• Sonuç bulunamadı

1. YERLEŞME VE NÜFUS

1.2. Nahiye ve Köyler

Sancağın fiziki yapısını oluşturan yapılar arasında kırsal yerleşim özelliği taşıyan unsurlar vardı. Bunlardan nahiye adı verilen yerleşim birimi tahrir defterlerinde nefs olarak ifade edilen bir kasaba ile belirli sayıdaki köy ve mezralardan meydana gelmekteydi. O yüzden her nahiyenin muayyen bir coğrafi alanın bulunmaktaydı406.

Ancak bu coğrafi alan sınırları zamanla değişebilmekteydi. Zira 16. yüzyılın ilk çeyreğinde Harput Sancağı sınırları dâhilinde 5 nahiye bulunurken, 1523 ve 1566 yıllarında nahiye sayısı 7’ye çıkmıştır.

Harita-3: 1518 Yılında Harput Sancağı Sınırları İçerisindeki Nahiye ve Köyler (Kaynak: Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), s. 36)

406 Enver Çakar, Doğu Akdeniz Sahilinde Bir Osmanlı Sancağı Trablus (1516-1579), Ankara, 2012, s. 182.

Harita-4: 1523 Yılında Harput Sancağı Sınırları İçerisindeki Nahiye ve Köyler (Kaynak:

Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), s. 38)

Harita-5: 1566 Yılında Harput Sancağı Sınırları içerisindeki Nahiye ve Köyler (Kaynak:

17. yüzyılda Harput Sancağı, şehir merkezi ile birlikte Kuzâbâd, Uluâbâd ve Behrimaz adlı üç nahiyeden teşekkül etmekteydi. Nahiyelere bağlı köy sayı 1646 yılında toplamda 154407 iken 1652-53 (H.1063) yılında 126’ya düşmüştür408. 1672-73

(H.1083) yılında 129409 olan köy sayısı, 1681-82 (H.1092) yılında 130’a410 ve 1692

yılında ise 132’ye411 yükselmiştir412.

Kazanın en geniş nahiyeleri olan Kuzâbâd ve Uluâbâd nahiyelerine bağlı olan köylerin sayısı hemen hemen birbirine eşitti. 1646 yılında Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlı köy sayısı 65 iken, bu tarihte Kuzâbâd Nahiyesi’ne bağlı 81 köy vardı413. Ancak

yaklaşık altı yıl sonra 1652-53 (H.1063)’de Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlı köy sayısı 59’a, Kuzâbâd Nahiyesi’ndeki köy sayısı da 60’a düşmüştur414. Sonraki yıllarda, her iki

nahiyede mevcut köy sayıları büyük oranda korunmuştur. 1672-73 (H.1083) yılında Uluabad Nahiyesi’ne 59 köy, Kuzabad Nahiyesi’nde 58 köyün bağlı olduğu görülmektedir415. 1681-82 (H.1092) yılında da Uluâbâd Nahiyesi’nin 60 köyü, Kuzabad

Nahiyesi’nin de 59 köyü bulunmaktaydı416. 1692 yılına gelindiğinde ise Uluâbâd Nahiyesi’nin 60 köyü, Kuzâbâd Nahiyesi’nin de 64 köyü vardı417. Behrimaz Nahiyesi kazanın en küçük nahiyesiydi. 1646 yılında nahiyeye bağlı 8 köy vardı418. Fakat 1652-53

(H.1063) yılında köy sayısı 7’ye düşmüştür419. Ancak sonraki yıllarda nahiyeye bağlı

köy sayısında artış olmuştur. Zira 1672-73 (H.1083) yılında bu nahiyenin 12 köyü olduğu görülmektedir 420 . 1681-82 (H.1092) yılında da nahiyenin 11 köyü

bulunuyordu421. 1692 yılına gelindiğinde ise nahiyenin köy sayısı 8’e düşmüştür422

(nahiyelere bağlı köylerin listesi için bkz. Tablo-11, 12, 13, 14, 15).

407 Mehmet Ali Ünal, “1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre 17. Yüzyıl Ortalarında Harput”, Belleten, LI/ 199, s. 125.

