• Sonuç bulunamadı

NECLA KOYTAK İLE SÖYLEŞİ

Belgede Boşanma Fıkhı (sayfa 53-56)

Toplumsal gelişimin kriterleri daha ön- ceki dönemlerde ekonomik kriterlerle öl- çülüyordu. Şimdi artık Birleşmiş Milletler

İnsani Gelişim Endekslerinden söz edili- yor. Yani insanların daha eğitimli olma- sını, daha eşit düzeye ulaşabilmesini kri-

ter olarak alıyor. 1946 yılında Erzurum’da doğdu, ilk orta ve yüksek tahsilini (A.Ü Ziraat

Fakültesi) Erzurum’da yaptı.Ankarada D.S.İ Genel Müdürlüğünde 4 yıl etüdle planlama mühendisi olarak çalıştı. Daha sonra İ.Ü Edebiyat Fa- kültesinde eğitim bilimleri okudu. Özel eğitim kurumlarıda öğretmenlik ve eğitim yönetmenliği yaptı. 1988 yılından beri, genç kızlar ve kadınlar için kişisel gelişim disiplinlerine ve davranış bilimlerine ağırlıkla yer ve- ren anne eğitim seminerleri düzenlemektedir. Çocuk eğitiminde bilim- sel verilerden yararlanılmasına, teminine yönelik bir duyarlılık oluştur- mayı da önemseyen seminerler –kadından topluma eğitim- yaklaşımıy- la insan temelinde toplumsal gelişmeyi amaçlamaktadır.

Söyleşi: Mehmet Yüksel Fotoğraflar: Belgin Yüksel

ŞUBA

T 2011

ŞUBA

T 2011

ifade etmek gerekirse sorumlulukla dengelenmeyen sı- nırsız bir özgürlükten bahsediyor batı düşüncesi. Bunun da insan gelişimi açısından olsun, insanın gerçek hürri- yetini gerçek özgürlüğünü yaşaması adına olsun sağlık- sız bir gelişme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem sonuçlarından giderek hem de insanın gelişim psikolojisi içerisindeki kazanımlarının değerlendirilmesinden bunu hissetmek mümkün. Çocuklara sınırsız özgürlük tanıdı- ğımızda çok küçük yaşlarda bile özellikle iki yaşından iti- baren çocuklar kendi benliklerini bulmaya ve ilk kez ken- di çevresinde kendini var etmeye çalışır, iradesini ortaya koymaya çalışır ve o güne kadar otorite olan anne baba- ya karşı duruş sergiler. O dönemde iradenin gelişmesi için çocuğun özgürlüğünü destekleyecek davranışlar geliştir- memiz gerekiyor. Fakat bu demek değildir ki iki buçuk üç yaşlarında başlayan bu karşı çıkma, inatlaşma sürecine sı- nırsız özgürlük tanıyarak çocuğun gelişmesine yol aça- rız. Bu düşünce yanlıştır. Çünkü tam da o çağda çocuğun hem özgürlüğünün yolunu açmak gerekiyor hem de ku- rallarla tanışmasını sağlamamız gerekiyor. Yani sınırsız bir özgürlük tamamen bencil, doyumsuz, hiçbir şekilde tat- min bulamayan ve mutluluğu elde edemeyen bir insa- na yol açar. Sınırsız özgürlük insanın sağlıklı gelişmesine, sağlıklı ve mutlu yaşamasına, hele hele toplumsal bir var- lık olarak toplumun ahengini gözeterek insanca özellikle- re dayalı bir toplum oluşturmasını engelleyen bir şeydir. Bu anlamda sınırsız bir özgürlükten yana olamayız. Kadı- na özgürlük derken kadının aile içi işlevlerini bu özgürlü- ğe feda etmesi gerektiğini söylemiyoruz.

Özellikle genç annelere ve motivasyonunu yitir- miş, heyecanını kaybetmiş nesillere motivasyon kay- nağı olarak neleri tavsiye edersiniz?

