini oluşturmaktadır (Robbins, 1997). Bireylerin olaylar karşısındaki tutumları sahip olduğu değerler doğrultusunda olur. O yüzdendir ki bireylerin, grupların ve çeşitli kültürlerin değerleri hakkında bilgi edinerek, onların tutum ve davranışları hakkında yorumlamalarda bulunmak mümkün olabilmektedir (Dilmaç, 1999).

Değer kavramı, tutum, sosyal norm, ihtiyaç gibi kavramlarla zaman zaman karıştırılabilmektedir. Bunun sebebi değer kavramının sistematik olarak bu kavramlarla iç içe olmasıdır. Değer kavramını tam olarak algılayabilmek için bu kavramlarla arasındaki farkları ayırt edebilmek gerekmektedir.

Tutum; sosyal objelere karşı olumlu ya da olumsuz değerlendirme eğilimidir (Demirutku, 2007). Başka bir ifade ile tutum değerleri ortaya koyma işlevi olan eğilimlerdir (Herek, 1987).

Tutum ve değer kavramları temel olarak benzerlik gösterse de birçok açıdan farklılıklar taşımaktadır: Değer bir inançtır, fakat tutum birkaç inancın organizasyonundan meydana gelir. Değer bir standart iken, tutum standart değildir. Değer, nesne ve durumlardan üstündür; fakat tutum ise, özellikle nesne ve durumlar üzerine odaklanır. Değerler, bir kişinin kişilik ve bilişsel gelişimi içinde tutumlara göre daha merkezi bir durumdadırlar. Bu nedenle, davranışlar kadar tutumların da belirleyicisidirler. Değerler tutumlara göre daha dinamik bir yapıya sahiptir ve motivasyonla daha fazla ilişkisi vardır. Bunun yanında değerler doğrudan toplumsal düzen, ego savunma, bilgi edinme ve kendini geliştirme işlevleri ile ilgili iken, tutumlar sadece dolaylı bazı işlevlerle bağlantılı olabilir (Demirutku, 2007; Dilmaç, 1999; Herek, 1987; İşcan, 2007; Rokeach, 1993).

Değerler toplumsal düzen işlevini yerine getirirken sosyal normlardan faydalanmaktadır. Sosyal norm; bireylerin kendi çevrelerini yapılandırmalarına ve toplum içinde nasıl davranması gerektiğine dair ortalama bir davranış şekli sağlayan

değerler bütünüdür (Dilmaç, 1999). Normlar bireylerde topluma bağlı kaldıklarına ve hayata dair bir amaçları olduğuna dair bir his oluşturmaktadır. Başka bir deyişle bireylerin yaptıkları bir şeyin içindeki toplumun normlarına göre “doğru olması” ya da “doğru olduğunu hissettirmesi”, bireyin kendisini işe yarar hissetmesini sağlamaktadır (Shamir, 1990; Tolciu ve Zierahn, 2012).

Sosyal norm ve değer kavramları arasındaki farklara baktığımızda, öncelikle değer sosyal norma göre daha genel ve soyut bir ifade taşır. Ayrıca değerler toplumda dikkate alınması gereken öğelerin kurulmasındaki standartlar olarak normların kabul edilmesi ya da reddedilmesi için temel sağlar. Değer bir davranış tarzına ya da varoluşun son durumuna işaret ederken; sosyal norm sadece bir davranış tarzına işaret eder. Bununla birlikte değer daha kişisel ve içseldir; sosyal norm ise birey için görüş birliğine dayalı ve dışsaldır. Bir değer belirli durumların sınırlarını aşabilirken, sosyal norm belirli bir durumda belirli bir biçimde davranmak için konulmuş bir kuraldır. (Demirutku, 2007; Dilmaç, 1999; İşcan, 2007; Rokeach, 1993; Tolciu ve Zierahn, 2012).

Sosyal normlar kültür temelli durumlar ve sosyal değerlerden oluşan kurallardır. Mid’e göre sosyal değerlerin, kimliklerin ve sosyal normların kuşaktan kuşağa devredilişi ile bireylerin “kültürel karakteri” oluşmaktadır. Çocuk sosyal normlar ve değerlerle ilgili yaşantılarını, daha çok ailesinin ve yakın çevresinin ona yaklaşımı ve model olması ile kişiliğine yerleştirir (Aleksandrova, 2009).

