• Sonuç bulunamadı

3. ANLATIBİLİMİN BİLEŞENLERİ

3.4. Karakterler ve Karakterleştirme

3.4.1. Tip, Karakter ve Oyuncu Kavramları

Karakterin varlığının önemini anlamak için yokluğunu düşünmek yeterlidir. Bir anlatıda karakterler olmasaydı ne olurdu? Yanıtı basit: Anlatı diye bir şey olmazdı. Peki, nedir karakter? Psikolojide, kişinin çevresi yoluyla oluşturduğu ruhsal varlığını dile getirir. Karakterden ziyade, kişilik kavramı kullanılır ve karakter kişiliği oluşturan unsurlardan yalnızca birisidir. Bir diğeri de mizaçtır. Mizaç ise doğuştan gelen kişilik özellikleri olarak tanımlanır (Allport, 1937; Akyürek, 2012: 172-173).

Anlatıbilimde ise karaktere bambaşka bir anlam yüklenir. Karakter, bir anlatıda eylemleri gerçekleştiren kişileri tanımlar. Eylemler olmazsa, olay örgüsü de olmaz. Karakter ile tip arasındaki ayrım üzerinde, özgüllük düzeyi belirleyicidir. Bir karakter, nevi şahsına münhasır bir kişidir, tip ise genel bir kavramdır. Her insanın kişilik yapısı kar taneleri kadar birbirinden farklıdır, ancak belirli şablonlarda insanları sınıflandırmak da mümkündür. Bu sınıflandırmalara tip denir (Özakman, 1998: 114-133). Örneğin; bakkal tipi, öğretim üyesi tipi, müfettiş tipi vs… Tüm müfettişlerin, tüm bakkalların, tüm öğretim üyelerinin kendilerini diğer gruplardan ayıran karakteristik özellikleri mevcuttur. Söz gelimi bir müfettişi diğer insanlardan ayıran en önemli özellik septik duruşlarıdır. Her insan birazcık şüphecidir, ancak müfettişler, mesleklerinin onlara kazandırdığı bir özellik olarak septik bir duruş sergilerler. Ayrıntılara önem verirler ve sistematik düşünürler. Tüm bu genel davranış biçimlerinin yanında, müfettişlik yapan iki kişiyi karakter olarak ele alacak olursak ayrıntılar üzerinde farklılaştırmak gerekir.

Karakter ve oyuncu ayrımı ise anlatıbilimdeki önemli bir başka olguyu dile getirir. Bunun yanı sıra anlatının karakteristik yapısı içeresinde bir ayrım yapmak da mümkündür. Anlatıbilimsel açıdan, karakter statik bir anlam ifade eder. Belirli özellikleri olan kişilere karakter denir. Karakterleri işlevsel açıdan düşündüğümüzde ise onları oyuncu olarak nitelendiririz. Bir karakter, anlatı içerisinde kendini bir şekilde konumlandıracak davranışları ifa ettiği zaman oyuncu pozisyonunda yer alır. Yani oyuncu kavramı, anlatısal eylemsellikle ilgilidir (Jahn, 2012: 112-119).

68

Karakter, dramanınn temel yapı taşıdır. İzleyiciler onları sever, nefret eder ve çoğu zaman da kendini onlarla özdeşleştirir. Bu durum fiziksel oyuncuyla olduğu kadar, anlatı oyuncusunun da taşıdığı özelliklerle ilgili ve onu nasıl oluşturacağımızı bilmek yaptığımız işin başarısına hükmeder (Kıran ve Kıran, 2011: 192-202)..

3.4.2. Karakterleştirme Yöntemleri

Karakterin nasıl oluşturulabileceği ise iyi bilinmesi gereken başka bir konudur. Literatürde, karakter oluştururken, ad, yaş, fiziksel özellikler, beceri ve dil parametreleri düşünülmesi gerektiği ön görülüyor. İsim basit bir şeymiş gibi görünürken, karakterin bağlı bulunduğu toplumsal konuma ve niteliğine gönderme yaptığı için üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir konudur. Hatta bazı anlatılar doğrudan kahramanın ismini taşır. Bunlara eponim denir. Yazarlar, çoğu zaman, seslemlerinden yararlanarak belirtisel bir gösterge olarak da ismi kullanabilmektedirler (Kıran ve Kıran, 2011: s. 192-202).

