• Sonuç bulunamadı

MOHAÇ’TA KOPAN FIRTINA

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 88-102)

M

acaristan tahtında on ya ında kral olmu , on be ya ında Avusturya Kralı Ferdinand’ın kızı ile evlenmi Layo vardı. Layo , sarayını çılgın-lıkta sınır tanımayan övalyeler ile doldurmu tu.

Şövalyeler Macaristan’ı âdeta bir zulüm ülkesi hâli-ne getirmi lerdi.

Layo , Şarlken’in de kı kırtmalarıyla Osmanlı’yı Avrupa’dan atmak için gizli planlar yapıyordu.

Belgrad’ta Kanuni’den yediği darbenin acısı ona ders olmamı tı. Layo güçlü bir ordu hazırlamı , saldırmak için fırsat kolluyordu. Kanuni casusları sayesinde bu geli meleri anbean izliyordu. Su uyur,

Mu tu Fetih Kitapları 80

dü man uyumazdı. Ya saldırmalarını bekleyecek, ya da dü mandan önce harekete geçerek planlarını bo a çıkaracaktı.

Ordu, 1526 yılı baharında stanbul’dan hareket etti.

Sultan Süleyman sefer öncesi ordusunu uyar-mı :

– Yolumuz boyunca ekili tarlalara girilmeye, demi ti. Atlar ve diğer hayvanlar yabancı toprak-lardan bir tutam dahi ot koparmaya. Kadın, çocuk ve ya lılara, ordumuza saldırıda bulunmayan genç-lere sakın dokunulmaya… Bizim sava ımız yalnız askerlerledir bu unutulmaya…

Layo , askerlerini Mohaç Ovası’nda mevzile-mi ti. Macar kralı, sonunu dü ünmeden bir mace-raya atıldığını bilecek tecrübeye sahip değildi.

Türk ordusu mehter mar larıyla, serhat türkü-leriyle ilerliyordu.

Bu orduda her ey inceden inceye hesaplarla planlanıyordu. Öyle ki üç yıl sonra bir köyden geçecek askerî birliğin öğle yemeğinde ne yiyeceği;

hatta yemekten sonra yiyeceği meyvenin nereden geleceği dahi planlıydı.

Ormanları a an Osmanlı ordusu 29 Ağustos sabahı Mohaç düzlüklerine ula tı. Yağmur suları, Mohaç ovasını âdeta balçık denizi hâline getirmi ti.

Bir yanı tepe, diğer yanı bataklık olan bu meydan-da imdi iki devasa ordu birbirini süzüyordu. Kral Layo , kar ısında Kanuni’nin heybetli askerlerden kurulu ordusunu görünce hatasını anlamı tı ama artık çok geçti.

Bir yanda yüz bin askeri ve üç yüz topçusu ile Osmanlı ordusu, kar ısında yüz elli bin askeri ve yüz topçusu bulunan Macar ordusu… Bir orkestra ahenginde hareket eden Osmanlı ordusunun kar ı-sında Hırvat, Çek, Slovak ve Sloven askerlerinden olu an âdeta kırk yamalı Haçlı ordusu…

Kanuni Hünkar Tepesi’nde, sağında Sadrazam brahim Pa a, solunda Anadolu Beylerbeyi Behram Pa a ile orduyu kumanda etmedeler…

Osmanlı ordusundaki sessizlik yakla an fırtına-nın habercisi gibiydi. Kanuni askerlerini co turan sözlerini öyle tamamladı:

– … Ya Rabbi, imdat ve inayet sendendir.

Bir anda kılıçlar im eklendi, ordular birbirine girdi. Macar ordusuna ilk darbeyi yine Gazi Bali Bey’in akıncıları vurdu.

Mu tu Fetih Kitapları 82

Otuz be Macar övalyesi Hünkâr Tepesi’ne at sürdü. Bu övalyeler otuz sekiz gün önce Budape te’de krallarının önünde Osmanlı Sulta-nı’nı öldürmeye yemin etmi lerdi. Padi ahın çevre-sinde birkaç muhafızdan ba ka asker kalmamı tı.

