• Sonuç bulunamadı

2.2. Birinci Meclis‘te Halkçılık TartıĢmaları

2.2.1. Milletvekillerinin Halka ve Halkçılığa Dair DüĢünceleri

Birinci Mecliste ülkenin meseleleriyle ilgili olarak yapılan tartıĢmalar sırasında, gerek mebusların gerekse Mustafa Kemal PaĢa‘nın beyanları o dönemde halk kavramından ne anlaĢıldığı konusunda önemli ipuçları içerir.

14 Bozkurt, M. E., R. Peker, Y. K. TengirĢek, Ġlk Ġnkılâp Tarihi Ders Notları, (Haz.: Oktay Aslanapa),

Ġstanbul, 1997, s. 190.

15 Bozdağ, Ġ. Atatürk‟ün Evrensel Boyutları, Ankara, 1996, s. 41, 60. 16 Erüreten, B. M., age., s. 92.

Birinci Meclisteki fikir cereyanlarının hepsine hakim olan halkçılık cereyanıydı. Bu cereyan Mecliste, bilhassa kanunların sosyal demokrasiye doğru kayması Ģeklinde ortaya çıkmıĢtır. Bu kayma, Belediye seçimlerinde ve Meclis (mebus) seçiminde, seçmen ve seçilenlerin vergi mükellefi olmalarının kaldırılmasıyla gözükmüĢtür.

Birinci Meclisin Bakanlar Kurulu sayılan 7 kiĢilik Geçici Yürütme Komitesi üyelerince Bakanlar Kurulunun seçimiyle ilgili hazırlanan 5 maddelik tasarının ―Ġcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) Büyük Millet Meclisinin mutlak ekseriyetiyle intihab olunur‖ konulu 2. maddesinin ―Ġcra Vekilleri Büyük Millet Meclisi Reisinin Meclis azalarından göstereceği namzetler arasından mutlak ekseriyetle seçilir‖ Ģeklinde değiĢtirilmesi önergesiyle ilgili olarak;

―Basri Bey (Karasi) - … Bugün efendiler dünyada yüreği yanıkların, beĢeriyetin mühim bir kısmının meydana çıkardığı yeni bir iman vardır ki, o da halkçılık imanıdır. Halkçılık demek milletin hâkimiyetine doğrudan doğruya ve fiili olarak hâkim olması demektir. Seçim bu hâkimiyetin bir tecellisidir… MüĢterek gayemiz, memleketi kurtarmaktır… Bundan dolayı ben mutlaka kemdim gibi düĢünen adamlarla iĢbirliği yapacağım demek, Meclisin ve Halkın hâkimiyetine darbe vurmak demektir.‖

Kanun teklifine esas olan fikir, Bakanlar Kurulu arasında ahenk kurmak zaruretidir. Ancak yukarıda görüldüğü gibi, bir kısım milletvekilleri bu teklifin Milli Hakimiyeti sarsacağı ve halkın hakimiyetine darbe vurabileceği fikrini savunmuĢlardır. O günün Ģartlarında, bir milletin en demokratik esaslarla devlet kurma ve halk hâkimiyetine verdiği önem görülmektedir.

Birinci Meclisin Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan ÇalıĢma Programı; a. Büyük Millet Meclisi Hükümeti, halkı emperyalizm ve kapitalizmin baskısından kurtarmak ve memleketin gerçek sahibi yapmak için çalıĢacaktır.

b. Hilafet ve Saltanat makamının kurtarılması baĢarıldıktan sonra, PadiĢah ve Halife yeni kanunlar çerçevesinde mevki sahibi olacaktır.

c. Hakimiyet milletindir. Ġdare usulü halkın mukadderatına doğrudan doğruya ve fiili olarak kendisini idare etmesi esasına dayanmaktadır.

