• Sonuç bulunamadı

Muhsin Yazıcıoğlu’nun ailesi tasavvuf geleneğinden gelen, çiftçilikle uğraşan mütedeyyin bir aileydi. Yazıcıoğlu’da kendisini bu hususta yetiştirmiştir. Yazıcıoğlu, At binmeyi ve çiftlikteki işlerle uğraşmayı çok seven bir çocuk ve biraz da hiperaktif bir yapısı vardı. Hiperaktif olmasından dolayı okuldaki öğretmenlerinden birisi babası Halit Bey’i çağırtarak: “Bu çocuğu okuldan al, çiftçilikle uğraşsın.” Demiş ve babası da öğretmeni dinleyerek eve gelip durumu annesi Fidan Hanım’a da izah etmiştir. Halit Bey, sabah olup evden oğlu ile çiftçilik işlerini yapmak için çıkarken, Fidan Hanım kapıya dikilir ve “Eğer bu çocuğu okula göndermezsen seni Allah’a şikâyet ederim” der ve dua etmek için ellerini semaya açar. Halit Bey hanımının ağzı dualı bir kadın olduğunu bilmesinden ötürü tedirgin olup: “Tamam o zaman gitsin okula ama söyle de biraz daha az hareketli olsun, iyi geçinsin etrafındakilerle”

demiştir. Muhsin Yazıcıoğlu böylece okul hayatına devam etmiştir. (bkz. EK. B.12).

Yazıcıoğlu ilk ve ortaokulu bitirdikten sonra Lise eğitimi için her gün beş kilometre gidiş beş kilometre dönüş yolunu kat ediyor ve eğitimine devam ediyordu.

(bkz.EK.B.12). Yine bu dönemlerinde Genç Ülkücüler Teşkilatı’na katılmıştır.

(Güneş, 2019: 11). Ülkü Ocakları’na beraber intisap eden beş arkadaşı vardı ve bu beş arkadaşın özellikleri vardı. Bunların bir hedefi vardı. Hedefleri bozkurtlar çiftliği kurmak. Bunların hayallerinde birisi doktor olacak insanları kurtaracak, birisi veteriner olacak hayvanları kurtaracak, birisi jeoloji mühendisi olacak o kıraç topraklara su getirecek, birisi ziraat mühendisi olacak bitkileri, çiçekleri, ağaçları kurtaracak diğeri de öğretmen olacak. Muhsin Yazıcıoğlu liseyi bitirip Sivas birincisi olarak üniversiteyi kazandığında tıp okumak istemiştir fakat o beş arkadaştan birisi bir önceki sene tıpı kazandığı için kendisine diğer dört meslekten birini seçim hakkı kalmıştır. Hem bu sebepten hem de atları çok sevmesinden dolayı veterinerlik fakültesini tercih etmiş ve Ankara Üniversitesi’ni kazanmıştır. (bkz.EK.B.12).

Katılımcıların yorumlarına göre, Muhsin Yazıcıoğlu ailesinden almış olduğu eğitim ve okul yıllarındaki başarıları ile küçük yaştan itibaren ilme ve eğitime ne kadar önem verdiğini göstermiş ve idealleri olan bir genç imajı çizmiştir. “Son derece entelektüel, muhafazakârlığının yanında okuyan bir insan sıfatıyla öne çıkmış biridir.” (bkz.EK.B9). “Muhsin Bey çok kitap okuyan birisiydi. Her kesimden kitap okurdu Das Kapital’i de okuyan Cemil Meriç’i de okuyan bir adamdı.”

(bkz.EK.B12). “Sadece kendi davasını destekleyecek kitapları değil zıt görüşlü hatta çok daha değişik konulara sahip kitaplar okurdu. Bu anlamda entelektüel bir yapısı vardı. Her lider entelektüel olamaz, o derinlik kendilerinde yoktur. Yazıcıoğlu’nun yazılarında derinlik vardı. Şiir yazabilen birisiydi. Bu anlamda estetik bir yanı da vardı.” (bkz.EK.B16).

Yazıcıoğlu İmam-ı Gazali, Seyit Ahmet Arvasi, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Mehmet Akif Ersoy gibi yazarlara çok önem vermiş ve kitaplarının çoğunu okumuş biridir. O aynı zamanda farklı kitaplar, farklı yazarları da okumaya meraklı biridir. Hatta bir dönem Yunan felsefesine merak sarmış okumuş ve değerlendirmelerde bulunmuştur.

(bkz.EK.B4).

