• Sonuç bulunamadı

1966 yılında Urfa‘da doğdu. Ġlk, orta ve lise eğitiminden sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fa-kültesi Türkoloji bölümünü bitirdi. ÇeĢitli yerlerde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Halen ġanlıurfa Kız meslek lisesinde öğretmenlik yapmaktadır.

13 oyun yazdı, bu oyunları Acıpayam, Denizli, Ġstanbul gibi Ģehirlerde sahnelendi. Yirminin üzerinde oyun yönetti. Ġki oyunu Gösteri ve ġölen Dergisi tarafından ödüllendirildi.. 11 Nisan Urfa‘nın KurtuluĢu anısına yapı-lan Ģiir yarıĢmalarında bir birincilik ve bir ikincilik ödülü aldı. Yazarın sahnelenmiĢ dokuz tiyatro oyunu ve yir-minin üzerinde skeci bulunmaktadır. Oyunlarından bazıları; Mektepli Hero, Mahalle Medyası Eserleri: YanlıĢlı YaĢamak 1998, Son Resim deneme 2005

SONUÇ:

Urfa‘da tiyatroya halk pek ilgi göstermemesine rağmen özellikle öğrenciler ve memurlar arasında büyük bir alaka görmektedir. Kültür Müdürlüğü, Üniversite ve Sivil kuruluĢların aracılığıyla gelen profesyonel tiyatro grupları büyük bir ilgi görmektedir. Ayrıca sivil kuruluĢların oluĢturdukları sahne etkinlikleri son zamanlarda çoğalmaktadır. Bu alanda çalıĢma yapan mahalli oyuncuların medya aracılığıyla ulusallığı yakalama çabaları ise Urfa tiyatrosunun geldiği noktanın hiçte yadsınmayacak boyutta olduğunu gösterir sanırım. Zira Klasik Urfa kültüründeki nüktedanlığın tiyatroya büyük bir imkân sağladığı muhakkaktır. Urfalı yazar ve Ģiirlerden Aydın Hatipoğlu, Bedri Alpay, Rasime Polat vs. yazarların tiyatro eserleri yazmıĢlardır. Ayrıca Ģair Mahmut Sönmez‘in Adana‘da amatör olarak bir çocuk Tiyatrosu çalıĢtırdığı da bilinmektedir. Yine Ģovlarıyla Tatlıses‘in halk kitlesi üzerinde yaptığı etki ve Urfalı Babe, Mustafa DiĢli ve Mehmet Güçlü gibi isimler ise, Urfa nüktedanlığının ka-yıtlara geçmiĢ örnekleri arasında görebiliriz…

VI) URFA‟DA SĠNEMA

Bu araĢtırma yazar Mehmet Hazar ile birlikte hazırlanmıĢtır.

A) URFA‟DA ÇEVRĠLEN FĠLMLERE GENEL BĠR BAKIġ

Urfa'da çevrilen filmlerin geçmiĢi, Urfalı oyuncu ve yönetmen Hüseyin Peyda'nın beyaz perdede kendini gösterdiği yıllara; yani 1950'lere kadar uzanır. BaĢta "Abdo Bey" tiplemesi ve "Mezarımı TaĢtan Oyun" filmle-rinden sonra yönetmenler için Urfa adeta film platosu olur O günlerde Hüseyin Peyda, jön olarak çizdiği doğulu karakteriyle Ģöhreti yakalar ve ardından çevirdiği filmlere mekan olarak Urfa'yı seçer. Tabi Urfa'nın o zamanki bozulmamıĢ yapısı sinemacılara cazip gelir ve o günden bu güne Urfa birçok filme mekân olur. Peygamberlerin hayatını konu alan dini filmlerden, doğu gerçeğini anlatan siyasi filmlere kadar birçok film çevrilir. Ardından Urfalı sanatçılar bunu devam ettirir. Nuri Sesigüzel'in baĢrol oynadığı aĢk filmlerden, Yılmaz Güney'in siyasi içerikli filmlerine, Ġbrahim Tatlıses'in arabesk filmlerinden, ġener ġen'in Züğürt Ağa ve EĢkıya'sına kadar sürüp gider…