Bu esaslar, aslında bir ihtilal ve inkılâp beyannamesinden baĢka bir Ģey değildir. Programın inkılâpçı mahiyeti, bir kısım mebuslar tarafından memleketin sosyal Ģartları ile bağdaĢmadığı düĢüncesindedirler:

―Ali ġükrü Bey (Trabzon) - … Memleketin birçok yerinde halk bize karĢı pek de lazım geldiği kadar bağlı bulunmuyor. Bundan dolayı, hükümetin programı bu gibi

esasları düĢünüyor ve bunu ortaya atıyor. Fakat bu program halkın ruhunu tetkik bakımından eksiktir… Ben BolĢevizm cereyanı aleyhinde değilim… fakat bunu eski yaptığımız gibi yine taklit ederek Rusların yaptığına, yahut Almanların yaptığına bakarak onları taklit edici bir Ģekilde yapacak olursak, memlekete ikinci bir ayrılık sokacağız. Bu itibarla eğer memleketimizin idaresinde yenilik yapılmak isteniyorsa, erbabı toplansın, halkın zaten alıĢmıĢ olduğu, hiç olmazsa ruhu ile bağlı bulunduğu bir esas halka telkin edilsin ve bu esas dahilinde bu yenilikler yapılsın ki karĢılık görmesin‖

Hükümet namına ĠçiĢleri Bakanı Refet Bey bu endiĢeye cevap veriyor:

―… Bunda doğrudan doğruya zannolunduğu gibi bolĢevik cereyanı, kapitalizm cereyanı, emperyalizm cereyanı, komünistler cereyanı, radikaller cereyanı, hülasa hiçbir cereyan yoktur. Orta yerde doğrudan doğruya milletin göbeğinden çıkan bir cereyan vardır…‖

Görülüyor ki programın taĢıdığı esaslar, meclis içinde ağır bir endiĢe doğurmuĢtur. Bu bolĢevikliğe doğru gitme endiĢesidir.

Meclisin halkın takdirini kazanması için, Jandarmaya yönelik düzenlemeler yapılmasına dair tartıĢmalar sırasında, Trabzon Mebusu Hüsrev Beyin, Jandarma efradı muhassasatının tezyidine dair takriri Ģöyledir:

―Büyük Millet Meclisi Riyaseti Aliyesine

Halk nazarında Hükümeti milliyemizin kadir ve itibarını yükseltecek köylünün itimat ve teveccühünü kazandıracak vesaitin en mühimi Jandarma olduğu cümlemizce malûmdur. Etraflı tahkikatıma nazaran bu gün Jandarma neferinin muhassasatı maalesef kendisini köylüye bar olmaktan kurtaramıyor. Usulü idaremiz ne kadar halkçılığa doğru inkiĢaf etsede asayiĢi temin edecek, adalete vasıta olacak Jandarma neferi bu vaziyette kaldıkça köylünün kendi Hükümetini candan sevmesi güç olacaktır. Bu günkü yaĢayıĢı nazarı dikkatte alarak gerek köylülerden ve gerekse jandarmalardan icra eylediğim tedkîkata nazaran piyade neferinin yevmiye elliĢerden tara beĢ yüz, süvari neferinin ise iki bin beĢ yüz kuruĢ muhassasat alması zaruridir. Saltanatı milliyenin esasını kuran Büyük Millet Meclisimizin bu bağda acilen bir karar ittihaz eylemesini teklif eylerim.‖18

Dikkat edilirse, halkın hükümeti sevmesi için, onunla en çok temasta bulunan kolluk kuvveti olan jandarmanın, halkçılığa fayda sağlayabileceği ifade edilmektedir. Benzer bir durum, Mecliste, mesleki temsilin ve hangi meslek grupların yer verilmesi

konusundaki tartıĢmalar sırasında, halkın hassasiyetlerinin göz önünde bulundurulmasına dair tartıĢmalarda aĢağıdaki konuĢmalar kaydedilmiĢtir:

