• Sonuç bulunamadı

2. EKONOMİK BÜYÜMEYE İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE

2.1. İktisadi Büyümenin Tanımı ve Tarihsel Gelişimi

Ekonomide belirli dönemlerde üretilmekte olan mal ve hizmet miktarlarındaki kısa ve uzun dönemde meydana gelen artışlara ―iktisadi büyüme‖ adı verilmektedir (O‘Connor, 2004: 223). Uzun dönemde meydana gelmekte olan üretim artışları; ekonomi tam istihdam seviyesinin altında iken mevcut olan faydalı teknolojinin kullanması ile üretimde kullanılan kaynakların daha etkin hale gelmesine ve ekonomi tam istihdam seviyelerinde iken ise üretimde kullanılan kaynak miktarlarının arttırılması ve ileri bir teknolojiden yararlanılarak üretim miktarının arttırılması esasına dayanmaktadır (Kaynak, 2011:9). Bir ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar, fiziksel sermaye, beşeri sermaye, işgücü miktarı, teknoloji seviyesi ve girişimciler gibi unsurlardan oluşan üretim faktörlerinin niteliği ve miktarı o ülkenin üretim kapasitesinin esaslarını oluşturmaktadır. Üretim faktörlerinin nitelik olarak iyileşmesi ve üretim faktörlerinin mutlak olarak artması üretim kapasitesindeki verimliliği artırarak iktisadi büyümeye kaynaklık etmektedir (Berber, 2011:3).

İktisadi büyüme kavramı, ekonomistlerin her dönemde üzerinde önemle durduğu ve en çok tartıştığı konulardan biri olmuştur. Gerek ekonomik, gerekse sosyal anlamda hem sanayileşmiş hem de sanayileşme olan ülkeler için büyümeyi etkileyen faktörlerin neler olduğunu inceleyen ve ülkeler arasındaki mevcut büyüme farklılıklarının nedenleri üzerine yapılan çalışmalar literatürde önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca ülke ekonomilerinin geçirmiş oldukları değişim ve

evrelerle birlikte iktisadi büyümeyi oluşturan temel faktörlerde değişimler olmuştur. Günümüzdeki gelişmiş ülkelerin sanayi devrimi sonrasında izledikleri büyüme süreçleri modern büyüme şeklinde adlandırılmaktadır. Modern büyümenin öncüsü olarak gösterilen Simon Kuznets, gelişmiş ülkelerin büyüme süreçlerinde geçerli olan 6 unsuru şu şekilde ifade etmektedir:

 Sosyal, ideolojik ve politik değişim.

 Büyümenin üçüncü dünya sınıfını kısmi seviyede etkilemesi.

 Ekonomide yapısal değişimin hızlı olması.

 İşgücünde meydana gelen verimlilik başta olmak üzere toplam faktör verimliliğinde meydana gelen yüksek artış.

 Gelişmiş ülkelerin ihtiyaç duymakta olduğu Pazar ve hammaddenin dünyanın diğer kısımlarına ulaştırabilmesi.

 Nüfus artışı ve kişi başına düşen üretimde meydana gelen yüksek artışın yaşanması (Weil, 2012: 85).

Ekonomik ve politik istikrarın sağlanılmasında önemli bir etken olan iktisadi büyümenin temel kaynakları hem iktisatçıların hem de politikacıların her dönem üzerinde önemle durdukları bir konu olarak karşımıza çıımaktadır. Her ülkenin kültürel, siyasi, sosyal ve ekonomi yapıları farklı seyir göstermektedir. Bu sebeple bütün ülkelerin iktisadi büyüme sürecinde aynı derecede etkili olan tek bir unsurdan bahsedilmesi mümkün olmamakla birlikte (Tomanbay ve Gümüş, 2004:26), literatürde yapılan çalışmalar iktisadi büyümenin temel kaynaklarını oluşturan faktörleri işgücü ve nüfus, sermaye, doğal kaynaklar ve coğrafi faktörler, dış ticaret ve teknoloji şeklinde sıralamaktadır.

Bir ekonomide var olan nüfus sayısı, nüfusun artış hızları ve yapısı iktisadi büyümenin esas faktörleri arasında önemli bir konumda yer almaktadır. Ekonomideki emek arzını, dolayısıyla işgücü miktarını etkileyen temel unsurlar nüfusun yapısı ve miktarıdır (Unay, 2001:389). Sermaye mallarını üreten ve toprağı kullanılabilir hale getiren ve üretimde önemli bir etken olan emek her zaman önemini korumaya devam etmektedir (Özsağır, 2008:343).

2011:23). Nüfusta meydana gelen hızlı artış; hane içerisinde çocuklar için ayrılan beslenme, eğitim ve sağlık harcamalarının azalması, yatırım ve tasarruf miktarlarında bir düşüş ve doğal kaynakların aşırı tüketilmesi gibi ekonomi için negatif bir etki yaratmaktadır. Bunun yanı sıra ekonomiyi negatif etkileyen aşırı nüfus artışının neden olduğu varsayılan pekçok sorun, ekonomiyi olumsuz anlamda etkilemektedir. Bu nedenle, ekonomide hedeflenilen iktisadi büyüme ivmesininin yakalanılabilmesi için nüfusun dışında diğer faktörlerinde stabil olarak kontrol altında tutulması gerekmektedir (Kelley, 1988:187).

