• Sonuç bulunamadı

Nehir ve Sel Suları

3.1.1. Fiziksel Çevre ile Alakalı Yorumlar

3.1.1.4. Nehir ve Sel Suları

Šumma Alu Serisi’nin 61. tabletinde geçen 184 kehanetin büyük bir kısmı nehir- sel suları ve su birikintileri ile alakalı durumların yorumlanması sonucunda oluşturulmuştur. Tablet oldukça iyi durumda olduğundan dolayı da kehanetlerin tamamına yakını günümüze kadar ulaşmıştır.

Metnin başında muhtemelen suyun içerisine karışan çeşitli maddelerden dolayı nehirlerin farklı renklere bürünmesi ele alınmış534 ve olağan dışı olarak kabul edilen her bir renk farklı bir uğursuzluğun işareti olarak görülmüştür. Özellikle de kırmızı ve tonlarının; ölüm, hastalık ve verimsizlik gibi uğursuzlukların işareti olduğu dile getirilmiştir. Söz konusu kehanetlerden birinin tercümesi şöyledir: “Eğer nehir kan kırmızısı gibiyse o ülkede hastalıklar olacak.” Keza sarı renk de ašu olarak adlandırılan bir hastalığın habercisi olarak görülmüştür. Beyaz renk ise hava olaylarını kontrolü altında tutan Tanrı Adad’ın bir felaket göndereceği şeklinde yorumlanmıştır: “Eğer nehir beyaz lekelerle karışmışsa bir yıl sonra Adad bir felakete sebep olacak.”

531 S. M. Freedman, age., 2017, s. 133, 136-138. 532 U. S. Koch, age., 2015, s. 251.

533 S. M. Freedman, age., 2017, s. 135.

534 Suyun içerisine fazla miktarlarda organik ya da inorganik madde karışması renginin, kokusunun ve

lezzetinin değişmesine sebep olabilmektedir. Bkz. Çağatay Güler, Zakir Çobanoğlu, Su Kirliliği, Ankara 1994, s. 26.

Buna karşılık nehirlerin taşıdığı alüvyonların verimliliği artırdığı gözlemlenmiş ve bu zengin içerikli tortunun suyun rengini değiştirmesinden memnuniyet duyulmuştur: “Eğer nehir beyaz çamur gibiyse ve kabarcıklarla kaplıysa ülkedeki mahsul artacak ve memleket mutlu olacak.”535.”

Öte yandan suyun içerisine karışan maddeler suyun renginin yanında kokusunun değişmesine de sebep olabilmektedir536. Suyun kokusunun kontrol edilmesini tavsiye eden şu kehanet böylesi bir durumun göz ardı edilmediğini göstermektedir: “Eğer sel ayyaru’da (nisan/mayıs537) gelirse ve nehrin suyunu koklamamakta fayda vardır, Adad toprakta zarara neden olacak ve toprağın yüzeyi kokacak.” Başka bir kehanette de nehrin “kuş gibi” kokmasından bahsedilmiştir ama bu kehanetin sonuç cümleleri eksiktir538.

Bu husustaki diğer kehanetlerde de eksikler bulunmaktadır. Fakat içlerinden iki tanesi kehanetler ve hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan örneklerdir. Söz konusu kehanetlerde suyun içerisinde görülen bulanıklık ve duyulan koku ile Eski Mezopotamya Hukuku’nda bir suçla (zina ve kara büyü gibi539) itham edilen birinin aklanması veya cezalandırılması540 için kullanılan “su/nehir ordali” uygulamasından bahsedilmiştir541. Hukuk metinlerinde Sumerce dÍD.LÚ.RU.GÚ542, Akadca ḫursānu(m)/ḫuršānu543 olarak geçen bu uygulama, akılcı yollarla çözülemeyen bir yasal anlaşmazlığın Nehir Tanrısı’nın kararına bırakılmasıdır. Bunun için itham edilen kişinin nehrin derin olduğu bir kısma dalması ve muhtemelen belli bir mesafeyi yüzmesi istenmiştir. Nehre dalan kişi sağ salim dışarıya çıkabilirse aklanmış aksi durumda suçlu kabul edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında su/nehir ordalinin bir tür kehanet uygulaması olduğu söylenebilir. Çünkü uygulama hukukun karar veremediği olağanüstü durumlarda

535 S. M. Freedman, age., 2017, s. 141-143. 536 Ç. Güler, Z. Çobanoğlu, age., 1994, s. 26. 537 H. H. Duymuş Florioti, agm., 2012, s. 364. 538 S. M. Freedman, age., 2017, s. 142-143.