―Mahmut Esat Bey (Ġzmir) – Muhterem efendiler, mesleki temsil taraftarı olmakla tarihin önünde vatani vazifemi yaptığıma inanıyorum. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi önünde sefalet içinde hakkını arayan bir tabakanın namına burada feryat etmekle tekrar vicdan vazifemi yaptığıma inanıyorum… Yalnız parlamento usulünü kabul etmekle ve herhangi bir seçim usulünü kabul etmekle millete hürriyetini vermiĢ olmuyoruz... Memleketi omuzlarında taĢıyan bir tabaka vardır ki, hep esirlik altında inlemiĢtir, efendiliğine kavuĢamamıĢtır, ve sefalet içinde inlerken burjuva tabakası onun önüne çıkmıĢ, elindeki anayasa ile zavallı tabakanın önünde alay etmiĢtir... Bu memleketin halkı, bu usul ile yine asırlarca yalnız politikacılığı, sersem politikacılığı kendilerine sanat edinmiĢ tabakanın elinde inler… O tabaka iĢ baĢına gelmedikçe, bu memleketin kaderini doğrudan doğruya eline almadıkça, kurtuluĢa doğru yürümenin imkanı yoktur. Zavallı halk anayasalara rağmen esirdir, yine inlemektedir. Yine aç ve sefildir. O tabakayı buraya koymalıdır ki, biz açlığın önüne geçeceğiz ve o tabaka buraya geldiği zaman kibar kibar cümleler içinde büyük sözler söylemeyecek, fakat çiftçi çiftçiliğini düĢünecek, demirci demirciliğini düĢünecek, bu suretle memleketi vücuda getiren unsurlar o memleketi hakikaten düĢünmüĢ olacaktır… Efendiler, hiçbir memlekette, ne yazık ki memleketin her türlü servetlerini omuzlarında taĢıyan tabaka, yani halk tabakası, hükümet dizginlerini ele alabilme imkânı bulamamıĢtır… Halk buraya gelmedikçe, halk burada mukadderatını idare etmedikçe hiçbir zaman hakkına kavuĢması mümkün değildir…‖

―Ġsmail Suphi Bey (Burdur) - … ‗Hakimiyet kayıtsız Ģartsız milletindir‘ maddesini bu kürsü üzerinde okumakta fevkalade iftihar duyuyorum ve diyebilirim ki, hayatımın en kıymetli anı bu andır çünkü bu maddeye karĢılık millet, bu kadar kan akıttığı halde daha böyle bir satır yazı hiçbir yerde görülmemiĢtir… ġimdiye kadar bu memlekette teĢekkül eden meclisler, daima güzideler (asiller) sınıfından teĢekkül etmiĢ meclislerdir. Halktan kimse gelemiyordu. Bundan baĢka, konuĢulan her yerde mesleki seçimde esas olarak kabul etmeye karar vermiĢtir…‖

―Abdullah Azmi Efendi (EskiĢehir): Bu adeta bir Ģahıs meselesi oldu. Meselâ; bir mebusun mebusluğu kabul edildiği vakit, nasıl o mebusun Ģahsiyeti mevzubahis olurda o sureta kabul veya redd olunursa uhdesinde memuriyet cemetmek isteyen, gerek lahik ve gerek sabık memurin, yani gerek memur olarak gelmiĢ bulunsun, gerek badehu

memur olarak gidecek olsun, her ikisi hakkında ve Ģahıs hakkında meclisçe karar verilsin. Heyeti Ġcraiyenin mütalaası alınmakla beraber meclise sevk olunsun. Meclis karar versin, bu kaide değildir. Böyle münasiptir diye bir mütalaa dermeyan ediliyor. Bu mütalaayı meclise Ģu Ģekilde bildirmeyi münasip gördük ve Kuvvei Ġcraiye Reisinin de fikri bu reye inzimam etti. Çünkü herhangi bir Ģahısta birleĢsin kaidesini koyarsak, ihtimal o kaideyi nakzedecek ahval zuhur edecektir. Ġçtima etmesin, yani Kanunu Esaside mevcut olan kaide ki içtima etmez; bu esası kabul edecek olursak o vakit birçok muktedir zevatın hizmetlerinden istifade edilmek iktiza ettiği vakit istifade edilmeyecek, bu gün memleketler müftülerini intihap etmiĢ göndermiĢ, onlar avdet ettiği zaman acaba o halkta ne gibi düĢünce hâsıl olur? Onu biraz hissiyata tebaiyetle düĢünmek lâzım gelir. Ya, demek bu meclis müftüleri kabul etmiyor. Müftüler bu Mecliste teĢviki mesai etmiyor, acaba ne vardır gibi hissiyat uyandırır mı? Uyandırmaz mı? Bunun için Ģimdi memuriyetleri istisna etmek düĢünülüyor. Ġstisna edildiği vakit müftülüğü istisna edip de Mutasarrıflığı istisna etmemek doğru olamaz. Kezalik kumandanlığı istisna edip, valiliği istisna etmemek muvafık olamaz. Binaenaleyh herhangi bir hadise zuhurunda uhdesinde memuriyetle mebusluk içtima etmesi lâzım gelen ahvalde - çünkü esas itibariyle içtima etmez kaidesi kabul edilmiĢ gibidir. Heyeti Ġcraya mütalaa dermeyan eder. Kabul edilirse kabul edilir, kabul edilmezse reddedilir. Encümen ancak bunu bulabildi. Binaenaleyh bunun üzerine müzakere cereyan ederek, takrirler verilerek kabul edildikten, yani salim bir esas bulunduktan sonra encümene gitmelidir. Çünkü Encümen Heyeti Ġcraiye Reisiyle müzakere ederek tamamiyle Heyeti Ġcraiyenîn fikri dahil olduğu halde, kendi reyile beraber buraya sevk etmiĢtir. Binaenaleyh encümene havale etmek için, burada bir kaide vazedilmek lâzım gelir. Yani biz ancak Ģu kaideyi kabul ediyoruz, Ģeklinde bir takrir kabul edilmek lâzım gelir ki, o surette iade edilsin.‖19

