• Sonuç bulunamadı

2. EKONOMİK BÜYÜMEYE İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE

2.2. İktisadi Büyüme Modelleri

2.2.1. Klasik Büyüme Teorileri

Temel olarak tasarruf düzeyinin artması ile yatırımların yükselmesi sonucu iktisadi büyümenin gerçekleşebileceğini ifade eden klasik büyüme kuramının en önemli temsilcileri Adam Smith, Thomas Malthus, David Ricardo ve Alexandrovich Feldman‘dan oluşmaktadır.

Klasik büyüme kuramında iktisadi büyümenin esas kaynaklarını tasarruflar, sermaye birikimleri ve gerçekleştirilen yatırımlar oluşturmaktadır. Bir ülke ekonomisinde gelir düzeylerinde meydana gelecek bir artış, tasarruf oranlarını yükseltmekte ve bunun sonucunda da yatırım düzeylerinde bir artış eğilimi görülmektedir. Sermaye tam rekabet piyasalarında daha etkin ve verimli kullanılmaktadır. Bunun sonucunda da kâr seviyelerinde bir artış ve maliyetlerde ise azalma gerçekleşmektedir. Kâr seviyelerinde görülen bu artış eğilimi de yatırımları arttırarak iktisadi büyümeye pozitif bir katkıda bulunmaktadır (Özel, 2010:64). Dolayısıyla klasik büyüme kuramlarında, üretimde karlılığı artıran iş bölümü, makineleşme ve sermaye birikimine dayalı olarak açıklananan iktisadi büyüme kavramı ve üretim artışını sağlayan teknolojik ilerlemeler birbirleriyle ilişkilendirilmiştir.

Klasik büyümenin temellerini atan Adam Smith, üretimde artan verimler yasasının olduğunu ve bunun sebebini de teknolojik gelişmelerden kaynaklı olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, Adam Smith‘in teknolojiyle iktisadi büyüme arasında doğrudan bir bağlantı kurmadığı görülmektedir. Adam Smith iktisadi büyümeyi incelerken iş bölümü olgusunu tercih etmektedir. Adam Smith, miletlerin zenginliğinin temel kaynağının iş bölümü olduğunu öne sürmekle birlikte, çalışmalarında iş bölümünü oluşturan nitelikli emeği iş bölümünden daha önemli bir noktaya koymaktadır. Adam Smith‘e göre, iş bölümünün bir ürünü olarak ortaya çıkan iktisadi büyüme gerçekte beşeri sermayenin ürünü olan üretken bilgiden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, Adam Smith iktisadi büyüme ile beşeri sermaye arasında ise herhangi bir bağlantı kurmamıştır (Smith, 1985:25).

Adam Smith iktisadi büyüme teorilerinde iktisadi liberalizm düşüncesini benimsemiştir. Adam Smith‘e göre, ekonominin serbest olduğu durumlarda

bireyler rasyonel davranmakta ve toplumsal menfaatleri de gözardı etmemektedirler. Adam Smith, kişisel çıkarların göz önünde olduğu bir piyasada görünmez elin toplumun menfaatlerini maksimize edeceğini belirtmektedir. Bu görüşü devletin piyasaya hiçbir şekilde müdahale etmemesi gerektiği düşüncesini ortaya koymuştur. Adam Smith‘e göre devlet sadece eğitim, savunma, altyapı yatırımları ve adalet işlerini yürütmeli ve bu hizmetleri iktisadi büyümeye katkı sağlayacak biçimde organizew etmelidir.