Tabi Urfa'nın film çekimi için eĢsiz bir yer olduğunun ilk farkında olan Hüseyin Peyda'dır. Ama Urfa'nın popülist olarak öne çıkmasının en büyük müsebbibi hiç kuĢkusuz Ġbrahim Tatlıses'tir. Tatlıses, Ayağında Kundu-ra türküsüyle Ģöhreti yakalamasının hemen ardından Urfa'da filmler çevirmiĢ, oda yetmemiĢ, hayatında estantaneler sunan filmler yapmıĢ, töre cinayetlerine yer vermiĢtir. Yine kendi hayatından esintiler taĢyan film-lerle Urfalı tipoloji oluĢturulmuĢtur. Diğer yönetmenler ise Muhsin Bey‘deki kahraman Ali Nazik ile Ebuzer Kadayıf filmindeki türkücü tipleri ile Urfalı tipolojine yer vermiĢtir.

Son yıllarda tarihsel yapısını ve folklorik özelliğini kaybeden Urfa'ya ilgi daha da artmıĢ, acı biber (Ġsot), çiğköfte, sıra gecesi, gazelhanları ile gündemin baĢköĢesine oturmuĢtur. Özellikle Züğürt Ağa filminde ulaĢılan baĢarı, ardından EĢkıya filmini getirmiĢtir. Çok kanallı yayınlara geçilmesiyle Fırat, Ġkinci Bahar, AĢkın Dağlar-da Gezer, Vasiyet, Pizza ve Lahmacun ve Azad dizileri ya Urfa‘yı konu edinmiĢ yahut Urfa'Dağlar-da çevrilmiĢ, ilgi görmüĢ filmlerdir….

Bütün bu çevrilen filmlere baktığımızda, konu ve sosyal yaĢam olarak Urfa'yı ve Urfalıyı bire bir karĢıladığı söylenemez. Hiçbir Urfa yerlisinin kendini bulamadığı bu filmler, sadace Urfa'nın kırsalının cehalet, vahĢet, ka-balık ve köylü kurnazlığını sembolize eder. Aslında Urfa'nın kırsalını bile bire bir vermeyen bu filmler, "Kırro"

imajını daha da güçlendirmekte, hatta oldukça kaba saba konuĢması ve cehaletleriyle yörenin insanın yaĢamıyla dalga geçmektedir. 1950 li yıllardan bu yana Urfa'yı konu alan filmlerin çoğu ideolojik olarak çevrilmesine kar-Ģın, son yıllarda mizahi yanlar öne çıkarılarak yöre insanı karikatürize edilmiĢtir. Özellikle çevirdiği yöre gerçe-ğini anlatan filmlerde ağa tipiyle Avrupa'daki derebeyi sembolize edilmiĢ, neredeyse ağaların "ilkgece hakkı"

istedikleri anlatılmak istenmiĢtir. Urfa‘da çevrilen filmler içinde Emine IĢınsu‘nun ―Küçük Dünya‖ romanından uyarlanan film dıĢında Bir tek Urfa filmi yoktur ki, bire bir Ģehir kültürünü sunsun!..

