• Sonuç bulunamadı

3.1. Anlam Kavramı ve Anlamlandırma Edimine Yönelik Yaklaşımlar

İletişim ve felsefe literatüründe anlam “bir şeyin gösterdiği ya da dile getirdiği kavramları bütünü. Dildeki göstergenin ifade ettiği şey. Bir kişiyi bir nesneye, bir duruma gönderen ve sözcüklerle ortaya konan şey, mana. Kavram ve olayların delalet, işaret ettiği şey; açıklama, bir şeyin niçin olduğu gibi olduğu neden” (Cevizci, 2005: s. 110-111) ve “iletişimin ürünü ya da sonucu olarak ortaya çıkan, karşılıklı anlaşaya dayanan ve insanların birbirlerini anlamalarını olanaklı kılan düşünsel çağrışım” olarak tanımlanır (Mutlu, 2004: s. 25).

Başka daha temel süreçlere indirgenmek suretiyle açıklanamayan, kendine özgü bir süreç, yöntem ya da kavrayışı dile getiren anlama kavramı ise olayların içeriğin, olaylar arasındaki ilişkileri doğrudan ve aracısız sezgi ya da yaşanmış deneyim yoluyla bilme; algılanan şeye ait olmayan bir tanım ya da kavram için söz konusu bir idrak faaliyeti olan anlama yetisiyle ilgili olan bir fenomendir.

30

Anlamlandırma Edimine yönelik farklı kavrayışlar mevcuttur. Bunlardan birisi J. Austin’in Söz Edimleri Kuramında yer alan düz söz ediminin bir alt grubunu tanımlar. Konuşanın sözleriyle, doğal bir dilin söz dizimi kurallarına uygun olarak bir şeyi veya olguyu kastetmesi, ona gönderme yapması, referansta bulunması durumunu dile getirir. Buna göre, bir sözü, bir dillendirimi az çok bir anlam içinde ve belirli bir şeye veya olguya gönderme yaparak kullanmak, anlamlandırma ediminde bulunmaktır. Örneğin, “sigaram çekmecenin içinde demek” bir eşyanın belirli bir yerde olduğunu iletmek için kullanılabilecek bir cümledir. Burada gerçekleştirilen şey anlamlandırma edimidir (Cevizci, 2005: s. 111- 112). F. de Saussure’e göre anlamlandırma bir göstergenin ya da gösterge sisteminin göndergesel gerçekliğiyle ilişkisi sonucunda ortaya çıkar (Saussure, 1998: s. 109).

Konuyu derli toplu olarak tasarlayan A. Cevizci anlama yönelik olarak davranışçı, deneyimci, gönderimsel, iletişimsel, ilişkisel, işlemsel, nedensel ve mütekabiliyete dayalı olarak ortaya çıkan sekiz teorinin varlığından bahseder. Buna göre (Cevizci, 2005: s. 110-111):

1. Davranışçı anlam öğretisinde, dinleyen kişi üzerindeki etki ön plandadır. Anlamı, semboller, sesler, jest ve bedensel durumlar türünden uyaranlar karşısındaki davranışlar tepkilerle özdeşleştiren, bir sözcük ya da cümlenin anlamını dinleyen kişinin üzerindeki etkisiyle açıklayan öğretidir.

2. Deneyimci anlam öğretisi, anlamın ölçütünü deneyim olarak alır. Sözcüklerin ya da cümlelerin gerçek anlamları somut deneyimlere yapılan dolaylı ya da doğrudan referanslardan aldıklarını, sözcüklerin yalnızca uygulanım ya da doğrulanabilirlikleriyle ilgili kuralların deneyimlerden türetilebilmesi durumunda anlamlı olduklarını dile getirir.

3. Gönderimsel anlam öğretisi, anlamı diyalektik bir ilişki içerisinde ele alır. Sözcüklerin ancak ve ancak gönderme yaptıkları, atıfta bulundukları bir şey, kendilerinin anlamını meydana getiren bir nesne olması durumunda anlamlı olduğunu savunur.

31

4. İletişimsel anlam teorisin, anlamı süreç içerisinde aktarılan bir fenomen olarak tasarlar. Anlamın özel düşüncelerimizi başkasına aktarmak için semboller kullanmaktan ibaret olduğunu vurgular.

5. İlişkisel anlam teorisi, anlamı bir temsiliyet ilişkisi içinde ele alır. Sözcüklerin dış dünyadaki bir şeye karşılık geldiğini ve onların anlamlarının söz konusu mütekabiliyet ilişkisinden türediğini savunur.

6. İşlemsel anlam öğretisi, anlamaya yönelik çabaların anlamı oluşturduğunu belirtir. Bir sözcüğün, anlamının o sözcüğü örnekler ya da anlamaya çalışırken gerçekleştirilen işlem ya da faaliyetler toplamından ibaret olduğunu vurgular.