İnsanların değerleri kişiliklerine yerleştirebilmeleri için ailede, işyerinde, toplumda kendi değerini ifade eden sözlere, yüz ifadelerine, davranışlara ve yaşantılara ihtiyacı vardır. Bu yüzden aileler çocuklarının değerli olma duygusu, güven ortamı, yakınlık ve dayanışma duygusu, sorumluluk duygusu, zorluklarla mücadele etme, mutluluk ve kendini gerçekleştirme ortamı ihtiyaçlarını karşılaması gerekir (Cüceloğlu, 2010).

İhtiyaç, bireyde bir şeyin yoksunluğunun uyarılması ile bireyi hedefe yönelik eylemle ilgili harekete geçiren ve yöneten duyuşsal görevlerdir (McClelland, 1985). Değer ve ihtiyaç kavramları teorik açıdan birbirinden farklı olsa da ikisi de insan davranışlarının benzer durumlarında uygulanmaktadır. Çünkü değerler sadece inanç değil, aynı zamanda tıpkı ihtiyaçlar gibi bir şeyi yapmak için duyulan istektir (Bardi ve Schwartz, 2001).

Maslow’a göre insanlar altı seviyeden oluşan ihtiyaçlar hiyerarşisinde (temel ihtiyaçlar, güvenlik ve barınma, ait olma ve sevgi, başarı ve statü, estetik ve düzen,

kendini gerçekleştirme) ihtiyaçları karşılandıkça en alt seviyeden(temel ihtiyaçlar), üst seviyelere doğru ilerler. Maslow eğer bir kişi daha düşük düzey bir ihtiyacından yoksunsa, yüksek düzey bir ihtiyacını karşılamak için denemeyi bırakacağını düşünmektedir (Bayhan ve Artan, 2004). Örneğin fizyolojik ihtiyaçlardan yemek yeme temel ihtiyaçlardan olduğu için bizim için çok değerlidir. Ama karnı tok olan biri için bu ihtiyaç çok değerli olmaktan çıkar ve bir üst düzeydeki ihtiyaca yönelir. Bu durum ihtiyaçların kişinin tutum ve davranışlarına dolayısıyla değerlerine yön verdiğini göstermektedir (Şirin, 1993).

Her bireyin sahip olduğu değerlerinin sıralaması aynı değildir. Bir kimsenin değerler sıralamasında en üste koyduğu değer, onun en çok ihtiyaç duyduğu temel değeridir (Varol, 2011).

İhtiyaç ve değer kavramları arasındaki farklara baktığımızda, değerlerin inkâr edilme durumları olmazken, ihtiyaçlar kişisel ve sosyal durumlara bağlı olarak inkâr edilebilir. Değerler, iyi ve kötü boyutlarını içeren bir temele bağlı iken, ihtiyaçlar ve iyi- kötü arasında bağlantının olmasına gerek yoktur. Değerler kişinin kendi algısıyla bağlantılı olduğu için, onun bir durumu yorumlamasını veya tanımlamasını da etkilemektedir. Ayrıca değerler insan davranışları üzerinde uzun dönemli etkiye sahipken, ihtiyaçlar daha kısa dönemli olabilmektedir. (Bardi ve Schwartz, 2001; Demirutku, 2007; Dilmaç, 1999; İşcan, 2007; Rokeach, 1993).

Kişisel ve toplumsal değerlerin kazanılması, bireylerin kişiliklerini oluşturmasında zorunlu ve önemli bir rol oynamaktadır (Gökalp, 2011). Bireylerin sahip olduğu sosyal, estetik, dini, ahlaki, siyasi ve iktisadi değerler birbirleri ile uyum içindedir ve bu uyum dengeli bir kişiliğin göstergesidir (Akbaba, 2004).

Guilford’a göre kişilik bireyi başkalarından ayıran; bireyin doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı özelliklerin bir bütünüdür. Duygu, yetenek, güdü, mizaç, sosyal, fiziksel-psikomotor ve bilişsel özellikler, tutumlar, inançlar ve değerler kişiliğimizi oluşturur. Yani kişiliğimiz tüm kişisel özelliklerin bir araya gelmesi ile şekillenir (Senemoğlu, 2004).

