• Sonuç bulunamadı

Montrö Konferansı Sonrası Türk Dış Politikası

2. İKİNCİ BÖLÜM

2.1. Montrö’den İkinci Dünya Savaşı’na Uluslararası Durum Ve Boğazlar

2.1.1.1. Montrö Konferansı Sonrası Türk Dış Politikası

Türkiye’nin bulunduğu stratejik konum ve özellikle Boğazlara sahip oluşu savaşa doğru gidilen süreçte önemini arttırmıştır.227 Bu öneme haiz olan Türkiye’nin ise takip edebileceği şu üç yol vardır: Birincisi, İngiltere ve Fransa’nın barışçıl tutumuna ayak uyduracak siyasi bir yön tutmak. İkincisi, Türkiye’nin totaliter rejimlerin saldırıları ile karşılaşma ihtimaline karşın dış güçlerin desteğini sağlamak. Üçüncüsü, Sovyetler Birliği’nin planlarının kontrolünü sağlamak ve menfaatlerine uygunsa işbirliği içinde

223 Majino Hattı, Fransa tarafından Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Alman saldırısını engellemek adına

Almanya ile sınırına inşa edilmiş bir savunma hattıdır. Yaklaşık 300 kilometre uzunluğunda olması planlanan hat Belçika sınırında bırakıldı. Bkz. Salim Aydın, “İkinci Dünya Savaşı’nda Kıyı ve İç Hat Savunması: Çakmak Hattı Koruganları”, Güvenlik Stratejileri, Cilt:16 Sayı:34 (2020), 387.

224 Almanlar ırksal olarak saf ve üstün bir halk olduğunu ve dünyanın zirvesinde hak ettikleri yeri almaları

gerektiğini iddia eden program, Adolf Hitler’in “Kavgam” adlı siyasal manifestosudur.

225 Kissinger, a.g.e., s.295-305. 226 Kissinger, a.g.e., s.311. 227 Korkmazcan, a.g.e., s.10.

bulunmak.228 Askeri ve siyasi kutuplaşmaların meydana geldiği bu dönemde Türk Hükümeti’nin ülkesel menfaatleri statükocu grupla paralellik göstermiştir.229

Montrö Konferansı’nda Sovyet Rusya’nın beklenmedik politikasının yanısıra İngiltere’nin rızası ve anlayışlı politikası Türk-İngiliz ilişkilerini önemli bir noktaya taşımıştır. Türkiye’nin Boğazlar’da edindiği haklar ve sağladığı egemenlik İngiltere’nin bu tavrı olmaksızın sağlanamazdı. İngiltere İtalya’nın Doğu Akdeniz bölgesinde oluşturduğu tehdit karşısında Türkiye ile ortak hareket etmek istemiştir.230 Arnold Toynbee’nin Profesör E. H. Carr ile yaptığı röportajda da belirttiği gibi, İngiltere ve İtalya, Türkiye’nin sınırlarını işgal etmeye yönelik gizli bir anlaşma imzalamışlardı ve Türkiye bu anlaşmayı hiçbir zaman unutmamıştır. Ancak Büyük Britanya’nın topraklarını genişletme arzusunun olmadığını bilmesinden dolayı Türkiye, İtalya ve İngiltere arasında gerçekleşecek bir anlaşmazlığın İngiltere aleyhine sonuçlanmasını arzu etmemiştir.231

Almanya için Türkiye’nin tarafsızlığı büyük önem arz etmiştir. Özellikle Avrupa’da patlak verecek herhangi bir topyekûn savaşta, Türkiye'nin tarafsız kalması ve Boğazlar’ın Batı güçlerinin filolarına karşı kapatılması kritik bir önem taşımıştır. Bu nedenle, 1939 da savaşın başlamasından önceki tarihte, Almanya başlıca düşmanları olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Türkiye ile diplomatik birleşimlerinden birine katılmasını engellemek için çok çaba sarf etmişlerdir. Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen’in, Nisan 1939’daki söylediği gibi, savaş durumunda Türkler “en katı tarafsızlığı” benimsemeli ve herkese karşı “Boğazları kapatmaları” için ikna edilmelidirler. Ancak, Almanların Türk tarafsızlığını güvence altına almaya yönelik girişimleri, Türkiye’nin müttefiklerini belirlenmesi üzerine ve İtalya’nın, Akdeniz'de bağımsız bir eylem sürecini yürütmesi konusunda Türkiye'yi tehdit etmesi ve bunu yaparken von Papen'in selefinin daha önceki bir olay da Türkiye'yi 'İngiltere'nin kollarına' sevk etmesiyle başarısız olmuştu. Sonuç olarak, İtalya'nın 7 Nisan 1939'da