Serdar Arseven Yazıcıoğlu’nun farklılığına değinirken şu sözleri sarf etmiştir:

“Bizde, bir büyük edebi ve fikri şahsiyet, kendisini takip edenleri etkiler, onu adeta

rengine boyar. Rahmetli Muhsin Başkan, Rahmetli Necip Fazıl’dan, Rahmetli Nurettin Topçu’ya, Rahmetli Mehmet Akif Ersoy’dan Rahmetli Cemil Meriç’e kadar birçok aydının eserlerini derinlemesine okumuş, tahlillerde bulunmuştu ama onda bir başkasının izini göremiyordum. O başka idi, kendisi idi.” (bkz.EK.B20).

Muhsin Yazıcıoğlu’nun aydın biri olarak tanımlarken Avukat Hasan İlter şu cümleleri kurmuştur: “Aydın görüntüsü vermeye hiç tevessül etmedi. Ama Türkiye ortalamasının çok üzerinde kitap okurdu. Yusufiye’de Kur’an ve Hadis konusunda çok okuma yapmıştı. Bilgiye çok önem verirdi. Ülkü Ocaklarında Genel başkan olmadan önce Yıldırım Bayezid Öğrenci Yurdunda başkanlık yapmıştı. O zaman yurtta bilgi yarışmaları ve seminer faaliyetleri düzenlerdi. Herkesin görüşüne itibar ederdi. Ama çok mürekkep yalamış arkadaşları daha bir itinayla dinlerdi.”

(bkz.EK.B8). Buradaki Yusufiye’den kasıt Yazıcıoğlu’nun hapishane yıllarıdır.

Yazıcıoğlu çok kitap okuyan ve iyi analizler yapabilen bir liderdir. Nitekim yakınlarından biri olan Gülperi Yıldırım Çalının yorumları şu şekildedir: “Muhsin Yazıcıoğlu çok okuyan, hayat tecrübesi olan ve ileri görüşlü bir insandı. Olayları iyi analiz edebilen bir yapısı vardı. Mesela, Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili daha gerçekleşmeden bize bahsetmiş ve İsrail’in o bölgede bir projesinin olduğunu ve Türkiye’ye zarar verebileceğinden bahsetmişti. Fikirleri çağın çok ilerisinde olan birisiydi.” (bkz.EK.B14).

Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül öncesinde de bazı röportajlarında gençlik için önemli uyarılarda bulunmuştur hatta Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e mektuplar yazarak ülkenin gidişatını değerlendirmiş ve ülke içerisinde dış ülkelerin ajanlarının dolaştığından ve anarşinin giderek artmaya başlamasından dolayı tedbirlerin alınmasını talep etmiştir. (Güneş, 2019: 39). Recep Kırış’ın bu husustaki yorumu şu şekildedir: “Muhsin Bey, küçük yaşlardan itibaren idealist, vatansever olarak yetişip gelen bir insandır. 12 Eylül öncesi sağ sol çatışması diye isimlendirilen o dönemde bu çatışma ortamının ülkeye zarar vereceğini gören bir insan ama o dönem şartları içerisinde buna mani olmak çok kolay olmadığı bir gerçektir.” (bkz.EK.B11).

Muhsin Yazıcıoğlu 12 Eylül Askeri Darbesinden sonra 7.5 sene hapishane hayatı yaşamış ve bunun 5.5 senesini hücrede geçirmiş birisidir. O uzun yıllar yaşamış olduğu cezaevinde çok fazla kitap okumuş, kitap okumaya teşvik etmiş ve

dini ibadetlerini asla terk etmemiş birisidir. Cezaevinden çıkarken arkadaşları ile birlikte 3100 sefer Kur-an-ı Kerim’i hatim etmişlerdir. (Güneş, 2019: 44).

İlker Kayalıoğlu’na göre Muhsin Yazıcıoğlu bir medeniyet tasavvur etmişti.

Onun bir ideali vardı. Gençleri ve dava, parti arkadaşlarını hedeflediği yöne yönlendiriyordu. Kayalıoğlu bu husustaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:

“Muhsin Başkan, daha yirmili yaşlarda “Bir elinde Kuran, bir elinde bilgisayar olan bir gençlik istiyorum’’ diyerek, gençliğin ve ülkenin geleceğinin ancak bilinçli ve aydın bir toplum oluşturularak gerçekleştirilebileceğine inanan bir insandı. Ülke insanının kavga etmemesi için çok çaba sarf ederken, uluslar arası güçlerin operatif hamlelerine karşı daima teşkilatını ve tesir alanını uyarmıştır. Sokak çatışmalarından ve kamplaşmalardan devletin ve milletin zarar görmemesi için çabalamıştır.

Gençliğin sanat ile bilim ile uğraşması gerektiğini ifade etmiş ve muasır medeniyetler üzerinde bir gelecek tasavvuru ortaya koymuştur.” (bkz.EK.B18).

