• Sonuç bulunamadı

2. İNCELEME NESNESİ VE NİYETLİLİKLER

2.2. İnceleme Nesnesinin Belirlenme Kriterleri

2.3.1. Nikolai Gogol ve “Palto”su

Nikolay Vasilyeviç Gogol, 31 Mart 1809 tarihinde Ukrayna’da dünyaya gelmiştir. Doğduğu yerin de etkisi ile Rus kültüründen çok Kazak yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri ile büyümüştür. Diğer birçok usta yazar gibi edebiyata ilgisi henüz çocuk yaşta başlamış ve liseden sonra Petersburg’a yerleşir. Ne var ki, burada tutunmayı başaramayan Gogol, daha sonra Almanya’ya yerleşse de burada da şansı yaver gitmez. Yazar, Almanya’daki kısa macerasının ardından, yeniden Petersburg’a döner ve burada çok da haz duymamasına rağmen devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Memuriyet hayatını bir süre sürdürdükten sonra bu görevinden ayrılır ve edebiyata yoğunlaşır. Rus Edebiyatı için büyük bir öneme sahip olan A. Puşkin tarafından çıkarılan bir dergide öykülerini yayımlatmaya başlar ve aynı zamanda Puşkin ile de büyük bir dostluk yürütür. Bu dostluğun ivmesinden midir bilinmez, Gogol, Puşkin’den çok etkilenir. 1832 yılında Dilanka Yakınlarındaki Çiftlikte

93

Akşam Toplantıları adlı kitabını yayımlatır ve bundan sonra yergi üslubuyla pek çok eser kaleme alır. Müfettiş, bu yıllarda çok dikkat çeken ve birçok tepkiyle karşılanan bir eserdir ve onun yüzünden Rusya’dan ayrılır. Müfettiş, devlet bürokrasiyle dalga geçen komedi türündeki bir eserdir. İtalya’da sürgün hayatı yaşayan Gogol, yeni ölüm haberini aldığı Puşkin’in tavsiyesi üzerine yazdığı Ölü Canlar adlı eserini büyük bir gayretle tamamlar. Ünlü uzun öyküsü Palto’yu da aynı dönemde tamamlar ve bu iki eseriyle oldukça dikkat çeker. Palto’da soylu kesimi yerdiği için olumsuz tepkilere maruz kalan yazar, halkını hakir görme ve halkına ihanet etmekle suçlanır. Bu suçlamalar Gogol’un üzerinde büyük bir etki yaratacaktır. Usta yazar, daha önce sık sık yerdiği kilise düzenine daha ılımlı bir gözle bakmaya başlar. Son yıllarında Filistin’e de giderek kutsal toprakları ziyaret eder. Burada tanıştığı bir rahibin olumsuz fikirleri yüzünden Ölü Canlar’ın ikinci bölümünün el yazmalarının yakar. Son zamanlarında bu şekilde değişken bir ruh haline bürünen Gogol, 4 Mart 1852 tarihinde Moskova’da hayata gözlerini yumacaktır (Nabokov, 2012: s. 147- 154). Adeta Puşkin’in varlığı ile kalemi eline aldığını söyleyecek kadar ona bağlı olan Gogol’un edebi kişiliği ele alındığında söylencek ilk şey, gerçekçi edebiyatın en önemli isimleri arasında gösterildiğidir. Yergi üslubuyla yazılmış eserlerinde genel olarak Rusya’nın söz konusu yıllardaki halini, Rus bürokrasisini, soyluların yaşam biçimlerini ve bunun karşılığında halkın içine bulunduğu büyük sefaleti dile getirmiştir. Yazar, 43 yıllık kısa yaşamı süresince uluslararası alanda etkili pek çok eser kaleme almış ve kendisinden sonra gelen birçok yazarı da etkilemeyi başarmıştır (Nabokov, 2014a: s. 43-102).

Gogol’un, Palto isimli öyküsünü 1834 yılında katıldığı bir toplantıda anlatılan bir olaydan esinlenerek yazdığı söylenir. Biraz sonra da vurgulayacağımız gibi anekdotlara büyük bir önem veren yazar, av meraklısı sıradan bir memurun yıllarca para biriktirerek aldığı tüfeğini dereye düşürmesi ve sonrasında girdiği bunalımla ilgili öyküyü pürdikkat dinler. Memur, bunalımdan ancak arkadaşlarının aldığı yeni bir tüfekle kurtulmuştur. Öykü bittiğinde, toplantıya katılanlar gülmeye başlarlar. Bir tek Gogol gülmez. Anekdotu dinledikten sonra, öylece etrafına ve anlamsız kahkahalar atan kalabalığa bakar ve 1842 yılında Palto’yu bu suskunluğun bir sonucu olarak yayımlatır (Dikeç, 2012; Eyhenbaum, 2005; Nabokov, 2014a: s. 94-102).

