• Sonuç bulunamadı

2.3. CAFCAF MİZAH DERGİSİ ÇÖZÜMLEME

2.3.5. Dergi Kapaklarının Analizi

Kapak karikatürlerinin çözümlenmesinde Cafcaf altı yazıların kapak konusuyla doğrudan ilgili olmayanları es geçilecek, spotlar ve karikatürlerin üzerinde durulacaktır.

“Türk ordusu İsrail’i vursun!” spotu ile yayımlanan kapakta yer alan karikatürde yaşlı bir teyze Türk askerlerine; “Evladım şu İsrail’e bi gitseniz hadlerini bildirseniz. Bak iyicene canileştiler, çoluğu çocuğu vuruyorlar. Ha oğlum, hadi..” demektedir. Asker- lerin kayıtsız tavrı ilgi çekicidir. Türk halkı ile askerlerin görüşlerinin farklı olduğu askerlerin çekinmesine karşılık Türk halkı İsrail’in yaptıklarını canilik olarak gördü- ğü ve çoluk çocuğu vuran bu canilere hadlerinin bildirilmesi gerektiğine inanmak- tadır.

Şekil 115 : 20. sayı

Davos’ta yaşanan Erdoğan ve Peres arasındaki gerginliğin konu edildiği bu kapakta “Davos krizi, Türk medyası’nın sağduyulu tavrıyla aşılır! (inşallah)” spotu yayım- lanmıştır. Karikatürde ise Şimon Peres’e karşı mahcubiyet hissederek, “Aman efen- dim siz onun sözlerine bakmayın, bilmeden konuşuyor. Hiç diplomasiden falan anla- maz.. N’olur affedin.”, “Cahil o Cahiiilll..” sözleriyle onun gönlünü almaya çalışan, ayaklarına kapanan bir takım medya çalışanları ve dönemin ana muhalefet lideri Deniz Baykal çizilmiştir. Erdoğan ise bu durumun karşısında onlara sırtını dönerek kollarını kenetlemiş, kendini kapamıştır. Spotun ironik ifadesiyle birleşen karikatüre göre Cafcaf dergisi Türkiye’deki bazı kişi ve medya kuruluşlarını Erdoğan’ın yaptıklarından utanç duyup toplama çabasında olmakla itham etmektedir.

Şekil 116 : 21. sayı

Cafcaf’ın 21. Sayısı “İstanbul’da dolmuşa binmeyen metrobüse mahkum kalıyor..” spotyla yayımlanmıştır. Karikatürde ise, bir minibüs içinde, Kemal Kılıçdaroğlu, içle- rinde Hıncal Uluç ve Ertuğrul Özkök’ün de bulunduğu bazı medya çalışanları ile sıra- dan halkı temsilen bir kişi çizilmiştir. En arkada oturan vatandaş, minibüsteki karga- şayı izleyerek; “nerden de bindim şu dolmuşa” diye düşünmektedir. Kemal Kılıç- daroğlu ellerinde bir takım klasörlerle otururken çevresindekilerin tazyiki altında sı- kışmış görülmektedir. Çevresindekiler “hem temiz”, “..hem dürüst bir insanoğlu”, “kazanacağız inşallah”, “koçum benim klasörlere bak!” “ayakkabıları bile dürüstlük- ten delinmiş” demektedir. 2009 yerel seçimleri dolayısıyla çizilen bu karikatürde Ke- mal Kılıçdaroğlu’nun seçim propagandasında rakibi AK Partiyi yolsuzlukla suçlayan klasörlerden bahsetmiştir. Karikatüre göre, bir kısım medya çevresindekiler ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk bir yana dürüstlük abidesi olduğunu vurgulayan sözler söylemektedir. Halktan biri gibi görünme çabasında olan Kılıçdaroğlu mini- büse yerleştirilmiş, yırtık ayakkabılar giydirilmiştir. Tüm burada anlatılmak istenen çelişki şoförün konuşturulmasıyla özetlenmiştir. Şoför; “beyefendi Hilton’da mı inecekti?” diye sormaktadır.

