• Sonuç bulunamadı

3. ANLATIBİLİMİN BİLEŞENLERİ

3.1. Anlatma, Odaklanma ve Anlatı Durumları

3.1.1. Anlatma Kavramı

Anlatıbilimde anlatma ile eşanlamlı olarak kullanılan ses (voice) terimi, her ne kadar eğretilemeli bir şekilde dilbilgisi kategorilerinden birini anıştırsa da, aslında fiilin öznesinin, fiilin ifade ettiği eylemle olan ilişkisini dile getirmektedir. Anlatmada önemli olan anlatcıdır (narrator) ve anlatı eylemini gerçekleştiren kişi anlamında kullanılan bu terim kullanılır. Anlatıcı ise açık anlatıcı (overt narrator) ve kapalı anlatıcı (convert narrator) olarak iki kategoride düşünülür. Birincisi, kendisine birinci şahıs zamiri ile işaret eden, anlatı dinleyicisine doğrudan ya da dolaylı bir şekilde gönderme yapan, gerekli yerlerde okuyucuya samimi bir şekilde açıklamalar yapan; retorik figürleri, imajları ya da açıklayıcı ifadeleri kullanarak, duygusal ya da subjektif ifadelerle söylemsel bir tutum ya da eğilim sergileyen, hikaye içine girerek felsefi ya da anlatı dışı yorumlar yapan, varlığı kolayca fark edilebilen bir anlatıcıdır. İkincisi, yani kapalı anlatıcı ise açık anlatıcının özelliklerinin hiç birine sahip değildir. Ne kendisine, ne de dinleyiciye hitap etmez. Tarafsız bir sesi ve üslubu vardır. Cinsiyeti belirsizdir. Çağrı işlevi gibi kaygıları yoktur ve bir şey için herhangi bir çaba göstermez. Hatta gerekli durumlarda bile çoğu durumda herhangi bir açıklama yapmaz (Jahn, 2012: s. 61-64).

Anlatı sesi (narration voice) ise “Kim konuşuyor?” sorusuna verilen cevabı içerir. Ses aynı zamanda bir metin boyunca yansıyan karakteristik vokal ya da tonal nitelik olarak tanımlanabilir. İngilizce’de birinci tekil şahsın üç biçimi olduğundan ve cinsiyet belirtme durumu ortaya çıktığından bir dönem anlatıcının sesi konusunda kafa karışıklığı yaşanmıştır. Sorun, öykü içinde anlatıcının cinsiyeti belli olmuyorsa, yazarın sesi ile düşünmek gerekir ilkesiyle dile gelen bir çıkar yol içiren Lancer Kuralıyla çözülmüştür (Jahn, 2012: s. 61-63).

Bunların dışında anlatıcının konumuna ilişkin iki yaklaşım bulunmaktadır. Öykü içi anlatıcı (homodiegetic narrator) ya da öykü dışı anlatıcı (heterodiegetic narrator) olarak karşımıza çıkan iki tür anlatıcı bulunmaktadır. Anlatıcı, birincisinde,

57

hikayenin içinde bir karakteri olarak yer alırken; ikincisinde, hikayenin içinde bir karakter olarak yer almayan almaz (Jahn, 2012: s. 61-63; Currie, 2010: s. 65-85).

Anlatıcı ya da ses, bunların dışında karakter-anlatıcının sesi anlamında, metin içi ses (intratextual voice); yazarın sesi anlamında, metin dışı ses (extratextual voice); bir kişinin bölgesel dil ve telaffuz özellikleri anlamında, dialect; bir sosyal gruba ait konuşma karakteristikleri anlamında, sociolect; bireye özgü dil ve üslup özellikleri anlamında, idiolect; cinsiyetlere özgü konuşma ve söylem özellikleri anlamında, genderlect; bir metindeki bütün seslerin aynı biçimde olduğu etkisi anlamında, tek seslilik (monologism); yazarın, anlatıcının ve karakterlerin seslerinin önemli bir farklılık ve gerilim yarattan etkisi anlamında, çok seslilik (dialogism); başkalarından öğrenilen ya da başkaları tarafından içselleştirilen dil unsurlarının kullanımı anlamında başka dil (heteroglossia) ve ötekileştirme veya yabancılaştırma anlamında, başkalaşma (alterity) olarak sınıflandırılır (Jahn, 2012: s. 66-68; Currie, 2010: s. 65-85)

