• Sonuç bulunamadı

Ne var ki, Yükselme Dönemi'ni, tamamen pürüzsüz bir dönem olarak kabul etmek de yanlıştır. Aksine, DP'nin ilk çürüme emareleri, iktidarının daha bu birinci döneminde belirmeye başlamıştır. 1950-1954 dönemi hakkında tam bir değerlendirmeye varahilrnek için, bunları da kısaca gözden geçirmek gerekir.

Bu dönemde, DP'nin en parlak başarılarının iktisadi alanda olduğu söylenmişti. Oysa daha dikkatli bir inceleme, bu başarıların dahi, aslında fevri bir şahlanış, göz boyayı­

cı bir saman alevi niteliğinde olduğunu gösterir. Gerçi DP iktidarı, milli gelirimizi önemli bir oranda artırmayı başar­

mıştır. Ancak, bilindiği gibi basit bir milli gelir artışı, gerçek bir kalkınma değildir. Kalkınma, esasında, bütünüyle bir yapı değişikliği demektir. Bunu sağlamadan, iktisadi alanda ahenkli ve hızlı bir gelişim temposu tutturmak olanaksızdır.

DP'nin ne yapamadığını daha iyi anlayabilmek için, bu yapı değişikliğinin niteliğini kısaca belirtmek yararlı olacak­

tır. Bilindiği gibi, gerçek bir kalkınmanın belkemiği, başta ağır sanayi olmak üzere, sanayi kesiminin geliştirilmesidir.

Sanayi esas hedef olduğuna göre, ekonominin diğer kesimleri de buna göre düzenlenmelidir. Bu düzenlemenin başta gelen konusu tarım kesimi olacaktır. Tarımda reform başlıca iki amaca yönelecektir: Birincisi, sanayinin finansman ihtiyacı­

nı karşılayacak bir fazlanın üretilmesini ve sanayi kesimine aktarılmasını sağlamak; ikincisi, tarımdan bir kısım nüfusu, işgücü ihtiyacını karşılamak üzere sanayi alanına kaydırmak.

Azgelişmiş ülkelerde, büyük kapitalist işletmecilikle tarımda bu hedefleri gerçekleştirmek mümkün olmadığı için, toprak reformu iktisadi kalkınmanın vazgeçilmez şartı olmaktadır.

Hem sadece tarım sektörü değil, ekonominin diğer faaliyet

136 1

C e m E roğ u l • Demokrat P a r t ı

alanları da sanayileşme hedefine uydurulmalıdır. Özellikle sermayenin biriktiği ticaret alanını yeniden düzenlemek ve buradan sanayi kesimine sermaye aktarmak gerekir. Bunun için ise, dış ticaret, bankacılık, sigortacılık, vs. gibi alanlar toplumun emrine verilmelidir. Ayrıca, bütün bunları ahenk­

li bir şekilde gerçekleştirmek için merkezi bir planlama sis­

temine gitmek şarttır. Bu bakımdan, emredici plan kalkın­

manın olmazsa olmaz şartı olmaktadır. Kısaca belirtilen bu tedbirler, kalkınma için gerçekleştirilmesi zorunlu yapı de­

ğişiklikleri hakkında bir fikir vermeye yeter. Açıktır ki, bu tedbirlerin gerçekleştirilmesi toplumdaki mülkiyet ilişkile­

rinin değiştirilmesini gerektirecektir. İşte bu yüzdendir ki, bu mülkiyet ilişkilerinden yararlanan sınıfların, iktisadi kal­

kınınayı sağlamalarına olanak yoktur. Demokrat Parti 'nin iktisadi hamlesinin çarptığı başlıca duvar da buur.

Bu açıklama ışığında DP'nin iktisadi girişimlerini ye­

niden değerlendirirsek, manzaranın yüzeydeki ihtişamını (görkemini) tamamen kaybettiğini görürüz. Gerçi DP, tarım kesimi lehine küçümsenemeyecek tedbirler almıştır. Ancak, mülkiyet ilişkilerine dokunmadığı, yani toprak reformuna yanaşmadığı için, bunlar geniş ölçüde ters sonuçlar vermiştir.

