• Sonuç bulunamadı

Muhafazakar Mizah

Umberto Eco (2014), ‘Gülün Adı’ isimli romanında bağnaz din adamlarının mizahı algılamalarını betimlemiştir. Aristo’nun gülmeye dair kitabının elinde olduğu kör kütüphaneci, kitabın kimseye ulaşmaması için onu saklamaktadır. En sonunda kitabın yok olmasıyla biten hikayede kör kütüphaneci, gülmenin insanları korkudan arındıracağını halbuki inancın ancak korku ile yerleşebileceğini söylemektedir. Ona göre gülme korkudan arınma sanatıdır ve inanca engeldir.

Şu bir gerçektir ki din ve mizah ilişkisi tartışılagelen ve gerilimli bir ilişki biçimi olmuştur. Kâh mizah anlayışında, kâh dinin yorumlanma biçiminde, topluma dair karşılıklı ve iç içe geçmiş sayısız faktör söz konusudur. Mizahi yaklaşımın gelişimi, yaygınlığı, türü, biçimi ve konusu gibi mevzular yaşanan toplumun gerçekliğinden, ekonomiden, teknolojik gelişimden, mizah üreticilerinin felsefi yapısından, mevcut iktidarın ve rejimin tutumundan vb değişkenlerden bağımsız değerlendirilemez. İçinde yaşanılan zaman kesiti ve onun üzerinde bulunan toplumun dini ve değerleri, yönetim biçimi, yaşanılan ulusal sorunlar, ekonomik, teknolojik ve kültürel etkenler mizahın gelişimini ve durumunu, biçimini ister istemez etkileyecektir. Esasen bu diyalektik bir ilişki biçiminde daima süregiden ve birbirlerini değiştirip dönüştüren bir süreçtir. Bu sebeple genelde mizahi öğelerin tümü, özelde mizahi bir dergi; yayımlandığı, yaşadığı döneme dair pek çok şeyi gösterebilir.

Türkiye’de yaşanan devrimin karşısında ortaya çıkan Türkiye muhafazakarlığının yaşadığı değişim; bu kesimin ürettiği mizaha, mizah anlayışına ve çıkardıkları mizah dergilerinde de yansımıştır. Cafcaf’a kadar gelen öncülleri incelendiğinde; İslami mizahın (Necip Fazıl’ın 3 sayı çıkmış olan Borazan’nını katmazsak) neden 1990 gibi geç bir tarihte gündeme geldiğini, bundaki Türkiye gerçeğini anlayabileceğimiz gibi; Cıngar, Ustura, Cümbür, Fit, Dinozor gibi dergiler üzerinden muhafazakar camianın mizah yaklaşımının Cafcaf’a gelinceye kadarki değişimi daha net anlaşılacaktır.

Türk devrimi sonrasında devrim karşıtı veya eleştirel yayınların “ucu dışarıda” veya komünist ya da şeriatçı yaftalamalarının, uzunca süre yapı-bozumcu olan mizahın Türkiye’de hür bir ses ile konuşmasını engellemiştir. Avcı’dan (2003: 90) ilhamla; ciddi, rasyonel, muasır medeniyetleri yakalama derdi olan Türk devriminin, devrimin gerçekleştirdiği şeyleri alay konusu edebilecek mizaha tahammülü olmadığını söyleyebiliriz. Yayın süresi boyunca iktidara yakın bir politika benimseyen Akbaba dergisi bir istisna kabilinden mizah dergisi olarak yayımlandı.

Türkiye Cumhuriyeti süresince mizah dergilerinin yaşadığı ortak kader İslami mizahçıları da etkilemiştir. Şeriatçı olarak yaftalanmak, dergi çıkarmanın maliyeti ve daha sonrasında basının medyalaşması gibi durumlardan İslami mizah çizerleri de etkilenmiş görünmektedir. (ilgili tartışma için bknz; Cantek ve Gönenç, 2011). Fakat bu ortak kaderle birlikte İslami mizah yazar ve çizerlerinin ve bugünün muhafazakarlarının da kendi içlerinde süregiden hususi bir sergüzeştleri de vardır.