Abdullah Gürgür’ün deyimiyle “Yüzü kavruk bir Anadolu çocuğu” gibi gözüküyordu, Muhsin Yazıcıoğlu dışarıdan bakılınca. Fakat Yazıcıoğlu’nun fikri ve idealleri incelendiğinde ve irdelendiğinde çok ciddi bir entelektüel boyutunun olduğu ortaya çıkmaktadır. Genç yaşında sayıca çok yüksek ve eylem potansiyeli de çok yüksek olan bir genç nesli yönlendirebiliyor olması, lise yıllarından başlayarak dergi ve gazetelere yazı gönderiyor hatta dergi çıkarıyor olması, cezaevinde geçirdiği yıllar boyunca kitap okumaya ve düşünmeye çok fazla zaman bulması neticesinde bir aydın kimliği ortaya çıkmaktadır. (bkz.EK.19). Remzi Çayır’ın bu husustaki şu yorumu da çok önemlidir. “Çok okuyan bir insan çok sorgulayan bir insandı Yazıcıoğlu. Var olan durumu, hali geçmişiyle birlikte sorgulayabilen insanlar aydınlardır. Nedeni, niçini sorgulayan bir insandı. Hapishane öncesinde de hapishane yıllarında da sonrasında da çok yoğun olduğu dönemlerde de okuyabilmeyi hiç bırakmamış bir insandı. Kendi konuşmalarını da çoğu zaman kendi yazan bir siyasetçiydi. Genelde siyasiler konuşmalarını danışmanlarına yazdırırlar. Farklı düşüncelere, farklı bakış açılarına önem verir ve dinlerdi. Görüşleri hoşuna gitmese bile hemen reddetmez sonuna kadar dinler ve ne söylemek istediklerini anlardı. Çok farklı kitaplar okurdu.” (bkz.EK.B16).

Muhsin Yazıcıoğlu’nun çok farklı türde kitaplar okuduğuna Orhan Aslan’da şu şekilde bir yorum yapmıştır: “Çok enteresan ben Muhsin başkanın odasına

gittiğimde akademisyenlerin ya da o konuda uzman kimselerin okuması gereken çok üst seviyede kitaplar görürdüm. Hatta bazılarını alırdım, o hem almayı severdi hem vermeyi severdi, aldığım zaman da bir şey demezdi. Zaman zaman da düşünürdüm bu kadar çok üst seviyede kitabı kendi konusu değil ki yani enerji politikası, su politikası, para politikası gibi çok üst seviyede dünya çapında olayları takip eder, araştırırdı. Öyle bir adamdı, farklı bir insandı.” (bkz.EK.B10). Okumuş olduğu bu dünya çapında araştırma kitapları neticesinde ülkenin gidişatına dair de yapmış olduğu tutarlı konuşmaların sebebini bu yönü ortaya koymaktadır.

Mustafa Destici, Muhsin Yazıcıoğlu’nu bir aydın kimliğinde değerlendirirken onun akademisyen olmadığını, değerlendirme yaparken yapmış olduğu işi gereği muadilleriyle değerlendirilmesi, kıyas edilerek onun ne kadar önemli bir fikir adamı olduğunun bu şekilde anlaşılacağını savunmuştur. (bkz.EK.B7). Kesinlikle doğru ve değerlendirme yapılırken dikkat edilmesi gerekilen bir husustur.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun aydın kimliğini değerlendirirken şüphesiz onun ülke siyaseti ve devlet için ne kadar önemli bir şahsiyet olduğu aşikârdır. Toplumda insanları okumaya, eğitime, idrak etmeye, farklı düşünmeye, eleştirmeye ve soruşturmaya bireyleri yönlendirenler şüphesiz aydın kimselerdir. Doğru bilgiyi elde etmek insan yaşamı için çok önemlidir. Muhsin Yazıcıoğlu’da yukarıdaki yorumlara bakılarak insanları okumaya, öğrenmeye, eğitmeye, kültürlü olmaya, vatanını ve milletini sevmeye ve onlar için bu fikriyatta çalışmaya yönlendirmiştir. Kendisi ile ilgili Mahir Damatlar şu cümleleri aktarmıştır: “Biz onu aydın ve ya entelektüel olarak değil de derin milletin içinden gelmiş, derin milletin irfanını taşıyan, münevver bir insan olarak değerlendirebiliriz. Yani, bir taraftan babasının evinde ineği, buzası, tavuğu olan, tarlası sapı, samanı olan bir taraftan da Türkiye’nin bütün meselelerine vakıf, hem bölgedeki bütün dertlere vakıf hem de dünyadaki birçok meseleye vakıf ve onu milletin gözlüğü ile en iyi şekilde yorumlayabilme kabiliyetine sahip bir münevver. Yani derin milletin temsilcisi, derin milletin vicdanı, derin milletin sözcüsü diyebiliriz.” (bkz.EK.B2).