94

Palto, katı monarşinin hüküm sürdüğü Çarlık döneminde kaleme alınan bir eserdir. Dönemin Rusya’sı, açlık ve sefaletin, yoksulluk ve yoksunluğun, küçük mutlu azınlığa dokunmadan istibdadın kılavuzluğunda, büyük halk kitlelerini inleterek, insanlığın en aşağı biçimlerinde coğrafyayı dolaştığı bir step ülkesidir. Eserin yayımlandığı Çar 1. Nikola’nın yönetiminde anayasal bir düzen isteyen aydınlar asılmakta, sürgüne yollanmakta, üzerlerinde sansür ve hafiye kuşatması sürmekte, geniş halk kesimleri ağır yoksulluktan despotizmin ayırdına bile varamamaktadır. Gogol, otokratik düzen savunucuları tarafından Rus insanını aşağılamakla, onu kötü göstermekle, halkına ihanetle suçlanır. Bununla birlikte, zenginlerin, soyluların, yüksek memurların ve anadilleri yerine Fransızca konuşmayı yeğleyen şık azınlığın korkulu rüyası haline gelen Gogol’un bu mütevazı öyküsü, Rus edebiyatının yenilikçileri, aydınlar, devrimciler arasında büyük bir coşku ile karşılanır. Bunun nedeni olarak, toplumun alt katmanlarındaki insanları anlama çabasının edebiyatta ilk kez yer bulmakta olması gösterilebilir. Yazarın açtığı bu patika, daha sonra ardılları olacak Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev ve Çehov’a esin kaynağı olur. Hatta Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” dediği söylenir Gogol ile Rus edebiyatında ‘bilinçsiz yaratıcılığın’ ‘yaratıcı bilince’ dönüşümü başlar. Sürecin devamında Dostoyevski’nin İnsancıklar’ı (1846), Ölüler Evinden Anılar’ı (1861), Yeraltından Notlar’ı (1864), Suç ve Ceza’yı (1866), Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ı (1862), Tolstoy’un İvan İlyiç’in Ölümü’nü (1886) yazması bu önermeyi doğrular. Hatta İnsancıklar’ın eksen karekterinin Palto’nun Akakiy’iyle benzerliği, ne ölçüde Gogol’a öykündüklerin gösterir niteliktedir. Dahası aynı bakış açısı kendisinden 80 yıl sonra, içinde yaşadığı, çevresini boğucu bir koza gibi ören sisteme karşı taşıdığı uzak duruş duygusu bağlamında, Kafka’da müthiş bir yoğunlukta yeniden üretilecektir. Gerek Palto gerekse Ölü Canlar, Müfettiş adlı yapıtları çerçevesinde Gogol, özellikle feodalizmin bağrında filizlenen yeni kast ve bürokratik aygıta büyük bir tepki duymaktadır (Dikeç, 2012).

Yazım tekniği açısından ele alındığında karşımıza çıkan en önemli şeylerden birisinin belirsizlik olduğunu söyleyebiliriz. Gogol’un uzmanlık alanlarından birisi olarak görülebilecek belirsizlik onun, muğlaklıklara karşı olan merakından ileri gelmektedir. Ne var ki, bu belirsizliğin nesnelliğin peşine düşen kişileri çeşitli

95

tuzaklara çekebilmesi muhtemeldir. Palto’nun grotesk yapısının da çok sayıda eleştirmeni bu tuzağın içine çektiği söylenebilir (Peppard, 1990).

Palto’nun sonunun belirsizliği ise eleştirmenleri üç noktada kutuplaştırmıştır. M. B. Khrapchenko (1984), H. Troyat (1973) ve D. Chizhevsky’nin (1974) öncülüğünü yaptığı eleştirmenler öykü fantastik bir sonla bittiğini öne sürerken, V. Nabokov (1944), L. Stilman (1960) ve S. Karlinsky (1976) alelade bir şekilde bittiğini öne sürmüş ve V. Erlich (1969) vev D. Rancour-Laferriere (1982) gibi eleştirmenler ise emin olamadıklarını belirtmişlerdir.