İkinci olarak dikkat edilmesi gereken şey yaş faktörüdür. Her yaşın belirli özellikleri vardır. Yaşam döngüsü içerisinde insanlar farklı dönemlerde farklı kişilik özellikleri sergilerler. Fiziksel özelliklerin etkisi karakterin oluşumunda önemlidir. Bir karakter çirkin olabilir, çok güzel olabilir, uzuvlarından yoksun olabilir. Bunlar davranışlar üzerinde belirleyicidir. Aynı zamanda, karakterin üstleneceği rolü de belirler. Beceri, yine önemli bir unsurdur. Beceriksizlik başlı başına bir karakter özelliğidir. Ama sahip olunan beceriler karaktere bambaşka anlamlar yükler. Bazen karakter becerileri anlatının merkezine yerleşebilir. Yine üzerinde durulması gereken en önemli unsurlardan birisi de dildir. Karakterin kullandıkları dil çok önemlidir. Yazarlar komik bir karakter yaratmak istediklerinde, konuşma üzerinde ufak tefek pürüzler yaratabilirler. Gerçekçi bir anlatı yaratmak istediklerinde de, yine gerçekçi bir dil kullanmaktadırlar (Gözen, 2008: 12-14; Başol, 2010: 121-131).

Karakterleri oluştumanın, başka bir deyişle anlatı içinde canlandırmanın yöntemi ise onlara yüklemeler yapmaktır. Dolaysız tanımlama ve dolaylı tanımlama burada kullanılan iki başat tekniktir. Anlatı oyunculuğuyla daha çok ilgili olduğundan bu konuya karakteri anlatı oyunusuna dönüştürme konusunda değinilecektir. Öncesinde karakter türlerine göz atmakta fayda var.

69

3.4.3. Karakter Türleri

Frodo Baggins Shire’da mutlu yaşamına devam eden bir Hobbittir. Bir gün Gri Gandalf ismindeki bir büyücünün köylerine uğramasıyla hayatı değişecektir. Dedesi Bilbo Baggins’in sakladığı bir sır vardır çünkü. Sahibine mutlak bir güç bahşeden bir yüzük. O yüzük Frodo’ya emanet edilecek ve arkadaşı Sam ile birlikte soluksuz bir maceraya sürükleneceklerdir.

J. R. R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanından (1996) bir kesit. Buradaki soru şudur: Hepimizin bildiği bu öyküde Frodo ve Samwise’ın arasındaki fark nedir? Frodo’ya niçin Samwise’dan farklı bir anlam yüklüyoruz? Nitelikler mi? Öyleyse Saruman’ın Gandalf’tan daha değerli olması gerekmez mi? Yanıtımız, işlevler olacak. Bir anlatıda karakterlerin şu veya bu şekilde algılanmasını sağlayan en önemli unsur öykü içerisinde üstlendiği işlevlerdir. Bu rolleri performe edebilmeleri için de gerekli özelliklere sahip olmaları gerekir. Bu özellikler, iyi ya da kötü olabilir, çünkü hiç kimse mükemmel değildir. Bazı kişiler arıdır, bazıları ise çürümüş. Bazıları parlaktır, bazıları silik. Günlük yaşamımızda çevrenizi oluştururken, aradığınız özelliklere sahip insanları kullanabiliriz. Pek çok kişi size hitap edecek niteliklere sahip değildir, ama anlatıda her karakter tipi gereklidir ve bir işe yarar. Karaktersiz bir kişi bile olay örgüsünde bir işleve sahipse, anlatıda yerini alabilir. Hatta ironik bir şekilde, anlatılarda mükemmel denilebilecek karakter sayısı çok azdır. Karakterlerin çoğu eksik ya da kusurlu kişilik özelliğine sahip olan oyunculardır. Yazarlar için de ruhsal yoksunluklar mutlak ahlaklılıktan daha değerlidir. Peki, bir anlatıda hangi karakter tipleri kullanılır?

