• Sonuç bulunamadı

Sağlık koşullarının daha iyi olması bireyler için ya da toplum için daha yüksek refah düzeyi sağlar mı? Bu soru en az üç ekonomik kavramla açıklanmaktadır. Bu husus politik çıkarımlar için önemlidir (Sassi, 2010, s.49-52).

 Sosyal refah maliyetleri ve faydaları: Kazanılan parasal değeri göstermektedir. Bu refah göstergesi bireylerin daha iyi sağlık koşullarını yakalaması için fırsattır. Ülkenin refah düzeyi yüksek olması yaşam beklentisini artırmakta ve kronik hastalıkların azalmasına neden olmaktadır. Bu gösterge artan refahın faydasını göstermektedir.

 Mikro ve makroekonomik maliyetler: Mikro ekonomik bakış bireysel veya hanehalkı seviyesinde maliyetleri değerlendirmektedir. Örneğin hasta olmak bireysel işgücü verimliliğini azaltmaktadır. Makroekonomik olarak bu durum ulusal düzeyde değerlendirilmektedir. Genel olarak ekonomik büyüme üzerinde hastalıkların etkili olup olmadığını sorgulanabilir. Sağlık üzerinde obezitenin etkisi ters yönlüdür.

 Sağlık bakım maliyetleri: Kronik hastalıklarla ilişkilidir. Sağlık harcamaları ile ekonomik büyüme arasında ilişki içseldir. Bu nedenle bu iki değişken arasındaki ilişki biraz karmaşıktır. Ülkeden ülkeye ilişkinin yönü farklılık göstermektedir. Örneğin OECD ülkelerinde sağlık harcamaları ve ekonomik büyüme veya gelir seviyesi arasında pozitif ilişki bulunmuştur.

Obezitenin finansal maliyetini hesaplamak için bazı bilgileri elde etmemiz gerekir. Bu bağlamda hükümet politikalarının sonuçlarının ne olduğu ve nasıl etkin olduğu bilinmelidir. Müdahaleler obeziteden kaynaklanan sağlık sigortalarındaki yanlılığı ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. İlk olarak hükümet müdahalelerinin amacı obeziteyi arzulanan düzeyde tutmaktır. İkincisi yasalara uygun müdahalelerde bulunmaktır. Üçüncüsü, hükümet müdahaleleri piyasa başarısızlığını düzeltici ve doğru politika yönlü olmalıdır (McCormick ve ark., 2007, s.162). Son zamanlarda obezite yaygınlığındaki artış topluma pahalıya mal olmaktadır. Çünkü obez bireyler zayıflara göre daha fazla tıbbi kaynak kullanmaktadır. Obezitenin sosyal maliyeti obez bireylere yüklenen sağlık maliyetlerin büyüklüğüne bağlıdır. Bireyleri tüketim tercihlerinde serbest bıraktığımızda obez birey sayısı artmakta ve bu bireylerin topluma sosyal maliyeti artmaktadır. Obezite, pareto optimumunu bozucu bir negatif dışsallık yaratmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir; obezite sadece obezleri değil obeziteden kaynaklanan nedenlerden (sağlık maliyetlerinde artış gibi) dolayı obez olmayanları

da yük altına alıp olumsuz yönde etkilemektedir. Bireylerin gıda tüketiminin sonucunda oluşan maliyetleri, katlanmak zorunda kaldıkları sosyal maliyetlerden daha azdır (Bhattacharya, 2008, s.4). Ekonomik dışsallık bireysel kararlara ve işletme kararlarına dayanmaktadır. Sosyal ve kişisel marjinal maliyet farklılık yaratmaktadır. Bireyler ve işletmeciler aldıkları kararlarla kişisel maliyetlerini hesaplarlarken toplumsal maliyetleri yok saymaktadır. Negatif dışsallık durumunda toplumsal maliyet kişisel maliyetlerden daha yüksek olduğundan daha çok mal üretilmekte veya tüketilmektedir. Kamu politikalarının amacı finansal durum ile teknik dışsallık arasında ve negatif dışsallık ile maliyetler arasında ayrıma yardımcı olmaktır. Finansal dışsallık genellikle fiyat sistemi ile iletilen dışsallık olarak tanımlanmıştır. Teknik dışsallık doğrudan reel etkiye sahiptir. Örneğin sigara ve alkol tüketimini ele aldığımızda pasif içicilerin direk olarak etkilenmesidir. Aşırı kilolu ve obez bireyler politik olarak teknik dışsallığa neden olmaktadır. Örneğin kamu taşıma araçlarında veya uçaklarda obez bireylerin yanına oturmak teknik dışsallık yaratmaktadır. Hava taşımacılığında veya tiyatro salonlarında koltukların genişletilmesi ile koltuk sayısı azalmakta ve böylece biletlerde fiyat artışına neden olduğundan obez olmayan bireylere maliyet yüklemektedir. Nitekim, Fransız havayolları (Air France /KLM), obez bireylerin %25 indirimle ikinci bir koltuk almasını önermektedir (Crowle ve Turner, 2010, s.19-20).