408 HŞS, nr. 324, s. 244-246. 409 HŞS, nr. 362, s.148-149. 410 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191-192

411 Erdinç Gülcü, 1691-1720 M. (1103-1133 H.) Tarih ve 391 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 606-617.

412 Verilen köy sayıları kazaya tevzi edilen vergi kayıtlarından oluştuğu için kazada, kaynaklara geçmeyen daha fazla köyün olduğu söylenebilir.

413 Mehmet Ali Ünal, “1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre 17. Yüzyıl Ortalarında Harput”, s. 125. 414 HŞS, nr. 324, s. 244-246.

415 HŞS, nr. 362, s.148-149. 416 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191-192

417 Erdinç Gülcü, 1691-1720 M. (1103-1133 H.) Tarih ve 391 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili, s. 606- 617.

418 Mehmet Ali Ünal, “1646 (1056) Tarihli Harput Kazâsı Avârız Defteri”, s. 54. 419 HŞS, nr. 324, s. 245.

420 HŞS, nr. 362, s.149.

421 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191-192

Kuzâbâd Nahiyesi’ne bağlı olan köyler, çoğunlukla günümüzde Kuzova olarak ifade edilen coğrafi sahanın sınırları içerisinde kalmaktadır. Sancağın en geniş alanına sahip olan bu nahiyenin sınırları güneyden başlayarak, batı, kuzey ve kuzeybatı yönünde Fırat Nehri (Keban Baraj Gölü) sahiline kadar uzanmaktaydı. Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlı olan köyler ise, bugün Uluova ve Elazığ Ovası şeklinde isimlendirilen coğrafi sahaların içinde bulunmaktaydı. Bu nahiyenin sınırları da sancağın güneyinden başlayıp, kuzeydoğu yönünde Murat Nehri sahiline kadar ulaşmaktaydı. Behrimaz Nahiyesi’ne bağlı köyer de sancağın güney doğusunda Hazar Gölü çevresi ile bugünkü Maden ilçesi çevresinde yoğunlaşmaktaydı (bkz. Harita-6).

Nahiyeyi oluşturan köyler, taşradaki temel yerleşim birimleri olup, hemen hemen bütün ekonomik faaliyetleri hayvancılık ve tarıma dayanıyordu. Bazı köyler zaman içinde farklı nahiyelerin sınırları içerisine dâhil edilebiliyordu. Mesela 1652-53 (H.1063) yılında Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlı olan Alıncık Köyü 1666-67 (H. 1077) 423

yılında Kuzâbâd Nahiyesi sınırları içerisine dâhil edilmiş olarak görülmektedir424. Diğer

taraftan 1652-53 (H.1063) 425 ve 1681-82 (H. 1092)426 yıllarında Uluâbâd Nahiyesi’ne

bağlı olan Karaman adlı köy, 1672-73 (H.1083) yılında Behrimaz Nahiyesi sınırları içerisinde görülmektedir427.

Köylerin çoğunluğu verimli ovalarda kurulmuştur. Bu bağlamda, Uluâbâd ve Kuzâbâd nâhiyeleri sınırları içerisinde bulunan ovalar ile Hazar Gölü etrafı mühim iskân bölgeleriydi. Ayrıca Hazar Gölü’nün güney ve doğu kesimlerinde bulunan yüksek yaylalar da hayvancılıkla yaşamını idame eden aşiretler için her daim uygun sahalar olmuştur428.

Bazı köylerin mezraları vardı. Çoğu mezralar da müstakil olarak nahiyelere bağlıydı. Mesela İlmil, Müri ve Tolun adlı köyler mezraları ile birlikte Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlıyken429 Kema Hüseyin430 ve Osman Bey431 adlı mezralar müstakil

olarak Uluâbâd Nahiyesi’ne bağlıydı.

423 HŞS, nr. 324, s. 244/b.3. 424 HŞS, nr. 278, s. 67/b.1. 425 HŞS, nr. 324, s. 244/b.3. 426 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191-192 427 HŞS, nr. 362, s. 148-149.

