• Sonuç bulunamadı

Okuyucunun metinlerden yola çıkarak nasıl anlam kurduğu, derinlemesine görüşme bulgularında tartışılmaktadır. Bu bölümde, metinde yer alan ifadelerin okuyucunun imgelemini nasıl çalıştırdığını ele alan bir kuram üzerinde durulacaktır. Söz konusu kuramsal çalışma E. Scarry’ye aittir. Yazar, Kitapla Hayal Etmek isimli kitabında (2006) edebiyat eleştirisi, felsefe ve bilişsel psikolojinin bir sentezini yaparak, daha önce üzerinde pek çalışılmamış bir alanı açmayı dener. Kitapta, özellikle basılı anlatılarda buraya kadar anlattığımız kişileri, sahneleri, ayrıntıları okurların zihinlerinde nasıl olup da canlandırabildiğini, başka bir deyişle, kitaplarla nasıl hayal kurabildiğini ve örtük talimatlarla oluşturulan bu hayallerin neden çoğu kez gerçek hayatta kendi başına kurulan hayallerden çok daha canlı ve kalıcı olabildiğini incelenmektedir. Scarry, şair ve yazarların bazen bilinçli, çoğunlukla da bilinçsiz olarak başvurduklarını söylediği tekniklerle, okuyucuya hayal etmeyi

74

öğrettiklerini savlar ve okuyucunun imgeleminde canlandırma için ışık yakma; seyreltme; ekleme ve çıkarma; germe, katlama ve eğme; ve çiçekli varsayım olmak üzere toplam beş tekniğin kullanıldığını savunur.

Okumayı, muazzam bir imgesel inşa uğraşı gerektiren bir etkinlik olarak değerlendiren Scarry; yazınsal metinlerin okurun zihinsel retinasında yeniden hayal edilirken, yaratılırken, büyük veya büyüleyici oluşunun, kalıcı ya da gelip geçici oluşunun veyahut başarılı veya başarısız oluşunun da biçimlendiğine dikkat çeker. Var olma kaygısı taşıyan ve eserini var kılma kavgası veren yazar, okurun hayal gücünü uyanık tutmak için, eserini ayan beyan görülen, zihinde yeniden ve kolaylıkla üretilebilen; pustan, bulanıklıktan arındırılmış, mimesis kurmayı amaçlayan hatta aşan bir canlılıkla kurgulamak ve sunmak zorundadır. Aksi halde okur, yazarla arasında kalın bir duvarın katılığını duyumsar, buzlu camların bulanıklaştırdığı bir metinden hızla soğur, kopar ve uzaklaşır (Durukoğlu, 2013).

Scarry’nin üzerinde durduğu ilk belirleme canlılıktır. Kuramcıya göre, bir yazar metni ele alırken bir resim oluşturmalı ve o resimde hayat belirtileri olmalıdır. Bununla birlikte, imgelemin retinasına düşen nesnelerin ikinci özelliği katılıktır. Yarattıkları duyusal canlılıkla meşhur olan yazarlar sayfalarında açıkça nesneler oluştururlar. Bu oluşturma sürecinin sonucunda, biz de o nesneleri kendi zihinlerimizde inşa etmenin çeşitli yollarını da öğreniriz. Yumuşak nesneler (perdeler gibi) ile sert nesneler (duvarlar ve kapı tokmağı gibi) arasındaki fark önemsizdir, katılık yalnızca dolgunluk gerektirir ve bu yüzden sertlik ve yumuşaklık özelliklerinden bağımsızdır. Buna göre katı bir nesne sert de olabilir yumuşak da. Taş da katıdır, ama serttir; sünger de katıdır, ama yumuşaktır. İnsan bedeni katı olduğu gibi, katı nesnelerin arasından geçebilen metafiziksel canlılar da katıdır. Yazarın üzerinde durduğu bir başka unsur ise talimatın yeridir. Okur iradesini anlatı söylemine kısmen teslim ya da terk etmiştir. Scarry’ye göre; “Hayal etme gücümüzün gittikçe kıvraklaşıp genleşmesinden en azından kısmen sözlü sanatların talimat verme özelliğinin sorumlu olduğu savı, imge oluşturmanın açıkça telkin yoluyla gerçekleştirildiği diğer iki alanda –bilişsel psikoloji deneyleri ve hipnoz uygulamasında- canlılığın aynı biçimde artmasıyla da desteklenir, fakat bu üç alanın talimat dışında pek ortak noktası yoktur” (Scarry, 2006: s. 42). Çeçekleri hayal etmek ise teknikleri kavramayı olanaklı kılan son belirleme olarak karşımıza çıkar. Çiçekler

75

önemlidir, çünkü bitkiler arasında imgeleri zorlayan en nadide yaratımlardır ve insanın pek çok duyusunu aynı anda uyarır. Metindeki çiçekler, hayal etme deneyimi duygusu verirler. İnsanlar çiçekleri görsel olarak daha rahat canlandırma eğilimindedir ve onlar, algı dünyasındaki olağanüstü canlılıklarıyla neredeyse aynı düzeyde hayal edilmeye, zihinsel olarak yakalanmaya müsait canlılardır (Scarry, 2006: s. 11-86).