Şekil 117 : 22. sayı

“Erzincan’da kitap okuma cezası alan genç ilçesinin en çok kitap okuyanı seçildi” spotuyla yayımlanan 22. Sayının kapak karikatüründe boynunda madalyonları elinde kitabıyla suçlu bir karakter çizilmiştir. Çevresindeki insanlar ona; “O elindeki ne len yine, dantel! Hehehee.. okullu kız!” demektedir. Kahraman; “Her ay böyle üç kişiyi

oya oya dünya şampiyonluğuna doğru gidiyorum. Hayırlısı..” diye düşünmektedir. Spot yazısıyla birlikte düşünüldüğünde ülkedeki okuma oranının düşüklüğünün vur- gulandığı karikatürde toplumun kitap okuyanlara bakış açısı da değerlendirilmektedir. Sadece bu tür tazyiklere karşı şiddetle karşılık verse ve karşılığında okuma cezası alsa değil şehrinde, dünya düzeyinde kitap okuma şampiyonu olmak işten bile değildir. Kahramanın çiziminden aslında bu durumdan onun da mutlu olmadığı istemsiz olarak sadece cezaları infaz etmek suretiyle kitap okuduğu dile getirilmiştir. Adeta kitap okumak bir mecburiyet hali almadıkça kimse kitap okumamaktadır.

Şekil 118 : 23. sayı

Cafcaf’ın 23. Sayısında “milli kahramanımız Obama soykırım demedi ama demediğini de bırakmadı” cümlesi spot olarak kullanılmıştır. Birbirlerine şaşkın

yüzlerle bakan Obama ve Erdoğan karikatüründe Erdoğan; “sen de mi Hüseyin?!..” demektedir. Sezar’ın meşhur sözü sen de mi Brütüs’e gönderme yapılan karikatürde Obama’ya duyulan güvenin boşa çıktığı ve sonrasında yaşanan şaşkınlığı gösteril- mektedir. Obama’ya hitaben ilk ismi olan Hüseyin’in tercihi ile, “milli kahrama- nımız” tabirinin kullanılması Obama’nın halk ve hükümet nezdinde benimsenme ve sevilme düzeyini göstermektedir. Fakat bu denli sevilen Amerika Devlet Başkanı, Ermeni soykırımı meslesi hakkında “soykırım” cümlesini kullanmamakla birlikte soykırımın gerçekleştiğine dair konuşma yapmıştır. Dergi, şimdiye kadar duyulan güven ve sempatinin fazla olduğuna işaret etmektedir.

Şekil 119 : 24. sayı

“Darbe anayasası değişime direniyor” spotuyla yayımlanan 24. Sayının kapağı, 1982 anayasasının değişimini gündeme taşımıştır. Karikatürde oturum başkanı, “arka- daşlar, sıra anayasamızın ‘değiştirirseniz şimdi değiştirirsiniz, yok değiştiremezseniz, bi daha da nah değiştirirsiniz’ maddesini değiştirmeye geldi. Üçe kadar sayıyorum, değiştirdiniz değiştirdiniz… bir… kii… üüüç.. değiştirebildiniz mi?” demektedir. Ko- misyon üyeleri şaşkın gözlerle başkana bakmaktadır. Değiştirilmesi teklif edilemeyen

maddelerin oluşturduğu tıkanıklık ve anayasanın değiştirilmesinde yaşanan güçlükler konu edilmiştir.

Şekil 120 : 25. sayı

Kendisini Mehdi ilan eden şahıları kapağına taşıyan Cafcaf’ın 25. Sayı kapak spotu; “kıyamet yaklaştıkça sahte mehdi savaşları kızışıyor” cümlesidir. Sağında İskender Evrenesoğlu, solunda Adnan Oktar olan, yakasında Atatürk rozeti taşıyan bir Atatürkçü durumu Anıtkabir’de Atatürk’e şikayet etmektedir. “atam şunlara bi şey söyle ya! İkisi de ‘ben mehdiyim’ diyor. Kafamız karıştı!” demektedir. Sahte mehdi olarak lanse edilen Oktar ve Evrenesoğlu nezdinde bu tür insanlar ve konularla muhafazakar camianın ilgilenmediğini, onları konu edinen insanların daha ziyade Atatürkçü laik insanlar olduğu anlatılmaktadır.