539 Mebrure Tosun, Kadriye Yalvaç, Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi – Şaduqa Fermanı, Ankara

1989, s. 185, 198.; Esma Öz, “Eski Mezopotamya’da Hukuk Kurallarının Oluşumu Sürecinde Adalet Anlayışı ve Bazı Hukukî Sorunların Çözümünde Nehir/Su Ordali Uygulaması” Cahit Günbattı’ya Armağan, Studies in Honour of Cahit Günbattı, Ankara 2015, s. 196.

540 Cahit Günbattı, “Eski Anadolu’da Su Ordali”, Archivum Anatolicum, C. 4, Ankara 2000, s. 76; J.

Black, A. Green, age., 2017, s. 211-212.; H. Hande Duymuş Florioti, Gözde Demirci, “Çivi Yazılı Kanun Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 32, S. 54, Ankara 2013, s. 25-40.

541 S. M. Freedman, age., 2017, s. 145.

542 CDA, I, s. 124.; J. Black, A. Green, age., 2017, s. 212.; S. M. Freedman, age., 2017, s. 145. 543 CDA, H, s. 122.

tanrının göndereceği mesajın alınması esasına dayanmıştır544. Tanrıların vereceği kararın ise uğurlu-uğursuz günler ile alakalı olduğu görülmektedir. Bu günlerin kaydedildiği Orta Babil (Kassitler) Dönemi’ne ait bir takvimde ise kişinin elūlu/ulūlu (ağustos/eylül) ayında nehre girmesi durumunda aklanacağından bahsedilmiştir. Daha geç dönemlere ait kopyaları olan başka bir takvimde de uygulamanın ābu (temmuz/ağustos) ayının 19. gününde yapılması hâlinde kişinin büyü ile kendisini koruması gerektiği aksi takdirde “nehrin onu alıp götüreceği” yazılmıştır545.

Kişinin kaderini değiştirmesine olanak verebilecek bu tavsiyeler batıl inançlarla örüntülü görünse de ifade edilenlerin gözlem yeteneği ve coğrafi bilgilerle harmanlanmış dayanak noktaları vardır. Çünkü kaynağını Türkiye’den alan ve Basra Körfezi’ne dökülen Fırat ve Dicle nehirlerinin debileri mevsimlere göre önemli farklar göstermektedir. Bu sebeple nehirlerin akıttığı su miktarının en az olduğu elūlu/ulūlu ve ābu ayları bilinçli bir şekilde seçilmiş ve sanığın kendisini kurtarabilmesi için bir imkân doğmuştur.

Ancak ilkbaharda Türkiye’nin doğusundaki dağların karları eridiği için Fırat ve Dicle nehirlerinin debileri hızla yükselmektedir. Buna bir de yoğun yağmur yağışı eklendiğinde nehirler yataklarını aşarak sel felaketine neden olabilmektedir. Nitekim modern zamanlardaki barajlar inşa edilinceye kadar da nehirlerin birçok defa yataklarının dışına taştıkları kayda alınmıştır. Özellikle Fırat Nehri’nin sularının her üç ya da dört yılda bir taştığı ve çevresindeki araziyi su ve birikinti tabakası altında bıraktığı bilinmektedir. Dicle Nehri’nin yatağını aşması ise hâlen Bağdat şehrini sular altında bırakabilmektedir.