Urfa‘da çevrilen bu filmlerde ne Ģehir merkezinde yaĢayan geleneksel kıyafetli Urfa kadın tipleri ne de etli-ye sütlüetli-ye karıĢmayan esnafının günlük yaĢantısından izler bulunmaktadır… Urfa‘da nerede uçuk kaçık bir gö-rüntü, nerede kırsalı sembolize eden bir mekân varsa orası Urfa diye lanse edilmiĢtir. Mesela Urfa‘nın saray gibi evlerinin, ev kadınlarının günlük yaĢamının ve Urfalının sosyal yaĢantısının izlerini son yıllarda çevrilen filmler-de göremezsiniz. Hatta kaybolan Urfa ağzını bu filmlerfilmler-den hareketle araĢtırılsa; Urfalıcayı bulmak mümkün filmler- de-ğildir. Ve bu filmlerin bir katkısı olamaz…

Bütün unlara rağmen Urfa film çekimi bulunmaz bir platodur. BozulmamıĢ birçok tarihi mekânı, derinlerde sakladığı kültürel dinamikleri ile filmcilerin ilgisini çekmeye devam edecektir. Özellikle Urfa‘yı konu edinin roman ve hikâyelerden hareketle çevrilecek olan filmler hem Urfa‘yı hem de sinemayı daha güzel bir konuma taĢıyacaktır.

Bu çerçevede Urfa‘da sinema konusunu 3 açıdan incelemek gerekir. Ġlki, Urfa‘nın Sinema Salonları, ikincisi Urfalı Sinema Sanatçıları, üçüncüsü Urfa‘da Çevrilen Filmler.

B) SĠNEMA SALONLARI

Sinemanın ülkemize geliĢi, diğer teknolojik buluĢlarla karĢılaĢtırılınca, ĢaĢılacak kadar hızlıdır. Paris‘te, Grand Cafe‘de Aralık 1895 tarihinde yapılan meĢhur gösteriden (ki bu gösteri sinemanın baĢlangıcı olarak kabul edilmektedir.) sadece aylar sonra 1896 yılında Beyoğlu‘nda Spotneck Birahanesinde ülkemizdeki ilk film göste-risi yapıldı.

Ġlk yıllarında film gösterimleri, özel salonlarda değil, gösterime uygun hemen her yerde yapılıyordu. Sine-manın bu ―seyyar‖ dönemi uzun süre devam etti. O dönemlerde sinema bir ayak takımı eğlencesi sayılıyordu.

Filmlerin insanlar üzerindeki etkisi ise dehĢetliydi. Ġlk filmleri seyreden insanların birçoğu, perdede üzerlerine doğru gelen treni görünce panik halinde kaçıĢıyorlardı.

Sinemanın ilk yıllarında son derece yaygın olan bu ‗seyyar sinemalar‘ muhtemelen Urfa‘ya uğramıĢlarsa da bu konuda maalesef herhangi bir kaynakta kayıda rastlanmıyor.

Urfa‘da düzenli olarak sinema gösterileri yapan ilk salon ise bugünkü Postanenin yerinde kurulan ―Tayyare Cemiyeti Sineması‖dır. Tam da dünyada sesli filmlerin ortaya çıktığı dönemde faaliyete geçen bu sinemada oy-natılan filmler doğal olarak henüz sessiz filmlerdir.

Urfa‘da düzenli film gösterileri baĢladığında artık sinema, bir ‗avam eğlencesi‘ olmaktan çıkmıĢ, tam aksine daha çok seçkinlerin ve gençlerin rağbet ettiği bir sosyal aktivite haline gelmiĢtir. Tayyare Cemiyeti Sineması‘-nın fiziki yapısı da bu seçkinliğe paraleldir. SinemaSineması‘-nın bulunduğu katta bir bar da mevcuttur ve Urfa‘ya elektri-ğin gelmesinden on yıllarca önce bu sinemanın tavanında bir dinamodan beslenen ampüller pırıl pırıl parlamak-tadır. Biri il‘in valisine ait olmak üzere birkaç locaya da sahip olan salon, dönemin koĢulları dikkate alındığında son derece modern bir yapıdadır.