Bunun ardında öykünün çifte kodlanmış bir metin olduğunu söylemek yanlış olmaz. G. S. Morson’un (1981) geliştirdiği kavram, bir metnin, her biri farklı bir okura hitap etmek için yazılmış iki ayrı metni barındırması durumunu dile getirir. Palto, bu nedenle tek taraflı yorumlara ve monolojik okumalara karşı dirençli bir yapı arz eder. Bu teknikte en sık rastlanılan durum, asıl metnin üslubuna ve türün alışıldık özelliklerine uymayan, olay örgüsünde bir değişiklik ya da beklenmeyen bir kelime kullanımı gibi unsurların devreye sokulmasıdır gösterilebilir. Hortlağın ölü ya da diri yakalanmasına yönelik pasaj ve hortlağın burunun soğuktan donması ve enfiye kutusu çıkarması gibi durumlar buna örnek olarak gösterilebilir (Peppard, 1990).

Metafiziksel olayların kullanımı Palto’dan önce de var olan bir şeydir. Gogol’un da örnek aldığı Puşkin, Hoffmann gibi pek çok yazar bu yöntemi sık sık kullanır. Alkollü ya da rüyada üretilen hayali canlılar, gerçek mi yoksa öyle mi göründüğünü ayırt etmenin zor olduğu hikayeler gibi farklı çeşitler mevcuttur. Gogol’un buradaki özgün yanı hortlağın hapşurması, polisin onu cezalandırma çabaları gibi gülünç davranışlar silsilesi ve kelime oyunlarıyla doğaüstü öykü parodilerine özgü güldürü unsurlarına daha önce denenmemiş bir absürtlük ve tutarsızlık unsurunun eklemlemesi olarak gösterilebilir. Palto, kusursuz bir şekilde her yönüyle çifte kodlanmış bir metindir. Öyle ki, onu bir fantastik öykü gibi de okuyabiliz, bir fantastik öykü paradisi gibi de (Peppard, 1990).

Metni eleştirmenlerin okuma biçimindeki farklılık, onun kodlama düzeyindeki başarısının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Örneğin, Chizhevsky (1974), Palto’nun aslında bir kadını temsil ettiğini ve öykünün bir aşk hikayesi olduğunu söylerken, Peppard (1990), daha çok grotesk bir aşk hikayesi paradisidir olduğun

96

vurgular. Elrich (1969) ise etik boyut’a vurgu yaparak Akakiy’in ölümü ve mühim şahsiyetin ettiğini bulmasının hetoroseksüel dürtülüre yenik düşmenin bir cezası olarak yorumlar. Barratt (1979) ise hikayenin bir ahlak dersi olduğunu öne sürer. Ona göre, Mühim Şahsiyet’in mütevaziyeşmesinin, yalnızca tüm toplumlarda görülen yabancılaşma ve benlik yitiminin grotesk bir ifadesinden başka bir şey değildir. Öykünün en kapsamlı çözümlemesini ise Rus Biçimcilerinden Eyhenbaum yapar. Ch. Bernheimmer’a göre (1975), Eyhenbaum’un yazısı, basitleştirici biyografik ve ahlakçı eleştiri yapma eğiliminde olanlara karşı bir panzehir niteliğindedir.

Gogol, gülünç davranışlar ve kelime oyunlarından örülü iki seviyeli bir güldürü ağı örer ve bu ağ “al gülüm ver gülüm” oyunlarından ibarettir. Önce karaktere bir palto verir ve “Al!” der, sonra ondan onu geri alır. Bu şekilde pek çok dönüş gerçekleştirir. Bernheimer’e göre (1975) bu oyun Gogol’un kendi mutlak gücünü sergilemesi ve oyuncu kişiliğinden ileri gelir. Şurası tartışılmaz ki Gogol, Palto’da çok yüzeyli bir yapı sunar. Metin hem ezilmiş memurları konu alan bir hayırsever öykü, hem bir grotesk aşk hikayesi parodisi, hem de bir metafiziksel bir öyküdür. Dahası, Gogol’un kullanıdığı “tersine dönüş” tekniği ya da “al gülüm ver gülüm oyunu” pek çok metni aynı anda tek bir yapıda eritmesini sağlar. Bir yandan Hümanist olarak nitelendirilebilecek pasajlar dizimlenirken, başka bir yandan Romantizm ve Gerçekçiliği içiçe geçiren pasajları bir bir sıralar (Peppard, 1990; Eyhenbaum, 2005).