7. Nedensel anlam teorisi, zihnin nedensellik bağlantılarını ön plana çıkarır. Bir dildeki sözcüklerin anlamlarını, onlara neden olan zihin halleri ve onların neden olduğu zihin halleri yoluyla kazandığını dile getirir.

8. Mütekabiliyete dayalı anlam öğretisi, toplumsal uzlaşıya gönderme yapar. Sözcüklerin sembolik olarak dış dünyadaki bir şeyi temsil ettiklerini ya da dış dünyadaki bir şeye karşılık geldiklerini ve anlamlarını bu karşılık ve mütekabiliyetten aldıklarını ileri sürer.

Anlam kavramı ve öğretileri kadar anlamın işlevleri konusu da anlamlandırma edimini kavrayabilmemiz için önemlidir. Bir sonraki alt başlık bu konuya ayrılmıştır.

3.2. Anlamın İşlevleri

Anlam, her şeyden önce insan zihnini yönlendirecek temel parametrelerin başında gelir. Anlamın bu mekanik işlevi yukarıda anılan öğretilerin yaklaşımlarında farklı boyutlarda değerlendirilebilir. Çalışmanın konusuyla bağlantılı olarak, insanın anlamlandırma mekanizmasını kavrayabilmek adına teorik dayanaklardan yola çıkarak bunları belirleyebiliriz.

Davranışçı anlam öğretisi açısından bakıldığında anlam, dinleyen kişi üzerindeki etki bağlamında bir işlev görür. Anlamın başlıca işlevi, burada, yönlendiricilik olarak tespit edilebilir.

32

Deneyimci anlam öğretisi açısından yaklaşıldığında ise anlamın ölçütü deneyim olduğundan, temel işlev olarak onaylama gösterilebilir. Burada anlam, kişinin deneyimlerinin doğrulamasını mümkün kılar.

Anlamı diyalektik bir ilişki içerisinde ele alan gönderimsel anlam öğretisi açısından bakıldığında ise anlamın işlevi özdeşlik kurma olacaktır. Bu bağlamda fonksiyonel olarak anlam, referans kurmayla bağlantılı olarak işleyecektir.

İletişimsel anlam teorisi açısından yaklaşıldığında ise anlam, süreç içerisinde aktarılan bir fenomen olarak kaşımıza çıkar. Anlamın buradaki temel işlevi süreçsel etkileşimlilik olacaktır. İletişim sürecinde ancak anlam yoluyla etkileşim kurulabilir. Anlamı bir temsiliyet ilişkisi içinde ele alan ilişkisel anlam teorisi açısından bakıldığında ise temel fonksiyon eşleştirme olarak karşımıza çıkar. Anlamlandırma sayesinde insanlararası bir düzlemde dünya ve semboller bağ oluşturabilir.

İşlemsel anlam öğretisi açısından bakıldığında ise anlamaya yönelik çabaların anlamı oluşturduğunu görürüz. Bu tür çabaların içerisinde anlamın temel işlevi işleyim sağlama olacaktır. Anlamın oluşturduğu işlerlik sayesinde yeni anlamlar kurmak olanaklıdır.

Zihnin nedensellik bağlantılarını ön plana çıkaran nedensel anlam teorisi açısından bakıldığında ise zihin ve dış dünya arasında kurulun dönüştürme işlemlerinin anlamın temel işlevi olduğu görülecektir. Dış dünya anlama yoluyla zihni dönüştürürken, zihinde beliren anlam da dış dünyayı dönüştürür.

Mütekabiliyete dayalı anlam öğretisi açısından yaklaşıldığında ise toplumsal uzlaşıya gönderme yaptığını görmekteyiz. Burada anlamın temel işlevi simgesel etkileşimi olanaklı kılmak olacaktır. Oluşturulan anlam sayesinde uzlaşıya varılabilir ve bu uzlaşı sembolik formların temelini oluşturur.

Böylelikle anlamın temel fonksiyonlarının yönlendiricilik, onaylama, özdeşlik kurma, süreçsel etkileşimlilik, eşleştirme, işleyim sağlama, dönüştürme ve simgesel etkileşimi olanaklı kılma olarak sıralayabiliriz. Tüm bu işlevler, karşımıza çıkan eğri büğrü mürekkep lekelerini nasıl semiyotik ve toplumsal olana dönüştürdüğümüzü açıklamaya yetmez. Konuyu daha iyi kavrayabilmek için iki temel kurama

33

yönelmemiz gerekiyor. Göstergebilimin bu iki kuramının yanı sıra, Yapısalcı ve Postyapısalcı düşünürlerin görüşleri bu konuda bize yardımcı olabilir. Bir sonraki bölüm, yazı ve anlamlandırma ilişkisi üzerine kuruludur.