Kişisel özellikler ve değerler arasındaki farklara baktığımızda, değerler bireylerin belirli amaçlara verdikleri öneme göre değişirken, kişilik özellikleri bireylerin sahip oldukları karakter özelliklerine göre değişir. Değerler davranışın, insanın ve olayların istenirliğini yargılamada insanların kullandığı ölçütlerken, kişilik özellikleri tipik olarak davranışın gözlemlenen tarafıdır. Bununla birlikte değerler bireylerin kasıtlı amaçlarından oluşurken; kişilik özellikleri, bireylerin niyetleri yerine hoşlandıkları

şeylere karşı gösterdikleri davranışları tanımlarken kullanılır (Bilsky ve Schwartz, 1994; İşcan, 2007; Rokeach, 1993).

Kişilerin kendi bireysel deneyimlerinden öğrendikleri değerler kişiye özgü değerleri oluşturmaktadır. Kişisel değerlerin bireydeki önemi, değerler ve davranışlar arasındaki bütünlüğü sağlamasıdır (İ.P. Aydın, 2002).

Kişisel değerler, kişilerarası ilişkilerde doğrudan doğruya veya dolaylı ortaya çıkan saygı, sevgi, dürüst olma, bağlılık, adil olma, açık düşünebilme, kontroller kurabilme gibi değerler olup, bu değerler hayatın her boyutunda bireysel ya da toplumsal yaşamda yer almaktadır. (Kuçuradi, 2010).

Farklı kültürlerde başarı, liderlik, yaratıcılık, geleneklere bağlılık gibi kişisel değerlerin öncelikleri değişebilmektedir. Örneğin Japonya’da yaşayan bir insan kendi isteklerinden çok ulusal geleneklerine göre yaşamayı tercih edebilir. Yine ABD’de yapılan bir araştırmada; ilkokullarda ABD’li çocuklara göre Meksikalı çocukların nezaket kuralları ve saygı değerini daha çok önemsedikleri belirlenmiştir (Aleksandrova, 2009). Bu da farklı kültürler ve toplumsal değerler aracılığıyla bireylerin kişisel değerlerinin şekillendiğini göstermektedir.

Farklı kültürlere rağmen, küreselleşmenin ve teknolojinin etkisi ile toplumlar birbirine giderek benzemekte ve aralarındaki etkileşim artmaktadır. Bundan dolayı bireylerin kişisel özelliklerinde toplumsal değerlerin varlığı, bireylerin uyum içinde yaşaması için vazgeçilmez bir unsur olmaktadır (Saygın, 2009).

Yaşam kişisel ve toplumsal değerlerin bir arada olduğu bir bütündür. Ama kimi zaman bireyler bu bütünlüğü göremeyip onun sadece ilgisi olan bir öğesine ağırlık vererek yaşamayı tercih edebilmekte dolayısıyla belli bir zaman sonra yaşamlarında sorunların doğabilmektedir (Cüceloğlu, 2010). Bunun nedeni kişinin ilgilerinin, kişisel değerlerini etkileyebilmesinden kaynaklanmaktadır ama değeri oluştururken ilgiler gerekli öğeler değildirler (İşcan, 2007).

İlgi, bireyin kendini ve diğerlerini değerlendirebilmesini ve kendini başkalarıyla karşılaştırabilmesini yönlendiren ihtiyaçların bilişsel simgesidir (Rokeach, 1993).

İlgi ve değerler arasındaki farklara baktığımızda, değer kavramı ilgi kavramına göre daha geniş kapsamlıdır ve ilgi kavramını da kapsayabilir. Bu yüzden ilgi değerin birçok göstergelerinden biridir. Değerler birer standart olabilirken, ilgi bir standart olamaz ve bireyin mutlaka sahip olması gerekmez. Ayrıca değerler idealleştirilmiş bir davranış tarzı veya varoluşun son durumu iken, ilgi kişi için sadece düzenleyici, ego

koruyucu ve kendini gerçekleştirme işlevleri olarak hizmet edebilir (İşcan, 2007; Rokeach, 1993).