Üretimin artırılması ve iktisadi büyümenin gerçekleştirilmesi bakımından sermaye önemli bir etken oluşturmaktadır. Mal ve hizmet üretiminde kullanılan üretilmiş kaynak stoklarına fiziksel sermaye adı verilmektedir. İnsanlar tarafından keşfedilmiş üretim araçlarının tümü geniş manada fiziksel sermayeyi kapsamaktadır. Üretimde kullanılan her türlü tesis, bina ve makineler üretim esnasında emek verimliliğini arttıran etkenler olarak iktisat literatüründe yer almaktadır (Özsağır, 2008:343).

Tasarruflar sermayenin temel kaynağını oluşturmaktadır. Tasarruf eğilimi yüksek olan ülkelerde sermaye birikimleri artmakta iken, tam tersine bir ülkede tasarruf eğilimlerinde bir düşüş görüldüğünde sermaye birikimleri azalmaktadır. Tasarruf oranlarında gerçekleşen herhangi bir artışla birlikte sermaye malları için yatırımlarda artış gerçekleşmekte ve ülke ekonomisinin sermaye stokunda bir genişleme oluşmakta (Yıldırım vd., 2006:281) ve sermaye stokunda meydana gelen artışlar üretim kapasitesini etkileyerek iktisadi büyümeye destek sağlamaktadırlar (Berber, 2011:22).

İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra teknolojide ve bilimde gerçekleşen ilerlemeler, dünyada bilgi birikimine verilen önemin artmasına neden olmuştur. Bu durum ekonomi literatüründe 1960‘lı yıllardan sonra yapılan çalışmalarda bireylerin sahip olduğu yetenek ve bilgi birikimi olarak tanımlanan beşeri sermayeye olan ilginin artmasını beraberinde getirmiş ve beşeri sermaye iktisadi büyümenin kaynakları arasında sıralanmaya başlamıştır. Bilginin diğer üretim faktörlerinden daha fazla faydasının olması ve üretim faktörü olması, beşeri sermaye yatırımlarının artışında etkin bir rol oynamıştır.

Literatürde yapılan çalışmalarda, iktisadi büyüme ve kalkınmanın açıklanmasında dış ticaret önemli bir konuma sahiptir. Dış ticaretin herhangi bir katkısı olmadan günümüzde küreselleşmenin yaşanmış olduğu dünyada iktisadi büyümenin gerçek manasıyla gerçekleştirilemeyeceği ifade edilmektedir. Bundan dolayı da iktisadi büyümenin olabilmesi için milli gelir seviyesinde meydana gelen artışların pozitif yönde etkilenmesi gerekmektedir. Emek, toprak, sermaye gibi toplam faktör girdilerinin meydana gelebilmesi için de milli gelirde herhangi bir artışın söz konusu olması gerekmektedir (Ergin, 2011:43).

İktisatçılar teknolojik gelişmeleri gelişmiş ülkelerin iktisadi büyüme süreçlerinin temel unsurlarından biri olarak saymaktadırlar. Çünkü iktisadi büyümede teknolojik gelişmeler, kalkınma aşamalarında önemli bir rol oynamaktadır. Uzun dönemde sanayileşme evresini tamamlamış olan ülkelerin verimliliklerini arttırarak iktisadi büyümeyi gerçekleştirdikleri görülmektedir. Bu nedenle, üretim ile teknolojik gelişmeler arasında pozitif yönlü bir bağlantı vardır.

Teknolojinin iktisadi büyüme üzerindeki etkisinin içselleştirilmesi Joseph Schumpeterle birlikte iktisat teorilerinde önem kazanmıştır. Yenilikler modeli yaklaşımına göre, girişimcilerin üretim süreçlerinde teknolojik yeniliklerini üretime entegre etmesiyle iktisadi olarak bir büyümenin gerçekleştirilebilmektedir (Berber, 2011:42). Schumpeter‘e göre, toplumun refah seviyesinin arttırılmasında ve girişimcilerin kâr seviyelerini arttırabilmenin yolu teknolojide gerçekleşen yeni keşiflerdir (Byms ve Stone, 1989:381).

İnsan ihtiyaçlarının temin edilmesinde kullanılan ve doğal yollardan ortaya çıkan kaynakların tümüne doğal kaynaklar adı verilmektedir. Rüzgâr, güneş, denizler, göller, akarsular ve madenler doğal kaynaklar sınıfında yer almaktadır (Başol vd., 2005:62). Doğal kaynaklar; yenilenemez ve yenilebilir doğal kaynaklar olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır. Doğalgaz, kömür ve petrol gibi yenilenemez kaynaklar tüketildiğinde yenisini koymamız mümkün değildir ve doğada kısıtlı miktarlarda bulunmaktadır. Orman ve su gibi yenilenebilir kaynaklar ise aşırı kullanıldığı zaman yenilenmesi zorlaşır (Dinler, 2010:492).

gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Genellikle tropikal bölgelerde yer alan ülkeler günümüzde az gelişmiş ülkeler sınıfında yer almaktadır. Bu nedenle doğal kaynaklar için alınacak tedbirler iktisadi büyümenin artışında önemlidir. Bununla birlikte, literatürde coğrafi unsurlar ile ülkelerin gelişmişlik seviyeleri arasında doğrudan bağlantı kuran çalışmaların sayısı oldukça azdır. Yapılan çalışmalar iktisadi büyüme farklılıklarını öncelikli olarak ülkelerin sahip oldukları farklı makroekonomik istikrar düzeylerine dayandırmaktadır (Temple, 1999:152).