Şekil 121 : 26. sayı

“Bizden ‘deha’ çıkmazmış, Nah! Azgın ve sapkın medya, tektipleştirici eğitim sistemi küçük adamları gözümüze soka soka, dâhilerimizi tanımaz hale getirildik. Bize dâhilerimizi kim anlatacak? 200 yıldır kendine inanmayan tiplerden öğreniyoruz dünyayı. Onlara göre bizden ‘dahi’ çıkmaz!” spotuyla yayımlanan Cafcaf’ın 26. Sayısının kapağında şimdiye kadar diğer kapaklarda da ara ara gördüğümüz bazı medya organlarına dair eleştiri yinelenmiş bununla birlikte, kendimize oryantalist bakışımıza, batının bize olan bakışını içselleştirip kendimizi tanımamıza, tektipleş- tirici eğitim sistemine, batının küçük adamlarını olduklarından büyük göstermemize dair komplike eleştiriler getirilmiştir. Karikatürde, Cem Yılmaz, Ahmet Uluçay, Mehmet Genç, Fuat Sezgin, Sezai Karakoç, Erkan Oğur, Teoman Duralı ve Hüseyin Rahmi Göktaş, Ahmet Davutoğlu gibi kişilerle aynı kıraathanede oturan şahıs, daha kendiyle aynı zaman diliminde aynı coğrafyada yaşayan dehaları tanımamakta “Yok aga yok! Bizden deha çıkmaz!” demektedir. Bahsi geçen şahıslar sanat, edebiyat, ekonomi, siyaset, müzik, sinema, felsefe gibi alanların günümüzdeki temsilcileridir. Kendi yaşayan dehalarını tanımayan kişi elindeki gazeteye bakarak konuşmaktadır. Bu suretle bir kısım medyanın insanlara bunu aşıladığı, Batı’yı mükemmel öteki olarak göstermek suretiyle kendi yetenek ve dehalarından uzaklaştırdığını ve bu durumun kendine güvensizlik, halkına ise küçümser bir bakışla bakması sonucu doğurduğu anlatılmaktadır. Kişi daha yaşadığı çağdaki temsilcileri tanımıyor ve takdir etmiyorsa bugüne kadar bu coğrafyada yaşamış olan dâhileri nasıl bilebile- cektir? Spotta bu durumun bir suçlusu da “tektipleştirici eğitim sistemi” olarak gösterilmiştir. Batı’yı rol model alan ve Doğu’yu bu ölçülere göre değerlendiren eğitim sistemi Doğu’nun güzellik ve keşiflerini görememekte, gösterememektedir.

“200 yıldır kendine güvenmeyen tiplerden öğreniyoruz dünyayı” demekle Os- manlı’nın son zamanlarından itibaren belirginleşen Batı hayranlığı eleştirilmektedir.

