• Sonuç bulunamadı

Montreux Boğazlar Konferansı’na Katılan Türk Heyeti ve Diğer Katılımcı

Belgede Montreux boğazlar sözleşmesi (sayfa 85-88)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Montreux Boğazlar Konferansı’na katılmak üzere oluşturduğu heyette Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Başkanlığı’nda, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi Numan Menemencioğlu, Paris Büyükelçisi Suat Davaz, Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Genel Kurmay II. Başkanı Korgeneral Asım Gündüz, Milletler Cemiyeti sürekli delegesi Sivas Milletvekili Necmettin Sadak vardı. Ayrıca Deniz Filosu Komutanı Binbaşı Fahri Korutürk, Hava Alay Komutanı Kurmay Yarbay Şefik Çakmak, Erkan-ı Harbiye temsilcisi Kurmay Albay Rıfat Mataracı, Kurmay Binbaşı Yusuf Egeli, Hava Binbaşı İhsan Orgun ile Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör, sıhhiye temsilcisi Hıfzıssıhha Umum Müdürü Dr. Asım Arar, Dışişleri Bakanlığı Baş Hukuk Danışmanı Ziya Kızıltan da heyette yer aldı177.

Almanya, Lozan’daki imzacı devletlerden olmadığı için konferansa davet edilmedi. Ancak Boğazlar meselesinin Avrupa’nın geleceğini ilgilendirdiğini düşünerek Montreux oturumlarını yakın takibe alıp buraya bir gözlemci gönderdi. Diğer taraftan İtalya, konferansa davet edildiği halde katılmadı. Herhangi bir gözlemci de göndermeyen İtalya, bunun sebebini ise konferansın zamanının uygun olmaması, bir Akdeniz meselesinin büyük bir Akdeniz devletinin olmadığı bir ortamda görüşülemeyeceğini dolayısıyla Habeşistan savaşından sonra görüşülmesini, ayrıca Türkiye’nin ön plana çıkardığı sebeplerin doğru olmaması olarak sıraladı. Türkiye’yi haklı bulmamasına rağmen İtalya, Onikiada’yı tahkimata başlayıp, Leros Adası’nı da müstâhkem bir üs haline getirdi178.

İsviçre’nin Montreux şehrinde yaklaşık bir ay süreyle devam edecek olan görüşmeler için, 22 Haziran 1936 tarihinde Türkiye, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan, Japonya ve Avustralya heyetlerinin katılımıyla “Montreux Boğazlar Konferansı” başlatıldı179. Katılımcı tüm devlet temsilcileri Boğazlar rejimini değiştirmek adına Türkiye’nin benimsediği üslûbu, dürüst

177 İ. Soysal, a.g.e., s. 503; Montreux Boğazlar Konferansı – Tutanaklar Belgeler, s. 18 – 19. 178 Y. Kamış, a.g.e., s. 129 – 130.

ve en akılcı yol olarak değerlendirdiler. Konferansta açılış konuşması, İsviçre Siyasal Federal Daire Başkanı ve Konferansa başkanlık eden B. Motta tarafından yapıldı.

“Ekselanslar, Bayanlar, Baylar.

Burada kısa bir süre için resmen temsil etmekte olduğum İsviçre Federal Konseyini.…....teşekkür ederiz. ….. Konferansı toplama girişiminde bulunan ve böylece istemci görevini yüklenen taraf, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz, Bulgar, Fransız, Yunan, İtalyan, Japon, Romen, Sovyet ve Yugoslav hükümetlerine sunduğu bir notayla istemini açıklamış ve durumunu belirtmiştir;……

İzninizle…..şunu belirtmezsem bana düşeni yerine getirmemiş olacağımdan korkarım: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, diplomatik önemli bir sorunun çözüme bağlanmasında, yüksek düzeyde dürüst davranmanın ve en uygun yöntemi kullanmanın, en istenir güzel bir örneğini vermiş olmaktadır. Gerçekten, söz konusu olan, 24 Temmuz 1923’lere kadar uzanan yazılı bir sözleşmenin, derin bir değişikliğe uğramış olgusal koşullara uydurulmasıdır. Bundan başka, bir devletin ülkesel egemenliğini, başka devletlerin çıkarları ve genel ticaretin gereksinmeleriyle bağdaştırmak söz konusudur.

Görüşmelerinizi sonuçlandıracağına kuşku duymadığım anlaşmanın, herkesin başkalarına karşı duyduğu güveni güçlendirmeye katkıda bulunmasını dilerim!...