Toprak dağıtılması, meraların daraltılması, kredilerin artırıl­

ması, tarımsal fiyatların yükseltilmesi vs. her şeyden önce bü­

yük toprak sahiplerine yaramıştır. Bu destek, ağaların kapita­

list çiftçi haline gelmesini kolaylaştırmakla birlikte, tarımda etkili bir vergilerneye gidilememesi sonucunda, bu yeni kapi­

talistlerin kazancı sanayi kesimine aktarılamamıştır. Böylece, üretimin artması, daha çok lüks harcamaları teşvik etmiş, gerçek bir kalkınmaya dayanak olamamıştır. Bu plansız ted­

birlerin açıkça zararlı sonuçları da olmuştur. Bir kere, tarıma kitle halinde traktör sokulması, ormanları koruma vs. gibi

Yü k s e l m e D ö n e m i

1 137

önleyici tedbirler de ihmal edildiği için, yaygın bir aşınınaya yol açmıştır. İkincisi, makineleşme, yerli sanayiyle değil, itha­

lada beslendiğinden, ekonominin dışa bağlılığını artırmıştır.

Bunların dışında, tarımsal kredi ve fiyatların artışı enflasyo­

nİst bir baskı doğurmuştur. Nitekim 1950-1954 döneminde, fiyatlar genel seviyesinde % 21'lik bir artış olmuştur.4 Böylece, sonraki yıllarda baş edilemez duruma gelecek olan enflasyo­

nun ilk tohumları bu dönemde atılmıştır.

DP'nin diğer alanlarda giriştiği hamielerio de bazı olum­

suz sonuçları olmuştur. Yol ve köprü inşaatının gerçekten yararlı bir girişim olduğu daha önce belirtilmişti. Ancak bu­

nun ihale mekanizması aracılığıyla gerçekleştirilmesi, hem maliyetlerio şişirilmesine hem de hazinenin sırtından büyük vurgunlar vurulmasına sebep olmuştur. Bu türedi zengin­

lerin kazancı da, geniş ölçüde lüks harcamalara ve verimsiz aracılık faaliyetlerine akmıştır.

Aynı şekilde, sanayi alanındaki girişimler de parti­

cilik ve adam kayırma yüzünden oldukça örselenmiştir.

Fabrikaların kuruluş yerleri, iktisadi ölçütlerden çok oy kaygısıyla saptanmış, böylece inşa ve üretim maliyeti ge­

reksiz yere artırılmıştır.

DP'nin iktisadi hamlelerini gölgeleyen diğer bir nokta, para miktarının artırılmasının, iktisadi gelişimi sağlaya­

cak başlıca araçlardan biri olarak kullanılmış olmasıdır.

Gerçekten de, 1950-54 döneminde para arzı % 82 oranın­

da artmıştır.5 Üretim geliştikçe, bu artış bir tehlike yarat­

mamıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde üretim düşünce para arzının düşürülememesi enflasyonun başta gelen se­

beplerinden biri olmuştur.

4 Kalkınma Planı, s. 2 1 . 5 a.k., s. 21.

138 j

Cem Eroğ u l Demo krat Parti

DP'nin iktisadi kalkınınayı gerçek anlamında benimse­

memesinin önemli bir sonucu da, plan fikrinin reddidir. On yıllık iktidarı boyunca Demokrat Parti, planlı bir ekono­

miye geçmeyi hiçbir zaman kabul etmemiştir.6 Başlangıçta bazı milletvekilleri bu hususta girişimlerde bulunmuşlar, ancak hükümet bunları daima geri çevirmiştir. Örneğin, 22 Ocak 1952'de, DP Grubu hükümetten plan yapılmasını istemiş, hükümet ise 5 Şubat'ta buna verdiği cevapta plana gerek olmadığını bildirmiştir. Bu konunun görüşülmesi sı­

rasında, Ekonomi ve Ticaret Bakanı Muhlis Ete, "Hükümet üretimden tüketime kadar uzayacak bir plan tanzim edi­

lerneyeceği kanaatindedir" diyerek/ DP iktidarının bu ko­

nuda ne kadar ilkel bir zihniyette olduğunu açıkça gözler önüne sermiştir.