Üstelik bu nehirlerin taşkınlarının zamanını önceden belirlemek de mümkün değildir. Bu nedenle nehirlerin hasattan hemen önce ya da hasat döneminde taşmaları tarım faaliyetlerinin aksamasına sebep olmuştur546. Mezopotamya ekonomisinde tarım faaliyetlerinin önemli bir yer tutması böylesi bir felaketin etkisini daha da artırmıştır. İnançları gereği de bu durumu tanrıların mesajları olarak değerlendirmişler ve sel ile alakalı kehanetleri türetmişlerdir. Šumma Alu Serisi’nin 61. tabletindeki kehanetlerde

544 J. Black, A. Green, age., 2017, s. 211-212.; Bertrand Lafont, “Mezopotamya’da Nehir-Tanrı’nın

Yargılaması”, Eski Yakındoğu Sümer’den Kutsal Kitap’a, Ankara 2005, s. 208.

545 S. F. Adalı, A. T. Görgü, age., 2017, s. 9, 173, 208-209.

546 Susan Pollock, Antik Mezopotamya Var Olmamış Cennet, İstanbul 2017, s. 49-50.; Ebru Mandacı,

“Asur Devleti’nde Doğal Afetler ve Doğal Afet Algısı”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 22, S. 1, 2020, s. 105.; J. Oates, age., 2015, s. 11.

suyun rengi, yüksekliği vb. konulara değinilmiş olmasına rağmen metnin en dikkat çekici kısmı 68-91. kehanetler arasında yer alan “sel takvimi”dir. Söz konusu 24 kehanette, dönemin takvimine uygun sıralamayla nisannu’dan başlayarak addaru’ya kadar her bir ay için yorum yapılmış ve 12 ay tamamlandıktan sonra tekrar başa dönülerek yine sıralamaya uygun bir biçimde ikinci bir yorum daha getirilmiştir. Ancak ikinci kısımdaki kehanetlerden bir kısmının sonuç cümleleri eksiktir. Öte yandan kehanetlerin bazılarında Adad, Ea, Nergal ve Nisaba gibi tanrı/tanrıçaların adları geçmektedir. Özellikle ayyaru (nisan/mayıs), dumūzu/du’ūzu (haziran/temmuz), araḫsamnu (ekim/kasım), šabātu (ocak/şubat) aylarında gerçekleşen su baskınları hava olaylarını kontrol ettiğine inanılan Tanrı Adad’ın sebep olacağı felaketlerin işaretçisi olarak görülmüştür. Nisannu (mart/nisan) ve kislīmu (kasım/aralık) aylarında gerçekleşen seller ise Adad ile birlikte Nergal’in öfkesiyle ilişkilendirilmiştir. Ābu (temmuz/ağustos) ayı da iki farklı tanrı ile ilişkilendirilmesine rağmen bu ayda gerçekleşen sel hem olumlu hem de olumsuz bir anlam taşımıştır. Tanrı Ea’dan bahseden kehanet balık kırımının habercisi iken tanrıça Nisaba’dan bahseden kehanet bolluk ve bereketin müjdecisidir. Aslen bir tahıl tanrıçası olan Nisaba’nın böyle değerlendirilmesi olağan dışı bir durum değildir. Zira bu husustaki diğer kehanette de benzer bir yoruma yer verilmiştir: “Eğer sel tašritu’da (eylül/ekim) gelirse hasat artacak, Nisaba’nın yayılması.” Yılın son ayı addaru (şubat/mart) ayında gerçekleşen sel bir kehanette “ülke mutlu olacak” şeklinde yorumlanırken başka bir kehanette ise “Eğer sel addaru’da gelirse İrra ülkeyi harabeye çevirecek” denilmiştir.

Metnin son kısmında yer alan su birikintileri ile alakalı kehanetlerde ise nadasa bırakılmış ve nehir suyunun ulaşamadığı arazilerde ortaya çıkan sulara ait birtakım özelliklerden bahsedilmiştir. Yine burada da nehir ve sel kehanetlerinde olduğu gibi suyun rengine dikkat edilmiştir. Buna göre suyun kırmızı renkte olması kıtlık işareti olarak görülürken sarı renkte olması “balıkların ve kuşların yumurta bırakmayacağı” şeklinde yorumlanmıştır. Suyun amnu bitkisi ile kaplanmış olmasının ise ülkede bir kargaşa yaşanacağının işareti olduğuna inanılmıştır. Buna karşılık suyun hoş bir tada sahip olması insanların huzur içerisinde yaşayacağının habercisi olarak görülmüştür547.

3.1.2. Hayvanlar ile Alakalı Yorumlar