1950’li yıllarla birlikte başlayan ve sonrasında devam eden kırdan kente göç durumu, Anadolu insanının kenti tecrübe etmesini sağladı. Henüz şehre yeni göçen insanın yaşam derdi ve kente tutunma çabasının kültür sanatla ilgilenme derdinden daha yüksek olduğu düşünülebilir. Üstelik kendi değer yargılarına yakın gelen İslami söylemin ağır ithamlarla karşılandığı bir ortamda siyasi ve politik işlere girişmeyerek, kent kültürüne rağmen kendi değerlerini çocuklarına aktarmak suretiyle ayakta kalma çabası bu insanların kent yaşamından izole ve kendilerine özgü bir taşra yaşantısını kentin kıyısında, ona yakın ve fakat aynı zamanda uzak kalarak var ettiklerini göstermektedir.

Kent tecrübesiyle birlikte okuma yazma oranı ve gazete okuma oranı arttı. Siyasal bilinç kazanıldı. Eğitim oranı yükseldi. “1980 sonrası dönemde hızla büyümeye ve yayılmaya başlayan İslamcı hareketler kenar gruplardan (çevre), şehir merkezlerine (merkez) doğru kaymışlar; laik eğitime ve yukarı doğru toplumsal bir hareketliliğe ulaşma konusunda yeni fırsatlar elde etmeye başlamışlardır. İslamcı hareketler, çevreden merkeze doğru kaymaya başlayan ve merkezdeki alanlara talip olan yeni grupların arayışlarına cevap vermeye başlamış ve genelde modernleşmeyle, özelde ise laik seçkinlerle uzlaşmalarını sağlamıştır” (Avcı, 2012: 53). Öncelikle şehrin kenar mahallelerinde meskun bu göçmenler, zamanla çeperlerden içlere doğru yerleşmeye başladı. Bu içlere doğru kayma, göçmenlerin ikinci kuşağında daha da artış gösterdi. Şehre tutunmaya çalışan aile, çocuklarının eğitim almasına önem verdi. “1980’lerin ilk

yarısında darbenin, baskının, şiddetin; ikinci yarısında da görece özgürleşmenin, daha modern, daha sivil bir iktidarın damgasını vurdu” (Gürbilek’ten aktaran, Arık, 1998: 95). 1980’lerin ikinci yarısından itibaren İslami kimliğe sahip insanların şeriatçı olarak etiketlenmesi, marjinalleştirilmesi kısmen azaldı. Mevcut durum siyasi İslam’ın gelişmesine olanak sağladı. Siyasi İslam’ı tartışan insanların çoğu Anadolu’dan şehre yakın zamanda göç etmiş kişilerdi.5

1960’lı yılların sonunda Milli Nizam Partisi (MNP)’nin kurulmasıyla birlikte siyasetin tartışıldığı, sistemin sorgulandığı, İslami bakış açısının hakim olduğu bu İslamcı camia 1980’li yıllardan sonra da benzeri tartışmaları devam ettirmekteydi. İran İslam devriminin henüz tecrübe edildiği bir ortamda Türkiye’deki İslam tartışmalarında cihat, tağut, ila-yı kelimetullah, emperyalizm, şeri düzen gibi ciddi konuların konuşulduğu bir ortamda bu camia için mizah oldukça gayr-ı ciddi bir konuydu.

Ayrıca İslami düşüncenin bu kadar ciddi konuşulduğu bir ortamın sahipleri için İslami kaynaklardaki mizaha ve figüratif resme bakışları da yaşadıkları günlerin gereği olarak oldukça keskindi. O görüşe göre; Müslüman, ağırbaşlı, ciddi ve malayani şeylerden uzak olmalıydı. Mizah malayaniydi, resim ise maide suresinin 93. Ayetiyle yasaklanmıştı.

Turgut Özal yönetimi (Başbakanlığı 1983-89; Cumhurbaşkanlığı 1989-1993) esnasında pazar ekonomisinin kurumları ve kitle medyası özelleştirilmiş bu durum da sivil toplumun ve örgütsel yaşamın yaygınlaşmasına vesile olmuştur (Bknz. Göle, 2008: 98). 1980’li yılların ikinci yarısında görece rahat siyasi ortamın içinde siyasal İslam’ın yükselmesi ile Cıngar dergisi ortaya çıktı. Derdi güldürmekten çok, ‘İslamcı bir tavırla rejimi, modernist ve seküler tutumları eleştiri’ (Cantek ve Gönenç, 2011) olan Cıngar Dergisi kapandıktan birkaç yıl sonra Ustura dergisi Hasan Kaçan yönetiminde yayın hayatına atıldı. Ustura dergisi yayımlandığı zaman İslamcı bir parti olan Refah partisi seçimlerde pek çok belediyeyi kazanmıştı. Bu durum, İslamcı camianın kamusal kesimde kendi görünürlüğünün sağlanması, siyasal erkte bir payının olması ve bununla birlikte kendinden farklı insanlara hizmet götürmesi, başka insanlarla karşılaşması, etkileşim ve iletişim içinde olması anlamına geldiği gibi bu siyasi erkin devamı için kendinden

