• Sonuç bulunamadı

Il. KORKULU GEÇİT

V. MUHALEFETLE İLK ÇATlŞMALAR

Meydanı böylesine boş bulan DP alt kademeleri, hükü­

metin kabul ettiği "devri sabık yaratmamak" (eski dönem­

den hesap sormamak) ilkesinden geri dönülmesi için üst kadernelere baskı yapmaya başladı. Bu baskılar sonucunda 20 Ekim' de, 165 delegenin katılmasıyla danışma niteliğinde bir kongre toplandı. Delegeler hükümetin daha sert olması için baskıda bulundular. Demokrat Parti, daha muhalefette iken bu çeşit haskılara maruz kalmış ve bölünme pahasına da olsa üst kademeler bunlara daima karşı koymayı bilmişlerdi.

Bu sefer de öyle oldu. Hükümet aşırılıklara gitmeyi reddet­

ti. Ancak örgütün bu baskısının başarılı olmadığına bakıp önemsizliğine hükmetmek yanlış olur. Sonradan DP'nin ba­

şına gelen birçok felaketin bir sebebi de örgütün sertlik yö­

nündeki bu sürekli baskısıdır.

Millet Meclisi'nin Dokuzuncu Dönem çalışmalarının başlamasıyla on yıl sürecek olan Demokrat çoğunluklu mec­

lisierin olağan toplantıları da başlamış oldu. Artık Çankaya Köşkü 'nde Demokrat Parti'yi zafere götüren başkan oturuyor­

du. Büyük Millet Meclisi'nin yeni dönem çalışmaları, 1 Kasım

6 Cumhuriyet, 5 Eylül 1 950.

94 1

Cem E roğ u l D e m o k rat P a r t i

1950' de, onun nutkuyla açılmıştı. Bu nutkunda Bayar, esas itibariyle, hükümet programında söylenmiş olan şeyleri tek­

rarladı. "Şimdilik" kibrit, bira, rakı, konyak, likör ve av malze­

mesinin devlet tekelinden çıkarılarak serbest ticarete bırakıl­

masının uygun görüldüğünü, özel girişimin destekleneceğini, bütün iktisadi gücün birinci derecede tarım üzerinde yoğun­

laştırılacağını, Amerika ve Batı ile ilişkilerin sıkılaştırılacağı­

nı vs. söyledi ve bu arada, "hususi teşebbüsü esas tutan serbest bir ekonomi nizarnında işçinin grev hakkını ve teşkilatıanma hürriyetini tanımak icap ettiğini" de hatırlattı.7

Meclisin ilk günlerinde çalışmalar sakin bir hava içinde geçti. Zaten CHP hem son derece ufalmış, hem de sinmiş durumdaydı. Fakat DP milletvekillerinin zafer sarhoşluğu havayı zaman zaman bulandırıyordu. Örneğin, mecliste dil konusu görüşülürken, bir DP milletvekili muhalefete öyle­

sine hakaret etti ki, Halk Partililer yeni toplantı yılının on beşinci gününde meclisi terk etmek durumunda kaldılar. DP milletvekili Gazi Yiğitbaş Halk Partilileri kastederek: "Türk dilini bozdular. İnsanın bu adamların kanından, milliyetin­

den şüphe edeceği geliyor" demişti. 8•9

7 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: IX, Toplantı: 2, C. 2, (01 . 1 1 . 1951), s. 3-13.

8 Cumhuriyet, 16 Kasım 1950.

9 Olayların kronolojisini gözden kaçırmamak için burada şu noktaya dikkati çekmekte yarar vardır: O sırada kamuoyu, bu gibi küçük kavgalardan çok, Kore Savaşı ile meşguldü. Türk birli�i Kore'ye varmış, ama henüz savaşa katılmamıştı. Durum Batılıların lehine gelişti�inden, çok fazla endişe de duyulmuyordu. Fakat Kasım sonunda Çin'in savaşa girmesiyle durum de­

ğişti ve kısa zamanda Türk kuvvetleri feci savaşlara katılmak zorunda kaldı.

