• Sonuç bulunamadı

SON BÜYÜK MÜCADELESİ

V. HÜKÜMETLE MUHALEFETi UZLAŞTIRMA ÇABALARI

21 Temmuz seçimlerinden beri bir türlü dinmeyen, ak­

sine gittikçe şiddetlenen bu anlaşmazlıklar, çatışmalar, öyle bir aşamaya gelmişti ki, uzlaştırıcı bir girişim olmadığı takdirde siyasal düzenin bir çıkınaza sürüklenmesi tehlike­

si belirmişti. Peker Hükümeti'nin gerilerneye niyeti yoktu.

Demokrat Parti'nin ise, hele Hürriyet Misakı'ndan sonra, bunu yapmasına fiilen olanak kalmamıştı. Böyle bir gerile­

me, muhalefet için siyasal ölüm demek olurdu. Durum bu şekilde belirince ancak İnönü'nün uzlaştırıcı bir rol ayna­

yabileceği hususunda genel bir kanaat gelişmeye başladı.

Öte yandan, bir süreden beri birtakım şahsiyetler, partileri birbirlerine yaklaştırmak için girişimlerde bulunuyordu.

Üzeyir Avunduk, Vehbi Koç gibi işadamları,28 Emin Sazak,

27 C. Bayar: " [Sıkıyönetimin] İstanbul'da idame edilmesinin sebeplerinden birisi de, bizim noktai nazarımıza göre, İstanbul matbuatını ve u mumi efkan taz­

yik altında tutmaktır. İstanbul hala müesseseleriyle, neşir vasıtalarıyla bütün memleketimizde birinci derecede bir şehir olmak vasfını muhafaza etmekte­

dir. Orada matbuat baskı altında kaldığı zaman, itiraf etmek mecburiyeti var­

dır ki, bütün memleket matbuatı ve basını tazyik altındadır". a.k., s. 254.

28 Üzeyir Avunduk ile Vehbi Koç'un parti bağları ve meslek durumları şöy­

leydi: birincisi Demokrat Parti'nin Ankara il başkanı ve Ticaret Odası ikinci başkanı, diğeri Halk Partisi Ankara il yönetim kurulu üyesi ve Tica­

ret Odası birinci başkanı idi. Bkz. Müstakil Demokratlar Grubu, Demok­

rat Parti Kurucuları Bu Davanın A damı Değildirler, Ankara, Yeni Matbaa, ı 949, s. 10.

421

C e m E roğ u l D e m o k rat P a r t i

Mümtaz Ökmen gibi siyasal parti yöneticilerF9 bu çabalara aracılık ediyorlardı. Bunların sonucu olarak, 10 Mayıs'ta, Peker'le Bayar arasında bir görüşme yapıldı. 30 Herhangi bir açıklama yapılmamıtkla birlikte hiçbir sonuca vanlmadığı meydandaydı. Bayar'ın sonradan Genel İdare Kurulu'nda aniattıklarından öğrendiğimize göre Peker, seçimlerde ka­

nunsuzluk yapılmadığını, Demokrat Partililere baskı ol­

madığını, ceza ve basın kanunlarının sertleştirilmesinden meclisin sorumlu olduğunu, Demokratların hafiyelerce ta­

kibinin ise hükümetin tabii görevi olduğunu ileri sürmüş­

tü. 31 Bu durumda bir anlaşmaya varılamamış olmasına şaş­

mamak gerekir.

BuaradaİngilizAvamKamarası, TürkParlamentosu'ndan bir heyeti Londra'ya davet etmişti. Heyete, muhalefetten Enis Akaygen ile Fuat Köprülü'nün katılması kararlaştı­

rıldı. Hüseyin Cahit Yalçın'ın başkanlık ettiği bu heyete, Halk Partisi'nden katılanlar arasında Nihat Erim de var­

dı. iddiaya göre,32 iki haftayı aşan bu yolculuk süresinde iki profesör, Köprülü ile Erim, demokrasi hakkında fikir alışverişinde bulunmuşlar ve partiler arasındaki ilişkiler hakkında görüş birliğine varmışlardı. Ne var ki öte yan­

dan, iktidar-muhalefet çatışması da bütün şiddetiyle devam ediyordu. Haziran başında Demokrat Parti Grubu, mecli­

se birtakım kanun teklifleri getirdi. Bunların amacı, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, İskan Kanunu gibi antide­

mokratik kanunların değiştirilmesi, radyodan siyasal

par-29 Emin Sazak, Demokrat Parti milletvekili ve Genel İdare Kurulu üyesi; Müm-taz Ökmen, Halk Partili ve başbakan yardımcısı.

30 Cumhuriyet, l l Mayıs 1947.

Müstakil Demokratlar Grubu, a.g.k., s. 1 1 . 3 2 a.k., s. 1 2.

Demokrat Parti MuhJ i e fette

1 43

tilerin faydalanmasını sağlayacak tedbirlerin kabulü idi.33 Bu teklifierin getirilmesi, ana davalar komisyonunun aldığı kararlara uygundu. Ancak bu kararlara göre, teklifler red­

dedildiği takdirde, Genel İdare Kurulu'na grubu meclisten çekme yetkisi veriliyordu. Böylece endişe bir kat daha arttı ve bunalım doruğa çıktı.