Şekil 122 : 27. sayı

“Mutluluğun resmi. ‘Ne mutlu Türküm diyene’yi dillerinden düşürmüyorlar ama yine bütün huzursuzluğu onlar yayıyor, bütün kavgaları onlar çıkarıyor. Bu nasıl hastalıklı bir mutluluk anlayışı?!!!” spotuyla yayımlanan 27. Sayı kapağı, Abidin Dino’nun “Mutluluğun Resmi” tablosunun uyarlamasına dair bir karikatürle yayımlanmıştır. Abidin Dino’nun orijinal resminden küçük ayrıntılarla farklılaşan karikatürde temel ayrılık karakterlerin yüz ifadesinde saklıdır. Orijinal resimde camı kırık ve yağmur suyunu akıtan bir odada, tek bacağı kitaplarla desteklenen yatağın üstünde kalabalık aile fertlerinin tamamı uyumakta hatta kedi ve köpekleri de onlarla aynı yatağa kıvrılmaktadır. Buna rağmen insanların hepsinin yüzünde “huzurlu” bir gülümseyiş vardır. Karikatürde ise “Ne mutlu Türküm” sözünün duvara asıldığı, mutluluk kavramının altının çizildiği ve kendileri de Türk olmanın mutlu olma sebebi olduğuna inanan insanların yüzünde oldukça huzursuz ve mutsuz bir ifade vardır. MHP lideri Devlet Bahçeli ve dönemin CHP lideri Deniz Baykal’ın kendi arkadaşlarını yanlarına alarak aynı yatakta birbirlerine karşıt şekilde yattığı bu yatak onların siyaset sahnesinde aynı cümlelerle var olmalarına rağmen ayrı taraflarda olduklarını işaret etmektedir. Bununla birlikte dergiye göre; Ne mutlu Türküm diyene’yi dillerinden düşürmeyen bu insanlar kendi huzursuzluklarını çevrelerine de yaymaktadırlar.

Şekil 123 : 28. sayı

“Beceriksiz kurumları, aptal çeteleri ve karanlık derinleriyle, uyuşturucu tacirleri, sahte raporculardan başını alamayan bir devlet istemiyoruz! Evlatlarını bıktıran, dırdırcı, geçimsiz, kötü kalpli bir devlet baba mı? Bu mu ideal devlet?” spotuyla yayımlanan 28. Sayının kapağında derin devlet ve Ergenekon ilişkisi eleştiril- mektedir. Devlet; kurumlarının beceriksizliği, çeteler, derin yapılanma, uyuşturucu tacirlerine göz yumma ile suçlanmakta, bu suçlarla mahkemeye çağırılan veya hüküm giyen kişilerin sahte raporlar çıkararak, suçlanmaları karşısında savunma yapmak yerine kaçmayı tercih ettiklerine dair eleştiri getirilmektedir. Devlet bu tür kişilerden kendini ayrıştırmaya çağırılmaktadır. Türk halkının dilinde bir terim olan “Devlet baba” kavramsallaştırmasını hem spotuyla hem karikatürüyle tartışmaya açmıştır. “Evlatlarını bıktıran, dırdırcı, geçimsiz, kötü kalpli bir devlet baba mı? Bu mu ideal devlet?” diye sorulmuştur. Atatürk resminin duvara asılı olduğu odasından seslenen baba; “Öhöööergh, çıııııktıg aağğçık aalınlaa öhee oonn yıldaa her savaaştağn deemir ağlarla öğrdük öheee hafizeee eroin getir körolasıca...” diye bağırmaktadır. Sözleri Atatürk devrimlerini temsil eden bir motto ile başlamakta, kızından eroin istemekte ve körolasıca diye bitmektedir. Devlet, memnuniyetsiz, hasta, eroin bağımlısı Atatürkçü bir baba ile temsil edilmektedir. İstenilen devlet bu mudur? Güçsüz, yanlış işler yapan buna rağmen vatandaşlarına zulmeden bir devlet? Buna karşılık halkı temsil eden iki çocuk resmedilmiştir. Bunlardan biri devletin bu halinden rahatsız olan insanları temsilen; “Yeter artık yeter, dayanamıyorum, bütün pisliğini biz

temizliyoruz yine de yaranamıyoruz, ölsün de kurtulalım, ühü ühü” demektedir. Bu düşünceye göre devlet şu haliyle sürekli hatalar yapmakta faturayı halk ödemekte yine de devletin katında itibar görmemektedir. Burada çizilen kadının başörtülü olması dindar / muhafazakar camianın temsil edildiğini düşündürmektedir. Özellikle bu kesim insanlar, artık bu tür devletçilik düşüncesinin ölmesi gerektiğine inanmaktadır. Zira sabırları bitmiştir. Sona eklenen ağlama nidaları bunun bir rest çekmeden ziyade yakınma olduğuna işaret etmektedir. Diğer çocuk ise halkın diğer kısmını temsil etmektedir. Devletin her ne olursa olsun devamına inanan insanlar başka bir var oluş biçimi düşünemedikleri ve devlete atfettikleri kutsiyet sebebiyle devletin şu haliyle de yaşamaya devam etmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu dü- şünce; “Öyle deme güzelim, sonuçta babamız o bizim” cümlesiyle özetlenmektedir.