Doğrusu yaşadığımız dünya insanlara bir yan- dan refah umudu verirken, bir anlamda refahı tattırırken, bir yandan da insanın aşkın tarafını, insanın belki son- suzluğa bakan yanını ihmal ediyor ve tamamen dünya ile başlayıp dünya ile biten bir mutluluk anlayışına kilit- liyor. Bu anlamda da dünyevi hazlar ve mutluluklar, insa- nın özündeki sonsuzluk arayışına yeterince cevap vermi- yor. Ne kadar dünyevî anlamda refah, arzu ve heveslerine dönük tatminler bulsa da, insanın

sonsuzluk arayışına anlam arayışı- na yeterince cevap bulamadığı bir dünya bu. Bu yüzden o yanımız aç kalıyor. İnsanın o yanı doymayınca yılgınlık, bıkkınlık, mutsuzluk pe-

şini bırakmıyor. Oysa insanın yüce idealler benimsemek, kendinden öte kendi yararını aşarak başkaları için bir şey- ler yapmak ve bunun sonsuz bir zamanda karşılığını bul- mak gibi bir iç programa sahip olduğunu düşünüyorum. Buna dönük gayret etmek, yüce insanlık idealleri, başka- ları için yaşamak veya başkalarına yaşam desteği vermek, her şekilde başkaları için fedakârlıkta bulunmak, insanın kendi tekâmülünü getirdiği gibi mutluluk arayışına da ol- dukça doyurucu bir cevap bulmasını sağlıyor. Bu yüzden insanlık problemlerine çeşitli acılara çeşitli yoksulluk ve yoksunluklara duyarlı bir insan olmayı getirecek eğitim- ler verilmelidir. İnsan sadece kendi mutluluğuna kilitle- nirse, umutsuzluğu ve anlamsızlığı aşması mümkün de- ğildir. Dünyada yaşanan pek çok acı varken, bunlara çare olmak gibi heyecan verici bir ideal belki insanları kurta- racaktır. O yüzden bizim eğitimlerimizde belki en güçlü motivasyonu buradan alıyoruz.

Dünyanın gerçekten herkesi mutlu eden yaşanı- labilir bir dünya olmadığı ortada. Bu dünyanın değişme- si için bir şeyler yapabiliriz. Bu değişimi sağlamak için de epeyce güç var elimizde diye düşünüyorum. Bunun için insanlığın harekete geçmesi ve özündeki “Ben insanı bal- çıktan yarattım ve ona ruhumdan üfledim.” diyen ayet doğrultusunda ilahi cevherin dışa vurumunun gerçekleş- mesi gerekir. Sonsuz boyuttaki bu enerjinin ve gücün, in- sanlığın hayrına gerçekleşmesi ancak yüksek idealler be- nimsemekle mümkün olabilir. Onun için de gençlere, yıl- gınlığa ve umutsuzluğa düşmüş insanlara böyle hedefler koymalı diye düşünüyorum.

Anneler üzerine yaptığınız grup çalışmalarından bahsedebilir misiniz? Bu çalışmalardan nasıl sonuçlar elde ettiniz, izlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Demin ki sorunun önümüze getirdiği tablodan yola çıkalım. Çoğu kez genç kızlara ve kadınlara hitap eden bir eğitim vermeye çalışıyoruz. Karşımıza günümüz toplu- munun insanların yüreğine yüklediği az önce ifade etti- ğiniz mutsuzluk, yılgınlık, değersizlik duygusu, özgürlük, güven eksikliği ile malul insanlar geliyor. Öncelikli ola- rak bundan söz etmeliyim. Pek çok kadın inancını yitir- miş, saçını süpürge eden, sadece günlük ev işleri içerisin- de aynı işleri tekrar tekrar yapmak- tan öte hiçbir karşılığı olmayan, bu işlerden gerek maddeten gerekse takdir anlamında hiçbir ekonomik, sosyal ve psikolojik karşılık alma- dan yıpranıp gitmekten gerçekten lunmak üzere geniş ve kapsamlı bir eğitim görmeleri ge-

rektiğini düşünüyorum.

Dünyanın daha yaşanabilir hale gelmesini arzu edi- yorsak her şey aynı kalamaz. Her şey aynı kaldığı zaman dünyanın değişmesini bekleyemeyiz. O yüzden toplu- ma, toplumsal dokuya, mevcut mekanizmalara yeni me-

