• Sonuç bulunamadı

2.2. Birinci Meclis‘te Halkçılık TartıĢmaları

2.2.2. Mustafa Kemal PaĢa‘nın Halka ve Halkçılığa Dair DüĢünceleri

Mecliste bu tartıĢmalar sürerken, belirli hassas meselelerde söz alan Mustafa Kemal PaĢa, esas itibariyle halkçılık konusunda meclisten daha ileride olduğunu göstermekteydi. Mebusların üzerinde tartıĢtığı pek çok konu hakkında onun düĢünceleri oldukça berraktı. Belirli meseleler üzerinde görüĢlerini ifade ederken bu berraklık açıkça belli olmaktadır.

Mecliste, Rusya ile iliĢkiler konusunda içerisinde halk geçen ilk konuĢmasında Ģunları söylemekteydi: ―Efendiler; Efendi Hazretlerinin suali cidden varittir. Birçok

dimağlara varit olabilir, onun için ufak bir izahta bulunayım. Biz her zaman söyledik ve bu vesile ile de tekrar ederiz ki; Türkiye Devleti ve Türkiye'de yaşıyan halk bilâkaydüşart müstakildir ve bilâkaydüşart istiklâlini muhafaza etmek için mücadele eder (Alkışlar). Müstakil bir devlet bütün dünyanın milletleriyle, hükümetleriyle sulh yapar. Hali sulhta bulunduğu devletlerden menafii müşterek olanlarla da ittifaklar yapabilir. Binaenaleyh Rusya ile mevcut olan ve her gün tezayüt eden mûnasebatı dostanemiz garp âlemi ile namütenahi hali harpte bulunmamızı istilzam edemez. Bunu biz böyle ifade ettiğimiz gibi Rusya Sovyet Cumhuriyeti‘nin Hariciye Komiseri olan Çiçerin‘in dahi, zannediyorum, Meclisi Âliniz huzurunda okunmuş olan bir

cevapnamesinde bu hususat gayet samimî bir lisanla ifade edilmiştir.‖32

Mecliste iç politikayla ilgili konularda konuĢma yapan Mustafa Kemal PaĢa, iç siyasette halkçılığın yansımasını Ģu sözlerle ifade etmektedir: ―Efendiler; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir seneden beri kemali muvaffakiyetle takip ve tatbik ettiği dahilî ve haricî siyaseti asarı fiiliyesiyle tamamen tavazzuh etmiĢtir. Efendiler;

31 Çelik, S., ―Atatürk‘ün Halkçılık Beyannamesi ve Cumhuriyet Dönemi Halkçılık AnlayıĢı‖, S. 107,

Aralık 1998, s. 19.

siyasetimizde muayyen olan prensiplere bugüne kadar sadık kaldığımız gibi bundan sonra da milletin inkiĢafını, istiklâlin masuniyetini temin edecek olan bu siyasetimize muhafazai sadakatimiz tabiîdir. Siyaseti dâhiliyemiz de Ģiarımız olan halkçılık, yani milleti bizzat kendi mukadderatına hâkim kılmak esası TeĢkilâtı Esasiye Kanunumuzla tesbit edilmiĢtir. Bu kanunu ve bu kanuna müteferri olan kanunları; biran evvel çıkararak hüsnü tatbika çalıĢacağız.‖33

Mustafa Kemal PaĢa hükümetin vasfını açıkladığı bir konuĢmasında, devlet yönetiminde halkın görüĢlerine nasıl yer verdiklerini aĢağıdaki kelimelerle dile getirmekteydi: “İlmî, içtimai noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse;

«Halk hükümeti» deriz. Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun birinciden dördüncüye kadar olan maddeleri hükümetin ne olduğunu kimin tarafından idare olunduğunu, idare eden heyetin kuvvet ve salâhiyetini tasrih etmiştir. Şekil ve sureti tesbit olunmuştur. Fakat mesleki içtimai itibariyle dahi düşündüğümüz zaman biz hayatını, istiklâlini kurtarmak için çalışan erbabı sâyiz, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Binaenaleyh, her birimizin hakkı vardır. Salâhiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakka iktisabederiz (sahip oluruz). Yoksa arka üstü yatmak ye hayatını sâyden muarra geçirmek istiyen insanların bizim heyeti içtimaiyemiz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur. (Alkışlar) O halde ifade ediniz efendiler; halkçılık, nizamı içtimaisini sâyine, hukukuna istinadettirmek istiyen bir