Yabancılaştırma ile ilgili iki tür hata vardır. Bunlardan ilik paralepsis, diğeri paralipsistir. Bunlar temelde, H. P. Grice’nin (2013) İşbirliği İlkesinin çiğnenmesi sonucunda ortaya çıkar. Paralepsis, çok konuşma anlamındadır ve anlatıcı kendisine tanınan yetkileri aşar. Birinci şahış anlatısında, karakter olan anlatıcının şahit olamayacağı olayları anlatması buna örnek olarak gösterilebilir. Aynı ilkenin başka bir türü olan paralipsis ise az konuşmayı dile getirir. Burada, kritik bir şeyi anlatmamak ya da çok az konuşmak durumu söz konusudur. Paralipsis, doğallaştırmak, çeçeveyi uyumlu hale getirmek, uslupsal bir hata olarak sunmak ve değiştirilebilir bir çerçeve aramak yollarıyla telafi edilebilir (Jahn, 2012: s. 84-86).

3.1.2. Odaklanma Kavramı

Odaklanma (focalization) ya da kip (mood) kavramı da tıpkı ses (voice) gibi dilbilgisinden alınmış bir eğretilemeli bir terimdir terimdir. Dil bilgisinde kip, bir fiilin haber, istek, dilek, şart vb. formlarını ifade ederken, anlatı biliminde, metnin ifade derecesi ve aksiyonun sunulduğu farklı bakış açıları anlamında kullanılır. Burada “Kim konuşuyor?” sorusundan ziyade, “Kim görüyür?” sorusu geçerlidir (Jahn, 2012: s. 68)

58

Bir metinde verilen bilgilerin, anlatılan olayların bir karakterin bakış açısından ve o karakterin algı dünyası ile sınırlı olarak sunulmasını dile getiren içsel (internal) ve bir metindeki algısal yönelimin, karakterler dışındaki bir anlatıcı üzerinde olması, bilgilerin, karakterlerin algı dünyası ile sınırlı olmaması durumunu dile getiren dışsal (external) odaklanmaların dışında sabit, değişken, çoklu ve müşterek olmak üzere dört tür odaklanmadan bahsedilebilir. Bunlardan, sabit odaklanma (fixed focalization), anlatı olaylarının ve olgularının, tek bir odaklayıcının sabit bakış açısından sunulması anlamına gelirken, değişken odaklanma (variable focalization), bir anlatıdaki farklı bölümlerin, farklı epizotların, farklı odaklayıcıların gözleri ile anlatılması anlamında kullanılır. Çoklu odaklanma (multiple focalization) ise tek bir epizodun, her defasında farklı bir odaklayıcının gözlerinden anlatılarak tekrarlanması anlamına gelir. Çoğul anlatıcı (“biz” anlatımı) ya da bir karakter grubunun odaklayıcı olması olaması durumuna ise müşterek odaklanma (collective focalization) ismi verilir (Jahn, 2012: s. 68-70).

Bu kategorilerin dışında iki sınıflama daha mevcuttur. Birincisi, varsayımsal odaklanmadır (hypothetical focalization) ve bir anlatıdaki olayların ve varlıkların, var olduğu farz edilen bir gözlemleyici ya da hayali (virtual) bir seyirci tarafından algılanıyormuş gibi sunulmasını dile getirir. Varsayımsal odaklanmada, odaklanma rolü ya karakter ya da anlatıcı tarafından oynanır. İkincisi, boş merkezli odaklanma (empty center focalization) ya da figürleştirme (figuralization) ismiyle anılır ve bir anlatıdaki olay ya da varlıkların herhangi bir iç odaklayıcı ya da yansıtıcı figür olmaksızın bir yansıtıcı rolüyle; yani boş (deictic) bir merkezden sunulmasını dile getirir. Bu duruma, Postmodern anlatılarda daha çok rastlarız (Jahn, 2012: s. 70-71).

3.1.3. Anlatı Durumu Kavramı

Anlatı durumu F. K. Stanzel’in Roman Biçimleri isimli kitabında (1997) geliştirdiği prototipik durumları belirlemek için kullanılan bir kavramdır. Söz konusu tipler, dahil olma, pragmatik, bilgi, güvenilirlik, ses ve odaklanma gibi unsurların karmaşık bir bileşkesinden oluşur. Stanzel, ben anlatımı (first person narrative), Tanrısal anlatım (authorial narrative) ve kişisel anlatım (figural narrative) olmak üzere üç tip anlatım konumu belirlemiştir. Bunlardan ben anlatımı, hikaye içinde bir karakter olarak yer alan anlatıcı tarafından hikaye edilen anlatıyı dile getirir. Bu