Merhum Sami Barlas‘tan dinlediğimize göre, bu dönemlerde Urfa‘da en çok sevilen filmler ‗Yiğit Oğlan‘

ve ‗ġarlo‘ gibi seriyallerdir ve yukarda da dediğimiz gibi tümü sessiz filmlerdir bunların. Filmler sessiz filmler-dir ama o yıllarda tüm dünyada olduğu gibi tekdüze sessizliğe çare bulunmuĢtur. Film boyunca salondaki bir piyanist tarafından filmlerdeki sahnelerin temposuna göre canlı müzik icra edilmektedir.

Aynı yıllarda, yazları, Balıklıgöl‘de de açık havada filmler gösterilmeye baĢlanmıĢtır. Ancak burada artık tek bir piyanist değil, bir orkestra eĢliğinde izlenmektedir filmler. Yine merhum Ġsmail Karakapıcı‘nın ifadesine göre Barutçu Hanı da kısa bir dönem kimi film gösterilerine mekanlık etmiĢtir.

1928-29 yıllarında inĢa edilen Belediye Binasının bir bölümü sinema salonu olarak düĢünülünce (bugünkü ġair Nabi Kültür Merkezi), Urfa ikinci devamlı sinemasına kavuĢur. Mimari açıdan da güzel bir yapı olan Bele-diye (Uray) Sineması‘nın tüm salon duvarları 1934 yılında (muhtemelen yaĢamı ayrı bir roman konusu olan) bir Rus ressam tarafından renkli resimlerle donatılır. Çok uzun süre salonun duvarlarını süsleyen bu resimler maale-sef bugün yoktur. Belediye Sineması daha sonra uzun yıllar Ahmet Naci Türkmen tarafından ‗Türkmen Sineması‘ olarak iĢletilmiĢtir.

Ġnsanımızın sinema ile tanıĢmasında dikkatlerden kaçmaması gereken bir hususa da burada değinmek gere-kir. Batı kaynaklı hemen her Ģeye reaksiyon gösteren insanımız (matbaanın ülkemize yaklaĢık 300 yıl sonra gel-mesi bu konudaki en meĢhur örnektir) sinemayı ĢaĢılacak kadar kolay benimsemiĢtir.

Sinema salonlarının yaygınlaĢması ve insanların hayatında sinemanın gittikçe artan bir önem kazanması açısından Urfa‘nın herhangi bir Anadolu kentinden fazla farkı yoktur. 1950‘li yıllardan itibaren nasıl ki tüm Tür-kiye‘de yerli film sayısının artmasıyla beraber sinema salonları çoğaldıysa Urfa da da buna paralel bir geliĢim yaĢanmıĢtır.

Ġnci, Atlas, ġehir, Kent, Saray, Özen, Renk sinemalarının yanı sıra Tugay bünyesinde açılan kıĢlık ve yazlık sinemalara da Urfalılar büyük rağbet göstermiĢtir. Tüm Türkiye‘de olduğu gibi, özellikle orta sınıf kadınların sinema ile tanıĢması ülkemizde hem filmlerin içeriğinin bu seyirci kitlesinin talepleri doğrultusunda oluĢmasına neden olmuĢ, hem de sinema salonlarında ―kadınlar matinesi‖ türünden uygulamalara baĢlanmıĢtır. Artık

sinemalarda oynayan filmlerin tanıtımları, reklam tahtaları ile kentin her tarafında yapılmakta, tahtayı dolaĢtıranlar ellerindeki zillerle insanları sinemaya davet etmektedirler.

Bu yıllarda sinema salonları arasında büyük bir rekabet de baĢlamıĢtır. ġaban Özbek ve Ömer Erkasap tarafından iĢletilen Saray Sineması, film temininde Adana Bölgesi ile değil doğrudan doğruya Ġstanbul ile çalıĢınca yeni filmlerin getirilmesinde büyük avantaj sağlamıĢ, özellikle de yaz sezonunda rakiplerinin önüne geçmiĢti. Bu sinema 1959 yılında çıkan bir yangın sonucu faaliyetine son verince, uzun süre, bu yangını rakiplerinin çıkardığı konuĢuldu.