5

Bu gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan kent dindarlığı kavramsal tartışması için bknz: AKIN, Mahmut H., (2012), “Türkiye’de Kent Sosyolojisi Alanına Yeni Bir Katkı: Kent Dindarlığı Meselesi”, Sosyo- Kültürel Farklılık ve Alaşım Mekanları: Kent ve Kentler (Der. Neslihan Sam, Rıza Sam), Bursa: Ezgi Kitabevi, s. 59-73.

olmayan insanlarla teşrik-i mesai yapması gerektiğinin de öğrenilmesine vesile oldu6 (Dağı, 2010: 124).

Aynı dönem İslamcı camianın ekonomik gücünün arttığı, kendi zenginlerini oluşturmaya kendi sermayesini biriktirmeye başladığı bir dönemdi. “1980 sonrası piyasaların serbestleştirilmesi politikalarıyla ortaya çıkan yeni Müslüman girişimciler sınıfı kendi alternatif okullarını, gazetelerini, dergilerini, radyo ve televizyon kanallarını oluşturmaya başlamışlardır (Avcı, 2012: 75). 1990’lı yıllardan sonra Müslüman camianın etkinliğinin arttığı bu dönem, muhafazakarlaşmanın ilk adımları olarak da okunabilir. Göle (2008: 15), 1990’larda yeni bir tür muhafazakarlık geliştiğini; bu yeni muhafazakarlığın dindar ya da eski bildik muhafazakarlıktan ziyade Cumhuriyet’in kendi kentsel geleneğinin sonucu olduğunu söylemektedir. Avcı (2012: 14), 1980 sonrası yaşanan değişimi şöyle anlatmaktadır;

“1980 sonrası ve 1990’lı dönemlerde İslami hareket içinde aktörlerin giderek bireyselleşmesi piyasa ekonomisi, medya ve sanat dünyası içinde yer almaları İslam’ın temel dinamiklerinde kaymalara, değişimlere yol açtı. Özellikle kültürel ürünlerin hem üretilmesi hem tüketilmesi noktasında dindar birey de kendi yerini almaya başlayıp zamanla İslami kimliğe sahip bir kültürel alanın, özellikle popüler kültür alanının oluşmasında etken oldu. Böylece geleneksel dini kural ve değerlerin bugüne taşınarak modern yaşamla iç içe geçirilmesi kolaylaştı, gençlerin toplumsal siyasal alandaki beklenti ve talepleri arttı”.

İslami sermayenin ortaya çıkardığı bir yayın kuruluşu olan Yeni Şafak gazetesi bünyesinde yayımlanan Ustura dergisinin iletişim dilindeki (Cıngar’da olmayan) kuşatıcılık, dönemin bu hassas zemininin Hasan Kaçan’ın kişiliğinde tezahür etmesi durumu olarak da görülebilir. Ustura dergisi yaklaşık iki buçuk yıl süren maceranın ardından kapandı.

2007 yılında yayın dünyasına katılan muhafazakar mizah dergisi olan Cafcaf ile Ustura dergisi arasında; 1997 yılında yapılan postmodern darbe, Refah Partisi’nin kapatılması, 2001 yılında AK Parti’nin milli görüş gömleğini çıkarttık diyerek siyasi hayata katılması ve kendini muhafazakar merkez sağ partisi olarak tanımlaması, bununla birlikte 2002’de tek başına iktidar olması gibi İslami kesimi yakından etkileyen olaylar gelişti. Cafcaf dergisi yayımlandığı süre içinde, 2014’e kadar AK Parti halen tek başına iktidar partisi olarak devam etmektedir.

6

İlgili makalede Dağı, Ak Partinin, Milli Görüş çizgisiyle başlayan sergüzeştini ve meşruiyet zemini arayışını da sorgulamaktadır.