228 Erkin, a.g.e., s.125. 229 Yel, a.g.e., s.147. 230 Armaoğlu, a.g.e., s.425.

231 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), Tarih:

Türklerin en büyük korkusu olan Arnavutluk'u işgalinden sonra, Türkiye, bir ittifak yapmak amacıyla İngiltere’ye yaklaşmıştır.232

Arnavutluk’un ilhakı, Akdeniz’de statükonun tehdit durumu belirtildiği gibi Türkiye’yi Büyük Britanya’nın müzakerelerine katılmaya sevk etmiş, 12 Mayıs 1939 tarihinde Türkiye ve İngiltere müzakereleri bir deklarasyon ile sonuçlanmıştır. Türk- İngiliz ilişkilerinde önemli ve ileri adım olarak bu deklarasyonda iki noktaya dikkat çekilmiştir. İki devlet uzun vadeli bir anlaşma yapma kararlarını ortaya koymuşlar ve bu bildiri ile hiçbir ülkeyi hedef almamışlardır.233 Aynı mahiyette 23 Haziran 1939’da Türkiye ve Fransa arasında deklarasyon imzalanmıştır. Hatay meselesi234 sebebiyle geciken ittifak anlaşması barış cephesinin estirdiği hava dolayısıyla Türk Hükümeti lehine gerçekleşmiş, Fransa Türkiye’nin taleplerini kabul etmiştir. Buna karşın Türkiye de Fransa’nın talebi üzerine Suriye’nin bağımsızlığını tanımıştır.235 Türk-Fransız Deklarasyonu, ilerde gerçekleşecek olan Türk-İngiliz-Fransız İttifakının müzakerelerinde başlangıç teşkil etmiştir. İngiltere ve Fransa ile yapılan bu ittifakın sonucu olarak ortaya çıkan anlaşma, 19 Ekim 1939 tarihli Üçlü İttifak önemli maddelere haizdir.236 Buna göre, taraflar Avrupa’da bir gücün saldırganlığından kaynaklanan bir Akdeniz savaşı durumunda birbirlerine yardım sözü vermiştir. Dahası, Türk ordusu, modası geçmiş, hatta Birinci Dünya Savaşı dönemi eski tip teçhizatından oluşan silahları ve hava kuvvetlerinin çoğuyla, modern savaş için çok hazırlıksız olduğundan dolayı anlaşmada, Türklerin savaş girişimlerine etkin bir şekilde katkıda bulunmak için ihtiyaç duydukları silah ve materyal sağlanana kadar, Türkiye'nin İngilizlere ve Fransızlara yardım sağlama yükümlülüğüne sahip olmadığı belirtilmiştir.237 Türkiye ayrıca Üçlü

232 A. L. Macfie, ”The Turkish Straits in the Second World War, 1939-45”, Middle Eastern Studies,

Taylor& Francis Ltd., Cilt: 25, Sayı: 2, 238-248(Nisan, 1989), 238.

233 Erkin, a.g.e., s.126.

234 Hatay meselesi; Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan anlaşma sonrasında

Hatay, Suriye sınırları içerisinde bırakılmıştır. Fransa, 1930’ların ortalarında buradaki manda yönetimine son vererek Suriye’ye bağımsızlık vermek istemiştir. Ancak Hatay bu durumda Suriye sınırları içerisinde kalacaktır. Türkiye’nin Fransa’dan talebi Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına tekrar dahil edilmesidir. Fransa bu teklifi Suriye’nin iç işlerine karışmak olduğunu belirterek, meseleyi Milletler Cemiyeti’ne taşımıştır. Milletler Cemiyeti Hatay’a bazı statüler verdikten bir süre sonra Hatay halkının da talebi, uluslararası konferanslarında sağladığı kolaylıkla, Fransa Hatay’ın Türkiye sınırları içerisinde bulunmasını iki devlet arasında imzalanan anlaşma ile kabul etmiştir. Bkz. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl

Siyasi Tarihi, s.428-430.

