• Sonuç bulunamadı

Mustafa Kemal Neden Sosyalizme Doğru Eğilim Gösterdi?

B. Araştırmanın Amacı

II. BÖLÜM

6. MUSTAFA KEMAL VE SOSYALİZM

6.1. Mustafa Kemal Neden Sosyalizme Doğru Eğilim Gösterdi?

Komünizme doğru kayışın nedeni Sevr anlaşması ile milletçe yaşantımıza son verilmesidir. Zira Sevr Antlaşması ülkenin tamamen işgal edilmesi demekti. Sevr Antlaşması bilindiği üzere Emperyalist devletlerle Osmanlı arasında yapılmıştı. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal’in emperyalist devletler tarafında düşünmesi ve onların yoluyla işe koyulması düşünülemezdi. Aşağıda Türk-Sovyet İlişkilerinin incelenmesinde de değinildiği gibi Mustafa Kemal, emperyalizme karşı dururken Milli Mücadele tarafında olabilecek ve yardım alınabilecek tek devlet olarak Sovyet Rusya bulunmaktaydı. Eğer İnönü veya Sakarya'da

108

ordularımız yenilseydi bizce Mustafa Kemal Paşa'nın bu yolu seçmesi zorunlu olabilirdi, kaldı ki Enver Paşa Moskova’da pusuda beklemekteydi.

Milli Mücadele sırasında sosyalistler veya Bolşevikler Moskova’dan aldıkları güçle iyice büyümeye ve tehlikeli boyutlara varmaya başlamışlardı. Bolşevikler sadece tebliğle yetinmiyor, örgütleniyor ve parti kurma çalışmalarını yürütüyorlardı. Hatta resmi olarak, Sovyet tipi bir anayasanın basıldığı, sonradan da yok edildiği bilinmektedir.355 Aynı şekilde milletvekilleri arasında da Bolşevikliği ilan etme hususunda Mustafa Kemal’e baskılar yapılmaktaydı. Dr. Rıza Nur “Bolşevikliği ilan etme” konusunun Mustafa Kemal Paşa tarafından Vekiller Heyetine getirildiğini iddia etmektedir.356 Ama, yukarıda da belirttiğimiz gibi bizce Mustafa Kemal için önemli olan rejim belirlemek falan değildi. İlk sırada gelecek olan şey başlatılan mücadelenin zafere ulaştırılmasıydı.

Mustafa Kemal’in Bolşeviklerle ilişkileri ve onlar hakkında fikir edinme çabaları daha Milli Mücadele’nin başında Samsun’a çıkmasıyla başlar. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Üçüncü Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gelişinden bir ay geçmeden Bolşeviklerin durumu hakkında İstanbul’daki Harbiye Vekaleti’ne bir telgraf gönderir. Bu telgrafta Mustafa Kemal’in Bolşeviklerden ve ne yaptıklarından habersiz olmadığını ve Bolşevikleri en başından beri tanıdığı görülmektedir. Mustafa Kemal bu telgrafta, Kafkasya hakkında elde ettiği bilgileri Harbiye Vekaleti’ne bildirmiş ve Bolşeviklerin ne yapmaya çalıştıklarını anlatmıştır.357

Mustafa Kemal bu bilgilendirme telgrafından bir hafta kadar sonra Doğu Orduları Komutanı Kâzım Karabekir’e bir mektup yazar. Bu mektupta Mustafa Kemal Bolşevizmin bizim için aslen bir tehlike barınmadığını belirtir. Sosyalizmin Kafkas bölgesindeki halklar üzerinde etkili olamayacağını, zira Kafkasyada yaşayan halkın din, kültür, görenek gibi değerlerinin buna müsaade etmeyeceğini belirten Mustafa Kemal, Bolşevikler bu bölgede ilerleme kaydetse bile, Anadolu Hükümeti’nin bir şekilde Bolşevik Rus tarafında olması gerektiğini, çünkü İtilaf Hükümetleri’ne karşı ellerinde bir koz bulundurmaları gerektiğini belirtir.358

Mektuptan görüldüğü ve anlaşıldığı üzere Mustafa Kemal Bolşevizmin adet, örf ve geleneklerle alakası olmadığı sürece bir zararının olmadığını belirtir. Bolşevizm’e İngilizlere

355

Rasih Nuri İleri, Atatürk Ve Komünizm, s.26

356

İleri, age, s.26

357 Telgrafın tam metni için bkz. EK: XIII 358

109

karşı kullanılabilecek bir silah gözüyle bakmaktadır. Milli Mücadele Dönemi Anadolusunda diğer aydınlar gibi Mustafa Kemal de Bolşevizm’e bir Tarz-ı Siyaset olarak bakmaktadır.