İnsan zihninde hareketli resimler yaratmamızı sağlama konusunda özellikle başarılı olan edebi metinlere baktığımızda, bunların pek çoğunun kıvrımları arasında çiçeklerin veya bitkisel maddenin bulunduğunu belirten Scarry, çiçekli varsayım ismini verdiği tekniğinde çiçeklerin harekete dair pasajlarda üç farklı şekilde belirdiğini ortaya koyar. Bunlardan ilki, tahayyül edilen asıl sahnenin içinde oluşlarıdır. İkincisi sahiden değil, analojik olarak sahnede bulunmalarıdır. Örneğin, operanın girişinde gerçek kirazlar ya da portakal çiçekleri yoktur, ama orada mevcut olan nesneler kiraz ya da portakal çiçekleriyle en az bir özelliği paylaşırlar. Üçüncüsü ise herhangi bir gerçek yahut analojik muadilleri olmadan anlatıya sokulmalarıdır. Gerçek olmayan, analojik de olmayan kırmızı yonca buna örnek gösterilebilir. Bu üç olanak okuyucuyu, zihinde canlandırma sürecinin orta yerinde aniden çiçeklerin peydahlanmasındaki tuhaf gelişigüzelliğe karşı duyarlı kılar (Scarry, 2006: s. 162-196).

Scarry’ye göre bir anlatıda yazar her şeyden önce ortamı aydınlatmalıdır. Işık yakma ismini verdiği bu teknikte karanlık bir zeminin üç çeşit kullanımla okuyucunun imgeleminde aydınlatıldığını belirtir: Işık yayan kişiler, hareket eden kişilerin yanından geçtiği şeylerde ışık yakma, hareket eden kişileri ışıklı bir çevrenin içine yerleştirme. Ona göre, ışık yakmak konusundaki olağandışı şey, bir ışık noktacığını okuyucunun zihinde hareket ettirmenin kolaylığı ve bu kolayca hareket ettirilebilen nesneyi katı bir nesneyle -bir insan ya da bir at mesela- bir araya getirerek katı nesneleri de hareket ettirebiliyor oluşudur (Scarry, 2006: s. 87-98).

İmgelerin zihinsel hareketinde kullanılan üçüncü bir teknik ise seyreltmedir. Teknik, kurun zihninde bir şeyleri hareket ettirmek söz konusu olduğunda, ağırlık ve/veya hacim açısından daha az yoğun olanın daha yoğun olana göre daha kolay hareket ettirilebileceği gerçeğinden yola çıkarak yapılan estetik müdahaleleri dile

76

getirmek için kullanılır. Scarry’ye göre, herhangi iki imgeden daha kolay hayal edilebileninin, aynı zamanda daha kolay hareket ettirilebileceği ortadadır. Mesela hayaletler, tüller, gölgeler gibi seyrek nesneler, opak ve sıkışık nesnelerden daha kolay hareket ederler. Nesnelerin imgelesel hareketinin başka bir yöntemi ise ekleme ve çıkarmadır. Çıkarmalar ve eklemeler yaşamın diyalektiğinin bir parçasıdır. Bu diyalektik akış, zihinsel imge üzerinde eylemde bulunurken, önce imgeyi oluşturmak, sonra kaybolmasına izin vermek, daha doğrusu onu önce oluşturup sonra sert bir hamleyle görüntüden çıkarmak ilkesine dayanır. Bu öylesine kuvvetli, öylesine düpedüz ortadadır ki daha fazla üzerinde durmak gerekmez belki de. Örneğin, bir sahnede bir kişinin arkasında araba varsa ve tekrar dönüldüğünde araba orada yoksa, okuyucu burada bir devinim olduğunu görür (Scarry, 2006: s. 99-119).