1954 seçim kampanyası, Demokrat Parti'nin plan ko­

nusundaki fikrini anlamak için güzel fırsatlar vermiştir.

Örneğin, 21 Nisan 1954'te, Trabzon'da yaptığı bir konuşma­

da Menderes, İnönü'ye çatarak şöyle diyor: "Bir de sanayi bahsinde onların dediklerine bakınız: Sanayi kurmak mut­

laka bir plan işi imiş ... Sanayi için lazım olan sermayenin bu­

lunmasını ancak esaslı bir program, bir plan kolaylaştırır­

mış ... Görüyorsunuz: Hala totaliter iktisadiyattan, totaliter memleketlerdeki beş yıllık planlardan bahsetmektedirler.

Acaba Avrupa sanayii, büyük Amerikan ekonomisi de beş senelik planlarla mı kuruldu? Böylesine fikirler karşısında diyeceğimiz şudur: Ya efkan kışkırtmak için mahsus böyle konuşuyorlar, yahut da iktisadi görüşleri hakikaten bu kadar

6 Sadece 1960'a doğru, yani iktidannın son aylarında, DP'nin iktisadi devlet teşekküllerinin yatırımlarını ortak bir programa bağlamak için bazı çabala­

ra girişliğin i görüyoruz. Ancak 27 Mayıs olduğunda bunlar henüz bir sonuç vermemişti.

7 Cumh uriyet, 6 Şubat 1952.

Y ü k s e l m e D ö n e m i

1

iptidai [ilkel] bir seviyede mıhlanıp kalmıştır."8 Görüldüğü gibi, DP'ye göre, iktisadi kalkınmanın herhangi bir yapı de­

ğişikliği ile ilgisi yoktur. Böyle bir anlayışın ise, kendi iflası­

nı beraberinde taşıdığını, sonraki olaylar bir kere daha ispat edecektir.

Bu dönemde, DP hareketinde beliren gölgeler bunlardan da ibaret değildir. DP'nin bürokrasi düşmanlığı, kısa zaman­

da çığırından çıkmış ve aydınlada halkın arasını açmaya yönelik tehlikeli bir oyun halini almıştır. Bu ayrılığın derin­

leşmesi ise, daima ülkenin aleyhinedir. DP ayrılığı körükle­

mekle, halkın kendi çıkarlarını savunacak gerçek sözcülere kavuşmasını iyice zorlaştırmıştır. Bundan başka, halkın his­

lerini okşamak gerekçesiyle, Atatürk devrimlerinden ödün­

ler verilmesi bir geri adım olmuştur. Gerçi, altyapıya göre ileride olan birtakım üstyapı kurumlarının bu altyapıya uy­

durulması, ilk anda çoğunluk için ferahlatıcı bir etki yaratır.

Ancak bu tutum, uzun vadede toplumun ileriye götürülmesi bakımından gerici bir nitelik taşır.

Nihayet, Yükselme Dönemi'nde, siyasal ve ideolojik alanlarda da birtakım çürüme belirtileri görülmüştür. Bu dönem, siyasette sertleşmenin ve keyfiliğin ilk çıkışiarına tanıklık etmiştir. Muhalefet döneminde yapılan bütün va­

atlerin aksine, antidemokratik kanunlara ilişilmediği gibi, mevcut kanunlar da sertleştirilmiştir. Gerçi parti, iktidara gelir gelmez liberal bir basın kanununun kabulünü sağla­

mıştır. Fakat bu olumlu girişim, bir istisna olarak kalmış­

tır. Gerçekten de Demokrat Parti, bu dönemde aldığı bir­

çok tedbirle sertleşme ve keyfilik yolunda olduğunu açıkça göstermiştir. Örnek olarak: 1951 ve 1954 yıllarında yapılan değişikliklerle Ceza Kanunu'nun bazı hükümleri

sertleşti-8 Erer, a.g.k .. s. 219.