Mustafa Kemal 1919 Haziranında Samsun’un Havza ilçesindeki Ali Baba’nın (Mesudiye) Oteli’nde Rus Süvari Albayı Mareşal Semen Mihayloviç Budenniy ile bir görüşme yapar.359 Bu görüşmenin ardından 22 Eylül 1919’da Amerikalı General James Harbord’a bir beyanat verir. Bu beyanattan anladığımız kadarıyla Mustafa Kemal bir ideoloji olarak Bolşevizmin kabullenilemeyeceğini belirtmektedir. Bu beyanatta Harbord’a Bolşevizm’le ilgili şunları söyler:

“Bolşevikliğe gelince: İçtimaî bünyemiz kadar dinimiz ve örf ve âdetlerimizin böyle bir telkine gayri müsait olmaları itibariyle memleketimizde bu doktrine herhangi bir yer yoktur. Türkiye'de ne milyonlarca büyük sermayedar, ne de milyonlarca esnaf, zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan, ziraî bir meseleye mahmul değiliz. Nihayet, içtimaî nokta-i nazardan, dinî itikadımız, haddizatında bizi Bolşevizmi kabulden müstağni kılar.”360

Bu bilgiyi yani Mustafa Kemal’in Bolşeviklerle görüştüğü bilgisini destekleyen bir başka delili ise Kamuran Gürün vermektedir. Gürün, Milli Mücadele döneminde Genelkurmay İstihbarat Dairesinde çalışmış olan emekli albay Hüsamettin Ertürk’ün hatıratından şu alıntıyı yapar:

"Mustafa Kemal ve arkadaşları, sıcak sularıyla şöhret almış bu şirin beldede (Havza) tam 22 gün kalmışlar, buraya kadar gelmiş bir Sovyet heyeti ile görüşmelerdi. Heyetin başında Rus miralay (albay) Budiyeni (veya Budenniy) bulunuyordu... Miralay, Mustafa Kemal'e, Bolşevik Rusya’nın silâh ve cephane ile para yardımını vaad ediyor, buna mukabil müşterek düşmanları olan İtilâf Devletlerine karşı mücadeleye davet ediyordu..."361

Gürün, Ertürk’ten aktardığı başka bir bilgide ise, bu konuşma sırasında, Türkiye’de

kurulacak rejim konularına da değinildiğini, Budiye'nin komünistliğin ilânını istediğini eklemekte ve "Havza görüşmeleri Mustafa Kemal’in düşmanları için, onun komünistliği kabul ettiği şeklinde işaa edilmiştir" demektedir.362

Havza’daki görüşmelerden sonra Mustafa Kemal İstanbul’da bulunan arkadaşı Kara Vasıf Bey’den Bolşeviklerle ilgili bir araştırma yapmasını ister. Kara Vasıf Bey Bolşeviklerle

359

Fethi Tevetoğlu, Trükiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960), s.124

360

George Harris, Türkiyede Komünizmin Kaynakları, s.5

361 Kamuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri, s.8 362

110

yaptığı görüşmelerden sonra düşüncelerini bir rapor halinde Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa’ya gönderir. Ali Fuat Paşa ise bu raporu o zaman Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal’e ulaştırır. Raporda Kara Vasıf Bey Bolşeviklerle ilgili şu değerlendirmelerde ve bilgilendirmelerde bulunur:

"Bolşevikler Kırım'da, bir Doğu İşleri Şubesi kurmuşlardır. Bu şubeden bir temsilci

İstanbul’a gelerek kendileriyle temas etmiştir. Bu gelen mümessil, Türkiye’de demokrat bir hükûmet şekli ihdasını, amele ve köylünün idareye iştiraklerinin temin olunmasını, büyük sermaye, imtiyazlı şirketler ve bankaların millileştirilmesini telkin ve bu takdirde Türkiye’ye altın ve gümüş olarak malî yardım yapılacağı gibi, askerî yardım da sağlanacağını, İngiliz ve Fransızların ülkeden kovulmasına çalışılacağını söylemiş. Kendilerinden Rusya’ya iki murahhas yollanmasını istemiştir.

Biz murahhas yollayacağız, murahhasımız imzaya mezun olmayıp, kararlarını bize yazacak, alacağı mezuniyet üzerine imza edecektir. Bu da sizin tasvip ve kabulünüze göre olacaktır"363

Bu bilgi bize Bolşeviklerin yardım meselesinin 1919 yılından itibaren düşünülmeye başlanan bir fikir olduğunu göstermektedir. Bolşeviklerin bazı isteklerinin yerine getirilmesi halinde askerî ve malî yardımlarda bulunacaklarını söylemeleri Türkiye’ye verdikleri önemi göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Mustafa Kemal, Kara Vasıf Bey’in raporunun ardından Bolşeviklerle görüşülmesi ve temas kurulması işini Kazım Karabekir’e verir. Karabekir Paşa kendisine bu görevin verilmesinin ardından Kafkasya’ya, Batum’a ve Bakü’ye görevliler yollar. Bu ajanların görevi bulundukları yerlerde Bolşeviklerle ilgili toplayabildikleri kadar bilgiyi toplayıp derhal Karabekir Paşa’ya bildirmektir.364

Sabahattin Selek Mustafa Kemal’in Bolşevizm konusundaki çekingenliğini ve tutumunun nedenleri olarak şunları belirtir:

“ 1— Sosyalist veya komünist sistemin tatbikatta başarılı olabileceği hakkında M. Kemal Paşa'ya tam bir güven gelmemiştir. Uygulama (o zamana kadar) parlak bir sonuç vermemiştir.