Şövalyeler vuru arak Sultan’a yakla maya çalı ı-yorlardı. Şövalyelerin çoğu padi aha yakla amadan can verdi.

Marczali ismindeki övalye ile iki arkada ı tüm güçleri ile padi aha saldırdılar. Çevresi bo almı , kendisini korumakla görevli subaylar bile sava la me gûldü. Sultan Süleyman uzun kılıcını pırlantalı kabzasından hı ımla çıkardı. Şövalyeler i i uzat-mamak için ok atmaya ba ladılar. Oklar Sultan’ın zırhında saplanıp kaldı.

Kanuni Sultan Süleyman, çevresini saran üç övalye ile amansız bir kılıç dövü üne ba ladı.

Hünkâr Tepesi, izleyicisi olmayan bir muhte-em gösteriye tanıklık ediyordu. Padi ah hiç de umdukları gibi çıkmamı tı. Kar ılarında duvar gibi sağlam, kılıcına hâkim birini bulacaklarını tahmin etmemi lerdi. Birkaç dakika süren bu kavgadan yalnızca biri ayakta kalabilmi ti. O da Osmanlı padi ahıydı.

Genç Sultan ordusuna emretti:

– Doğu Taktiği’ni uygulama vaktidir.

Taktik gereği Osmanlı ordusunun sağ ve sol kanatlar, birbirinden uzakla arak dü mandan kaçı-yormu görüntüsü verdi. Macar askerleri galip gel-diklerini dü ünerek ortada olu an büyük bo luğa hücum ettiler. Birden geri dönen Osmanlı askerleri dü manı bir çember içine hapsetti.

Türk ordusu imdi dört koldan hücuma geç-mi ti. On binlerce dü man askeri âdeta çelikten bir kafes içine hapsedilmi ti. Askerlerin nidaları bir gök gürültüsünü andırıyordu:

– Ya Allah, Bismillah, Allahuekber…

Türk ordusu Macarlara yalnızca Karasu batak-lığı tarafını açık bırakmı tı. Üç taraftan ku atılan dü man Karasu’ya sürüldü. Peri an bir sürü hâli-ne gelen Macar ordusu, Türk atlılarının altında ezilmemek için çaresiz bataklığa yöneldi. Yüz bin asker zırhlarının da ağırlığıyla bataklığa saplanıp can verdi.

Haçlı ordusunu yok etmek için iki saatlik zaman yetmi ti. Sava meydanını gezen Kanuni, Layo ’un cesedini gördü. Macar Kralı’nın yüzü

Mu tu Fetih Kitapları 84

çamura gömülü hâldeydi. Belli ki kaçarken atının ayakları çamura saplanınca bataklığa dü mü -tü. Genç Kral, üzerindeki altın zırhın ağırlığıyla boğularak can vermi ti. Bu manzara Kanuni’yi üzmü tü:

– Allah günahlarını affetsin. Tecrübesizliğin den yararlanarak onu yoldan çıkaranların da cezasını

versin. Elbette, ona kar ı sava mak için buraya geldim. Lakin henüz hayatının baharındaki bu genci öldürmek ve saltanatını elinden almak gibi bir niyetim yoktu.

Zaferden bir buçuk gün sonra Türk ordu-su Mohaç sahrasında toplandı. Bir resmigeçit yapılarak padi ah selamlandı. Veziriazam brahim

Mu tu Fetih Kitapları 86

Pa a’dan ba layarak veziler, beylerbeyiler, alay beyleri sırasıyla el öptüler. Muharebe meydanların-da zaferden sonraki bu tören Türk ordusunun bin yıllık geleneğiydi. brahim Pa a,

– Sultanım, dedi. Bu zafer pek mühimdir. Ne kadar övünseniz azdır efendim.

