• Sonuç bulunamadı

Muhsin Yazıcıoğlu İktidara Gerçekten Talip Olmuş Mudur?

Muhsin Yazıcıoğlu yapmış olduğu siyaset ile iktidara gerçekten talip olmuş mudur? Toplumu etkilemek için mi, yönlendirmek için mi bir siyaset izlemiştir?

Katılımcılarımıza bu gibi sorular sorduk ve amacımız Yazıcıoğlu’nun siyasi parti kurmakla gayesinin ne olduğu ve siyaset anlayışının nasıl olduğunu anlamaktır.

Muhsin Yazıcıoğlu siyaset yaşamına Milliyetçi Çalışma Partisi’nde başlamış ve daha sonrasında bir önceki konuda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı ayrılarak arkadaşları ile yapmış oldukları istişareler neticesinde parti kurma kararı alarak Büyük Birlik Partisi’ni kurmuştur. “Devlet, yöneticilerin önemli bir bölümünün seçimle göreve geldiği büyük bir organizasyondur. Basitçe ifade edersek, yönetime talip olanlar, siyasi partiler kurarak programlarını, yani yönetime geldikleri takdirde ne yapacaklarını halka sunarlar ve halkın oylarına talip olurlar. Halkın önüne çıkan her siyasetçi, konunun doğası gereği iktidar talebiyle oy ister. Muhsin başkan’da bunu yapmıştır. Bununla birlikte, kabul edelim ki, siyasetçi mesajını halka ulaştırırken bir takım vasıtalara ihtiyaç duyar. Bu yönüyle siyaset, zor ve oldukça pahalı bir uğraştır. Sonuçta: “Ya rabbi ben üzerime düşeni yaptım.” Demiştir.”

(bkz.EK.B7).

Gülperi Yıldırım Çalı en genel manada bu hususu şöyle değerlendirmiştir:

“Siyasi partilerin kuruluş amacı iktidar olmaktır. Bu sebepten dolayı Muhsin Yazıcıoğlu’da iktidar olmak istemiştir. Fakat bugün dünya devletlerinde olduğu gibi belli bir kesimin desteğini almak gerekiyor iktidar olabilmek için. Muhsin Yazıcıoğlu bu kesime karşı “Bizim satılacak bir karış toprağımız, ödün verilecek bir tane bile tavizimiz yoktur.” Şeklinde bir tavır ortaya koymuştur. Bu şekilde olunacak bir iktidarlığı elinin tersi ile itmiştir ben buna canlı olarak şahitlik ederim.”

(bkz.EK.B14).

Orhan Aslan Yazıcıoğlu’nu değerlendirirken şu sözleri sarf etmiştir: “İktidara gerçekten talip olmuştur. Toplumu yönetmek istemiştir. Bunun için de bir sürü planlar yapardı. Tarım politikası, enerji politikası, seçim sistemleri gibi bir sürü konu üzerinde çalışmaları ta o dönemde 20 sene önceden bahsediyorum vardı bu politikalar. Toplumu yönlendirmek onun derdi değildi, millet oy verir ya da vermez.

Çok da fazla umurunda değildi. Ama isterdi kendi sesi bir yerlerde duyulsun, o ses kısılsın istemezdi. Doğru bir ses, dürüst bir ses. Zaten biz de o yüzden aday olduk,

ben 2 defa milletvekili adayı oldum ikisinde de %1–1,5 oy aldık hiç de umurumuzda olmadı zaten biliyorduk. Televizyona da çıktık, kahvelere de gittik, evleri de gezdik, yaptık ettik en sonunda aferin bize doğruları söyledik dedik. Sonuç bizim değil ki yani. Muhsin başkan bizim için hedef mühim değil yol mühim derdi. Bunun farkında olan bir adamdı. Hedefe giden yol doğru mu değil mi diye bakardı. Onun için sonuç önemli değildi. Zaten Allah da sonuca değil çabaya bakar. Sonuç onun işi biz çabalamakla görevliyiz. Sonuca insanlar bakar maalesef. Öyle de oldu insanlar sonuca baktı, beceriksiz Muhsin başkan dedi, Allah çabaya baktı muhteşem Muhsin başkan oldu. İnsanlar sonucu görür Allah ise çabayı görür. Muhsin başkan hep çabalardı, tatili olmazdı, hafta sonu olmazdı gece gündüz hep çabaladı. Biz çabalamakla mesuldük, bizim için zafer değil sefer önemliydi.” (bkz.EK.B10).

