• Sonuç bulunamadı

2. EKONOMİK BÜYÜMEYE İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE

2.5. Nüfusla Enerji Arasındaki Bağlantı

İnsanların enerjiye duydukları gereksinim sebebiyle enerji talep miktarları ve nüfus artış hızları arasında doğrusal bir bağlantı bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar, nüfus miktarlarında meydana gelen herhangi bir artış karşısında enerji talep miktarında da artışlar olduğunu göstermektedir.

Teknolojinin ilerlemesi ve nüfusta meydana gelen artışlar, enerjiye gereksiniminde artışa yol açmakta ve mevcut üretimin bu talebi karşılayamaması durumunda yeni yatırımlar yapılarak enerji ihtiyacının giderilmesi yoluna gidilmektedir (TMMOB EMO, 2012). Bu bağlamda, ekonomilerin gelişim göstermesi ve nüfusta meydana gelen artışlar, enerji ihtiyaçlarının düşük maliyetli, verimli ve güvenilir kaynaklardan karşılanmasını zorunlu bir hale getirmiştir.

Dünya nüfusu 1950‘li yıllardan itibaren iki katın üzerinde bir artış gerçekleştirmiş, fakat enerji talebi ise altı kat artmıştır. Birleşmiş Milletler‘e göre, 2018 yılı itibariyle 7.6 milyarı aşan dünya nüfusunun 2020 yılında 8.5 milyar ve 2050 yılında 12 milyar seviyelerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunun 2050 yılında %50 oranında artacağı varsayımı altında, geçmişten günümüze insanların ihtiyaç duyacağı enerji miktarının da iki kat artmış olması beklenmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak, tüm dünyada adil ve dengeli bir biçimde karşılanamayan enerji talebi alternatif yakıtlara verilen önemin de artmasına sebep olacaktır (Türkiye‘de Enerji ve Geleceği, 2007:4-23).

Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde nüfus artışı, enerji tüketimini arttırıcı bir faktör olarak ele alınmaktadır. UEA‘ya göre, 2005 ile 2030 yılları arasında OECD ülkeleri için enerji tüketimi ortalama yıllık %0.7 ve OECD ülkelerin dışında yer alan ülkelerde ortalama yıllık %2.5 şeklinde gerçekleşeceğine tahmin etmektedir. Nüfus artışı ve hızlı sanayileşme sonucunda ABD‘nin 2005 yılında %22 seviyesinde olan toplam enerji tüketimi 2030 yılına girildiğinde %17

dolaylarında olacağı, Hindistan ve Çin gibi ülkelerin ise 2030 yılında dünya toplam enerji tüketiminin dörtte biri seviyesini geleceği tahmin edilmektedir.

SSCB döneminde verimsiz sermaye stoklarının yenilenmesiyle birlikte enerji verimliliği alanında kritik avantajlar kazanıldı ve nüfus artış oranlarında meydana gelen azalmalar sonucu SSCB, OECD dışı Asya ve Avrupa ülkelerinde %36 ile nispeten daha az toplam enerji tüketimi artış öngörülmektedir (Ersoy, 2010:2-3).

İktisadi büyüme kuramları ülkelerin ekonomilerine yön vermektedir. Bu bölümde iktisadi büyüme kuramları tek tek ele alınmış olup ülkeler bu kuramlar neticesinde kendi ekonomilerine yön vermekte olup özellikle enerji alanında yapılan çalışmalar neticesinde ülkelerin iktisadi büyümelerinde önemli bir yeri oldukları görülmektedir. Geçmişte insanların yeryüzünde mevcut olan doğal kaynakları enerjiye nasıl dönüştürüleceği hususunda bilgileri olmadığından dolayı doğal kaynakları enerjiye dönüştüremektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar neticesinde doğal kaynaklar belirli formlar altında enerjiye dönüştürülerek elde edilen enerji kaynaklarını taşımacılık, sanayi gibi alanlarda kullanarak ülke ekonomisine katkı sunmuşlardır. Dolayısıyla doğadaki kaynakları dönüştürerek enerjiye çeviren ülkeler diğer ülkelere bu enerji kaynaklarını ihraç ederek iktisadi büyümelerine olumlu katkıda bulundukları görülmektedir.

