• Sonuç bulunamadı

sa-nat ve edebiyatın ufkunu ve derinliğini göstermesi bakımından da dikkate Ģayandır.

Urfa'da islâmın fethi dönemi kabul ettiğimiz 639'dan Osmanlıya kadar olan tarih aralığında hep iktidar mücâdelesi olduğu Ģehrin kısa dönem de olsa bazen Haçlıların, bazen Türklerin, ve bazen de Arapların hâkimi-yeti altında kaldığını görüyoruz. SavaĢın sıcak nefesini yanı baĢında hisseden Urfa'nın bu döneminde daha çok Harran eksenli alim ve filozofların öne çıktığını görüyoruz.

2) ĠSLÂMĠ DÖNEM SANAT VE EDEBĠYATÇILARI

Ġslâmın fethinden Osmanlıya kadar Urfa'da doğmuĢ, yaĢamıĢ, bir vesileyle bu topraklarda sanat ve edebiyat yapmıĢ ulaĢabildiğimiz yazar ve Ģairler Ģunlardır:

SABĠT B. KURRA

821 yılında Harran'da doğdu. Çocukluğunu ve gençliğini burada geçirdi. "Arapça, Süryânice ve Grekçeyi mükemmel bir Ģekilde bilen Sabit, oldukça aktif bir bilimsel hayata sahipti. Zira o, Hellenistik bilimsel materyali kullanmakta, bu arada özellikle matematik, tıp, mantık, felsefe ve müzik üzerine telif-yorum-özet gibi pekçok esere sahip bulunmaktaydı. Devrinin en aktif mütercimlerinden olan Sabit, 150 civarında Arapça, 15 civarında ise Süryânice eser telif etmiĢtir." BeĢi musiki olmak üzere üç tane de edebiyat üzerine eser yazmıĢtır.

"Harran Sabii alimlerinin en meĢhuru olan Sabit b. Kurra'nın, edebiyat tarihi açısından yaptığı en önemli çalıĢma, Yunancadan felsefe, musiki ve mantık konularında yaptığı tercümelerdir.Çevirdiği eserlerden 50'den fazlası günümüze ulaĢmıĢtır."Yaptığı tercümelerle kültürel, ilmi ve edebi etkisi olmuĢtur. 901 yılında vefat et-miĢtir.

SĠNAN B. SABĠT

Babası Sabit b. Kurra ve birçok alimden ders aldı. Yunanca ve Süryânice'den tercüme yapmıĢ ve önce yapı-lan bazı tercümeleri düzeltmiĢtir. Tıp, astronomi, geometri ve edebiyat sahalarında Sabiilerin inancı, Süryâni hükümdârları konusunda değerli eserler yazmıĢtır. Yazdığı eserlerinde edebi yönünden daha çok ilmi yönü öne çıkmıĢtır. 331/943 yılında Bağdat'ta vefat etmiĢtir.

SABĠT B. SĠNAN B. SABĠT B. KURRA

Sabit b. Kurra'nın torunu olup babası gibi doktordur. Tıp ve tarih konulu değerli eserler yazmıĢtır. YaĢadığı dönemin olaylarından bahseden önemli bir tarih kitabı da vardır. Bu eser 295/907 yılı olayları ile baĢlar, ölüm tarihi olan 363/973 yılına kadar gelir. Bu tarihten sonraki olayları yeğeni Hilâl b. Muhassin devam yazmıĢtır. Bu iki eser olmasa 907-1055 yılları arasındaki olayların çoğu bilinmezdi. Ayrıca bu eser, Abbâsi Devleti'nin teĢkilatı ve kültür hayatı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Torun Kurra, 363/973 yılında vefat etmiĢtir.

EBU ĠSHAK

Asıl adı Ebu Ġshak Ġbrahim b. Hilâl es-Sabii'dir. Devrin en büyük ediplerindendir. 313/925 yılında Harran'da doğmuĢtur. Bazı kaynaklarda "Ebu'l Hasan" olarak da geçer. Harran'ın yetiĢtirdiği edebiyatçı Ebu Ġshak, yazı, belağat ve Ģiirleriyle de tanınmıĢ, ancak kendisini Matematik ve özellikle de Mühendislik ve Hey'et ilimlerinde göstermiĢ bir alimdi. ilk tahsilini memleketinde aldıktan sonra Bağdat'a gitmiĢtir. Orada uzun süre kalarak tahsi-lini tamamlamıĢ ve kendini çok iyi yetiĢtirmiĢtir. Ailesiyle geldiği Bağdat'ta kendini meylettiği edebiyata vermiĢ, kısa sürede Arap dili ve edebiyatına hem nesir, hem Ģiir yönünden hakim olmuĢ ve son derece ustalaĢmıĢtır. An-cak her Harranlı alim gibi yalnızca bir ilim dalıyla uğraĢmayarak, edebiyat yanında matematik ilminde de ileri bir bilgiye sahip olmuĢtur.