428 Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzylda Harput Sancağı (1518-1566), s. 64. 429 HŞS, nr. 324, s. 244/b.3.

430 HŞS, nr. 38244-III, s. 18/b.2. 431 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191/b.2.

Harita-6:17. Yüzyılda Harput Sancağı’nın Nahiye ve Köyleri

(Not: Bu harita, Mehmet Ali Ünal’ın XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566) adlı eseri ile Enver Çakar’ın Baskil Yöresi Aşiretleri adlı eserindeki haritalardan istifade edilerek hazırlanmıştır.)

Öte taraftan, Kuzâbâd Nahiyesi’nin de Endek432, Kesikköprü433 ve Pirvan Ağa434

adlı mezraları vardı.

Mezralar genellikle köylülerin zirai faaliyetlerini yürüttükleri geniş arazilerden oluşmaktaydı435. Ancak kimi mezralar zirai faaliyetlerin yanı sıra iskân sahaları olarak

da kullanılıyorlardı. Mesela 1692 yılında Ak Mezrasında 21 kişi, Çıplak Mezrasında 14, Hatun Mezrasında 21, Kabasakal Mezrasında 6, Kara Mezrasında 16, Kışla Mezrasında 7 ve Toraman Mezrasında ise 6 gayrimüslimin sakin olduğu görülmektedir436.

Tablo-7: 17. Yüzyıl Sicil Defterlerinde Tespit Edilen Bazı Mezralar

1. Endek Mezrası437

2. Hüseyin Beşe Mezrası438 3. Kara Mezrası439

4. Kema Hüseyin Mezrası440 5. Kesik Köprü Mezrası441 6. Munzur Bey Mezrası442 7. Nur Ali Mezrası443 8. Osman Bey Mezrası444

9. Osman Kethüda Mezrası445 10. Pirvan Ağa Mezrası446 11. Şeyh Hacı Mezrası447 12. Yılangeçiren Mezrası448

Nahiye ve köylerde yönetimden sorumlu kişiler bulunmaktaydı. Bunlar, halk ile devlet arasında irtibatın sağlanmasında, özellikle de vergi oranlarının belirlenmesinde önemli görevler üslenmişlerdi. Bu bağlamda, Melikler hem nahiyelerde hem de

432 HŞS, nr. 181, s. 163/b.3. 433 HŞS, nr. 384, s. 61/b.2. 434 HŞS, nr. 385, s. 28/b.2.

435 Ziraata ayrılan arazi anlamında kullanılan bir tabir olup genellikle geniş arazi için kullanılmaktaydı. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2, İstanbul, 1983, s. 529.

436 BOA, MAD.d. 05961, s. 44-119. 437 HŞS, nr. 38244-II, s. 80/b.3. 438 HŞS, nr. 385, s. 8/b.3. 439 HŞS, nr. 397, s. 69/b.1. 440 HŞS, nr. 38244-III, s. 18/b.2. 441 HŞS, nr. 384, s. 133/b.2. 442 HŞS, nr. 350, s. 20/b.2. 443 HŞS, nr. 383, s. 146/b.1. 444 HŞS, nr. 38244-VI, s. 191/b.2. 445 HŞS, nr. 38244-VI, s. 144/b.2. 446 HŞS, nr. 385, s. 28/b.2. 447 HŞS, nr. 38244-III, s. 69/b.1. 448 HŞS, nr. 38244-III, s. 84/b.1.

köylerde bu vazifeyi yürütmekteydiler449. Meliklerin dışında, köylerde ayrıca köy

kethüdaları da bu görevi yürütüyorlardı450. Köy halkının temsilcileri olan kethüdaların,

ahalinin istek ve şikâyetlerini merkeze bildirmek gibi sorumlulukları bulunmaktaydı. Mesela Eylül 1639 tarihinde havâss-ı hümâyûn köylerinin kethüdaları merkeze göndermiş oldukları bir arzuhalde, görevli oldukları köylerde ahalinin üzerine düşen vergileri ödediklerini, ancak mîr-i mirân ve mîr-liva’nın buna kanaat etmeyerek ahaliden kanun dışı vergi talep ettiklerini ve bu suretle de onlara zulmettiklerini merkeze bildirmiş ve merkezden bu sıkıntının giderilmesini talep etmişlerdir451.