Görüldüğü gibi, halkın mecliste en adil bir Ģekilde nasıl temsil edileceği açıkça tartıĢılabilmekteydi. Bütün konuĢmalar milli hakimiyet prensibi çerçevesinde sürdüğü görülmektedir. Benzer bir münakaĢa, vergilerin artırılması tartıĢmaları sırasında, bunun halkçılığa aykırı olduğu üzerinde yapılmıĢtı:

―Ġsmail Suphi Bey (Burdur) — Efendim bendeniz Hüseyin Avni Beye cevap vermek isterim. Vakıa Ferit Beyefendi de söylediler amma ben Ģunu söyleyeceğim ki; gümrük resminin tezyidi evvelâ bir zaruret neticesidir. Öyle bir harp içindeyiz ki bütün

mevcudatımızı feda etmeye hazırız, onun için bu zam halkçılığa münafi değildir. Sonra mutedil bir tezyiddir. BeĢ misli artırıyoruz. Altın ve evrakı nakdiye arasındaki farkı nazarı itibare alarak, yoksa eĢyanın bizatihi tezayüt eden kıymetlerini asla nazarı dikkate almıyoruz.‖20

Köylüye yeni vergiler getiren düzenlemeyle ilgili olarak Ġzmit mebusu Hamdi Namık Bey, ―Bendeniz bu kanunu okuduğum zaman düĢündüm ki; Hükümet halkın ve bilhassa köylünün refah ye saadetini temine çalıĢtığını ilân etti ve bu yolda halkçılık namiyle bir program tanzim ettiği bir sırada nasıl olup ta böyle bir kanunu yaptığını anlayamadım. Maliye Vekili Beyefendinin bugün malî kanunları müdafaa ettikleri sırada, daima nakarat halinde söyledikleri bir söz vardır ki; paraya ihtiyacımız var; bu, doğrudur. Fakat masarifatımızı varidatımıza uydurmak için mutlaka varidatı tezyit etmek ve bunun için köylüye yüklemek muvafıkı madelet değildir. Bunun baĢka yolları da vardır. Meselâ masarifatımızı tenkis etmek suretiyle bütçemizi tevzin edebiliriz‖21

diyerek eleĢtirilerini iletmekteydi.

Bu tür düzenlemeler sırasında, halkın bundan ne derecede etkileneceğinin düĢünülüyor olması, esasında halkla ilgili kaygıların ne derecede yüksek olduğunu gösterir. Benzer bir hassasiyet, halkta Meclise olan güveni sarsacak atamalardan kaçınılmasına dair tartıĢmalar sırasında da kendisini hissettirir:

Karahisarısahip Mebusu Mehmet ġükrü Beyin, Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Beyin Siirt Mutasarrıflığına tayin edilmesi ve Adliye MüsteĢarlığı esnasındaki yolsuzluğundan dolayı hakkında tahkikat ve takibatta bulunulmaması sebebine dair Adliye ve Dahiliye Vekâletlerinden Ġstizah Takriri.

―Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine

Ġçinde bulunduğumuz Ģu müĢkül ve nazik zamanda bizi maksadı meĢrumuza isal edecek yegâne tarik, yeminimiz veçhile makamı hilafet ve saltanatın, vatan ve milletin istiklal ve istihlasından baĢka bir gaye takip etmemek olduğuna Ģüphe yoktur. Halbuki üç aydır Adliye Vekâleti MüsteĢarlığında bulunan Abdülkadir Beyin haksız ve usulsüz terfileri, vezaifi memuriyetinde suiistimal eylemesi ve nüfuzu memuriyetini menafii hususiyesi uğrunda sarf eylemesi gibi ahvali meslek erbabını ve ahaliyi cidden müteessir ederek halkın meclisimize karĢı olan emniyet ve itimadını kesretmektedir. ġu halin devamı gayri caiz olduğu alâkadarane bildirildiği ve icabı icra edileceği vait

20 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. II, 28.7.1336, s. 394. 21 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. IV, 23.IX.1336, s. 308.

edildiği halde, mumaileyh Abdülkadir Beyin mesuliyetinin birinci sınıf mutasarrıflığa tayin edilerek bin sekiz yüz lira harcırah verilmek suretiyle Siirt'e gönderilmesiyle tecelli etmesi cidden pek elimdir. Gerek halk arasında ve gerek arkadaĢlar beyninde husule getirdiği teessür ve teessüf itibariyle bu halin devamı maazallah memleketi içinden yıkacağı cihetle gayri caizdir. Binaenaleyh bu hali sükût ile geçiĢtirmek hem yeminimize muhalif ve hem de vatanımıza karĢı hıyanet olacağına kail ve kani bulunduğumuzdan dolayı Siirt'e birinci sınıf maaĢla mutasarrıf tayin edilmesi esbabının Dahiliye Vekâletinden ve sui ahvalinden dolayı takibatta bulunulmamasının Adliye Vekâletinden istizahını teklif ederim. 27 Temmuz 1336 Karahisarısahip Mehmet ġükrü‖22

Birinci Meclis‘in en çok yoğunlaĢtığı konulardan bir diğeri göçler karĢısında yaĢanan sıkıntılardır. ĠĢte bu mesele tartıĢılırken halkın nasıl daha rahat ettirilebileceğine dair karĢılıklı görüĢler Ģu Ģekilde ifade edilmekteydi:

Muhacirin idaresinin yeterince etkili çalıĢmadığına dair tartıĢmalar sırasında Erzurum Mebusu Necati Bey,

―Muhacirin idaresi de ilmî çalıĢalım dedi, ne yaptı? Eteklerle paralar sarfetti. Ġki kitap neĢretti. Onlar da Almancadan tercüme edildi. Bundan sonra da yapılacak budur. Allah aĢkına bu etek etek dökülen paralar çarıksız halkın diĢinden tırnağından kazandığı paralardır, memurun eline bir baston veriyoruz, önüne bir masa koyuyoruz. ĠĢi akĢama kadar bir iki kâğıt havalesinden ibaret kalıyor. Ağlayan anaları ancak sen ve ben düĢüneceğiz.23‖ diye tenkit etmektedir. Muhacirin meselesinin belediyelere devri

konusundaki hararetli tartıĢmalar sırasında, Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey tartıĢmaları yatıĢtıran konuĢmasında, ―Efendim, bendenizin arz edeceğim Ģey, Tevfik RüĢtü Beyin maruzatına müĢabihtir. Bizi bugün bu iĢi en ziyade belediyelere tevdie sevkeden sebep, halkçılık ruhudur. Tevfik RüĢtü Beyin buyurduğu gibi halkçılık. Dahiliyeden fekki irtibatını düĢünürken yine oraya dönüyor, yine valilere, mutasarrıflara vererek yine Dahiliyeye veriyoruz. Sırasıyla ona gidiyoruz. Bendenizin evvelce, Meclisi Âlinin (Muaveneti Ġçtimaiye) diye Sıhhiyeye bir fıkra ilave etmiĢtir diye hatırı âlinize arz etmek istediğim meselenin sebebi de bu idi. Eğer Muaveneti Ġçtimaiye mevcut olduğu kabul edilmiĢ olsaydı, amiri ita orası olurdu. Halkçılığa daha ziyade yaklaĢmıĢ olurdu. Eğer amiri ita, bir muaveneti içtimaiye var, evvelce verilen karar mucibince, sebat

22 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. III, 31 VII 1336, s. 10. 23 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. III, 3.8.1336, s. 92.

edilecek olursa onun hükmü kalmamıĢtır. Kaldırmak lazımdır. Onu belediyelere verdiğimiz gibi belediyeler bu vazifeyi ifa eder. Sıhhiye Nezareti de evvelce kendisine tevdi edilmiĢ olan bir vazifeye iĢtirak etmek suretiyle halka doğru gidilmiĢ olur zannederim.‖24

demekteydi.