Irak'ta hüküm süren Büveyhoğulları'nın sarayında hizmet etmiĢ olan bu alim, aslında halifenin daveti üzeri-ne memleketini bırakıp Bağdat Hilafet Sarayı Rasathâüzeri-nesi'nde çalıĢmıĢtır. Ebu Ġshak Sabii idi. Buna rağmen, müslümanlarla son derece uyumlu, içiçe ve samimi idi. Müslüman toplumla o derece kaynaĢmıĢtı ki, Ramazan ayı onlarla oruç tutar, Kur'ân-ı Kerim'i çok güzel ve titiz bir Ģekilde ezberler ve okurdu. Öyle ki, çoğu risalelerin-de Kur'ân'dan istifarisalelerin-de erisalelerin-derek ayetleri örnek gösterip yazılarını pekiĢtirirdi. Ebu Ġshak'ın eserlerinrisalelerin-den yalnızca "El Muhtasar min Resail Ebu Ġshak Ġbrahim es Sabii" adlı risalesi günümüze kadar gelmiĢtir. Bu eserin birinci cüzü tanınmıĢ Lübnanlı edebiyatçı Emir ġekip Arslan tarafından tahkik ve neĢredilmiĢtir.

Çağının büyük Ģair ve yazarı olan Ebu Ġshak, fesâhat ve belağatli diliyle nesir ve nazımda kuvvetliliğiyle tanınmıĢtır. ġairliği yanında divan katipliği de yapmıĢtır. ilk eğitimini babasından almıĢtır. Özellikle doktor ol-masını isteyen babası, ona sürekli tıp eğitimi vermiĢtir. Fakat Ebu Ġshak, fırsat buldukça edebiyatla ilgilenmiĢ, Ģiirler yazmıĢtır. Edebiyatla uğraĢma iznini, ancak babasına vezirlerinden gelen ve pek çok tıbbi ve gayri tıbbi meseleyi ihtiva eden mektuba hazırladığı cevapla koparabilmiĢtir. Büyük bir itinayla hazırlanan cevabın Ebu Ġshak tarafından yazıldığını öğrenen babası, buna çok sevinmiĢ ve ona "Şimdi sana edebiyatla uğraşmaya izin veriyorum. Haydi git, katip ol." dediğini bizzat Ebu Ġshak'ın kendisi nakletmiĢtir. Sultan ve vezirlerin mektupla-rını kendisi yazdığından dolayı mektup yazma sanatında oldukça baĢarılı olmuĢtur. Öyle ki, mektupçuluğu, Ģair-liğini bastırmıĢtır.

Ebu Ġshak, hicri IV. asırda Bağdat'ta geliĢen ilim, sanat ve edebiyatta yoğrulmuĢtur. YazmıĢ olduğu Ģiirle-rinden asrının zengin kültür denizinden istifade etmiĢtir. O, bir diğer deyiĢle mektupta mahir bir katip, Ģiirde ise muktedir bir Ģairdir. Ebu Ġshak yaĢadığı dönemde kendine özgü bir Ģiir dili ve poetikası oluĢturmuĢtur. ġiiri cid-diye alan ve titizlik gösteren bu Ģair: "Lafzı az olsa da anlamı sınırsız ve geniş olan şiir şiirdir." Diyerek Ģiir hak-kındaki düĢüncelerini ifade etmiĢtir. ġiire o denli titizlik ve itina gösteren Ģair, kalitesiz Ģiir yazan Ģairlere de beddua etmiĢtir. Ve "Ey Allahım, sözleri kar gibi soğuk olanlara, ya doğru vezni buldur ya da yazamadıkları şiirde onları muvaffak etme... " demiĢtir. ġiirlerinde titizliğiyle ön plana çıkan bu Ģair, Arap Edebiyatı'nın Ģiir çeĢitlerinin tümünde örnekler vermiĢtir.