Oysa övünmek, gurura kapılmak Kanuni’den uzak duygulardı. O her ba arıyı Allah’ın bir lütfu bilir, her zaferden sonra kö esine çekilir, sessizce hamd ve senalarda bulunurdu:

– Pa a, pa a, dedi. Bize övünmek değil, yalnız-ca ükretmek dü er.

Tarihte hiçbir sava yoktur ki bir tek muhare-be ile bir milletin bağımsızlığı ortadan kaldırılsın.

Bu zafer, Avrupalı kralların korkularını artırmı tı.

Macaristan’dan sonra sırada neresi vardı. Oysa halk ba larındaki krallar gibi dü ünmüyordu. Kralların zulümlerinden bunalanlar, Osmanlı’nın gelmesiyle huzura ve zenginliğe kavu acaklarını biliyorlardı.

Dileyenin Müslümanlığı seçtiği, dileyenin ken-di ken-dininde karar kıldığı Osmanlı topraklarında inanca saygının en güzel örnekleri veriliyordu.

Fethedilen diyarlarda Müslümanlığın nuru beli-riyor, be vakitte ezan sesleri i itiliyordu. Asmalı minarelerin, gölgeli mescitlerin yükseldiği top-raklar kültürümüzün renkleri ile bezeniyordu.

Üç kıtaya yayılan bu rüzgâr, imdi Macaristan’da esecekti.

Osmanlı ordusu Ramazan Bayramı’nı Maca-ristan’da kutladı. Kurban Bayramı’nı ise dönü yolunda fethedilen Budin’de… Kanuni ehrin anahtarını Budin e rafından teslim aldıktan sonra halka seslendi:

– Bilesiniz ki Türk idaresinde en az Macar ida-resindeki kadar özgürsünüz. Varın ehrinizde hür ya ayın. Hiçbir eyden çekinmeyin. Mallarınız, aileleriniz benim güvencem altındadır.

O, bu ho görüsüyle fetihlerini taçlandırarak gönülleri de fethediyordu.

Türk ordusu Kurban Bayramı’nı Budin’de kutladı. Macarlar ilk defa Türk âdetleri ile tanı -tılar. Kurbanlar kesildi. Tekbirler, tebrikle meler, büyüklerle küçükler arasında el öpüp sarma dola olmalar ehre ayrı bir ne e getirdi. Şehir serhat

Mu tu Fetih Kitapları 88

türküleri ile yankılandı. Macarlar dünyanın en muhte em sultanını Budin sokaklarında at üzerin-de seyretmenin hazzını ya adılar.

Altı ay yirmi gün sonra stanbul’a dönen ordu, muhte em bir törenle kar ılandı. Bu sefer sırasında kendisine ba komutanlık görevi verilen brahim Pa a, Kanuni ile aynı hizada atını sürüyordu. O güne dek eyhülislam dı ında kimseye bu hak verilmemi ti.

Yorulan ve ya lanan Piri Mehmet Pa a, görevi brahim Pa a’ya devretmi ti. brahim Pa a, Os -manlı ülkesinin padi ahından sonraki en yetkili adamıydı artık. Bir zamanlar köle niyetiyle pazar-larda satılan çocuğun ba döndürücü yükseli i devam ediyordu.

VİYANA’YA DOĞRU

1

529’un Mayıs’ında 128 bin ki ilik Osmanlı ordusu stanbul’dan hareket etti. Seferin yönü bu kez Avusturya idi. Ordu, haftalar süren yolculuk-tan sonra karargâhını Mohaç sahrasında kurdu.

Ertesi günü altı bin Macar atlısı ile gelen Kral Yano padi ahın huzuruna alındı.