İşte bu duygularla, Bayanlar ve Baylar, sizlere, bütün yüreğimle Federal Konseyin dileklerini sunuyor ve Konferansınızın açılmış olduğunu bildiriyorum.……180”

Oturum Başkanı Motta’nın ardından söz alan Türkiye Temsilcisi Tevfik Rüştü Aras, Türkiye’nin tasarısı hakkında şu ifadeleri kullandı:

“Bu oturumun başında, Türk temsilci heyetinin sizlere sunmakla onur duyduğu, Boğazlar’a ilişkin sözleşme tasarısının doğuşunu anlatmak üzere söz alırken, ……… ………...

Aslında, Türkiye’nin kendine özgü egemenliği içinde kalan bir rejimi sizlerle birlikte düzenlemek üzere size bir sözleşme tasarısı sunarken, 1923 rejiminin varlık nedenini yitirmiş olduğunu ve bu rejimi temelinden değiştiren koşullar sonucu olarak uygulanmaz duruma düşmüş bulunduğunu gördükten sonra, Boğazlar rejiminin düzenlenmesinde uluslararası işbirliği kurmak istedik.

Bu düzenleme için, dünya ticaretinin, coğrafya oluşumu yüzünden özel bir durumda bulunan Karadeniz’in kıyılarıyla olan çıkarlarını elden geldiğince geniş ölçüde tutmaya çaba gösterdik. Tasarımızda, Baylar, ticaret gemiciliğine tam bir özgürlük vermek istedik ve, bu amaçla, savaş durumunda, Türkiye savaşan devlet bile olsa, tarafsız gemilerin özgürce geçişini korumak isteyerek, ulusal savunmamızın çıkarlarını bile az çok gözden uzak tutmaya kadar da gittik.

………

Türkiye, Boğazlar’ın askersizleştirilmesini, bugünkü koşullardan tümüyle değişik koşullar altında kabul etmişti. Lozan Sözleşmesi’nin 18. maddesiyle belirgin kılınmış olan ortaklaşa güvence, gerçekte, Boğazlar Rejiminin tüm yapısının dayandığı destekti; oysa bu desteğin kendisinden bekleneni veremeyeceği, bugün açıkça ortaya çıkmıştır.

Bu güvencelerle koşullandırılmış – kaldı ki eksik biçimde koşullandırılmış- askersizleştirme, artık sürdürülemez; çünkü böyle bir durum, her devletin kendi ülkesini savunmada sahip olduğu en temel hakkına aykırı düşer.

Uluslararası topluluk, henüz erişilmemiş olsa da, herkesçe özlemi çekilen ülkü uğrunda, başkalarının güvenliğine saygı gösteren üyelerine dayanmak zorundadır;…….. Ortak güvenliğe her devlet, en az ölçüde de olsa, güçleriyle katkıda bulunmalıdır.

Türkiye’nin yaralanmaya en açık noktası Boğazlar’dadır. Bunu korumak, onun hakkıdır; nasıl ki herkesin de ödevi, ortaklaşa güvenlik alanında ancak bu hakka saygı göstererek, üstelik bu hakkı destekleyerek, onun işbirliğini beklemektir.

Askersizleştirme hükümlerinin kaldırılması yönünde işleyen güvenlik nedenlerinin, mantık açısında sonucu, tıpkı askersizleştirme gibi, Türk ülkesinin güvenliğini tehlikeye sokabilecek gerçek yüzer kaleler olarak ortaya çıkan savaş gemilerinin geçişini yasaklamak olmak gerekirdi.

Böyle de olsa, Türkiye’nin tasarısında kabul ettiği, bu basit çözüm olmamıştır. Türkiye, savaş gemilerine bile, Marmara ve Karadeniz havzalarında güvenliğinin kaçınılmaz zorunluluklarıyla bağdaşan bir geçiş özgürlüğü sağlamak istemiştir. Baylar, biz size ticaret gemiciliğinin tam özgürlüğünü göz önünde tutan ve Türkiye’nin, iç deniz olan Marmara’nın ve özel bir durumu olan Karadeniz’in genel ve özel güvenlik gereksinmeleriyle koşullandırılmış, savaş gemilerine geçiş özgürlüğü sağlayan bir düzenleme önermekteyiz.

………

Bu yeni sözleşme için, sizden anlayışlı olmanızı istiyoruz. Tasarımızı kabul etmekle, neredeyse iki yüz yıldır, hep savaş ve bunun sonuçları açısından göz önünde tutulan Boğazları, uygar halklar arasında bir işbirliği ve bir barış köprüsü yapacaksınız. Uygar halklar, kuşkusuz, size bu yüzden gönül borcu duyacaklardır181.”

Belgede Montreux boğazlar sözleşmesi (sayfa 85-88)