Bu süreç İslamcı camianın 1970/80 ve 90’lardaki söylemlerinin yumuşadığı bir dönemdir. Siyasetin İslam’ca meşruluğunun tartışıldığı, emperyalizmin başlıca düşman ilan edildiği günlerden sonra AK Parti bünyesinde laiklik tartışmasının ekseninin kayarak camia tarafından kabul edilebilir bir içerikle tanımladığı, şeriat tartışmalarının yerini demokrasi tartışmalarının aldığı, baş düşman ilan edilen Batı ülkeleri ile AB müzakerelerinin başladığı, Kopenhang kriterlerinin uygulanma çabasının yürütüldüğü yeni bir dönemde, İslamcı camia eski devrimci sözlerini toplumsal konsensüsle değiştirmiş bulunmaktaydı. “2000’li yılların muhafazakarları, 1990’lı yıllarda kaçındıkları, uzak durdukları pek çok söylemi ve davranışı artık normal kabul etmektedir. Bu durum, uzak durmaya çalıştıkları “sistem” ile bir bütünleşmeyi de sağlamıştır.” (Tuğal’dan Aktaran, Akın, 2011: 99).

Bu dönemde, İslamcı camia, muhafazakar dünyaya eklemlenmektedir. AK Parti’nin, o güne dek muhalefet olan İslamcı camiayı iktidara taşımasıyla bir iktidar muhafazakârlaşması yaşadığı tartışılır konulardan biri olmuştur7. AK partinin iktidarda olduğu 2012 yılı Ramazanında Ali Bulaç’ın peşpeşe yazdığı üç yazı ile başlayıp Mümtazer Türköne’nin verdiği cevapla kızışan ve pek çok entelektüel yazarın bu beyin fırtınasına iştirak etmesiyle giderek şiddetlenen “İslamcılık öldü mü?” tartışması bu açıdan oldukça manidardır.8

Muhafazakar söylemleri devrimci söylemlerini gölgede bırakan bu yeni, İslami tandanslı muhafazakar kesimin mizaha bakış açısı da Cıngar dönemindeki ağabeyleri ile aynı perspektiften olmayacaktı. Her ne kadar İslami duyarlılıkları “saldırganlık veya cin- sellik içeren küfür, ağdalı argo, çıplak kadın ve erkek çizmemek, cinsel hayatı hikaye et- memek” gibi ortak bir alanda onları birleştirse de artık mizah-ı mahmud ile mizah-ı mez- mum anlayışları ile köşelere taşınan konular ve üslup sertliği farklılaşacaktı. Bu yeni mizah anlayışı, daha kuşatıcı, uzlaşmacı olmakla birlikte değişen çağın etkisiyle gündelik olayları veya basit meseleleri de sayfalarına taşımaktadır. Mizahın yalnızca eleştiri boyu- tundan yararlanılmayıp kendini ifade etme, problemleri mizahi bir üslupla dile getirerek rahatlama ve bazen sadece neşelenmek için mizah üretme boyutlarına da geçilmiştir.

7

AKIN, Mahmut, H., (2011), “İktidarda Muhalefetten İktidar Muhafazakarlığına: Türkiye’de Muhafazakarlık Üzerine Bir Değerlendirme”, Toplumsal Hareketler, (Der, Gülcan Işık) Ankara, Nobel Akademik Yayıncılık, s.87-101.

8

Bu tartışmaların bir kısmı 2012 yılında 38 yazarın kaleme aldığı 104 yazı ile Ufuk yayınları tarafından “İslamcılık Öldü mü?” İsmiyle kitaplaştırılmıştır.

Siyasal İslam’dan daha ziyade muhafazakar söylemlerle kendini tanımlayan bir İslami camianın var olduğu bu dönemde Cafcaf dergisi yayımlanmaya başladı. Televizyonun mizah dergileri üzerindeki etkisinin sonrasında İnternetin özgür ortamında daha hızlı ve süratli paylaşımın yapıldığı, halkın kendi mizahını ürettiği, mizah dergilerinin bu durumdan etkilendiği günümüzde, 2007 yılından bu yazının yazıldığı 2014 yılına kadar yayımlanarak öncülleri içinde en uzun soluklu mizah dergisi oldu.

İKİNCİ BÖLÜM

CAFCAF ÖRNEĞİNDE MİZAH ÇÖZÜMLEMELERİ

Benzer Belgeler