Klasik büyüme kuramları; bir ülke ekonomisinde belirli dönemlerde durgunlukların ortaya çıkacaklarını öne sürmektedir ve hem iktisadi büyüme kavramının açıklanmasına yönelik yapmış olduu katkı hem de ilerleyen dönemlerde öne sürülen büyüme teorilerine temel oluşturması dolayısıyla iktisadi büyüme literatüründe önemli bir konumda yer almaktadır. Klasikiktisat ekolü bir ülkenin ekonomisinde meydana gelen artışlara bağlı olarak refah artışlarının devamlı olmadığı sonucunu elde etmektedirler. Bu bağlamda Batı ülkelerinde, kadınistihdam oranlarının ve ücretlerinden meydana gelen artışlara bağlı olarak doğum oranlarına bir azalmaya sebep olmuştur. Nüfusun büyüme oranıyla reel gelirin büyüme arasında meydana gelen bu ters bağlantı Klasik iktisat ekolünün öne sürdüğü teorilerinin aynı oldukları sonucunu ortaya koyarak Klasik büyüme kuramının öneminin azalmasına sebep olmuştur.Gelişmişlik seviyesini göre farklı

çoğlamasıyla daha azgelişmiş ülkelerde sömürü oranlarının atmasına yol açmıştır. Bu bağlamda, Marx‘ın ifade ettiği düşüncelerin gerçekleştiği söylenebilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde uygulanmakta olan çeşitli reformlar, sosyal politikalar ve ekonomilerle, çalışma koşullarınının ve işçilerin ücretlerinin iyileştirildiği ve bu sayede ücretlerin iyileştirilmesiyle teknolojik ilerlemede verimlilik artışlarının gerçekleştirilmiş olması nedeniyle yeni ekonomi düzeni çerçevesinde Marx‘ın bu düşüncesinin geçerliliği tartışılmaktadır.

Harrod-Domar büyüme kuramında öne sürülen sınırsız emek arzı düşüncesinin olması, sermaye ve çıktı arasındaki ilişkiyi tek bir üretim faktörüne bağlaması sebebiyle basite indirgemesi, pek çok iktisatçı tarafından eleştirilmiş ve bu durum modelde yer alan varsayımların yeniden değerlendirilerek yeni iktisadi büyüme kuramlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Uzun vadede Harrod- Domar büyüme kuramının öne sürdüğü bir diğer varsayım ise bıçak sırtı ile dengeli büyümenin sağlanmasıdır. Bir ekonomide, büyüme oranında herhangi bir sapmanın olması durumunda piyasada enflasyon işsizlik meydana gelecektir. Bu bağlamda pek çok iktisatçı bu varsayımı eleştirmiş ve bu modele ilişkin eleştirilerin esas noktası emek ve sermaye kombinasyonunda sabit oranların olmasıdır. Bu bağlamda uzun vadede emek arzının sınırlı olması, sermayenin marjinal ürününün ve üretimde emek/sermaye oranlarının sabit olmaması sebebiyle modelde yer alan emeğin esnek arz ve semaye/hasıla oranı gibi vasayımlarının tartışılmasına yol açmıştır. Solow büyüme modelinde ise, sürdürülebilir büyümeye emeğin katkısının büyük olmasının yanında ülkeler arasındaki kişi başına emek, kişi başına sermaye ve çıktı farklılıklarında önemli bir etkisi vardır. Bu bağlamda ülkeler arasında belirli dönemlerde iktisadi refah farklılıklarının oluşmasında emekte meydana gelen farklı etkinliklere ilişkin beklentiler önem arz etmektedir.

3. EKONOMİK BÜYÜME VE ENERJİ İLİŞKİSİNE YÖNELİK