ġiirleri aĢk, içki, vasıf ve teĢbih, Basra ve ailesi hakkında ağıtlar, övgü, tebrik ve hediye, hiciv, poetika, ser-zeniĢ, hapishâne, Ģikayet, hikmet, acı ve hüzün konularını içerir. Son günleri oldukça kötü geçen Ģair, yürekler acısı duruma düĢmüĢ, sarayda geçen bir ömrün ardından fakir ve yoksulluk içinde 994 yılında Bağdat'ta 91 ya-Ģında iken ölmüĢtür.

ġiirlerinden Örnekler:

Dinler üzerine Ģiiri

Müslümanı, Ehl-i Ahd din sahibi gayr-ı müslim herkes Güzelliğin karĢısında adil birer Ģahit görür kendilerini.

Seni bu güzellikte görünce hele Müslümanlar Cennette vaad edilen Hurilere kesin inandılar

Taze ve yeĢil bir dalın üzerinde görünce Hıristiyanlar;

Boynu dolunaya çevrilmiĢ bir ceylan yavrusunu:

Teslislerini överek "üç" ü "bir"de topladığın için sen ıstavroz çıkartıp imanlarını tazelediler hemen.

Alnındaki nurun parladığını görünce Museviler, Dinlerini kabul edene de inkâr edene de dediler:

Allah, kulu ve peygamberi Kelimi Musa'ya, ĠĢte budur gösterdiği nurunu Tur-i Sina'da.

Nurlu yüzünün üzerindeki saçlarını Mecusiler, Sanki koyu bir karanlık olarak gördüler.

Karanlık ve aydınlıkta onların taptığı güneĢ oldun, Birçok kimse var, sana rüku ve secde eden

Senin eĢsiz güzelliğini de Sabiiler,

Bir olan Allah'ın varlığına delil gösterdiler.

Utarit ve MüĢteri gezegenlerinin talihli saydığı Parlak Zühre yıldızı gibisin Sabiilerce sen.

Doğru yolda olan ve sapan kimse de Dinen aydınlanmıĢtır herkes senin ellerinde

Sen onları ıslah ederken, sadece;

Bıraktın beni fitne ve fasit bir dinde..."

AĢk üzerine Ģiiri:

Niteliyorum ipek elbiseliyi Derinin üstüne ibriĢimler giyineni

Toyluğundan rastgele boyandı Ve peçesiz yüzüyle göründü

Memeleri yeni çıkmıĢ taze kız gibi Güzel huylu bir genç, iki gözü sürmeli

Sevgilinin boyanmıĢ kaĢı Annep gibi kırmızı dudağı

Vurulan boyunların kanından içiliyor Sanki himâye edilip korunuyor

Topukları ve ayakları üzerinde yürüyüĢü Benzer ormandaki arslanlara hamleleri

Göğüs kafesleri saray hapishânesi Kürevi Ģekillerden kubbeler gibi

Sana duyulur sözlerini kafla biten Kapalı kapılar ardından

Sanki bir kitaptan okuyor gibi Sesinde bir hesap bakiyesi

Bardaklara eğilen dolu ibriğin Veya Ģarapla kâhkâhası gibidir

Onu avlayıp kendine çekene helal olsun Zarar vermeden getirene selam olsun

Dağ yetmesi, süslü, asil ve soylu

Çöl nedir bilmez, hem dost hem yabancı...

Ey aklı ile övünen adam

iĢte sana katiplerin yazdırdığı "urcuze"

Aklın ilk meyvesi Edebiyattan bir hatıra

Akranların hediyesi sevgili hakkında Doğru neyse sapmadan ne söylersen söyle

Ayıp ve noksanlıklardan kurtuldum mu bu halimle Ayıplayanların ayıbından sıyrıldım mı bilemem

Yoksa hakikate mi yaklaĢtım sadece Haydi getir yanında olan cevabı"

ABDÜLKADĠR RUHÂVĠ el-HARRÂNĠ

Hicri VI. yüzyılın ortalarında Harran'da doğmuĢ ve ilk tahsiline de orada baĢlamıĢtır. Daha sonra ġam'a git-miĢ, bir müddet orada kaldıktan sonra tekrar Harran'a dönerek buradaki bazı alimlerden hadis dersleri almıĢtır.

Daha sonra Bağdat'a giderek bir süre orada kalmıĢ ve bilgisini pekiĢtirmiĢtir. Usul, Hilaf, Arapça, Nesir ve na-zımda engin bir bilgisi vardır. Çok mütevazi, cömert, nazik ve hoĢsohbet olan bu alimin bazı Ģiirleri olduğu da rivayet edilmektedir. ġam'da bulunduğu bir sırada H.628 (M: 1320) yılında vefat etmiĢ ve Kasyon Dağı etek-lerine gömülmüĢtür.