1 40

ı

Cem E roğ u l • Demokrat P a r t ı

rilmiştir; genel seçimlerden önce kabul edilen bir kanun­

la basındaki liberal rejime önemli bir darbe vurulmuştur;

195l'de kabul edilen resmi ilanlar kararnamesiyle bu alan­

da tam bir keyfiliğe yol açılmıştır; CHP'nin maliarına sor­

gusuz sualsiz el konmak suretiyle bu keyfiliğin diğer bir ör­

neği verilmiştir; ikinci muhalefet partisi, sudan bir bahane ile kapattırılmıştır; sola karşı gerçek bir terör (yıldırı) ya­

ratılmıştır vs. Sadece birer örnek olan bu davranışlar dahi, DP'nin daha 1950-1954 arasında bir baskı rejimine kayma eğilimleri içinde olduğunu göstermeye yeter.

DP'de başlayan çürümenin son bir belirtisi de, parti için­

de demokrasinin artan bir saygısızlığa uğramasıdır. Normal olarak 1953'te büyük kongrenin toplanması gerekirken, yö­

neticiler buna yanaşmamışlardır. Bundan başka, parti içinde bütün itirazcı sesler amansızca susturulmuştur. Nihayet bu dönemde, DP ile Menderes'in özdeşleşmesi süreci başlamış­

tır. Böylece, demokrasinin daha da örselenmesine ve parti içinde de keyfi bir idare kurulmasına yol açılmıştır.

Görüldüğü gibi, DP'nin Yükselme Dönemi dahi kara göl­

gelerle doludur. Bunları göz önüne almadan ve sadece başa­

rtlarla yetinerek, bu dönemi sağlıklı bir şekilde değerlendir­

mek mümkün değildir.

III. YÜKSELME DÖNEMİ'NİN İCRAATI IŞICINDA, DP'NİN SINIFSAL TEMELi HAKKINDAKi VA RSAY I M I N DOCRULANMASI

Hatırlanacağı üzere, muhalefet döneminde elde edilen verilere dayanılarak, DP'nin büyük toprak sahiplerinin9 ve

9 IV. Kısmın 4. Bölümünde, "DP'nin yıkılışının sınıfsal anlamı" tartışılırken, bu toprak sahiplerinin niteli�i üzerinde durulacaktır.

Yü k s e l m e D ö n e m i

ı 141

ticaret burjuvazisinin çıkarlarını temsil eden bir parti oldu­

ğu varsayım şeklinde ileri sürülmüştü. Şimdi ise, iktidarı­

nın ilk dört yılında giriştiği icraata bakılarak, bu varsayımın ne dereceye kadar doğrulandığı araştırılacaktır. Bu amaçla, DP'nin, büyük toprak sahipleri, ticaret burjuvazisi, onların tabii müttefiki olan yabancı sermaye için yaptıkları ve bu sı­

nıfların dış ve iç güvenliğini sağlamak için giriştiği çabalar kısaca gözden geçirilecektir.

Daha önce söylediğimiz gibi, Demokrat Parti'nin tarım kesiminin gelişmesi için aldığı önemli tedbirler, aslında bü­

yük toprak sahiplerine yaramıştır. Mevcut mülkiyet ilişki­

lerine dokunmadan gerçekleştirilecek olan her hamlenin böyle bir sonuç vermesini önlemek zaten mümkün değildir.

Gerçekten de, kredi dağıtımı, sahip olunan toprağın bü­

yüklüğüne orantılı olmuştur. Yani büyük kredileri, büyük toprak sahipleri almışlardır. Tarımsal fiyatların yükselmesi, esas itibariyle, çok ürün elde edenlere, yani yine aynı sınıfa yaramıştır. Traktör kullanımının elverişli olabilmesi için iş­

lenen toprağın belirli bir büyüklükte olması gerektiği ve ay­

rıca traktör alımının bir mali olanak işi olduğu malumdur.