Şekil 124 : 29. sayı

Spotta “‘Generalden çok generalciler’ şimdi de ıslak imzanın gerçek olmadığını söylüyor! ‘Kağıt Parçası’ ‘taş’ı sıkıştırdı!” spotuyla yayımlanan 29. Sayının kapağı Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzası ile ilgili tartışmalara ayrılmıştır. Karikatürde taş, kağıt, makas oyunu oynayan iki kişi çizilmiştir. Bu kişilerden biri ağzından tükürükler dalayan, akıl sağlığı yerinde olmayan biri formunda çizilmiştir. Akıl sağlığı yerinde olmayan kişi oyunu kaybetmiş fakat ısrarla “Taş! Taş! Taş! Taş!” demektedir. Karşısındaki kişi duruma öfkelenmiş bir şekilde anlatmaya çalışmaktadır; “Yav nesini anlamadın? Kağıt taşı yeniyo işte! Yendim seni. Bitti!”

Karikatür ve spot yazısında gündemde olan ıslak imza tartışmalarına yer verilmiştir. dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, İrtica ile Mücadele Eylem Planı davasında Albay Dursun Çiçek imzalı belgenin fotokopisini, kağıt parçası olarak yorumlanmıştı. Belgenin orijinalindeki ıslak imzanın ise Çiçek’e ait olmadığı savunulmuştur. Karikatürdeki oyunda kâğıt ile temsil edilen, kâğıt parçası olarak yorumlanan daha sonra da gerçeği bulunan kâğıt dokümana göndermedir. Bununla birlikte taş ise askeri vesayetin dayandığı kaba kuvvet ve silahla birlikte varlığı tartışılan Ergenekon yapılanmasına işaret etmektedir. Akıl sağlığı yerinde olmayan kişi ısrarla “taş, taş taş..” dese de belge onların sözlerinin üstündedir. Israrcılık durumu ve kişinin çizilme tarzı, Ergenekon davasını savunan kişilerin sanki akıllarını kaybetmiş gibi gerçekleri anlamamak ve reddetmekteki ısrarına, kurallara uygun hareket etmemek konusundaki kararlılıklarına göndermedir. Ve adeta bu insanlara laf anlatmak mümkün değildir izlenimi verilmiştir. Onlar her durumda taş’ın temsil ettiği şeylerin kazanmasını istemektedirler; askeri vesayet daima her kuralın üstünde olmalıdır.

Şekil 125 : 30. sayı

30. sayı Aralık ayında yayımlanmıştır. Bir yılın bitiminde yeni yılı karşılamaktan ziyade geçen yılın ve belki geçmiş yılların muhasebesine dair bir kapakla yayımlanmıştır. Bu muhasebede çözülemeyen sorunlar yer almıştır. “Hey Türkiye, senin sorunun ne dostum, ha?! Karanlıkta fil nasıl tarif edilir, Mevlana çok önceden

söylemişti!” spotunun altında eli sopalı çirkin, dişleri dışarıda bir dev çizilmiştir. Devin etrafında küçük insanlar vardır. Ve onu tanımaya çalışmaktadır. Dev spottaki ifadeyle “Türkiye’nin sorunudur.” Mevlana’nın hikayesine gönderme yapılan spotu esas alırsak dev, karanlıkta olduğu için onu görmek mümkün değildir. Dolayısıyla görme duyusuyla ne olduğunu, kim olduğunu tanımak mümkün olmadığı için ancak el yordamıyla “sorun” tespit edilmekte, tanınmaya çalışılmaktadır. Bu sorunun büyüklüğü karşısında küçük kalan insanlar el yordamıyla onu tanımlamaya çalışmakta, herkes kendi imkanları dahilinde sorunu tanımlayabilmektedir. Bu insanlardan bir kısmı; “başörtüsü sorunu gibi bi şey bu sorun” derken, bazıları; Ergenekon sanki bu sorun”, “ bu sorun Kürtlerle ilgili” ya da “katsayı sorunu sanki bu” demektedir. Halbuki sorun ne sadece bu sözlerden biridir ve ne de tamamıdır. Sorun, bu küçük sorunların ve daha fazlasının oluşturduğu daha büyük bir sorundur. Dergi bu sayısında Türkiye’ye dair sorunların çeşitliliği ve büyüklüğüne dikkat çekmektedir.