Mecliste, halkın yapılan faaliyetler hakkında bilgilendirilmesi konusunda da hararetli tartıĢmalar yapılmaktaydı. Yürütülen mücadele hakkında halkın bilgilendirilmesiyle alakalı olarak Burdur Milletvekili Ġsmail Suphi Bey, “ArkadaĢlar; irĢat meselesi için açılan Ģu girizgâhtan biraz istifade etmek isterim. Çünkü bu mesele beni affediniz cümlenizin malûmu olmakla beraber ne kadar teĢrih edilse, az teĢrih edilmiĢ addedilecek derecede mühimdir. Bendeniz seçenlerde dairei intihabiyetime gittim, Burdur cepheye yakındır. Biliyorsunuz ki Burdur, Ġtalyanların entrika çevirdikleri bir yerdir. Böyle olmakla beraber, burada en münevverinden en cahiline kadar halk, ne için mücadele ettiğinizi kâfi derecede vuzuhla bilmiyorlar. Bunun için mücadele ediyoruz cümlesi gayet kısa ve kati bir manayı muhtevidir. Ġptida sulh akdedilecek, edilecek diye birçok sözler cereyan ediyordu. Nihayet Ġstanbul Hükümeti sulhu imzalamıĢtır dendi.‖25

sözleriyle halkın bilgilendirilmesine verdikleri önemi dile getirmekteydi.

Halkın devlet hayatındaki yeri tartıĢılırken Bolu vekili Tunalı Hilmi, ―…Ben bütçe müzakeresinde bu teklifi (Köylünün durumunun iyileĢtirilmesi) ortaya koymak isterken kanun teklifinde bulundular. Evet, son derecede teĢekkür ediyorum ve bu günkü müzakere dolayısiyle Heyeti Celilenizi tebrik ederim. Çünkü halkçılığın en derin bir noktasına dokundunuz. Çünkü köylü bu milletin, bu memleketin temelidir.‖26

diyerek bütçe görüĢmeleri sırasında köylünün durumunun düzeltilmesine yönelik teklifleri takdir ettiklerini beyan etmekteydi.

Adliye Vekili Hafız Mehmet Bey adalet kurumlarında halkçılık ilkesine nasıl riayet ettiklerini Ģu kelimelerle ifade etmektedir: ―Hâkimi münferit teĢkilâtiyle bizim yaptığımız nedir? Her kazada hâkimlere birer veya ikiĢer muavin vermek ve Meclisi Âlinizin tamamen takip ettiği halkçılık esasına doğru yürüyerek ve hâkimleri nahiyelere kadar sokarak, mahkemeleri halkın ayağına götürmektir. Her kazada hâkimlere bir veya iki muavin veriyoruz ve bu muavinleri, eğer kaza dâhilinde nahiyeler varsa, o nahiyelerde nöbetle bulunduruyoruz. Eğer o kaza dâhilinde nahiye yok ise uzak köyleri

24 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. III, 3.8.1336, s. 97. 25 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. IV, 25.IX.1336, s. 330. 26 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. VIII, 5.11.1337, s. 94.

15, 20, 30 köyü bir kül, bir nahiye addederek bu hâkim muavinlerini iki ayda bir, üç ayda bir, on gün, on beĢ gün, oralara gönderip halkın ayağında mahkemelerini rüyet ettiriyoruz ve bu esası takip ediyoruz. Bendenizin takip ettiğim usul halkçılığa muvafık mıdır, yoksa bir liva merkezinde bir cinayet mahkemesi veya diğer bir mahkeme mevcut olup da o mahkemeye; yirmi saatlik, otuz saatlik yerlerden gelecek olan Ģahitlerin, tarafeyni beklemesi ve günlerce kasabalarda kalması ve eshabı mesalihin akĢamlara kadar heyeti hâkimenin teĢekkülünü beklemesi; bu mu halkçılığa muvafıktır? Bunu Meclisi Âlinizin takdirine arzederim.‖27