Bu yüzden, traktörleri de, büyük çoğunlukla, yine büyük toprak sahipleri almışlardır vs. Köyün lehine alınan, soyut olarak her iyi tedbir, sonuçta, köyün mutlu azınlığına daha çok yaramış ve dolayısıyla köylerde mevcut adaletsizliği daha da artırmıştır: DP'nin bu tedbirleri sonucunda toprak mülkiyetinde merkezileşme görülmesi ve topraksızlar ora­

nının yükselmiş olması rastlantı değildir.

Demokrat Parti'nin, büyük toprak sahipleri ve özellikle ağalar lehine aldığı diğer önemli bir tedbir, Köy Enstitüleri'ni tasfiye hareketini tamamlamak olmuştur. Bilindiği gibi,

ens-142 J

Cem E r o ğ u l D e m o krat P a r t i

titülerin amacı, yoksul köylü nüfusun okumasını ve kendine yarayacak belli konularda uzmaniaşmasını sağlamak sure­

tiyle, bu topluluğun kalkınmasına hizmet etmekti. Ne var ki, yoksul köylünün uyanması, sonuç itibariyle, onu ağalığa ve köydeki adaletsizliğe karşı bilinçli bir mücadeleye kaçınıl­

maz olarak sürükleyecekti. Ne yapıp yapıp bunun önlenmesi gerekti.

Köydeki mutlu azınlığı tehdit eden bu potansiyel

"tehlike"nin tasfiyesi, aslında 1946'da Reşat Şemsettin Sirer'in milli eğitim bakanlığı zamanında başlamıştı. Sirer, iki yıl süren bakanlığı sırasında enstitüleri yozlaştırmak için elinden geleni yapmış ve bu politika Halk Partisi ikti­

dardan düşüneeye kadar devam etmişti. DP'nin ilk iktidar yılında bakan olan Tevfik İleri zamanında ise, yaziaştırma yetersiz bulunup enstitüleri ortadan kaldırmaya yönelindi.

Halkın okumasını sağlayacak olan bu ileri girişimi ezmek için Tevfik tleri, şaşmaz bir taktikle, yine antikomünizm silalıma başvurdu. İleri, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün bi­

nasının kasten orak şeklinde yapıldığını iddia edecek kadar ölçüyü kaçırıyordu.10 Onun sürekli çabaları sonucunda, 1952 yılında enstitüterin adı dahi değiştirildi ve Köy Öğretmen Okulları haline getirildi. Böylece, halkı ileri götürme yolun­

da Türkiye'de yapılan en ciddi girişimlerden biri olan ensti­

tüler tarihe karışmış oldu. 11

Demokrat Parti, iktidarının daha ilk yıllarında, büyük toprak sahiplerinin yanı sıra, ticaret burjuvazisini destekle­

mek için de elinden geleni yaptı. Bir kere, köyün pazar eko­

nomisine açılması, yine mevcut mülkiyet ilişkileri içinde,

lO Cumhuriyet, 12 Mart 1952.

ı ı Enstitüterin yapısı ve tarihi hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. Pay Kirby, Türkiye'de Köy Enstitüleri, Ankara, İmece Yayınları, 1962.

Y u k s e l m e D ö n e m i

1 143

aracı sınıflara yaradı. Bundan başka, DP iktidarı, bu sınıfları doğrudan doğruya desteklemek için tedbirler aldı. Daha önce söylediğimiz gibi, özel girişime yardım etmek üzere Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kuruldu. Ayrıca, resmi ve özel ban­

kalar kanalıyla ticaret erbabına büyük miktarda kredi dağıtıl­

dı. İthalatçıları desteklemek amacıyla dış ticarette geniş ölçü­

de liberasyona gidildi. Ticaret burjuvazisine yapılan bu yar­

dımların, belki onları sanayici haline dönüştüreceğini düşü­

nenler vardı. Ne var ki, zamanımııda azgelişmiş bir ülkenin burjuvazi eliyle kalkmabileceği hayalinde kaynağını bulan bu umut, bekleneceği üzere kısa zamanda eridi. Aracılar, palaz­

landıkça kompradorlaştılar; kısa zamanda büyük kar getiren spekülasyon oyunlarını ve "Batılılaşma" özlemlerini doyuran lüks harcamaları tercih ettiler. Böylece, toplumun sırtından kazandıkları büyük paraların, topluma bir faydası olmadı.