235 Armaoğlu, a.g.e., s.432. 236 Sander, a.g.e., s.109.

237 John M. Vanderlippe, “A Cautious Balance: The Question of Turkey in the World War II”, The

İttifakın diğer devletler ile ilişkilerine zarar vermemesi açısından anlaşmaya ilave bir protokolün yapılmasını sağlayarak, bu ittifaktan doğan yükümlülüklerin Sovyetler ile ilişkilerine zarar vermesini engellemek ve Sovyetler Birliği ile silahlı çatışmadan kaçınmak istemiştir.238

Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin savaşındaki tecrübelerinden durumun stratejik gerçeklerini öğrendiğini söyleyen Franz von Papen, İngiltere ve Türkiye tarafından yapılan anlaşmanın önemi konusunda hiç şüphe duymamıştır. Franz von Papen’e göre, bu anlaşma yalnızca Türkiye'deki 20 yıllık Alman diplomatik yatırımının kaybı değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki güç dengesinde de tam bir değişiklik anlamına gelmektedir. Yine Papen’e göre gelecekteki bir savaşta, İngiltere'nin Karadeniz'den ve Rusya'nın Akdeniz'den dışlanması için Mihver güçlerinin Çanakkale Boğazı'nı ele geçirmesi gerekebilir ve bu ancak, Arnavutluk’un köprü olduğu Selanik'ten 'hızlı bir operasyon' yoluyla, nispeten kolaylıkla gerçekleştirilebilirdi. Çanakkale Boğazı'nın kapatılması tek başına İngiltere’yi garantiye almak için yeterli değildir ve İngiltere'nin 'en hayati noktası' Hindistan'a Almanya’nın saldırabilmesi için Hindistan’a karayolunun –Suriye, Filistin ve Musul’a erişim- kontrolünü sağlamak Almanya için gerekli olacaktır. Böyle bir operasyon ancak Türkiye’nin tarafsız olması durumunda yapılabildiğinden, İngiltere'nin bölgeyi terk etmeye ikna edilmesi şart olmuştur. Aksi durumda 'çok olumsuz askeri-politik bir durumla' Almanya yüzleşmek zorunda olacaktır. Türk tarafsızlığı, İtalya'yı Avrupa'daki konumu konusunda Türkiye'ye güvence verip ikna ederek, aynı zamanda Arnavutluk'taki pozisyonun gelişimini 'gizleyerek' ve Türkiye ile Meis Adası ile ilgili müzakereleri açarak elde edilebilecektir.239 14 Mayıs 1941 tarihli Franz von Papen’in Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop’a ilettiği mesajında, İngiltere ve Türkiye arasında imzalanmış paktın altında yatan zorluklara gelince Bakan; “Arzunun olduğu yerde bir formül bulunabilir” demiştir.240 Türkiye bu ifadeyle Almanya ile barışı tesis etmeye hazır olduğunu göstermiştir. Franz von Papen’in askeri stratejisi savaşın arifesinde Türkiye ve Boğazlar’ın stratejik önemini gözler önüne sermiştir. İngiliz, Fransız ve Rus askeri ve

238 Sander, a.g.e., s.109.

239 Macfie, ”The Turkish Straits in the Second World War, 1939-45”, s.238-239.

240 Ministry of Foreign Affairs of the U.S.S.R. Archive Division, German Foreign Office Documents,

German Policy in Turkey (1941-1943), Foreign Languages Publishing House (Moskova, 1946), Sayı:1, 7.

deniz uzmanları da Avrupa’daki bir savaşın neredeyse kesinlikle Türkiye’yi ve Boğazları kapsayacağını beklemişlerdir.

Sovyet Dışişleri Komiseri Yardımcısı Potyomkin, Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek için Ankara’ya 28 Nisan 1939’da ziyarette bulunmuş, bu görüşmelerde Türk Hükümeti’nin İngiliz ve Fransız ittifaklarının gelişmelerini öğrenmiştir. Saraçoğlu’nun benzer bir ittifakı Sovyetler ile müzakere etmeye hazır olduklarını belirtmesi üzerine Potyomkin görüşmeleri Moskova’ya bildirmiştir. Tam bu gelişmelerin gerçekleştiği esnada Avrupa siyasetinde Alman-Sovyet Paktı Ağustos 1939’da önemli bir ses getirmiştir. İki devlet arasında akdedilen ittifak ile savaşın yakında gerçekleşeceği düşüncesi Karadeniz’in ve dolayısıyla Boğazlar’ın bu sırada önemini arttırmıştır. Eylül ortalarında Moskova Saraçoğlu’nu görüşmeler için davet etmiş, Saraçoğlu ve heyeti 25 Eylül 1939’da Moskova’ya ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaretin ilk gününde Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov görüşmelerin sonunda Montrö Sözleşmesi’nin değişikliği üzerine fikirlerini belirttiği bir bildiriyi Saraçoğlu’na sunmuş ancak Saraçoğlu bu talebin müzakeresini dahi reddetmiştir. Müzakerelerin ikinci gününde Stalin tarafından Boğazlar rejiminde değişiklik talebinin ısrarı Saraçoğlu’nu müzakereleri sonlandırma yoluna gitmeye yönlendirse de, Türkiye’nin “Montrö Sözleşmesi’nin değişimi ancak anlaşma bünyesinde yer almış bulunan imkanlar çerçevesinde mütaa edilebilir” olduğu çıkışına karşı duramayarak meseleye o an için son verilmiştir.241 Türk liderler Molotov'un taleplerini Çarlık politikasının güneye doğru genişleme politikasının bir uzantısı olarak yorumlamışlardır. Rusya'ya karşı yüzyıllar süren savaştan sonra, böyle bir antlaşmayı kabul etmek, savaşmadan İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı üzerinde Türk egemenliğini teslim etmek anlamına gelecek ve Sovyetlerin savaştan sonra Türklere kontrolü geri verecekleri veya Türk topraklarını terk edecekleri garantisi olmayacaktır. Türkiye’nin Sovyet taleplerini kabul etmesi Sovyet genişlemesini kabul etmesi anlamına gelecektir.242 Almanya doğuda Polonya ve Romanya'ya yahut Finlandiya, Estonya ve Letonya yoluyla Rusya'ya karşı hareket ederse, buna karşı Rusya ilave olarak düşman deniz kuvvetlerinin Karadeniz'e girmesine karşı Boğazlar ve Tuna'nın ağzını kapatmayı hedeflemiştir.243 Almanya’nın muhtemel