Bunun üzerinedir ki, 7 Haziran'da Bayar'la İnönü ara­

sında bir ayı aşkın bir süreyi kaplayacak bir dizi görüşme başladı. Bunların bazısında Başbakan Recep Peker ve yar­

dımcısı Mümtaz Ökmen de bulundular. Bayar her defasında baskıdan şikayet etmiş, fakat hükümete bunu bir türlü ka­

bul ettirememişti. Ancak İnönü uzlaştırıcı bir rol oynamış ve şikayetleri gidermeye çalışacağını vadetmişti. Görüşmeler bitince Celal Bayar ülke içinde bir yolculuğa çıktı ve Sivas'ta yaptığı bir konuşmada "Cumhurbaşkanından baskının kal­

dırılması için delaletlerini [yardımlarını] rica ettim; her­

halde hükümetle görüştükten sonra olacak, baskının kaldı­

rılacağını hükümetin vadettiğini söylediler"34 dedi. Doruk görüşmeleri hakkında yapılan bu ilk açıklama, Peker'in sert tepkisine neden oldu. Basına verdiği demeçte, başbakan, baskıyı kaldıracağım vadetmediğini, zira baskı olmadığını, ancak Demokrat Parti'nin "yurt içinde huzursuzluk yaratan bir parti" olduğunu bildirdi. Böylece bir yandan uzlaştırma girişimleri devam ederken, bir yandan anlaşmazlık derinle­

şiyordu.

Ne var ki, İnönü'nün soruna el koymasıyla bunalım at­

latılmış sayılırdı. Zira İnönü, tek çıkar yolu görmüş ve

açık-33 Vatan, 5, 6 Haziran 1947. Cumhuriyet, 7 Haziran 1947.

34 Cumhuriyet, 28 Haziran 1947.

44 1

C e m E ro� u l D e m o k r a t Parti

ça olmasa bile Peker'i desteklernemeye karar vermişti.35 Hal böyle olmakla birlikte ağız kavgası yine de amaçsız değil­

di. Peker, Halk Partisi aşırıianna dayanarak, doğru buldu­

ğu otorite anlayışını uygulamaya devam edebileceğini hala umuyordu.36 Buna karşılık Bayar, sarsılmış bulunan Peker Kabinesi'ne son darbeleri vurmak için zamanı uygun gö­

rüyordu. Nitekim Peker'e verdiği cevapta "bu kabinenin memleketi demokratik gelişme bakımından geriye götürdü­

ğünü ve zihniyetinin siyasi bir irticaa çok müsait olduğuna dair delillerin herkesçe bilindiğini" belirterek "Recep Peker Kabinesi ile demokrasi yapılamayacağını" ilan etti.37 Bu ara­

da İnönü, bunalımı halledecek olan beyannamesini hazırla­

makla meşguldü. Beyannameyi kaleme alırken hem hükü­

mete, hem de muhalefete danıştı. Dolayısıyla Peker, sonunun yaklaştığını görecek durumdaydı. Buna rağmen yolundan dönmemeye kararlıydı. Herhalde beyannamenin açıklanı­

şı sırasında Ankara' da bulunmamak için İstanbul'a tatilini geçirmeye gitti. Ancak hareket etmeden önce istasyonda bir

35 Demokrat Parti Genel İdare Kurulu'nun ı ı Temmuz 1947 toplantısında Ce­

lal Bayar, söylediği şu sözlerle durumu açıklamıştı: " İnönü bu yolda giderse kendisini ve memleketi batıracağına inanmıştır ve bu sebeple hareketini de·

ğiştirmek istemiştir ... İ nönü hadiseleri iyi görmüştür. Seçimlerde görülme­

miş rezalet ve namussuzluk olduğunu biliyor. Halkın nefretine de vakıftır ve bundan da korkmaktadır. Temaslarına başladıktan sonra halktan kendisine selam verenleri görünce sevinç duymuş ve yanındakilere 'temaslardan sonra halk beni selamlamaya başladı' diyerek memnuniyet izhar etmiştir.

"Halk Partisi'nin bir kısım mensupları İnönü'nün bu tarzdaki hareketini beğenmiyorlar ve kararından döndürmek için baskı yapıyorlar. Hatta Hilmi Uran'ın istifa tehdidi yaptığını da öğrenmiş bulunuyorum. Arkadaşlar, bu yeni vaziyet karşısında biz İnönü'ye yardım etmek ve onu teşvik eylemek mecburiyetindeyiz. lnönü, bana, 'rica ederim, yardım ediniz. bana inanınız, ben bu işi intaç edeceğim [sonuçlandıracağım]' dedi ve hatta dün akşam ay­

rılırken merdivenin aşağısına kadar inerek, 'Celal Bey, aman bana yardım et'. diye ricada bulundu .. ." Müstakil Demokratlar Grubu, a.g. k., s. ı6.