Sultan Süleyman, Yano ’u ayakta kar ıladı, el öptürdü. Tahtının önüne konulan iki sandalyeden birine Yano , diğerine Sadrazam brahim Pa a oturdu. Yano kederli bir ses tonuyla:

Mu tu Fetih Kitapları 90

– Hünkârım, dedi. Avusturya Kralı Ferdinand tacımızı alıp bizleri Budin’den sürdüğü malûmu-nuzdur…

Kanuni:

– Üzülmeyin, dedi. Kral Ferdinand’ı Budin’den kovmak ve Macar tacını sizlere vermek için asker-lerim hazır beklemektedirler.

Kral rahatlamı tı. Minnetle el öptü. Çıkarken kendisine mücevherlerle süslü emsalsiz bir at hedi-ye edildi.

Gerçekten de Macar tacı Ferdinand’ın casusları tarafından çalınmı tı. Peki neydi bu tacın anlamı?

Bu tacın Macarlar için kutsal bir anlamı vardı.

Be yüz yıldan beri, bu tacı giymeyen bir prens, asla kral olarak kabul edilmezdi. Tacın çalındığı haberi derhâl Akıncı Ba buğu Bali Bey’e bildirildi.

Bosna Sancakbeyi Bali Bey akıncılarıyla casusların pe ine dü tü. Bir an önce Avrupa topraklarına ula ıp canlarını ve tacı kurtarmak isteyen casuslar atlarını çatlatırcasına ko turuyorlardı. Ölümüne bir yarı ba lamı tı sanki. Türk atlıları Viyana yolunda casusları yakalamayı ba ardı. Bali Bey tacı alıp Ferdinand’ın hırsızlarını tutukladı. Sultan

Süleyman, Bali Bey’in kendisine sunduğu tacı bir süre seyrettikten sonra silahdar ağaya verdi.

– Al, Kral Yano ’a yolla!

Mohaç ovasından hareket eden ordu, Budape -te surlarına dayandı. Türklerin Budin dedikleri bu güzel ehir iki senedir Almanların i gali altındaydı.

Aynı gün karargâhın çevresinde dola an üpheli bir ki i yakalanıp brahim Pa a’nın huzuruna getirildi.

Veziriazam, Hırvatça sordu:

– Kimsin Sen?

– Kralımız Ferdinand’ın âciz bir subayıyım.

– Demek casussun. Neyi öğrenmek istersin?

– Ordunuz hakkında bilgi toplamak üzere emir aldım.

brahim Pa a gülümsedi. Yakalanan bir casu-sun öldürülmesi gerekirdi. Lakin O öyle yapmadı.

Emir subayına:

– Bu adama görmek istediği her eyi gösteriniz, dedi. Sonra casusa seslendi:

– Var git, istediğin bilgileri topla!

Casusa Türk ordusunun birlikleri gezdirildi.

Sorduğu bütün sorulara cevap verildi. Casus hem

Mu tu Fetih Kitapları 92

kendisine sunulan fırsattan hem de Türk ordusunun ihti amından âdeta sersemlemi , dili tutulmu tu.

Tekrar Veziriazam’ın huzuruna getirildi. brahim Pa a’nın yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi:

– Var imdi, bu gördüklerini kralına anlat!

Casus serbest kalmı tı. Kralını görmek için Viyana’ya gitti. Ne var ki kralını burada bulamadı.

Korku dağları sarmı , Ferdinand çoktan Viyana’yı terk etmi ti.

Almanlar Budin’de ancak be gün dayanabildi-ler. Bir anla ma imzalayarak Budin kalesini teslim ettiler

Bir hafta sonra Kral Yano ’a tahtı teslim edildi.

Yeniçeri ağası:

– Cihan Padi ahı Sultan Süleyman Hazretleri Macaristan’ı sana ihsan etmi tir. Uğurlar ola, dedi.

Tacı, Yano ’un ba ına koydu. Bir Yeniçeri ağası Avrupa’nın en büyük ve en eski devletlerin-den birinin kralına tac giydiriyordu. Osmanlı’nın ihti amını gösteren bu olay, tarihin unutulmaz hadiselerinden biri olarak kaydediliyordu.

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 88-102)

Benzer Belgeler