Bu tekliflerle halka karĢı hassasiyetin arttığı mecliste, memurların halka muamelesi hakkındaki hararetli tartıĢmalar sırasında; Besim Atalay, ―Bu memlekette memur yapacağımız insanlar, bu memleketin toprağından yetiĢmiĢ olmalıdır. Bulduğunu yemeli, bu memleketin halkının ruhunu bilmeli, onlar gibi yaĢamalı, onlar gibi ağlamalı, onlar gibi gülmeli. Biz böyle yapmazsak zaman ve asır ve vakit bize bunu cebren ve kahren yaptıracaktır arkadaĢlar. Sonra bizde kabahat olmakla beraber, kanunların Ģeklinde de kabahat var. Hâlâ memurin eski usulü, muhakemata tâbi. Memurlar hakkında heyeti iclarei vilâyet bir mazbata yapacak, ondan sonra birçok muamelâta tâbi olacak, rica ediyorum. Bu da besatati, hakkaniyeti mudildir ve bu cihetle ıslah edilmelidir. Bir memuru azlediyoruz. Tekrar onu tavzif ediyoruz. ĠĢte Iğdır Kaymakamı. Oranın halkına; «Acemdir, gebersin.» diye bir komite, bir ticaret komisyonu teĢkil eden kaymakam; dün azledilmiĢ bir kaymakamdı. Bugün kimbilir hangi arkadaĢının sayesinde yine kaymakam olmuĢtur? Orayı da eziyor. Çünkü onun gözü yemektedir, arkadaĢlar öyle alıĢmıĢ. O bu zihniyeti katiyen kavrıyamaz. Sonra teftiĢ meselesini biz ihmal ettik… TeftiĢi kaldırdık, birtakım yolsuzluklar vâki oluyor. ġikâyet ediyorsun. Dahiliye Vekâleti kimin sözüne itimat etsin? Elinde müfettiĢ yok; görecek gözü, tutacak eli yok. Sen de gel onun hakkında muamele yap. Böyle bizim yaptığımız ufak, tefek yolsuzluklarımız da vardır. Bunları da itiraf edelim. Fakat arz ettiğim gibi, en büyük yolsuzluk memurinin bu memlekette kendilerini âmir ve hâkim sıfatıyle tanıması, halkı karıncadan daha aĢağı görmesi, bu memleketi kendilerinin ve babalarının çiftlikleri zannetmesi ve sonra denizaĢırı yerden gelenlerin herkesten evvel sandalye ve koltuklara oturtulması.‖28

Görüldüğü gibi bürokrasinin halkın hizmetinde

27 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. IX, 12.III.1337, s. 73. 28 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, C. XVIII, 1.4.1338, s. 454.

olduğu vurgulanarak hükümetin bu konuda hassas davranması, kusuru görülenlerin cezalandırılması talep edilmektedir.

Bütün bu tartıĢmalar arasında, Türkiye halkı ne anlam ifade ediyor? sorusuna cevap aranırken, meclisteki tartıĢmalar sırasında Ģu konuĢmalar geçmiĢtir:

Hüseyin Avni Bey (Erzurum) — ―Efendim, burada zait bir kelime görmekteyim. (Türkiye Büyük Millet Meclisinin miktarı azası Türkiye Devleti halkından) yani bu neyi istisna ediyor? Türkiye Devleti halkından gayri bir Ģey hatıra gelmez ki, neyi istisna ediyor? Bu kayıt zaittir. Encümen anlatırsa ısrar etmem. Fakat bu Ģekilde kabul etmem.‖ Ali ġüruri Efendi (Karahisarı ġarki) — ―Eski kanunda, Tebeai Osmaniye‘den tabiri vardır. Bu kayıt ona mukabil konmuĢtur.‖

Hüseyin Avni Bey (Erzurum) — ―AĢağıda evsaf vardır. ġöyle olmalı, böyle olmalı diyor. Bu evsaf orada varken «Türkiye Devleti halkı» kelimesi zaittir.‖

Haydar Bey (Van) — ―Aynı tâbir TeĢkilâtı Esasiye Kanununda da vardır. Onun