O yıllarda Atlas Sineması ise kadınlı – erkekli daha seçkin bir seyirciye hitap ediyordu. O kadar ki, dönemin gazetelerinde “Neden Atlas Sineması‟nda, paltolarımızı, şapkalarımızı alacak bir görevli yok? Ģeklinde Ģikayetlere bile rastlanıyor.

Daha dar gelirli kesime hitap eden Ġnci Sineması‘nda ise bazı günler ‗kadınlar matinesi‘ne çarĢaf giymiĢ kimi erkeklerin de girdikleri hala söylenmektedir.

1970‘li yılların ortalarına doğru televizyon yaygınlaĢmaya baĢlayınca, sinemaların seyirci sayısında büyük düĢüĢ oldu. Film yapımcıları, televizyonla aralarında fark yaratmak için olsa gerek, o dönemlerde televizyonlar-da oynatılması mümkün olmayan erotik filmlere yönelince, sinema ailelerden ve kadınlartelevizyonlar-dan oluĢan büyük bir seyirci kitlesini kaybetti ve sinema salonları tek tek kapanmaya baĢladı. Sonraki yıllarda hızla yaygınlaĢan video, sinemalara son darbeyi vurdu. Artık (tüm Türkiye‘de olduğu gibi) sinemanın görkemli günleri geride kalmıĢtı.

Urfa‘da açık kalan tek sinema salonu ise ailelerin afiĢlerine bile bakamayacağı filmleri, genellikle eğitimsiz gençlere ve çok sağlıksız koĢullarda sunuyordu.

Yazar Ali Ulvi Uyanık, Beyazperde Dergisi‘ndeki bir yazısında (Mart 1990) Urfa‘nın tek sinemasını Ģöyle değerlendiriyordu : “GAP kapsamında yer alan Diyarbakır‟ın üç sinemasından ikisi Şanlıurfa‟nın tek sineması, giderek genişleyen bu bölgede, salt yeniyetmelerin rağbet ettikleri garip / sağlıksız yapılar olmanın ötesine geçe-miyorlar. Özellikle Şanlıurfa‟nın, gürül gürül akan pis suların hemen yakınında yer alan sinemasına, üste para da verilse de, gidilecek gibi değil. Tabii sinema kavramının, Şanlıurfa yerel yönetimi için önemli olmadığı da açık.” 1930 lu yıllarda düzgün bir kıyafet giyip, papyon kravat takarak sinemaya giden gençler, 60 yıl sonra yerlerini, malum ihtiyaçlarını tatmin için haftalıklarıyla sinemaya koĢan sanayi sitesi çıraklarına bırakmıĢlardı.

Çok geçmeden bu tek sinema da kapandı (Urfa‘nın kültürel yaĢamı için bir kayıp değildi) ve Urfa, tüm Türkiye‘de ‗sineması olmayan birkaç vilayetten biri‘ oldu. Bugün ġanlıurfa‘nın tek sineması olan ―Emek Sine-ması‖nın, 4 salonuyla, sinemaseverlerin ihtiyaçlarını karĢılayacak düzey ve kalitede bir hizmet verdiğini söyle-yebiliriz.

C) URFALI SĠNEMA SANATÇILARI CEMĠL CANKAT

Asıl faaliyet alanı müzik olan Cemil Cankat, tespit edebildiğim kadarıyla konulu bir filmde oynayan ilk Urfalıdır. 1946 yapımı bir Hadi Hun filmi olan ―Harman Sonu‖ adlı filmde rol alan Cankat, Urfalı sanatçıların sinema serüvenlerinin de baĢlangıcını oluĢturur. Cemil Cankat daha sonraki dönemde de bazı filmlerde oynamıĢ-sa da yukarda da belirttiğimiz gibi asıl olarak müzik oynamıĢ-sanatçısı olarak tanınır.