363 Gürün, Kamuran,age, s.12 364

111

2 - Enver Paşa ile irtibatlı her hareketi Paşa kuşku ile karşılıyordu. Enver Paşa'nın Bolşeviklerle ilişkisi ve Büyük Mecliste Sol fikirleri benimseyenlerin ve sol hareketin önünde gözükenlerin çoğunlukla İttihatçılar olması bir tehlike yaratabilirdi.

3 —Mustafa Suphi'nin Bakü’de kurduğu Türkiye Komünist Partisi'nin Anadolu'daki faaliyetlerini kontrol' etmek zordu.

4 — Halk İştirakiyyun Fırkası gibi kuruluşların kendi dışında faaliyet göstermesi, “kontrol edemeyeceği ve hakim olamayacağı bir sol gelişmeyi” ortaya çıkartmaktaydı.

5— İnönü zaferinden sonra Batı'nın yumuşaması, ve Ankara hükümetinin Londra Konferansı'na davet edilmesi”365

Selek ayrıca “Anadolu ihtilâli sosyalist bir gelişmeye gidebilirdi. Batı emperyalizmine

karşı duyulan nefret, böyle bir sola kayış için gerekli ortamı yaratmıştı. Üstelik Anadolu halkı perişan bir durumdaydı. Türkiye'de sosyalizme karşı duracak büyük ticaret ve endüstri burjuvazisi, de yoktu (olanı ise yabancı veya gayri müslimdi ), yalnız ilmiye sınıfından ye büyük toprak sahiplerinden (ki bunların çoğu Milli Mücadeleye karşıydı ) bir tepki beklenebilirdi. Fakat milli hükümetin o günün şartlan içinde, bu direnişi kolaylıkla aşabilmesi mümkündü” 366

demektedir. Durum bir bakıma hakikaten öyle idi. Ancak başka tehlikeler de vardı, Dr. Rıza Nur'un dediği gibi, Bolşevikliğin ilanı üzerine İngilizler birkaç tümen asker yollayabilirlerdi. Kürt beyleri Misak-ı Milliden kopma eğilimleri gösterebilirlerdi.367

Rasih Nuri İleri Mustafa Kemal’in Bolşevik İhtilali olunca bu ideolojiye bağlılıktan ziyade dünyadaki güçler dengesinin bir parçası olarak baktığını belirtir:

“1917 yılında Bolşevik devrimi ile Sosyalizm gündem maddesi olarak dünyanın karşısına çıkınca, Mustafa Kemal Paşa ona kuramsal bir bağla yaklaşmadı, sadece dünyada karşı karşıya gelen güçler dengesinin diyalektiği içinde iki cephenin arasında, kurtuluşumuz için tek yardımcımız olabilecek güç olarak müşterek düşmanla savaşan üstelik ortak sınırı bulunan Sovyet Rusya'yı gördü, bu yüzden ona yanaştı, bunu yaparken de büyük bir cesaretle “din, iman düşmanı Bolşevik”, “geleneksel düşman Moskof” gibi demagojileri bir tarafa attı. Onları hiç hesaba katmadı. Kaldı ki bu da bir rastlantı değildi, Rusya'da Ekim Devrimi olmasaydı, Çarlık bizi parçalamak isteyen İtilâf Devletleri'nin bir tanesi olarak üzerimize

365

Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, C.2, s.217-218

366 Selek, age, s.214 367

112

çullanacaktı. Milli kurtuluş hareketlerinin başarı kazanma olanakları ancak dünya emperyalist düzeninin yarılması ile başlar. Ortak sınır ise diğer büyük bir şans olarak belirdi, o kadarki kendi Sovyet Devrimi'ni başarıya ulaştıran bir Macaristan; Rusya ile ortak sınırdan yoksun olduğundan, aynı itilaf Devletleri tarafından ezildi. Büyük gerçekçi Mustafa Kemal Paşa bu yüzden o dönemde Yunan cephesinden çok Kafkas cephesine önem vermiştir.”368