Anlatıbilimciler, çeşitli sınıflandırmalar yaparlar. Yapılan ilk sınıflandırma karakterin önem derecesine göre yapılıyor. Bu ayrıma göre karakter türlerini başkahraman(lar), ikinci derecede kahraman(lar), önemsiz rol üstlenen kişi(ler) olmak üzere üçe ayırabiliriz (Kıran ve Kıran, 2011: 214). Yüzüklerin Efendisi’nde Frodo, Aragorn gibi karakterler başkahraman, Meriadoc (Marry) ve Pergrin (Pippin) gibi karakterler ikinci derece kahraman, kapısı çaldığında kara süvarilere Baggins’lerin yerini söyleyen Hobbit önemsiz bir rol üstlenen kahramandır.

Karakterlere yönelik başka bir sınıflama da birbirlerine olan konumuna göre yapılıyor. Bir anlatıda, A karakterinin B ile ilişkisi, A karakterinin C ile ilişkisi, B

70

karakterinin C ile ilişkisi birbirinden farklı olacaktır (Kıran ve Kıran, 2011: 214). Yüzüklerin Efendisi’nde de, Gimli’nin Legolas ve Aragorn’la olan ilişkisi farklıdır. Yine, Legolas ve Aragorn’un, Aragorn ve Gimli’nin ilişkileri birbirinden farklıdır.

Karı/koca, dost/düşman, ana/kız gibi çiftli veya karı/koca/aşık, anne/baba/çocuk gibi üçlü öbekler oluşturma da diğer bir karakter sınıflaması yöntemidir. Bunların dışında, karakterler siyasi, toplumsal, mesleki… vs. gruplar içerisinde, aşk, aile, meslek örgütleri gibi dayanışma birlikteliklerinde, aşk ve iş yaşamlarında ortaya çıkan rekabet gruplarında, kadın/erkek, bekar/evli, genç/yaşlı gibi karşıt gruplarda sınıflara ayrılabilir (Kıran ve Kıran, 2011: 214). Bu genel gruplandırmaların dışında anlatı kuramcısına özgü kavramlaştırmalar da mevcuttur. E. M. Forster yalınkat/düz (flat) ve dinamik/yuvarlak (round) karakter olmak üzere iki karakter grubu üzerinde durur. Yalınkat karakter statiktir, öykü içerisinde değişime uğramaz. Dinamik karakter ise öykü içerisinde değişim gösterir (Jahn, 2012: 116-119; Forster, 1985). Yüzüklerin Efendisi’ndeki karakterler yalınkattır. G. R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı kitabındaki (2013) karakterler ise yuvarlaktır. Deanerys Targaryen bir çocuktur. Abisi tahtı ele geçirmek için onu Dothraki ordusunun lideri Khal Drogo ile evlendirir. Zamanla Khaleesi olur... Arya Stark da bir çocuktur. Lord Stark’ın küçük kızıdır. Aykırı bir mizacı vardır ama şartlar değiştikçe karakteri de değişecektir. Bunun sonunda kişiliği de değişime uğrar. Önce babası, sonra ailesinin diğer mensupları öldürülecektir. Çocuk yaşta yalnız kalır. Kendini savunmak zorundadır. Artık eski Arya’dan eser bile yoktur… Shire’da yaşayan Frodo ile yüzüğü ateşe atan Frodo arasında belirli bir fark göremeyiz…

Diyalektik anlatı modeline göre eksen karakter ve karşıt karakter başat rol oynar. Propp ise saldırgan, gönderen, kahraman, bağışçı, yardımcı, prenses, düzmece kahraman olmak üzere 7 karakter tipi üzerinde durur. Daha önceki bölümlerde bu karakterler açıklanmıştı. Bu tipolojilerin dışında ayrıca sırdaş karakter, folyo karakter, koro karakter olarak yapılan başka bir ayrım da vardır (Jahn, 2012: 116-119; Kuzu, 2001). Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sam, sırdaş karaktere örnek gösterilebilir. Eksen karakterin kendini açtığı, onu daha iyi tanımamızı sağlayan karakter sırdaş karakterdir. Eğer anlatıya bir sırdaş karakter yerleştirilmezse, iki seçeneğimiz kalır: Ya kahraman hakkında doğrudan bilgi vermek zorunda kalınır ki bu metnin estetik değerini düşürür ya da eksen karakter