kanizmalar, yeni araçlar eklemeliyiz. Bu dediğim anlam- daki eğitimde kadınları yetiştirmek üzere mesleki eği- timden söz etmiyorum. Mesleki eğitim elbette ki gerek- lidir ama mesleki eğitimin çok fazlaca abartıldığı, her şe- yin toplumda kazanılacak statüye, ekonomik özgürlüğe ilişkin değerlendirildiği günümüz söylemi içerisinde mer- keze gücü ve statüyü oturtan egemen bir söylem var. Bu söylemi en azından dengelemek ve aşırı uçlara varması- nı engellemek için bu eğitimin olması gerekir. Bu mesle- ki eğitime karşı olduğum anlamına gelmez. Elbette ki ka- dın ekonomiye de katkıda bulunacak, üretim yapacak. Bu yöndeki eğitim de önemli kadınlar için ama onu denge- leyecek farklı bir eğitim de gereki-

yor. Çünkü kadının anneliği erte- lenemez, devredilemez ve ücretle satın alınamaz. Bunlar insanın ge- lişiminde çok temel işlevi olan bir sorumluluk alanı, bir rol alanıdır. Bu alanı görmezlikten gelemeyiz. Böyle bir alanda hiçbir işlevi yok-

muş, hiçbir değeri yokmuş, hiçbir emeği yokmuş gibi o alanı ıskalayamayız. Gelecek neslin mutlu, sağlıklı, başarılı insanlar olması, etkili insanlar olması büyük ölçüde doğ- ru gelişim desteği almasına bağlıdır. O gelişim desteği- ni tamamen içgüdüsel yeteneklere bırakmamak gerekir ki bunu küçümsemiyorum. Annelik içgüdüsü çok önem-

li fakat onun yanına anne sevgisi, anne şef- kati yanına bir de eğitimle alacağı öncelikle- ri olacak, yaşadığı dünyayı doğru okuyacak, o dünyaya katkı yapmak için istekli olacak ve yapacağı katkıyla fark yaratacak düzey- de ve gelişimini tamamlamış kadınlara, an- nelere ihtiyaç var diye düşünüyorum. Bu ala- nı hiçbir zaman gözden çıkaramayız. Yani sa- dece içgüdüsel yeteneklerle yapılan annelik istenecek bir şey değildir. Onun yanına insa- nı tanımaya önem veren, yetiştirdiği varlığın özelliklerine vâkıf ve onu doğru şekilde des- tekleyecek bir bilgiye ve bilgeliğe ihtiyacı var kadınların. Bunu gerçekleştirecek bunu kazandıracak bir eğitim organizasyonu ke- sinlikle gerekli diye düşünüyorum.

Modern toplumun kadına biçtiği bunca rolün yanında “eğitimci annelik” rolü sizce kadına gerçek kimliğini kazan- dırabilir mi?

Evet, kadın hakları konusunda yüzyıllardan beri yükseltilen seslerin modern dünyada yankı bulduğun- dan söz edebiliriz. Yerinde bir mücadele fakat kadın ko- nusunda her toplum batıdaki tarihsel süreci yaşamış de- ğildir. Orada yaşanan mücadeleyi her toplum için geçer- li saymak doğru olmaz. Batı derken de seküler bir anlayı- şa dayalı, dini, hayatın dışına taşınan ahlakî kaygılara çok da kulak asmayan bir dünya görüşünden söz ediyoruz. Bu dünya görüşünün dizayn ettiği, programladığı veya geliş- tirdiği söylemi birebir alıp kendi kültürümüze adapte et- menin sağlıklı bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü belli değerlere, belli insanî özelliklere önem veren ve so-

rumluluk merkezli düşünmeye da- yalı bir kültürden geliyoruz. O kül- türün dünyaya vereceği çok şey var.

Çünkü batı dünyası, modern dünya, insanoğlunu sorumlukla- rından adeta arındırarak bir özgür- lük anlayışına taşıdı. Daha doğru

Doğrusu yaşadığımız dünya insanla- ra bir yandan refah umudu verirken, bir

anlamda refahı tattırırken, bir yandan da insanın aşkın tarafını, insanın belki sonsuzluğa bakan yanını ihmal ediyor ve tamamen dünya ile başlayıp dünya ile biten bir mutluluk anlayışına kilitliyor.

Tıpkı ilköğretimde ya da tıpkı askerlik eğitiminde olduğu gibi bütün gençler evlenmeden önce evlilik ve aile hayatı- nın mahiyetiyle ilgili eğitilmelidirler.