Mustafa Kemal 14 Ağustos 1920’de Büyük Millet Meclisi’nde bir konuşma yapar. Bu konuşmada Bolşeviklilik hakkında söyledikleri çok manidardır. Mustafa Kemal bu konuşmasına, milletvekillerine alınan hiçbir kararın kendi keyifleri öyle istediği için değil, sadece ve sadece millet menfaatini düşündüklerinden dolayı alındığını söyleyerek konuşmasına başlar ve devamında da sosyalizme neden yakınlaşmak gerektiğini açıklar. Bu konuşmanın ilginç taraflarından birisi de Mustafa Kemal’in Bolşevizmi açıklarken, Bolşevizmin işçi sınıfının ve ezilmiş kitlelerin haklarını savunan bir düşünce olarak gördüğünü söylemesidir. Buradan da Mustafa Kemal Anadolunun da ezilmiş ve sömürülmüş olduğundan hareketle bizim hakkımızın da savunulabileceğini belirtmiştir. Buna karşın, Mustafa Kemal hiçbir suretle Bolşevizmin millete benimsetilmeye kalkışılmadığını, bu konuda hiçbir teşebbüslerinin bulunmadığını söyler.369

Bilindiği üzere Mustafa Kemal içeride Bolşeviklere karşı sert bir tavır geliştirmiştir. Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya girmesini engellemiş, Yeşil Ordu’yu dağıtmış, içeride komünist bir muhalefetin önüne geçmek için bizzat kendisi tarafından Komünist Fırka kurulmuş, Emniyet Genel Müdürlüğüne bir yazı göndererek bu partinin haricindeki partilerin kapatıldığını ve eğer başka bir girişim olursa engel olunmasını istemiş, hatta bireysel propagandalara bile izin verilmemesini istemiştir. Aynı şekilde Enver Paşa’nın aşağıda belirttiğimiz gibi Anadolu’ya girmesine engel olmuştur. Ancak Mustafa Kemal Sovyet Rusya ile ilişkilerinde çok farklı bir tavır takınmıştır. Mustafa Kemal’in içeriye karşı sert dışarıya karşı yumuşak bir tavır sergilemesinin nedenlerini değerlendiren George Harris şunları söylemektedir:

“Türk milliyetçi liderlerinin, içerideki komünistlere karşı daima derin bir kuşku beslemiş ve Sovyet devletiyle olan dostlukla memleketteki komünist hareketin teşvik edilmesi hususunu kesin bir şekilde ayırd etmiş oldukları muhakkaktır. Mustafa Kemal Atatürk, sırası gelince komünist argosu İle konuşur. Sovyet rejimini bol bol methedip göklere çıkarır ve bu

368 İleri, Atatürk Ve Komünizm, s.31 369

113

rejimin ne mânâya geldiğini anlatırken, kendi ülkesindeki komünistlere karşı tutumunda herhangi bir taviz vermiyor, bir gevşeme göstermiyordu. Bununla beraber Ankara Hükümetinin komünizm konusunda takındığı tavır, güttüğü politika, ilk yıllarda aldatıcı ve karışık olmuştur. Gerçekten, liderin uzağında kalan Türkler, Kemalizm’in nerede sona erip, komünizmin nerede başladığını gösterecek çizgiyi çizmekte çok defa güçlük çekmişlerdir.

Komünist hareket, taraftarlarını, tıpkı Atatürk gibi, Türkiye'nin nihaî kurtuluşunu hızlı ve köklü sosyal reformlara girişmekte görenler arasından derlemişti. Hal böyle iken Atatürk, millî misakın gerçekleşmesi ve başarıya ulaşması için yardım ve destekleri hayatî bir önem taşıyan Türkiye'deki muhafazakâr unsurları dâvadan, soğutmamak, uzaklaştırmamak maksadiyle, sosyal reformları tâli bir durumda tutmak gerektiğini takdir etmişti. Tez canlı, sabırsız reformculardan bazıları bu ağır tempoya tahammül edemeyerek sinirlenip durmuşlardı. Onların kanaatine göre komünist sloganlar hayallerini gerçekleştirmek hususunda Kemalizmden daha etkili, emellerine daha uygun ve daha kısa bir yol teşkil etmekteydi. Komünizm, Kemalist devrime şahsî katkıda bulunmaktan uzak olan ve bu yüzden tedirgin bulunan aydınlara da cazip görünüyordu. İşte bu suretle, komünist topluluğa katılanlar, Anadolu hareketinin dışında kalanlar (Birinci Dünya Savaşında Rusya'da enterne edilen Türkler) veya Kuvay-ı Milliye Hareketinin ancak eteğinde yer alanlar (İstanbul’dakilerle, Yeşil Ordu ile birlikte ‘Partizan Harekâtı’na karışanlar) olmuştur. Türkiye'de komünizm, aydın zümrenin işte bu gibi tedirgin, sabırsız unsurlarına daima çekici olagelmiştir.”370