241 Erkin, a.g.e., s.141-143.

242 Vanderlippe, “A Cautious Balance: The Question of Turkey in the World War II”, 67. 243 Macfie, ”The Turkish Straits in the Second World War, 1939-45”, s.239.

askeri stratejisine karşın Sovyetler Birliği Boğazlar’da Türkiye’yi ikna ederek daha fazla etkinlik sağlamaya çalışmış ama aynı zamanda diplomatik yollarla Almanya ile temasını sürdürmüştür. Sovyetler’in Almanya ile anlaşması Türk dış politikasında öngörülen birçok planlamanın değişmesine sebep olmuştur. 23 Ağustos 1939'da Sovyet-Alman Saldırmazlık Anlaşması'nın imzalanmasının ardından 27 Ağustos'ta, Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yle yaptığı konuşmada von Papen, güç dengesindeki son değişiklikler nedeniyle Türkiye'nin tarafsızlığa geri dönmesi gerektiğini şiddetle savunmuştur. Ekim 1939’da von Papen, Başbakan Refik Saydam'a, Türkiye'nin Batılı güçlerle yaptığı bir anlaşmanın sonucunun, Almanya’nın bölgede barışı sağlama çabalarını sabote etmek olarak görüleceğinin bilgisini vermiştir.244 Ancak, Almanlar ve yeni müttefiki Sovyetler, Türkleri anlaşmalarını feshetmeye ikna etmede hiçbir şekilde başarılı olamamıştır.

Sovyetler’in Almanya ile teması Saraçoğlu’nun yürüttüğü Türk-Sovyet müzakerelerinde de etkisini göstermiştir. Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin bu ziyaretten beklentileri farklılık göstermektedir. Türkiye Sovyetler Birliği ile dostluk ve saldırmazlık paktı imza etmeyi ummuş, Sovyetler Birliği ise Almanya’nın barış cephesine katılan Türkiye’yi bu cepheden ayırma arzusunu hayata geçirmesi için kendi ağırlığını kullanmasını arzulamıştır. Sovyetler Birliği Türk Hükümeti’ne bazı tekliflerde bulunmuştur. Bunlar, Boğazlar’ın ortak savunulmasını planlayan bir paktın imzalanması, Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında akdedilen anlaşmanın Sovyetler Birliği’ni Almanya ile savaşa sürüklemeyecek bir ihtirazi kaydın anlaşmaya eklenmesi, Montrö Sözleşmesi’ne Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin gemilerine Boğazların kapalılığı ilkesinin kabul edildiği bir değişikliğin ilavesi ve Sovyetler’in Besarabya’yı, Bulgaristan’ın ise Dobruca’yı işgalinde Türkiye’nin tarafsızlığıdır. Sovyetler Birliği’nin bu isteklerinin kabulü Türkiye’yi barış cephesini terk etmeye sürükleyeceği açıktır. Şükrü Saraçoğlu sunulan bu talepleri reddetmiş, Sovyetler ile müzakereler sonlandırılmıştır.245 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanmasından henüz üç yıl geçmesinin ardından sözleşmede değişiklik talebi Sovyetler Birliği’nden gelmiştir.

244 Macfie, a.g.e., s.239.

245 Ahmet Şükrü Esmer, Oral Sander, Olaylarla Türk Dış Politikası, İkinci Dünya Savaşında Türk Dış

Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında anlaşmazlıklara yol açan boğazlar meselesi İkinci Dünya Savaşı arifesinde iki ülkenin ittifakına engel teşkil etmiştir.