DP iktidarı, temsil ettiğini ileri sürdüğümüz sınıfların komprador niteliğine tamamen uygun olarak yabancı ser­

mayeyi memlekete sokmak için de elinden geleni yaptı. Bu sermayeye kapıları açan üç önemli kanun, daha ilk iktidar döneminde çıkarıldı. Bunlar, bilindiği gibi, 1951 ve 1954 yabancı sermayeyi teşvik kanunları ile yine 1954 tarihli Petrol Kanunu'dur. On yıllık iktidarı boyunca Demokrat Parti'nin, en büyük sadakatle bağlandığı dostluk, yabancı sermaye dostluğu olmuştur.12 Bu da, azgelişmiş ülke

ege-1 2 ege-1 954 seçim kampanyası sırasında, 25 Nisan'da İzmir' de, Menderes'in yaptığı bir konuşmada, DP'nin yabancı sermaye dostlujlu çok açık bir biçimde gö­

rülüyor. Yabancı Sermaye Kanunu dolayısıyla İnönü'nün yaptığı tenkitlere cevap veren Menderes şöyle diyor: "Afrika kabilelerinin kovduğu yabancı sermayeyi gül gibi topraklarımıza sokmak istiyorlar, diyor. [İnönü kastedi­

liyor]. Türk Devleti, Türk Cemiyeti Afrika kabilesi dejlildir. Türk Milleti ' Mau Mau değildir. Mau Mau'lara tatbik edilen usuller Türkiye'de yer bula­

mayacağı için, biz, Mau Mau'ların istemediği yabancı sermayeye Türkiye'de taraftarız. Kendisi bu sözleriyle, bizzat kendi zihniyetinin Mau

Mauların-144 1

C e m E roğ u l Demokrat Parti

men sınıflarının işbirlikçi niteliklerine yeni bir örnek oldu­

ğu kadar, DP'nin bu sınıfların partisi olduğunun inandırıcı bir delilidir.

Üstelik, varsayımımızı doğrulayan deliller bunlardan da ibaret değildir. DP, dış ve iç politikada aldığı birtakım başka tedbirlerle de sınıfsal niteliğini apaçık meydana koymuştur.

Bu dönemde DP'nin dış politikası, bir kelimeyle özetlemek gerekirse, tam bir emperyalizm uyduculuğudur. 1950-54 arasında DP iktidarı Kore'ye asker göndermiş, Türkiye'yi Atiantik ve Balkan Paktlarına sokmuş, Ortadoğu'da em­

peryalist bir askeri blokun temellerini atmış, milli kurtuluş savaşiarına cephe almış, kısacası dünyanın dört bir yanında emperyalizme hizmet etmek için olağanüstü bir çaba har­

camıştır. Amerikan çıkarlarını savunmak için ta Kore'ye asker göndermesi, DP'nin niteliğini göstermek bakımın­

dan tek başına yeterlidir. Bu hareket, Türkiye' deki o dönem iktidarının emperyalizmle tam bir çıkar birliği içinde ol­

duğunu, yani ülkenin egemen sınıfları olan büyük toprak sahiplerini ve ticaret burjuvazisini temsil ettiğini apaçık göstermektedir. Kaldı ki, Demokrat Parti bununla da ye­

tinmemiştir. Türkiye'yi emperyalist askeri blokların üyesi haline getirmiş ve Mustafa Kemal Türkiyesini, milli kurtu­

luş savaşlarının baş düşmanları arasına sokmuştur. Böyle bir dış politikanın kimi temsil ettiği, başkaca bir yoruma gerek göstermeyecek kadar açıktır.

Demokrat Parti, ülke içinde egemen sınıfların güvenliği­

ni sağlayacak tedbirleri almıştır. Muhalefet döneminde işçi sınıfına grev hakkını açıkça vadetmiş olmasına rağmen,

ik-kine benzediğini açıkça ifade ediyor. Cenabı Hak bu memleketi, Mau Mau zihniyetine sahip olan insanların şercinden korusun". Erer, a.g.k., s. 225.