Adam Smith‘in iktisadi büyüme teorilerinde vurgulamakta olduğu diğer bir konu da dış ticarettir. Adam Smith‘e göre, iş bölümünün ve piyasadaki pazarın genişlemeyle iktisadi büyümeyi pozitif bir şekilde etkileyecek olacak dış ticarettir. Bundan dolayı da, ülkelerin ucuza üreetebildikleri malların üretiminde uzmanlaşmaya giderek devletleri serbest bir dış ticaret politikalarını izlemeleri gerektiğini belirtmektedir (Ünsal, 2007:47-48). Adam Smith‘e göre sürdürülebilir iktisadi büyüme sınırlıdır. Ekonomide belli bir raddeye ulaşıldığında iktisadi büyüme stabil bir hal alır ve durgunluk evresine giriş yapılmış olur.

Thomas Malthus iktisadi büyümeyi nüfus teorisi perspektifinden açıklamaktadır (Malthus, 1989:289). Malthus‘a göre, tarımda azalan verimler yasasının geçerli olması nedeniyle, nüfusta meydana gelen artışların mevcut topraklarla beslenme ihtimali ortadan kalkmaktadır. Malthus çalışmasında, Amerikan nüfusunun 25 yılda iki katına çıktığını analiz etmiş ve nüfusla gıda arzlarının birbirlerini dengeleyemediklerini tespit etmiştir (Adaçay ve Islatince, 2013:70). Malthus‘a göre, kişi başına düşen gelir düzeyleriyle nüfus arasında doğrudan bir bağlantı söz konusudur. Buna göre, nüfusta meydana gelecek herhangi bir artış karşısında tasarruf düzeyleri ve kişi başına düşen gelir miktarlarında bir azalış görülecek ve bu durum iktisadi büyümeyi negatif etkileyecektir.

Malthus‘a göre iktisadi büyüme ile işsizlik arasında doğrusal olarak bir bağlantı söz konusu olmadığını ve işsizliğin kişisel bir tercih olduğunu belirterek işsizliği ekonomik bir problem olarak görmeyen Malthus (Paya, 1998), statik analizlerinde topraktaki verimliliğin zaman içerisinde herhangi bir değişikliğe yol açmadığını öne sürmektedir. Bu nedenle yapmış olduğu analizlerde, çıktı ve

verimlilik seviyelerinin artmasında teknolojik ilerlemeleri dikkate almayarak kritik bir hata yapmıştır (Parasız, 2005:7).

Bölüşüm teorisisnin temellerini atan David Ricardo, iktisadi büyümeyi de bölüşüm kuramı çerçevesinde ele almıştır. Faktör payları analizlerinde toplumu gelir durumlarında göre emek sahibi, toprak sahipleri ve girişimciler olarak üçe ayıran Ricardo, bu kesimlerin üretimden aldıkları payları sırasıyla ücret, rant ve kâr şeklinde ifade etmektedir. Girişimci kesimin sermayeyi elinde tutması nedeniyle emek sahipleri ve toprak sahipleri kesimlerini ise gereksiz görmüştür.

Ricardo‘ya göre faktör paylarında kârlar normal düzeylerine düşecek ve normalüstü kâr uzun dönemde sıfır olacaktır. Bu nedenle toplam kazancın içerisinde yer alan kâr payları da zaman içerisinde düşme eğilimine girecek ve uzun vadede kişi başına düşen ücret, düşük seviyede ve sabit olacaktır. İktisadi büyüme sonucunda rant ise artacaktır. Ancak, emek ve nüfus arzlarında meydana gelen yükselme azalan verimler yasasından dolayı toplam hasıla içerisinde yer alan toplam ücret miktarları artma eğilimine girecektir (Barkai, 1959:68).