59

anlatı, bir kişinin kişisel deneyimlerinin anlatısıdır. Yani burada anlatan ben ile tecrübe eden ben aynı kişidir. Ben anlatılarında, birinci şahıs zamiri hem anlatıcıya hem de karaktere işaret eder. Eğer bu anlatıcı-karakter, hikayenin ana karakteri ise kahraman (protagonist), yardımcı karakterlerden biri ise tanık (witness) adını alır. İkinci konum olan Tanrısal anlatım, hikaye içinde bir karakter olarak yer alamayan anlatıcının tahkiye ettiği anlatı olarak tanımlanabilir. Bu tür anlatıcı kendisinin değil, başka insanların hikayesini anlatır. Üçüncü tip olan kişisel anlatım ise hikayenin, sanki bir karakterin gözleriyle görülüyormuş gibi anlatılması durumunu dile getirir. Burada, hikayenin temel ya da yardımcı karakterlerinden biri değil, gizli bir anlatıcı figürü tarafından anlatılması durumu söz konusudur (Stanzel, 1997: s. 15-56; Jahn, 2012: 71-73).

Anlatıbilimde anlatı mesafesi (narrative distance) kavramı, anlatan ben ile yaşayan ben arasındaki zamansal ve psikolojik uzaklığı dile getirir. Genellikle anlatan ben, yaşayan benden daha tecrübeli ve daha akıllıdır. Anlatıcı tipleri bir takım alt gruplara ayrılabilir. Burada ben anlatıcı kipinde, bir kişinin kendi hayat hikayesini bir anlatının bir kahramanı olarak anlatması anlamında kurgusal otobiyografi (fictional autobiography) anlatısı, genç bir insanın yeni bir sosyal muhite girişini, yeni bir faaliyete, yeni bir tecrübeyi yaşamaya başlamasını anlatan hikaye anlamında, başlangıç hikayesi (story of initiation) anlatısı ya da bir konuşucunun, hali hazırda bulunan bir dinleyiciye bir hikaye anlatımını içeren edebi dramatik monologla ilişkili bir formu dile getiren meddah anlatısı (skaz narrative) türleri kullanılır. Tanrısal anlatıda, anlatıcının konumu pek değişmez. Kişisel anlatıda ise öykünün ya üçüncü şahıs ya da birinci şahıs bir yansıtıcı karakterin (iç odaklayıcı) gözünden sunulduğu anlatma kipini dile getiren yansıtıcı-kip anlatısı (reflector-mode narration) kullanımının yanında; çok sayıda kişi anlatısı, genellikle anlatıcının gizliliğine işaret eden ve bu yönüyle göndergesi henüz belli olmayan bir üçüncü şahıs zamiri ile başlayan göndergesiz zamirler (referentless pronoun); yalnızca dikkatli okurların fark edebileceği nitelikte olan ve daha önceden var olan bir bilgi vasıtasıyla ve bu var olan bilginin aldatıcı görüntüsü altında verilen yeni bilgiyi dile getiren yakınlaştırıcı işaret (familiarizing article); öykü zamanı, bir karakterin hayatındaki çok kısa bir epizotla, genellikle bir gün, bazen birkaç saat hatta bazen sadece bir dakika ile sınırlı olan hikaye ya da romanları dile getiren hayat

60

hikayesi dilimi (slice of life story/novel); ilahi bir gücün kendini göstermesi anlamında kullanılan epifani ve yansıtıcı bir figürün karakteristik fiziksel özelliklerinin açık bir anlatısal tasvir kullanılmaksızın -yansıtıcı figürün bir aynada kendisini izlemesi ve aynada görülenlerin anlatılılması yoluyla- iletilme biçimini dile getiren ayna hilesinden (mirror trick) bahsedilebilir (Jahn, 2012: 72-79; Prince, 1982: s. 166).

Stanzel’in sınıflandırmasının dışındaki tipler ise anlatıcının, kollektif iç odaklayıcılar grubunun bir sözcüsü olduğu anlatı tarızını dile getiren, biz anlatısı (we narrative); kahramanın ikinci şahıs zamiri ile işaret edildiği sen ya da ikinci şahıs anlatısı (second person narrative); anlatıcının, kendi anlatışıyla yarattığı bir hikayenin anlatıldığı iç anlatı tipini dile getiren eş zamanlı anlatım (simultaneous narration) ve olayların, tıpkı bir kameradan izlenir gibi nötür/tarafsız bir gözle anlatılmasını dile getiren kamera-göz anlatısı (camera-eye narration) olarak sıralanabilir (Jahn, 2012: 71-73; Currie, 2010: s. 123-147).