71

gizemli bir hale getirilir. Folyo karakter, mücevher değerindeki bir karakteri bir kadife gibi parlatan figüranları tanımlar. Bu tür karakterler işlevseldir. Folyo karakterin işlevi ise diyalektiktir. Bir karaktere cesaret ilineğini eklemek istiniliyorsa, başka bir korkak bir karakterle karşılaştırılabilir. Örneğin, aynı durumda A karakteri korkup kaçarken, B karakteri atılgan davranıyorsa, sizin B için cesaretli bir adamdı demenize gerek kalmaz. Bazı durumlarda ise bu tür şeyleri birilerine söyletmeniz gerekebilir. Her ilinek için bir sahne yaratmak filmin süresini uzatabilir çünkü. Bu türden bir işlevi koro karakterler üstlenir. Koro karakter, manav, bakkal, boyacı gibi konjonktürel açıdan genel öykü içerisinde önemli bir işlevi olmayan, ancak sadece belli durumları teyit etmek ya da küçük tanımlamalar yapmak için kullanılan karaktere verilen isimdir. Örneğin, bir epizotta yer alan bir karakter, kahramanımız için, sevgilisinin yanında “Orhan Abi, mahallemizin abisidir!”; ya da yeni tanıştığı bir kadını arayan bir kahramana “Abi boş ver onu. Tekin bir kadın değil!” diyebilir. Bu tür karakterlerin rolleri tamamen bu sahnelerle sınırlıdır ve varlıkları işlevseldir.

3.4.4. Karakterlerin Anlatı Oyuncularına Dönüştürülmesi

Karakterleri anlatı oyuncusuna dönüştürmek için onlara birer işlev yüklemek gerektiğini söylemiştik. Peki, anlatının içerisinde bu işlevleri izleyicilere nasıl sunabiliriz? Kuramcılar bunun temelde iki şekilde gerçekleştirilebileceğini vurguluyorlar. Dolaysız tanımlama ve dolaylı tanımlama. Bu tanımlama biçimleri de süreç içinde tanımlama, süreç içerisinde yineleme olarak iki düzeyde ileri götürülebiliyor (Kıran ve Kıran, 2011: s. 203-205).

Dolaysız tanımlamayla kastedilen şey bir karakterin ya da anlatıcının karakter hakkında bilgi vermesidir. Dolaylı tanımlamada ise karakterin ruh hali ve fiziksel görünüşü hakkında yukarıdaki gibi doğrudan betimlemeler sunulmaz. Bunun yerine göstergeler sunulur ve izleyiciden çıkarımlarda bulunması beklenir. Örneğin, karakterin her bir davranışı onun kişilik yapısı hakkında izleyiciler için bir ipucu niteliğindedir. Süreç içinde tanımlama ise hem doğrudan hem dolaylı tanımlama için geçerli olan bir durumdur. Burada kastedilen, tanımlamanın tek seferde değil parçalara bölünerek verilmesidir. Dolaylı tanımlamalar her zaman süreç içerisinde yapılır. Dolaysız tanımlamaların da bazen, bu şekilde, parçalara bölünerek yapıldığı görülmektedir. Süreç içinde yineleme ise karaktere yüklenen özelliklerin sunumun

72

tekrar sıklığını dile getirir. İzleyiciye kişilik özelliklerini pekiştirmek amacıyla birkaç kez tekrar ettirmek çoğu zaman yararlı olur. Tekrar sıklığının gerekliliği ise karakterin önem derecesiyle ilişkilidir. Önemsiz bir rol üstlenen karakterler için, kişilik özelliklerini pekiştirmek gereksizdir. Başkahramanlar için ise çoğunlukla süreç içinde yinelemeye gidilir. Karakterlere yüklenen bu kişilik özellikleri eş zamanlı olarak olaylara verecekleri tepkileri belirler. Başka bir deyişle, tanımlamaya girişildiği zaman işlev de yüklenmiş olur. Bir karaktere işlev yüklendiği zaman ise zaten o bir anlatı oyuncusuna dönüştürülmüş olur. Geriye kalan tek bir şey vardır: Kurgu içerisinde karşılaşılan durumlarda, her bir oyuncunun, kendisinden beklenen tepkileri sunmasıdır (Kıran ve Kıran, 2011: s. 203-205).