31. sayının kapağı “Hürriyet’teki Ertuğrul Özkök – Aydın Doğan operasyonunun arkasından bakalım neler çıkacak! That was a good life…” spotuyla yayımlanmıştır. Kapak karikatüründe kozmik odayı açmaya çalışan, onları seyreden kişilerle mahalden çoktan kaçmış olduğunu koşarken geride kalan tek ayağının kadrajdaki halinden anladığımız Ertuğrul Özkök ve ufak ufak kaçmaya çalışan Aydın Doğan çizilmiştir. Aydın Doğan, Özkök’e; “Aha da açıldı! Ertuğrul biz ufak ufak tüyelim.. Ertuğrul.. Ertuğrul? Vay uyanık..” demektedir. Karikatür ve spotuyla kapak, Bülent Arınç’a suikast yapılacağı yönündeki iddialar ile kozmik odanın aranmasına dair meseleleri gündemine taşımıştır. Özkök ve Doğan’ın medyadan uzaklaşma sebepleri olarak kozmik odadan çıkacak belgelerle ilgili olmaları sebebine bağlanmıştır. Özkök, bu dönemde 20 yıl sürdürdüğü Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği görevinden, spotta kullanılan; “That was e good life (güzel bir hayattı)” sözleriyle ayrılmıştı. Aynı dönemde Aydın Doğan da sürpriz bir şekilde, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanlığından ayrılacağını ifade etmişti. Medya ve İş dünyasının bu iki önemli isminin kozmik oda aramaları esnasında büyük bir yankı uyandırarak ve ansızın gelen istifa kararları, medya ve iş dünyasının siyasete olan etkisini düşündürmüştü.

“İşler hesaplandığı gibi gitseymiş camide balyozu görecekmişiz meğer. Allahtan camilere pek gitmiyoruz” spotuyla yayımlanan kapakla, Ergenekon davası kapsamında gündeme düşen Balyoz darbe planına dair iddialar yer almıştır. Bu iddialardan biri, darbe olması halinde camilerin bombalanacağıdır. Spot yazısı incelikle iki sorunu birden işlemiştir. Bunlardan biri camilerin bombalanması meselesidir. Diğeri ise, Müslümanların camiye gösterdikleri zayıf ilgidir. “Allah’tan camilere pek gitmiyoruz” demekle Müslüman Muhafazakar kesimin camilere yeteri kadar alaka göstermediği ironik bir dille anlatılmıştır. Cafcaf logosunun altında yer alan “safları sıklaştıralım” yazısı da spot yazısı gibi ikili bir göndermedir. Cümlenin anlaşılabilecek iki manasından ilki, camilere teveccühü az olan muhafazakar insanları camiye davet etmektedir. İkincisi ise bu tür darbe girişimleri karşısında halkın bir ve bütün olmasına bir çağrıdır. Zayıflık göstermeyerek, birbirlerinden ayrılmayarak birleşmeleri gerektiği söylenmektedir.

Karikatürde, cami girişlerinde yer alan “ayakkabılarınızı bu şekilde tutunuz” yazılı görsel hatırlatıcıdan alınan ilhamla, bir balyoz çizilmiş ve “Müslüman kardeş balyozunu böyle tut” denmiştir. Karikatür yazısı, spot yazısındaki “camide balyozu görecekmişiz” cümlesini tamamlamaktadır.