mesleki içtimaidir.‖34

Buradan da açıkça anlaĢılacağı üzere; Mustafa Kemal PaĢa halk hükümeti olduklarını beyan ederken bu hükümeti teĢkil eden halkın zavallı bir durumda olduğunu, bu durumdan kurtulmak için çalıĢmaktan baĢka bir çaresi olmadığını, bu çalıĢmaya ortak olmayanların da hiçbir hak elde edemeyeceğini açıkça vurgulamaktadır. Böylece, milli mücadeleye katılmakta kararsız veya olumsuz düĢüncelere sahip olan kesimin mücadeleye nasıl dahil edileceğinin ipuçlarını vermektedir.

Mustafa Kemal PaĢa, Mecliste bu görüĢlerini ifade ederken, devletin iĢleyiĢinde halkın rolü konusunda Ģunları söylemekteydi: ―Bunu bir kelimeyle ifade etmek lazım

gelirse, diyebiliriz ki, yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Bugünkü varlığımızın temel niteliği milletin genel eylemine ispat etmiştir, o da halkçılıktır ve halk hükümetidir. İç siyasetimizi de ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası anayasamız ile tespit edilmiştir. Bizim

33 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. IX, 1.III.1337, s. 4. 34 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. XIV, 1.12.1337, s. 428.

görüşümüz -ki halkçılıktır- kuvvetin, kudretin, egemenliğin idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en

kuvvetli bir esası, bir ilkesidir.‖35

Mustafa Kemal PaĢa‘nın halka bakıĢı ve halkı anlayıĢı, o dönemindeki geliĢmeler takip edildiğinde, devrim niteliğindeydi. Mustafa Kemal PaĢa‘nın bu fikirlerinin hepsine hâkim olan büyük cereyan, halkçılık cereyanı idi. Bu cereyan mecliste ve bilhassa kanunların sosyal demokrasiye doğru kaymaları Ģeklinde ortaya çıkıyordu.

Büyük Meclis kendi varlığını belirten programa ―Halkçılık Programı‖ ismini vererek Millî Mücadele‘nin ifade ettiği büyük inkılâbı bütün dünyaya ilân ederken, Ģuurlu ve hür fikir cereyanları ile kaynıyordu. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasa hukuku tarihinde baĢka bir misline rastlanmayan bir inkılâp hamlesi yapmıĢtır. Bu hamle 20 Ocak 1921‘de kabul edilen ―TeĢkilât-ı Esasiye‖ Kanunu‘nun (Anayasanın) birinci maddesinde tespit edilen hükümdür: ―Hâkimiyet kayıtsız, Ģartsız milletindir. Ġdare usulü halkın mukadderatını doğrudan doğruya ve fiili olarak kendisinin idare etmesi esasına dayanmaktadır.‖36

Afet Ġnan, onun ağzından, ―Biz, memleket halkı efradının ve muhtelif sınıf

mensuplarının, yekdiğerine yardımlarını, aynı kıymet ve mahiyette görüyoruz; hepsinin menfaatlerinin aynı derecede ve aynı müsavatperverlik hissiyle teminine çalışmak isteriz. Bu tarz milletin umumi refahı devlet bünyesinin tanzimi için, daha muvafık olduğu kanaatindeyiz. Bizim nazarımızda çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkâr, asker, doktor velhasıl herhangi bir içtimai müessesede faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti müsavidir. Devlete, bu telâkki ile âzami nafi olmak ve milletin emniyet ve iradesini, mahalline sarf edebilmek, bizce bizim anladığımız mana da, halk hükümet

idaresi ile mümkün olur.‖37

sözleriyle halkın devlet nazarında nasıl eĢit görüldüğünü naklederken hakimiyete kayıtsız Ģartsız sahip olacak varlığın tarifini de yapmaktaydı.