Koruyucu müdahalelerin bazı maliyetleri özel sektöre kaymaktadır. Örneğin aileler çocuklarının spor aktivitelerinden yararlanmaları, kantinlerden daha kaliteli gıda satın alabilmeleri ve bireysel beslenme programlarından yararlanmaları için okullara fazla para ödemektedir. Burada önemli husus gıda endüstrilerinin girişimci olmasıdır. Bunlar düzenli reklam vererek, gıda ürünlerinin etiketlemesini yaparak oluşan ekstra maliyetleri tüketiciye yüklemektedir. Bu durumun etkisi ekstra maliyetlerle ya da tüketicilerin daha az ürün satın alması sonucunda karlılıkta azalmaya sebep olabilir ( Sassi, 2010, s.40-41).

Eğer bireyler ne yemesi gerektiği veya rasyonel olarak nasıl fiziksel aktivite yapması gerektiği konusunda karar verebiliyorsa, maksimum refah düzeyine ulaşmayı sağlar. Bireyler arzu ve isteklerine göre ürünleri rekabetçi ortamda seçebilmektedir. Muhtemelen bireyler kalori alımı ile kilolarını koruma arasında dengeyi sağlamaya çalışırlar. Bireylerin rasyonel seçimlerini sağlamak daha sağlıklı olmaları ve sağlıklı toplumlar yaratmayı amaçlar. Buna rağmen bireyler her zaman rasyonel davranışlar sergileyemezler. Hükümetler daha çok kamu refahını artırmayı sağlamalıdır. Refah artışı regülasyon yoluyla, vergilerle, eğitimle veya bunların birleşimi ile sağlanabilir. Etkin bir seçim yapabilmek için hükümet anlamlı rol oynayabilir. OECD ülkelerinde hükümet, beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik önlemler almaktadır. Özellikle savunmasız yani zayıf gruplarda obezite oranındaki artışla ilgili olarak

önlemler almaktadır. Hükümet müdahaleleri en azından bireylerin seçimine müdahale etmeye yöneliktir. Hükümet programlarında obezite yaygınlığı ile ilgili olarak en az 4 tip müdahale politikası yer almaktadır ( Sassi, 2010, s.148)

 Önlemlerin amacı serbest piyasa koşullarında seçim opsiyonlarını cazip hale getirmek veya genişletmeyi sağlamak,

 Tercihleri fiyat dışında ürün karakteristiklerine bağlı olarak belirlemek,  Seçilen opsiyonların fiyatlarının artmasını önlemek,

 Seçilen opsiyonlarının yasaklanması şeklinde olabilir.

Cawley (2004) çalışmasında, eğer bireyler tam olarak rasyonel davranıyorsa ve beslenme ve kiloları ile ilgili kararlarında diğerlerine maliyet yüklemiyorlarsa, eğer obezitenin sonucu ile ilgili tam bilgiye sahip ve bilgiyi elde edebiliyorsa, eğer piyasa tam rekabetçi ise bu durumlarda piyasa hatası söz konu değildir ve hükümet müdahalelerine gerek olmadığını vurgulamıştır. Bu varsayımlardan bir veya bir kaçı bozulursa, piyasa hataları meydana gelir ve müdahale gerekli görülmektedir.

Sanayi Devrimi sonrası artan makineleşmenin sonucunda bireysel emek gereksiniminin azalması, masa başı meslek gruplarının yaygınlaşması, çalışma saatlerinin kısalması, tarımsal ürünlerin artması ve ucuzlaması, kişi başına düşen gelirde artış ile gıda erişebilirliğinin kolaylaşması sonucunda kalori sarfiyatı oldukça düşmüş ve obeziteyi tetiklemiştir (Lakdawalla ve Phillipson 2002, s.25-26). Günümüzde karşılaşılan obezite hastalığında bireysel tercihlerin, mikro düzeyde hastalığı azaltmada etkin olduğu ancak makro düzeyde etkinsiz olduğunun ortaya çıkarılması devlet müdahalelerini haklı çıkarmıştır (Wansink, Huckabee, 2005, s.6-10).