Remzi Çayır ise bu husus şöyle değerlendirmiştir: Siyasi partiler neden kurulur, iktidar olmak için. Elbette o da iktidar olmak istemişti. Düşüncelerini, inançlarını, fikirlerini iktidar etmek istemiş ve bu millete hizmet etmek istemiştir.

Ama çıkan sonuç muhalefette kaldı ama yaptıkları ile ortaya koyduğu siyasi tavır ile insanlara ders verdi. Muhsin Yazıcıoğlu siyaseti diye bir kavram oluşturdu. O da şuydu topyekün red ya da topyekün kabule karşı doğru bildiklerini ve yanlış gördüklerini söyleyen bir siyaset anlayışıydı. (bkz.EK.B16).

Onun iktidar olmak gibi bir isteğinin olduğunu anlıyoruz fakat bu istek kendi doğruları neticesinde olursa Yazıcıoğlu için bir anlamı olduğunu görmekteyiz.

Yalçın Topçu kendisini şöyle değerlendirmiştir: “Elbette iktidara talip olmuştur.

Fakat Türkiye’de siyasi partilerin seçimle iktidar olsa bile muktedir olamadıklarından hep şikâyet ederdi. Türkiye’nin bir sistem değişikliğine ihtiyacı olduğunu her fırsatta dile getirirdi. Küresel güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin devlet ve millet üzerindeki egemenliklerinin mutlak suretle kırılması gerektiğine inanırdı. Bugün çok şükür siyasette bu anlamda önemli ve güzel gelişmeler gerçekleşti. Tam bağımsız güçlü Türkiye idealine yönelik ciddi ve sağlam adımlar atılması gayet yerinde ve güzel gelişmelerdir. Yazıcıoğlu, kısa vadeli sonuçlara göre siyaset belirleyen bir kişilik değildir. Tarihi derinliğe sahip, medeniyet tasavvuru olan geniş bir bakış açısıyla hareket ederdi. Ülkenin etnik veya mezhebi farklılıklarını asla sorun etmez, onları aynı kilimin desenleri olarak kabul eder, birbirine karşı herhangi bir imtiyaz hakkına sahip görmezdi. Kültür ve inanç birliğini temel alan Büyük Türk milleti tanımlaması onun için bir üst kimliktir. Milletin birliğini, devletin bekasını her zaman en büyük

amaç olarak kabul ederdi. Toplumu değiştirmek değil ama iyiye doğru dönüştürmek gibi bir hedefi vardı. Demokrasi kültürüne içten bağlı bir siyasetçiydi.” (bkz.EK.B5).

Muhsin Başkan için iktidar olmak olmazsa olmaz bir şey değildi. “Önemli olan iktidar olmak değil, muktedir olmak”, derdi. Meşru yollardan iktidar olmanın önemine vurgu yapardı. “Bize ahrette neden iktidar olmadın diye sormayacaklar”

ifadesi ile de aslında iktidar olmaya olan bakışını ortaya koymuştur. Elbette her siyasi parti ülkesini yönetmek amacı ile kurulur. Bu doğrultuda da tüzüğü, programı vardır. Muhsin Başkan için ahret ile dünya arasındaki denge önemli bir ölçü olmuştur. Ayrıca ben Muhsin Başkan’ın yönetenleri yönettiğini düşünüyorum. Ve O’nun siyasi gücünün oy oranının çok üzerinde olduğunu, bir sözü ile daha ötesi bir bakışı ile ülkemiz menfaatine dengeleri değiştirdiğini biliyorum. (bkz.EK.B18).