36 Halk Partisi içindeki bu baskı grubu hakkında bkz. bir önceki dipnot, ikinci paragraf.

37 Vatan, 8 Temmuz 1947.

D e m o k r at Parti M u h a l efette

1 45

demeç verdi ve "hükümetin terör yaptığı iddiaları, tahrik et­

tikleri ve muvaffak olamadıkları ayaklanmanın omuzlarına yüklettiği büyük siyasi mesuliyeti örtrnek içindir"38 diyerek muhalefeti bir defa daha, ağır bir şekilde suçladı.

VI. 12 TEMMUZ BEYANNAMESi

Ertesi gün yayımlanan ve siyasal tarihimize

1 2

Temmuz

Beyannamesi adıyla geçen cumhurbaşkanlığı bildirisi, çok partili düzenin yerleşmesi açısından 1 Kasım 1945 meclis açılış nutkuna bedel bir aşama niteliğindeydi. İnönü bu be­

yannamesinde hükümetle muhalefet arasında düzenlediği temasları anlatmış ve amacının iki taraf arasında bir güven­

lik duygusu yaratmak olduğunu bildirmişti. Şöyle ki: ikti­

dar, muhalefetin kanun dışı yollara gitmeyeceğinden emin olacak, buna karşılık muhalefet, iktidarın kendisini boğmak istemediğini bilecek. İnönü, tarafsız görünen bu uzlaştırı­

cı formüllerle, aslında açıkça taraf tutmuştu. Gerçekten de, beyannarnede iktidar baskısının olmadığı söylenmiyor, yani Demokrat Parti yalanlanmıyor, buna karşılık muhalefetin ihtilalcı olmadığı söyleniyor, dolayısıyla daha bir gün önce Peker'in yine ortaya attığı iddialar açıkça yalanlanıyordu.

Ayrıca şu cümleyle, partiler arasında fark yaratıldığı örtülü olarak kabul ediliyordu: "ihtilalcı bir teşekkül değil bir ka­

nuni siyasi partinin metotlarıyla çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lazım­

dır." İnönü bu ilkeden hareketle kendisine şöyle bir görev çı­

karıyordu: "Bu zeminde ben devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karşı eşit derecede vazifeli görürüm". 39

38 Cumhuriyet, ll Tem muz 1 947.

39 Beyannamenin tam metni için Müstakil Demokratlar Grubu, a.g.k .• s. 1 7-19.

46 1

Cem Eroğ u l Demo krat P a r t i

Bu beyanname, Halk Partili bağnazlar dışında, herke­

sin yüreğini ferahlattı. Türlü yolsuzluklara sahne olan 21 Temmuz seçimlerinden sonra Recep Peker'e hükümet kur­

durmuş olan İnönü'nün tutumu, nihayet açıklığa kavuşuyor­

du. Kendi partisine bunca sarsıntıya mal olan bir tecrübeye devam edileceğini ilan etmesi, gerçekten büyük bir güven­

ceydi. Bu gelişme özellikle Demokrat Parti yöneticilerini memnun etti. Zira İnönü Peker' den yana çıksaydı, muhale­

fetin elinde meclisten çekilmekten başka seçenek kalmaya­

caktı. O yolun ise sonu belli değildi. Ya baskı yeniden ku­

rulup tek parti düzenine dönülecek ve o takdirde muhalefet yöneticileri meçhul bir akıbete sürükleneceklerdi; ya da halk direnecek ve yine sonu meçhul bir karışıklıklar dönemi baş­

layacaktı. Her iki şık da büyük tehlikelerle doluydu. Bunun içindir ki Demokrat Parti, 12 Temmuz Beyannamesi'ne bay­

rak gibi sarıldı. Bayar, "12 Temmuz Beyannamesi partinin şahsiyeti maneviyesine mal edilmiştir'"'0 diyerek bunu açıkça ifade etti. Ayrıca yöneticiler, bu görüşü örgüte mal etmek için de çok uğraştılar.

Ancak mücadele içinde aylardır kızışmış insanlara, pek somut bir şey göstermeden "dur!" demek epey zordu.

Korkaklık veya danışıklı dövüş ile suçlanmak daima müm­

kündü. 22 Temmuz 1947'de, Ankara' da, evvelce de yapılmış olduğu gibi Demokrat Parti'nin bir küçük danışma kong­

resi toplandı. Bu toplantıya genel merkez üyeleriyle birlikte yaklaşık 150 kişi katıldı. Görüşmeler gizli yapıldı ve üç gün sürdü. Neticede yayınlanan bildiri oldukça sertti. Biçimsel bir muhalefet sürdürmenin yürürlükteki kötü düzeni zayıf­

Iatmayıp aksine pekiştireceği belirtiliyor, dolayısıyla sadece

40 a. k., s. 20.

D e m o krat P a r t i M u h a l efette

1 47

iktidar değil muhalefet yöneticileri de uyarılıyordu. Tepki kendisini bekletınedi ve sert oldu. Ulus, "isyancı muhalifler, bu kafayı, antika bir kavukluk üstüne bırakarak düşünmeye alışmalıdırlar"41 diye yazdı. Fakat artık hava yumuşamış, bu­

nalım atlatılmıştı.