Öte taraftan, kimi dönemlerde bazı kethüdaların köy halkından fazladan vergi toplayan vergi memurlarına göz yumdukları ve onlarla birlikte hareket ettikleri de oluyordu. Zira Harput kadısına Mart 1639 tarihinde gönderilen bir fermanda; Kesrik, Mornik ve Iğıki adlı köy kethüdalarının, köylere vergi toplamaya gelen yetkililerle birlikte hareket ederek köy halkından fazladan vergi topladıkları anlaşılmaktadır 452.

Merkezden gönderilen kimi fermanlarda, üst düzey yetkililerin yanı sıra köy kethüdaları da muhatap alınmaktaydı. 1627 tarihli fermanda Acem memleketinden gelen bir elçinin ihtiyaçlarının giderilmesi için yol üzerinde bulunan mirmiran, mirliva ve mütesellimler ile kale dizdarları, nefarat ağaları ve köy kethüdalarından gerekli tedbirlerin almaları istenmekteydi453.

Köylerde, kethüdaların dışında köy ağaları da görev yapmaktaydı. Bunların köyde boş olan toprakların tapuya verilmesi gibi yetkileri de vardı. Mesela Kığıvenk adlı köyde bulunan yarım çiftlik bir toprak köy ağası tarafından tapuya verilmiştir454.

Öte taraftan, başka bir belgede Herdi adlı köyde boş kalan topraklar, zabit Mehmed Efendi tarafından tapuya verilmesine karşın, toprağın tapusunu alan kişi toprağın tapu resmini ağaları için aldığını belirtmekteydi455.

Köy ağalarının toprağını bırakarak köyü terk eden kişileri yakalayıp, mahkeme aracılığı ile bu durumu sorguladıkları da oluyordu. Nitekim Çakmak Köyünün ağası olan Küçük Ağa, köyü terk ederek şehir merkezine göç eden bazı kişileri mahkemeye

449 Meliklik hakkında, tezin İkinci Bölümünde, Şehir Yönetiminde Halkı Temsil Eden Yöneticiler başlığı altında ayrıntılı bilgi verilmiştir.

450 Enver Çakar, Doğu Akdeniz Sahilinde Bir Osmanlı Sancağı Trablus (1516-1579), s. 216. 451 HŞS, nr. 38244-II, s. 97/b.2.

452 HŞS, nr. 38244-II, s. 150/b.1. 453 HŞS, nr. 38244-III, s. 96/b.1. 454 HŞS, nr. 38244-III, s. 57/b.2.

455 “resm-i tȃpûsu ağamız içun alub yedine mahz u mahtûm tapu temessükü verilmişdir”, HŞS, nr. 181, s. 60/b.1.

sevk etmiş ve köyden göçün nedenlerini bunlardan sual olunmasını istemiştir456. Öyle

anlaşılıyor ki, köy ağalarının köydeki toprakların boş kalmalarını engelleyerek bunların işletilmesinde önemli rolleri vardı.

Köylerde ağırlıklı olarak zirai ve tarımsal faaliyetler yürütülmekteydi. Fakat bunlarla birlikte daha çok ticari faaliyetler ile ön plana çıkan köyler de vardı. İncelediğimiz dönemde Harput’u ziyaret eden Evliya Çelebi, ismini belirtmediği bir köyün ahalisinin ekserisinin boyacılık ve terzilikte uğraştığından bahsetmiştir457. Evliya

Çelebi’nin bahsettiği bu yerin Gölcük Köyü olduğu söylenebilir. Zira burada boyacılık sektörü oldukça gelişmişti. Nitekim 17. yüzyılda Harput mukataa gelirlerinin önemli bir kısmı boyahâne-i Gölcük-i Ulya ve Süfla’dan temin edilmekteydi458.