Hasan Çağlayan kendisinin ne için parti kurduğunu ve ne amaçla onu yönettiğini şöyle izah etmiştir: “İktidara gelmek istiyordu kendisi, iktidara talipliği vardı ama kendi doğruları ile gelmek istiyordu. Ben iktidar olacaksam bu şekilde, olduğum gibi. Ben 67 yaşıma geldim artık, bu tavır ve tutum asla bu kişiyi iktidara getirmez bu konjektürde. Kendisi de derdi, biz istesek hemen yarın iktidarın basamaklarını tırmanmaya başlayabiliriz. Yani kendisi de farkındaydı bu durumun.

Muhsin Başkan için siyaset yapmanın bir amacı vardı oda fikirlerini söyleyebilmek, sesini duyurabilmek için yapıyordu. Bu partiyi de bu sebepten kurdu. “Bugün ben normal bir vatandaş olarak fikrimi söylesem çok az insana ulaşabilirim ama bir milletvekili olsam, bir parti başkanı olsam ya da önemli mecrada kayda değer birisi olsam o zaman sesimizi duyurabiliriz. Memleketin dertlerini, sıkıntılarını duyurabilmek için, bir yönetim şekli bir yönetim modeli ortaya koyabilmek için bu sebeplerden dolayı da siyaset yapmak mecburiyeti doğmaktadır.” Şeklinde bir düşünce içerisindeydi.” (bkz.EK.B4).

Yine bu hususla ilgili Kadir Mahir Damatlar, Yazıcıoğlu’nun iktidara talep edip etmediğini ve iktidara gidecek yolları iyi bildiğini şu sözlerle dile getirmiştir:

“Muhsin Yazıcıoğlu’nun ihtirası o değildir. Devletin yönetimi ile ilgili sözler söylemiştir ama bu memlekette iktidar olmanın yolu çok farklıdır. Bu yollara giremez Muhsin Yazıcıoğlu. Yani buradan şu ahlaksız, bu namussuz demek istemiyorum. Muhsin Yazıcıoğlu’nun meşrebi iktidar olmaya müsait değildi. O iktidara doğru giden yollarda diyelim ki para lazım, güç lazım, o parayı bulamazdı.

Peki, bulamaz mı? İsterse bulur da bulamazdı. Gelen paranın helalini haramını arardı. Particilik hayatının, beraber yaptık bu işi, büyük bir kısmı kışları mazotu yanmayan, kaloriferi yanmayan bir bina da palto ile geçirmiştir. Hâlbuki bir yerlere selam verse çantalarla da paralar gelebilirdi. Daha teferruata girmek istemiyorum.

Şunu demek istemiyorum, bunu yapanlar ahlaksız, bunu yapanlar bilmem ne demek istemiyorum. Benim tanıdığım Muhsin Yazıcıoğlu iyi bir insandı, iyi bir mümin idi, iyi bir kul idi, adam gibi adamdı, devlet adamıydı ama iktidar olamazdı, çünkü iktidara giden yolardaki eğilme bükülme işlerini becermezdi. Bu mümkün değildi.”

(bkz.EK.B2).

Gazeteci yazar Serdar Arseven’de Yazıcıoğlu ile arasında geçen bir diyalogdan Türkiye’deki siyasi konjektür hakkında önemli hususlara değinmiştir:

“İktidara gerçekten talip olup olmadığını anlayabilmiş değilim. Çok farklıydı dedim ya, “Amaca giden bütün yollar mubahtır” anlayışının kıyısından bile geçmezdi, yaklaşımları. Ucuz politika yapmazdı, aslında politika da yapmazdı. Popülist söylemlere hiç yönelmedi, bol keseden vaatlerde bulunmadı, sansasyonel olmaya çalışmadı, medyanın gündemine yerleşmek istemedi. İktidar olmak mı? Elbette arzu etti ama bunun yollarının ne kadar “Sıkıntılı” olduğunu da biliyordu. Bir gün,

“Yüzde 1’i aşamadınız, bu yüzde 1’i kilitlemek olmaz ki?” Dediğimde, “Ne yapayım, bir yerlerden icazet mi arayayım, millete döner mi dağıtayım, yolsuzluk mu yapayım, yok. Bildiğimiz bir yol var, gittiği yere kadar.” Demişti. Nereye kadar gitti?