Ankara‘da kurulması gereken hükümetin Ģekli hakkında tartıĢmalar Nisan 1920 ‘de ateĢlendiğinde, baĢta Ġstanbul‘da Anayasa Profesörü olan Celâlettin Arif olmak üzere, fikirleri batıya açık olanlar Ģöyle bir Ģey istiyorlardı: Bir yasama meclisi, bir kabine reisini getirmek istiyorlardı. Mustafa Kemal PaĢa önce buna karĢı durdu. Bunu bir cumhuriyete benzetti. Bunun halkı ürkütmesinden korkuyordu. Tamamen Jean

35 Mustafa Kemal, Atatürk‟ün GörüĢ ve Direktifleri, Ġstanbul, 2008, s. 93. 36 Ağaoğlu, S., Kuvayı Millîye Ruhu, Ankara, 1981, s. 28, 55.

Jacques Rousseau gibi konuĢtuğunu iyi hatırlarım: ―Bütün kudret halkındır. Kudret

bölünmez, icraî ve teşriî diye birbirinden ayrılmaz.‖

Kudretin bölünmemesi ve halkın elinde olması sorunu üzerinde uzun tartıĢmalardan sonra varılan karar, bir çeĢit uzlaĢım Ģekliydi. Bunu Ģöyle özetleyebiliriz. Bütün icra ve teĢriî kuvvet meclisin elinde olacak ve kabine üyelerini onlar seçecek. Onlar sadece meclise karĢı sorumlu olacaklar. Bu suretle kabineye karĢı sorumlulukları olmayacak. Yani, kabine meclisin bir nevi memur heyeti olacak. Bunların baĢında meclis reisi bulunacak, fakat kiĢisel sorumluluğu olmayacak…

ĠĢte, bu Ģekilde Mustafa Kemal PaĢa bunu teklif etti. ArkadaĢlarının bir bölümü bunu Sovyetlerin Ģekline benzettikleri için hayli itiraza uğradı. Fakat her Ģeyden önce Mustafa Kemal PaĢa‘yla anlaĢmak gerekiyordu.

Bu münakaĢalar, yemekten sonra baĢlar, saat dokuza hatta bazen sabahın beĢine kadar sürerdi. Mustafa Kemal PaĢa ve öbürleri, sonunda, bu öneriyi kabul ettiler. Aralarında hiçbir fikir anlaĢmazlığı olamazdı. Çünkü çevre tehlike içindeydi.

Bu tartıĢmalar, o zamana kadar okuduğum kitaplardaki fikirlere benzediği için beni ilgilendiriyordu. Bence, Ģeklin de çok önemi yoktur. Bu sorunda Mustafa Kemal PaĢa‘nın kiĢiliğinin büyük rol oynadığını sezmemek kabil değildi. M. Kemal PaĢa fikirlerini telkinden hiç yorulmaz, çevresini sonunda kendi düĢüncelerine sürüklerdi. Ġnanıyorum ki, tarihin dramatik ve anî değiĢmeleri, çok zaman, dinamik kiĢilerin eseridir.

Mustafa Kemal PaĢa, tekliflerin kabulünden sonra, Millet Meclisi için nutkunu hazırlamaya baĢladı. Meclis 23 Nisan 1920‘de açılacaktı. Bu nutku, odasında, Hakkı Behiç‘le bana baĢtanbaĢa okudu. Her ne olursa olsun, Mustafa Kemal PaĢa‘nın kudreti milletin eline bırakmak istediği, herhangi bir diktatörü veya sultan istemediği görünüyordu. Bana o günlerde Mustafa Kemal PaĢa, George Washington gibi bir kimse olarak görünüyordu.38

1921 Anayasası ―Egemenlik kayıtsız Ģartsız milletindir‖ ―Ġdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir‖ diyerek, artık egemenliğin kaynağının beĢerî irade olduğunu, bununda açıkça ‗milli irade‘ olarak ortaya çıktığını kabul etmiĢ olmaktadır. Millî egemenlik ilkesi bizzat ‗halkın sesini‘ ifade eden 17 ġubat 1923 Ġzmir-Ġktisat Kongresi‘nde de ―Türk halkı millî hakimiyeti, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir Ģeye feda etmez ve millî hakimiyete

müstesnit olan meclis ve hükümetine daima zahirdir‖ denerek teyit edilmiĢtir. Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir Ģahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek; Ģeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu efsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini talep etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir. 39