T 2011 T 2011

leceğimiz çok geniş yelpazede bilgiler sunmaya çalışıyo- ruz. Çerçeve bu kadar geniş olunca özellikle kadın hak- ları, karı-koca ilişkileri konusunda eğitim desteği olarak dini bilgilerden de yardım alıyoruz. Müstakil dersler ha- linde ilahiyatçı hocalarımızdan akademik seminerler alı- yoruz. Bu derslerde öncelikli olarak üzerine gidilmesi ge- reken bir konu olarak kadın-erkek ayrımcılığı ve özellikle karı-koca arasındaki ilişkilerin çok yanlış şekilde anlaşıldı- ğı üzerinde durulmaktadır. Aile İrşat Büroları çok yeni bir kurum. Dediğim gibi 23 seneden bahsediyorum. Hayret- tin Karaman hoca dahil pek çok hocamızdan seminer al- mışızdır. Aile İrşad Büroları’nın son derece gerekli bir işle- vi, fonksiyonu olduğunu düşünüyorum ve doğrusu tak- dirle de izliyorum. Bu büroların özellikle bütün hayatının ve davranışlarının referansını din olarak gören insanımı- za çok doğru rehberlik yapması gerektiğini düşünüyo- rum. Gerek dini anlamda gerek insan merkezli bir yolla, Kur’an’ın doğru yorumuyla geleneğin belki yeniden göz- den geçirilip yanlış taraflarının ayıklanması gerekir. Bu se- beple bu büroların Kur’an’a ve Sünnet’e dayalı bir anlayış doğrultusunda toplum zihniyetinin dönüşümünün ger- çekleştirilmesinde çok etkili olduğu düşünüyorum.

Sizce İslâm’ın önerdiği bir annelik modeli var mıdır? Ailevi sorunların çözümünde “Müminlerin an- neleri” rol modeli olabilir mi?

Şimdi Kuran’dan ben şunu öğreniyorum. “… bakın- ca bizim ayetlerimizi görürsünüz” diyor. Bu anlamda ge- rek nefsimize gerek insanın yapısına tabiatına gerekse doğaya, uzaya her ne ise kainata bakarak gerçeği haki- kati aramak bize düşüyor. O ayet onu işaret ediyor. O an- lamda Allah insanı yaratırken özellikle kadını yaratırken çocuğun ihtiyaçlarına tamamen paralel bir şekilde çocu- ğun ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacak bir duygu yoğun-

luğu, bir yaratılış programı koymuş annenin içine diye dü- şünüyorum. Anne özellikle çocuk yetiştirirken onun ihti- yaçlarını kendiliğinden sezip bulup ve gidermeye matuf donanımlarla geliyor. Zaten iç dünyasında böyle bir prog- ram var kadının annelik için. Ama bunun yanında diyo- rum ki, insanın tabiatına insanın ihtiyaçlarına gelişim ih- tiyaçlarına ve her yaştaki farklı aşamalardaki gelişim gö- revlerini gelişim kriterlerini öğrenerek bilgiye dayalı ola- rak bu gelişimi destekleyecek bir annelik formasyonu ge- liştirmek bizim araştırmalarımızda bilimsel bilgiye daya- lı bir şekilde işi yürütmemize bağlı diye düşünüyorum. O yüzden de İslâm bize bir annelik modeli olarak şöyle şöyle olsun diye bir model belki sunmuyor. Kur’an’a baktığımız- da, onu bizim içimize vermiş, programını içimize yerleş- tirmiş diyebiliriz. Anneliği yapmanın temel programı ka- dının yaratılışında var, yüreğinde var. Ama bunun yanın- da annelerimiz, muhterem annelerimiz Hz. Hatice, Hz. Fa- tıma ve Hz. Aişe ve bunun gibi diğer Islâm’ın büyük kadın- ları bizim için örnek bir anne olması noktasında gerçek- ten harika modeller sunuyorlar. Onlar hem çocukları için yaptıklarıyla aile içerisinde var oldular, hem de düzenle- dikleri faaliyetlerle toplumsal alanda da var oldular. Ben bugün kadınlar için sadece aile içerisinde çocukları için kocası için yaşayan bir varlık olmalarını yanlış buluyorum. Bağımlı bir varlık haline gelmenin yanlış bir şey olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden evden aileden topluma ta- şınacak pek çok değer olduğunu düşünüyorum kadınla- rın eliyle. O yüzden de hem ailede var olmak hem de top- lumsal sorunlara ilgi duymak ve toplumsal sorunlara çö- züm üretmek noktasında da o yük annelerimizin. Hz. Ha- tice, Hz. Fatıma ve Hz. Aişe ve Hz. Zeynep gibi annelerimiz bize toplum için yapacağımız çok şey olduğu noktasında önemli örnekler sunduklarını düşünüyorum.