İktidar olamadı ama bir büyük toplumsal mutabakatın adresi oldu, cenazesinde her kesimden yüz binlerin ortaya koyduğu tabloyu hatırlayın.” (bkz.EK.B20).

Hasan Çağlayan, Yazıcıoğlu ile arasında geçen bir diyalogu şu şekilde aktarmıştır: “Ben MÇP’den ayrıldığımızda ve BBP’yi kurmadan önceki süreçte parti kurmayalım, siyasete girmeyelim, siyaset bizi kirletir. Biz vakıf kuralım, sesimizi oradan duyuralım dedim. Ama istişare yapılan ortamda siyasete girilmeden sesimizi duyurmamız, derdimizi halka anlatmamızın çok zor olacağını bu sebepten dolayı siyasete girmemiz gerektiği gibi bir karar çıkmıştı. Ben 2002 senesinden sonra siyaseti bırakma kararı aldım ve Muhsin Başkan’a bu durumu bildirdim. Kendisine artık BBP’nin iktidar olacağına inanmadığımı ve bu sebepten dolayı da siyaset hayatından çekilmek istediğimi söyledim. Kendisi de o zaman bana: “Ben iktidar olacağım diye illaki siyaset yapmıyorum ki, iktidara gelip gelmemek önemli değil.

İmanlı bir şekilde inanıyorum ki Rabbim isterse bizi iktidara getirir. Ama ben

inandığım değerleri anlatabilmek için kapı aralıyorum. Mevzi tutuyorum. Daha fazla sesimi duyurabilmek için uğraşıyorum. Bunun için siyaset yapıyorum. İktidara geleceğim diye de parti kurmadım.” Demişti. (bkz.EK.B4).

Türkiye’de iktidar olma hususu ile ilgili Recep Kırış’ın yapmış olduğu analiz şu şekildedir: “Türkiye’de iktidar olabilmek için sadece bir siyasi parti çalışması yeterli değildir. Medya önemli bir faktör, iş dünyası önemli bir faktör, dış güçler önemli bir faktör çünkü Türkiye, Türkiye’ye bırakılmayacak kadar önemli bir ülke.

Bugün ABD’den Avrupa’ya birçok devlet Türkiye’nin işlerine burunlarını sokuyorlar. Dolayısıyla bütün bunların ortaya çıkardığı hengâme içerisinde bir güç oluşturmak suretiyle iktidar olabilmek çok güçtür. Tayyip Bey’de Ak Parti’yi kurduktan hemen sonra iktidar olamadı. Şu an tam manasıyla ne kadar iktidar o da tartışılır. Hala bir sürü güç var, kuvvet merkezi var. Ama tabi başlangıçtaki duruma göre daha birçok önemli konumları yakaladılar. Dediğimiz gibi iktidar olmak bir güçle oluyor. Sadece sizin arzu etmenizle olmuyor.” (bkz.EK.B11).

Anlaşıldığı üzere Yazıcıoğlu iktidarı hedefleyerek bir parti kurmamıştır. Parti kurması neticesinde iktidar olmak istemiş ama parti kurarken illa iktidar olacağız gibi bir ihtirası olmamış ve bu hususu da çok takılmamıştır. Fakat o partisi ile savunduğu düşünceleri, gittiği yolun düzgünlüğünü ve dava arkadaşlarının bu yöndeki eğilimlerine çok önem vermiştir. İktidar olmak için de çok çaba sarf etmiş, üzerine düşeni yapmıştır. O kendisine göre üzerine düşeni yaptığını belirterek inançlı biri olmasından dolayı neticeyi Rabbinden beklemeyi tercih etmiş ve bu tercihi değiştirecek hiçbir farklı yola sapmamış, o yolları aramamıştır. Bir sonraki başlık altında onun siyasi ahlakını incelerken, iktidar olma meselesi daha iyi anlaşılacaktır.