Öykünün merkezinde anekdot unsurunun olduğunu söyleyen B. Eyhenbaum, yukarıda anlatılan yapının oluşum biçimine ilişkin kapsamlı belirlemelerde bulunur. Güldürülü öyküde ortaya temel nitelikli bir anekdot konur ve öykü bu anekdottan bağımsız olarak kendi içinde çok sayıda gülünç durum içerdiğini belirten eleştirmene göre, Gogol’un pek çok eserinde dolaysız anlatıyı incelemeye yarayacak pek çok gereç bulunur. Onda düzenleyimi konu belirlemez; konu zayıftır, hatta hiç yoktur; Gogol her zaman gülünç bir durumdan hareket eder ve bu durum, gülünç bir teknikler yığılması için bir uyarı ya da bahane işlevi görür. Gogol’un çevresinden sık sık anekdotlar anlatmasını istediği bilinir. Bununla birlikte konu ikincil bir öneme sahiptir ve bu yüzden hep statik kalır. Öykülerindeki dinamizm, anlatının kuruluşu, düzenleyim ve biçem oyunlarında yatar. Kişileri bir davranışın donmuş

97

yansımalarından başka bir şey değildir. O, hem öyküyü yazan, hem de sahneye koyan bir sanatçıdır ve eğlenerek oyun yazarak kişiler üzerinde egemenlik kurar (Eyhenbaum, 2005).

Gogol’un, iyi bir hatip olduğunu belirten eleştirmen, eserlerini çoğu zaman yüksek sesli okumalar için hazırladığını belirtir. Ona göre, bu durum ses oyunlarını kullanma konusunda Gogol’da bir itki yaratır. Özellikle isim seçimlerinde çok dikkatlidir ve eserlerinde adların düzenlenişi işiyle uzun uzadıya uğraşır. Gülünç adlar yaratarak bunlar üzerinden cinaslar oluşturur. Bu da ikinci bir düzenleyim katmanı kurmasına neden olur. Onun eserleri daha çok, Tolstoy’un deyimiyle bir birleşmeler labirentidir. Gogol, özellikle, isim seçimlerinde her zaman sözcüklerin kökenleriyle ilgilenir. Bu sıklıkla kullandığı bir tekniktir. Seslerin çağrışımlarının yanı sıra cinaslara uygun oluşu da ve sıralanışı da ikinci bir tekniği oluşturur. Örneğin, Akakiy Akakiyeviç’in ismi başta Tişkiyeviç’tir. Başmaçkin ise ilk yazımda Başmaçkiyeviç, sonra Başmakov’a dönüşmüş ve en sonunda bu ismi almıştır. Adların sıralanışı ise ilk el yazmalarında şu şekildedir: 1. Evvul, Mokkiy, Evlogiy; 2. Varaasiy, Dula, Trefiliy; 3. Pavsikaiy, Frumentiy. Bu son yazmada 1. Mokiy, Sosiy, Hozdazat; 2 Trifiliy, Dula, Varahasiy; 3. Pavsikahiy, Vatisiy ve Akakiy şeklinde dönüşmüştür. Burada dizimleden kaynaklanan ses özellikleri, Gogol’un hikayenin sesletimiyle ilgili kaygıları sonucunda oluşmuştur (Eyhenbaum, 2005).

Skaz bir anlatıcıyı konumlandıran Gogol, eleştirmene göre yansız bir anlatımı da tercih etmez. Düzgün tümcelere mantıksal bir şekilde dağıtılmış, ruhsal ve somut nitelikli basit kavramları kullanmak onun tarzı değildir. Dildeki sese ve mimiğe dayalı söyleyiş ile tümce sıralamalarını biçimlendiren ses tonundaki gerilim birbirini izler. Palto’daki karakterler çok az konuşur. Konuşmaları da daha çok bir kukla dilidir ve kendiliğinden oluşan naif bir gevezelik öyküye hakimdir. Ayrıca dolaysız anlatıma özgü “hatırlamıyorum”, “denildiğine göre”, “ne yazık ki oldukça az bilinir gibi ifadeler de sıklıkla karşımıza çıkar. Bu yazarın oyuncu kişiliğinin bir yansıması olarak görülebilir (Eyhenbaum, 2005).

Eyhenbaum (2005), Palto’nun dokuz dönüşüm geçirdiğini ve bu dönüşümlerin ve pasajların her birinin tonlamasının farklı olduğunu vurgular. Metnin çok yüzeyli ve insanın farklı duygularını harekete geçirmesi, bir taraftan hüzünlendirirken, diğer

98

taraftan skaz anlatıcının yarattığı etki onun çok yüzeyli bir metin oluşunun tözünü oluşturur. Bu töz, Palto’nun eşi benzeri olmayan bir eser oluşunun ve Gogol’un büyüklüğünün de nüvesini oluşturur.