yılgınlığa düşmüş insanlar oluyor. Bu insanlardan en çok duyduğumuz şikâyetler bunlar. Yaptığımız dersler uzun süre bu sorunların çözümüne yönelik oluyor. Derslerimiz onların kendi içlerindeki o sınırsız potansiyele ilişkin yeni bir algılama, yeni bir ünsiyet oluşturmalarına imkân sağlı- yor. Bu özgüven özellikle bir insan olarak taşıdıkları o ilahi cevherin farkına varmaları ve o potansiyeli harekete ge- çirmelerine yardımcı oluyor.

Annelik rolüne ilişkin toplumdaki kanaat şudur: Evde yaptığın işin hiçbir karşılığını göremezsin bu ne- denle çalışmalısın ve para kazanmalısın. Evde yaptığınız işin hiçbir şekilde karşılığını görmemenizin getirdiği tat- minsizlik ve bu toplumun da giderek çalışan kadına daha çok önem vermesi, anneliği aşağılamaya neden olmakta- dır. Çok çocuğa sahip olan annelerin “aptal mısın?” şeklin- de tepki aldıklarını görüyorum. Bu anlamda annelik hiç- bir doyum sağlamayan bir iş haline gelmiş bir durumda. Aslında bu kadınların en çok istediği şey özgürlük. Yaptı- ğımız bu eğitimler sayesinde annelerin kendilerine olan güvenleri artıyor ve “başımız göğe değiyormuş gibi his- sediyoruz” diyorlar. O kadar önemli şeylere imza attığımı- za inanır hale geldik ki bu öz güven gerçekten onların ha- yatlarını çok daha doyumlu, çok daha etkili ve verimli kı- lıyor. Ardından çocuklarıyla olan ilişkileri düzelmeye baş- lıyor. Aynı şekilde eşleriyle olan ilişkilerinden çok şaşırtıcı derecede güzel gelişmelerden söz eden hanımlar oluyor. Genelde eğitimlerimizin ardından bir kapanış ve değer- lendirme toplantısı yapıyoruz. O değerlendirme toplan- tısını geniş katılım olsun istiyoruz, kursiyerlerimizin eşle- ri hatta yakınları da gelsin istiyoruz. Bunlardan bir tanesi mikrofonla sahneye çıktı eşiyle birlikte. Hani bunlar mah- rem duygular diye bilinir ve çok da uluorta söylenmez. Dindar bir aile ve dedi ki bu seminerler sayesinde ben on yıl sonra eşime yeniden aşık oldum. Çünkü o kadar fark- lı bir insan buldum ki karşımda, birden büyülendim. İşte bu özgüven çok önemli. Özgüven kendi varlığının farkı- na varmak demektir. Kendini yeniden var etmek belki de. O yüzden diyoruz ki eğitimle kadın çok şeyi değiştirebilir. Bu bizim sloganlarımızdan biri. Tıpkı

“beşiği sallayan er dünyaya hükme- der” sözü gibi.

Sürekli eğitimli anneden bah- sediyorsunuz, anne üzerine yo- ğunlaşıyorsunuz. Babaları biraz ihmal etmiyor musunuz?

Her dönemdeki katılımcılarımı-

zın ısrarla istedikleri şeylerden biri de bu, yani bu eğitim- lerin babalara da verilmesi fakat babaları nerede bulmu- şuz ki eğitim verelim. Onlar artık aslanın ağzındaki değil aslanın midesindeki ekmek parasını çıkarmakla meşgul- ler. Günümüz ekonomisinin hedefi sadece ‘doymak’ değil. Daha fazla kazanmak gerekiyor. Beyleri de eğitim konu- sunda yakalayabilmek kolay değil. Çünkü gerçekten çok meşguller. Çok yorucu bir ekonomik statü içerisinde bize zaman ayırmaları belki mümkün değil. Bir de ‘çocukların eğitimi anneden sorulur’ şeklinde yanlış bir teamül, yan- lış bir yaklaşım var. Parayı babalar kazanır eve getirir anne de çocuğu yetiştirir. Bunlar yanlış anlayışlar. Hâlbuki biz annelere eğitim verirken anneler eğitilsin yeter demiş ol- muyoruz. Böyle bir yanlış anlamaya izin vermiyoruz. Bu çok yersiz bir şey. Anneler kolay ulaşabildiğimiz kesimi oluşturuyor. Ayrıca kadınlar çocuklarla çok daha yakın te- mas içerisindeler. Doğal olarak çocukların yetişmesinin birincil aktörleri, birincil özneleri annelerdir. Hani yangın- da ilk kurtarılacaklar bahsinde olduğu gibi öncelik onlara diyebilirim. Keşke beyleri de karşımızda bulabilsek. Çün- kü hayat hakikaten iki kanatla uçulacak iki ayakla yürü- necek bir şey. Bunlardan biri olmayınca çocuk eğitiminde olsun aile de olsun dengeyi bulmak hiç kolay değil. Fakat biz ne yazık ki onlara ulaşamıyoruz.