“Danıştay’ın katsayı inadı sürüyor! İmam-hatip Liseliler’in önünü kesmek için icat edilen, 28 Şubat kalıntısı katsayı formülü bakalım kaldırılabilecek mi? Spotuyla yayımlanan 33. Sayının kapağında İmam Hatip liselerinin yaşadığı katsayı problemindeki gerginlik konu edilmiştir. Dergiye göre katsayı formülü, İmam Hatip Lisesinden mezun olan gençlerin belli bölümler dışında bir yere yerleşmemeleri için yapılmış özel bir düzenlemedir. Derginin yayımlandığı günlerde YÖK bu konu hakkında yeni bir düzenlemeye giderek katsayı formülünü değiştirmişti. Böylece İmam Hatip ve diğer Meslek Lisesi öğrencilerinin önündeki katsayı problemleri kaldırılmış oluyordu. Fakat bu düzenlemenin arkasından Danıştay’a düzenlemenin iptali için davalar açılmıştı. Karikatürde öğrenciye dağıtılan cevap kağıdı optik formu çizilerek üzerine “Sayın öğrenci Danıştay’ın her an her şeyi yapabileceğini unutmayınız.” yazılması suretiyle hem bu durum anlatılmış, hem de öğrencinin önüne gelen cevap anahtarı üstündeki bu yazını öğrencinin sınav başarısını nasıl etkileyeceği düşündürülerek, sınava aylar kala her şeyin belirsizliğini korumasının öğrencinin motivasyonunu düşürdüğü tartışılmıştır.

34. sayı ülke gündeminden ziyade Cafcaf’ın kendi belirlediği bir gündem konu- sundadır. “Hadis ne bilmiyoruz! Bir araştırmaya göre Türk gençliği arasında Peygam- berimize ait sözlere hadis denildiğini bilme oranı yıldan yıla düşüyor!” spotuyla ifade edilen bu gündem Türkiye’nin genç Müslümanlarının yaşadığı değer kaybıdır. Çoğunluğu Müslüman olan Türk gençleri hadis ne demek bilmemektedir.

Derginin çıktığı günlerde çokça izlenen “Ezel” isimli dizinin önemli karakterlerinden biri olan “Ramiz Dayı” tiplemesini karikatüre taşıyan kapakta Ramiz Dayı ve karşısındaki genç arasında bir diyalog çizilmiştir. Diyalog şu şekildedir;

Ramiz Dayı: -“Herkesin dini aklı kadardır yeğeeenn!” Genç: -“Çok iyi ya! Nerden buluyosunuz bu lafları?” Ramiz Dayı: -“Hadis oğlum bu, hadis!”

Genç: -“Hadis derken?”

Bu diyalogla dergi; dizi kahramanlarının, rol model olarak, Peygamberin yerini aldığı anlatılmıştır. Gençler dizi karakterlerinin aforizma ve özlü sözlerine hayranken kendi peygamberini ve sözlerini tanımamaktadır. Ayrıca, Ramiz Dayı karakteri dizide bazen, bizzat Peygamberin sözlerini kullanmasına rağmen seyirciler bunu fark edememekte, dizi karakterlerine hayran olmaktadır.

Anayasa değişikliğinin tartışıldığı günlerde çıkan 35. Sayının kapağı “Yeni darbeci- lerin gözünde 82 anayasası kıymete bindi!” spotuyla yayımlanmıştır. Anne ve çocuk- lardan oluşan bir topluluğun yanında saatine bakarak sabırsızca bekleyen bir Erdoğan çizilmiştir. Kadın kocasına; “Herif! N’olur sat şu kitabı da kurtulalım artık. Bari çocuklarımız bi rahat yüzü görsün” demektedir. Çocuklardan biri “Babacım lütfen” diye ısrar etmektedir. Buna karşılık baba; “Sana ne?! Vermiyorum. Baba yadigarı bu. Zaten ben o adama gıcık oluyorum. Ona hayatta vermem” diye cevap vermektedir. Halkın anayasanın değişimini genç kuşakları da düşünerek istediğini anlatan karika-

Benzer Belgeler