Y ü k se l m e D ö n e m i

1 145

ticları boyunca bu hakkı vermeye hiçbir zaman yanaşmamış­

tırY Aksine, grev girişimlerine daima sert tepki göstermiştir.

Örneğin, Mayıs 1952'de, İstanbul tekstil sendikası izinsiz bir miting, aynı günlerde İzmir' de temizlik işçileri grev yapmış­

lardı. Meclis hemen bu konuları görüşme gereğini duymuş ve bu vesile ile Sarnet Ağaoğlu, "memlekette bir sınıf mücade­

lesinin başlamasına hiçbir zaman meydan verilmeyeceğini"

açıkta belirtmiştir. 14 Hem sadece grev hakkını değil, işçilerin sınıf olarak giriştikleri her türlü toplu hareketi önlerneyi DP görev bilmiştir. Nitekim, 1954 seçimlerinden önce işçiler, bu seçimlerde işçi adayları desteklemek üzere bir İşçi Komitesi kurmaya kalkışınca, savcılık hemen harekete geçip bu girişi­

mi engellemiştir.

Temsil ettiği sınıfların güvenliğini korumak endişesiyle DP, sınıf kavramını daima şiddetle reddetmiştir. Özel girişi­

me dayanan bir kalkınma felsefesinin sınıf mücadelesi fikri­

ni reddetmesi, aslında son derece normaldir. Avrupa bu fikri ancak işçi sınıfının mücadeleleri ve baskısıyla kabullenmek zorunda kalmıştır. İşçi sınıfının gelişınediği sanayileşmemiş bir ülkede, sınıf kavramının reddinin çok daha kolay olaca­

ğı açıktır. Gerçi Demokrat Parti, esas itibariyle oy kaygısıyla ve toplumsal barışı muhafaza etmek endişesiyle, sömürülen sınıflar lehine bazı tedbirler almıştır. Örneğin bu dönemde ücretli hafta tatili kanunu çıkartılmış, ihtiyarlık sigortası ge­

nişletilmiş, ölüm sigortasının oranı yükseltilmiş, birkaç bü­

yük işçi hastanesinin temeli atılmıştır.15 Ancak, işçi sınıfını

1 3 Demokrat Parti 'nin grev hakkı karşısındaki tutumu için bkz. Muammer Aksoy, "Grev Hakkı ve DP", "Grev Hakkı ve Demokrat Parti'nin Oyalama Taktiği ", "DP Grev Hakkını Asla Tanıyamaz", Vatan, 8, ı2 ve 25 Şubat 1959.

14 Zafer, 8 Mayıs 1952.

15 Sarnet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes, İstanbul, Baha Matbaası, 1967, s. l l l.

146 \

Cem t ro � u l • D e m o k r a t P a r t i

bilinçlendirmeye yönelik her türlü sol fikir insafsızca ezil­

miş, işçilerin sınıf olarak bir harekette bulunmamalarına son derece dikkat edilmiştir.

1950-1954 dönemi, Türkiye'de sürdürülen "beyaz terör" ün birçok zulmüne tanık olmuştur. 1 951' de getirilen bir kanunla, Ceza Kanunu'nun faşist 141. ve 142. maddeleri daha da ağırlaştırılmıştır. Aynı yıl, memleketimizdeki en bü­

yük solcu kıyımlarından biri gerçekleştirilmiş, iki yüze ya­

kın solcu düşünür toplu halde tutuklanmıştır. Bu dönemde, halkın bilinçlenmesine yönelik her söz, yazı ve eylem insaf­

sızca kovuşturulmuş, sömürülen sınıfların bilinçlenmesi her türlü vasıtaya başvurularak önlenmiştir.

Bütün bu söylenenler, DP'nin sözcülüğünü ettiği sınıfla­

rı teşhis etmek için, gereğinden de çok veri sağlamaktadır.

Görüldüğü gibi, muhalefet döneminde partinin program,

Görüldüğü gibi, muhalefet döneminde partinin program,