Bunun için diyorum ki, bu işi devlete bırakmak- tan çok yana değilim açıkçası. Devletin yapacağı iş değil. Derler ya eğitim devlete bırakılacak kadar basit bir iş de- ğil. Diyorum ki beylere de askerlik esnasında hiç olmazsa pratik olması açısından içeriği insan merkezli, insanın ge- lişimine dönük, ideolojiden arındırılmış bir eğitim verilse.

Aile ile ilgili projelerinizde geleneğin yanlışları- nın dinin yanlışları gibi algılanmasından kaynakla- nan sorunların çözümüne dair dini kurumlardan me- sela Diyanetten, Aile İrşat Büroları’ndan yardım alı- yor musunuz?

Bu yıl bizim 23. yılımız. 23 yıl boyunca sayısız katı- lımcıya sayısız kadına eğitim desteği verdik. Zaman za- man beyler de katıldı bu eğitime. Bu eğitimin çerçevesi oldukça geniş. Sadece aile içi işlevler, sadece çocuk eğiti-

mi, sadece karı-koca ilişkileri vs. de- ğil. Daha önce de belirttiğim gibi ya- şadığımız toplumu doğru okumak, kültürümüzü eleştirel olarak ele al- mak birinci hedefimiz. Ayrıca küre- selleşen dünyadan bize yansıyan olumsuzluklara karşı da kendi ben- liğimizi ve kültürümüzü savunabi-

Allah kadını yaratırken çocuğun ihtiyaçlarına tamamen paralel bir şekilde çocuğun ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacak bir duygu yoğunluğu, bir yaratılış programı

ŞUBA

T 2011

ŞUBA

T 2011

Yangın merdiveni her zaman kullanılsın diye yapılmaz, ancak bu

merdiven yangın anında kaçış için kullanılmalıdır. İşte bu açıdan konuya

bakıldığında boşanma olgusunun İslâm tarafından kabul edilmesi bir

rahmet olarak görülmelidir.

Evlilik hayatının iki temel olgusu evlenme ve bo- şanmadır. Bir başka ifadeyle bu iki olgu; mutlu bir birlikte- lik, bu birliktelik gerçekleşmediği zaman ise güzelce ayrıl- maktan ibarettir. İnsanlık tarihine bakıldığında eşlerin ay- rılmaları/boşanmaları hususunda farklı yaklaşımlar görül- mektedir. İlk yüzyıl toplumlarında “serbest boşanma”nın hakim olduğu kabul edilmektedir. Buna göre eşler her- hangi bir prosedüre bağlı kalmaksızın boşanabiliyorlardı. Roma İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde “boşanma ya- sağı” şeklinde bir anlayış görülmektedir. Sonraları bu uy- gulama Hıristiyanlığın Katolik mezhebinin de katkısıyla dünyanın birçok ülkesinde hakim bir anlayış haline gel- miştir. İnsanlığın fıtratıyla çelişen bu anlayış fazla sürme- miş, yine Hıristiyanlığın Protestan mezhebinin de öncü- lüğünde geçerliliğini yitirmiştir. Boşanma yasağının kalk- masında etkili olan çevreler bunun yerine serbest boşan- ma anlayışına dönmeyerek, “mahkemenin boşaması” il- kesini hayata geçirmişlerdir. Buna göre, eşler birbirlerini boşamaya, evlilik birlikteliğine son vermeye yetkili olma-

Belgede Boşanma Fıkhı (sayfa 53-56)