Ricardo modelinde; teknolojik gelişmelerine hızları tarım alanlarına nazaran daha düşük seviyelerdedir. Düşük verimli topraklara yönelimlerin olması ve ekime elverişli arazilerin sınırlı olmasından kaynaklı olarak tarım sektörlerinde azalan verimler yasası geçerli olmuştur. Ekonomi piyasalarında tam rekabet koşulları varsayımı altında çalışmakta ve devletin piyasalara herhangibir müdahalede bulunması sözkonusu değildir. Sanayi alanlarında teknik gelişmehızlrı yüksek düzeylerde ve emek için kısa vadede artan verimler yasası söz konusudur. Ücretler uzun vadede asgari ücret seviyelerindeyken, emek kısa vadede arz ve talep tarafından belirlenmektedir. Çünkü piyasalarda Malthus‘un nüfus yasası geçerlidir (Hiç,1967:3)

Günümüzdeki gelişmiş ülkelerin gelişme evrelerini açıklama hususunda Ricardo‘nun iktisadi büyüme kuramları yetersiz kalmaktadır. Çünkü Malthus‘un nüfus yasası, teknolojik ilerlemek hızlarının düşük seviyede olması ve azalan verimler yasası gibi varsayımlar, Klasik iktisadi büyüme modelinin en önemli varsayımları arasında yer almaktadır.

Klasik iktisat kuramının bir diğer önemli iktisatçısı Karl Marx, üretimin emeğin bir fonksiyonu olduğunu öne sürmektedir. Teknolojik gelişmelerin olmadığı modellerde iktisadi büyümelerin sermaye birikimlerine ve dolayısıyla artık-değer üretimine bağlı olduklarını iddia etmektedir (Kazgan, 1993:304).

Karl Marx teorilerinde, iktisadi büyümenin sürekli olmadığını, zenginlik ve refah gibi kapitalist sistemin savunmakta olduğu durumların zaman içerisinde çökeceğini öne sürmüştür. Karl Marx‘a göre, bir malın değişim değeri ücret, kâr ve artı değerden oluşmaktadır. Artı ürün işçilerin normal şartlarda günlük saatinin üzerinde çalıştırılması sonucu girişimcilerin elde etmekte olduğu ürün miktarını belirtirken, ücret ise değişken olarak kabul edilmektedir. Karl Marx‘ın anlatmak istediği durum Klasik iktisatçıların ihtiyaç duymakta olduğu sermayeyi kapitalist girişimciler tarafından işçiye daha az bir ücret ve daha fazla çalıştırılarak artı ürün sağlamasıdır. Kapitalistler bunu başarabilirse girişimciler piyasa fiyatlarıyla ve düşük kârlarla üretimlerine devam edecekler, başaramayan girişimciler ise piyasadan tamamen dışlanacaktır. Bu zaman içerisinde üretimini devam ettirebilen firmalar kâr oranlarının daha da düştüğü ve sermayenin yoğun olarak kullanılmakta olduğu tekelleşme evresine giriş yaparak küçük firmalar tamamen ortadan kaldırılacaktır. Bu durum sonucunda ise piyasa tek elde toplanacak ve arz miktarında meydana gelecek artışlarda düşük ücretli işçiler piyasadam mal satın alma güçleri olmayacak ve ekonomik krizlerle birlikte kapitalist sistemde tamemen parçalanacaktır (Güvel, 2011:34-37; Doğaner Gönel, 2013:89-90).

Gerçekleştirilen yatırımlar, tasarruflar ve sermaye birikimleri iktisadi büyümede Klasik iktisat ekolünün esas aldığı konular arasındadır. Klasik iktisat ekolünün temsilcilerinden biri olan Adam Smith‘e göre üretimde artan verimler yasasının geçerli olmasının nedenleri arasında teknoloji önemli bir rol oynamaktadır. Klasik iktisat ekolünün temsilcileri arasında yer alan David Ricardo‘ya göre tarım sektörlerinde gelişme sanayi sektörlerine nazaran daha hızlı bir gelişme kaydettiğinden dolayı azalan verimler yasasının geçerli olacağını ifade etmiştir. Karl Marx ise kapitalist sistemin zengin kesimin refah seviyesinin gün geçtikçe artarken diğer kesimlerin ise daha da fakirleşerek refah seviyelerinde azalmların olduğunu dile getirerek kapitalist sisteme eleştirilerini dile getirmiştir.