Aralık'ın ilk haftasında, 4.000 askerden l .OOO' i düşman tarafından savaş dışı bırakılmıştı. Bunun üzerine Kore, gerçekten Türkiye'nin ulusal savaşı haline geldi. Bütün ülkenin gözleri, dünyanın öbür ucunda emperyalist çıkarları savunmak için kanlarını döken Türk askerlerine çevrilmişti. Sı rası gelmiş­

ken şunu da belirtelim ki, Demokrat Parti iktidarının on yılda işledi�i en büyük suçlardan biri Kore Savaşı'na katılmaktır. Demokratlar, Amerika'ya bağlı olan kendi sınıf çıkarlarını savunmak için, kendi vatandaşlarını Türkiye'nin çıkarına olmayan bir savaşa sokup kırdırmayı gönül rahatlı�ı

Y ü k se l m e D ö n e m i

ı 95 VI. BEYAZ YILDIRI (TERÖR)

Başta Demokrat Parti iktidarı olmak üzere Türk burjuva­

zisi, öteden beri antikomünizm silahını kullanmıştır. Fakat bu dönemde, Kore Savaşı'ndan da yararlanılarak, bu ideolo­

jik mücadele bir İsteri derecesine vardırılmıştır. O günler­

de, en ilerici tanınan basın bile kendini girdaba kaptırıyor, durmadan "kızıl sürüler" den, " kızıl ajanlar" dan, "vatan ha­

ini komünistler" den bahsederek kamuoyunu kışkırtıyordu.

Hükümet de, bir yandan "komünist avı"nı geliştirirken, öte yandan ülkenin düşün hayatını bağmak üzere faşizan kanun tedbirleri hazırlıyordu. Türkiye'de gerçekleştiritmiş olan en geniş çaplı komünist "toplama"larından biri bu dönemde yer alıyor. 13 Ocak 195l'den başlayarak "komünistler" onar, yirmişer, hatta ellişer kişilik gruplar halinde tutuklanıyor­

lar. Yaratılan heyecanı sömüren DP Hükümeti, bu arada yeni baskı kanunları çıkarmak için hummalı bir faaliyet içine giriyordu. Türk Ceza Kanunu'nun 141. ve 142. maddelerini değiştirecek olan "Demokrasiyi Koruma Kanun Tasarısı", ilk tutuklamalardan on üç gün sonra adalet komisyonuna veriliyordu. Tasarının konuşulması sırasında bazı milletve­

killeri ölçüyü öylesine kaçınyarlar ki, komünistler için ölüm cezasını isteyenler bile ortaya çıkıyor. Ölüm cezası teklifi, adalet komisyonunda ancak beşe karşı sekiz oyla reddedi­

liyor.ıo Bu manzara, Demokrat Parti'nin Türkiye'de

yerleş-ile göze almışlardır. Aslında bu suç sadece Demokratların değil, çıkarını Batı'nın dürneo suyuna girmekte bulan bütün Türk burjuvazisinindir.

lO Daha sonra, 1951 yılının Kasım ayında yapılan görüşmelerde milletvekille­

rinin çoğunun ısrarıyla ölüm cezası dahi kabul edilmiştir. Cumhuriyet, 29 Kasım 1 95 1 . Ancak bağlandığı şartın gerçekleşmesi o kadar zordu ki bu ka­

bul bir fiili ret anlamına gelir. Gerçekten de, ölüm cezası, sadece, komünist derneklerin "birkaçını" birden sevk ve idare edenler için öngörülmüştü. bkz.

3 Aralık 1951 günlü ve 5844 sayılı "Türk Ceza Kanununun 141 ve 142 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun". RG. 7979, ll Aralık 195 1 .

96 1

C e m E roı') u l • D e m o k r a t P a r t i

tirrnek istediği demokrasinin nasıl bir demokrasi olduğunu bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyordu. Bu demokrasi öyle bir demokrasi idi ki, İzmir Puan'ndaki Çek pavyonunda

"Çekoslovakya'da İşsizlik Yok", "İşçiler Eğleniyor" gibi lev­

halar asıldı diye, Çekoslovakyalı pavyon müdürü komünizm­

den sanık olarak mahkemeye verilebiliyordu. Türkiye'nin

"ilerici" gazetesi Cumhuriyet de, "Çekoslovakya'da toprak, toprağı sürenindir! levhası, komünist propagandasından başka ne ifade eder?"11 diyerek bu icraatı savunabiliyordu.