Germe, katlama ve eğme ise nesneleri hareket ettirmenin anlaşılabilir ve bir o kadar da ürpertici bir yöntemidir. Edebi metinler kullandığı, işlediği malzemelerin esnekliğini sıklıkla yoklarlar ve bu yolla onları canlandırmaya yahut hareket ettirmeye çalışırlar. Scarry’ye göre zihinde bir resmi hareket ettirmenin, hemen hiç çaba harcamadan ve kolayca uygulanan bir yolu vardır. Bu uygulamada imge sanki üzerinde resim bulunan bir parça kumaş ya da tülmüş de altından tutup üstünden çektiğimizde uzatabilir, iki yanından tuttuğumuzda genişletebilirmişiz gibi zihinsel imge gerilir. Bu ise imgeyi alttan ve üstten çekerek uzatma; imgeyi eğerek hafifçe bir tarafa yatmasını sağlama; zihinsel olarak tüm çevresini bütünüyle çekip resmin tamamının şişiyormuş gibi görünmesini sağlama; bir köşesini veya kenarını tutup resmin geri kalanını değiştirmeden burayı germe; imgenin tamamında ya da kenarlarında zihinsel eylemde bulunmadan içinden küçük bir bölümü germe; imgeyi katlama ya da büzme veya geri kalanına dokunmadan ortasından tutup dışarı çekme; tek bir ipi tutup çekerek resmin tamamının çözülmeye başlamasını sağlama; imgeyi parmaklarının arasında tutar gibi zihinsel olarak tutma ve sallama ya da dalgalandırma; ve imgeyi yırtma olmak üzere dokuz farklı şekilde yapılabilir (Scarry, 2006: s. 120-161).

Teknikleri açıkladıktan sonra, çemberler çizmek ve patenle kaymanın yazarın, okuyucunun zihninde hareket algısı yaratmasının iki farklı şablonu olduğunu belirten Scarry, çiçeklerin ise kontrast ilişkisi içine girdiği nesnelerin hareketini hızlanmak için kullanılagelen bir araç olduğunu vurgular (Scarry, 2006: s. 197-234).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OKUYUCU TİPLERİNİN ANLATILARI ANLAMLANDIRMA PRATİKLERİ ÜZERİNE NİTEL BİR İNCELEME

1. ARAŞTIRMANIN GENEL PLANI

Burada yapılan araştırma, derinlemesine görüşme tekniğinin kullanıldığı okuma pratiklerine yönelik saha çalışmasından elde edilen bulgular üzerine kuruludur. Bununla birlikte seçilen romanların yapısal çözümlemesini ve bu romanların yazarlarının niyetliliklerinin çözümlenmesini içeren iki ayrı incelemeyi de kapsamaktadır. Böylelikle, izi sürülen ve giriş bölümünde ayrıntılı olarak açımlanan genel sorunsala uygun olarak yazar, metin ve okuyucuyu kapsamına alan üç boyutlu bir düzlemde somut verilerin toparlanması için çaba sarf edilmektedir.

Bu doğrultuda ilkin seçilen inceleme nesnesi, seçilme nedenleri anlatılmakta ve romanların yazarlarının niyetlilikleri çözümlenmektedir. Bu doğrultuda incelenme nesnesinin belirlenmesinde etkili olan edebiyat akımları ve özelliklerinden başlayarak, hangi romanın neden seçildiği, seçilen romanların yazarlarının profilleri ve romanları yazarken yükledikleri anlam aşamalı olarak incelenmektedir. Burada yapılan niyetlilik çözümlemesi yazarların kendi beyanatlarından, yakın çevresindeki kişilerin izlenimlerinden ve bu konuda çalışan eleştirmenlerin metinlerinden yola çıkarak gerçekleştirilmiştir.

İzleyen alt bölümde romanların yapısal çözümlemeleri belirlenen model çerçevesinde yapılmaktadır. Çözümleme, ayrıca, içerik çözümlemesi verileriyle de desteklenmektedir. Kullanılacak yöntem ve model ilkesel düzeyde anlatıldıktan sonra, yöntemin nasıl uygulanacağından bahsedilmekte ve her bir roman kendisine ayrılan alt başlık içerisinde sistematik olarak çözümlenmektedir.

Üçüncü bölümün son kısmı derinlemesine görüşmeye ayrılmaktadır. Burada ilkin derinlemesine görüşme yöntemi hakkında kavramsal ve ilkesel bilgiler verilmektedir. Yöntemin ilkeleri, kuramsal dayanak noktasından başlanarak anlatılmakta, uygulanırken dikkat edilmesi gereken kurallar ve etik ilkeler belirtilmektedir. Ardından katılımcıların profili serimlenmekte, katılımcıların seçiminde dikkat edilen unsurlar ve okuyucu tiplerine ilişkin belirlemelere yer

78

verilmektedir. İzleyen alt bölümde yöntemin uygulanmasıyla ilgili bilgiler yer almaktadır. Burada yöntem uygulanırken karşılaşılan zorluklar ve uygulama sırasında dikkat edilip mutlaka belirtilmesi gereken ilkesel zorunluluklar açıklanmaktadır. Son alt bölüm elde edilen bulgular ve bunların değerlendirmesine ayrılmaktadır.