• Sonuç bulunamadı

BİR SALKIM ÜZÜM

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 54-62)

G

enç padi ah, huzura çağırdığı Veziriazam Piri Mehmet Pa a’ya,

– Ne dersin lalam, dedi. Layo denilen çocuğun niyeti ciddi midir? Avrupa krallarına mektuplar yazıp bize kar ı güç topladığı doğru mudur? Ola ki duymadığımız eyleri duymu sundur, bilmek isterim…

Piri Mehmet Pa a engin bir devlet tecrübe-sine sahipti. Yavuz Padi ah’ın her seferinde, her kararında yanı ba ında olmu tu. Şimdi bu birikimi

Mu tu Fetih Kitapları 46

ile bir oğul gibi sevdiği Yavuz’un emaneti bildiği Sultan Süleyman’a yol gösterecekti:

– Hünkârım, dedi. Malûmunuz üzere Maca-ristan Avrupa’nın sağlam kapısıdır. Belgrad ise o kapının kilidi… Cennetmekân Sultan Selim Han babanız “Belgrad’ı fethetmeden uyku gözüme haramdır.” derdi. Dedeniz Fatih Sultan Mehmet Han dahi Belgrad’ı almak için yola çıkmı , lakin malûm sebeplerle geri dönmek zorunda kalmı tır.

Teklifim odur ki bir elçi gönderip Layo ’un niyetini öğrenelim. Cizyemizi isteyelim.

– yi söylersin lalam. Tez gözü pek, yiğit birini getirin, görevlendirelim.

– Behram Çavu tam aradığınız adamdır Sul-tanım. Yeri geldikte gözünü budaktan sakınmaz, sözünün eri bir kahramandır.

– O hâlde hiç vakit kaybetmeden elçimiz yola koyulsun.

Kanuni de baba yadigârı bildiği Piri Mehmet Pa a’ya büyük saygı gösteriyor, fikirlerine değer veriyordu. Ba ba a verip olası bir seferin tüm detaylarını inceden inceye değerlendirdiler. Ertesi günü Behram Çavu Macaristan yolunda at sürme-ye ba lamı tı bile.

Layo “Avrupa’nın en büyük kralı” olma dü -leri görüyordu. Bunun tek yolunun da Kanuni’yi mağlûp etmekten geçtiğini biliyordu. Rahat ve zevk içinde bir hayat süren Layo , millet davasın-dan çok ahsî servet ve öhret pe indeydi.

Layo , Behram Çavu ’u süslü sarayında kabul etti. Osmanlı’ya belli bir miktar cizye ödemesi gerektiği söylenince çılgına döndü. Behram Çavu ’a ağza alınmayacak hakaretler sıraladı. Dü mana kar ı dikba lı olan Behram Çavu da bu hakaret-lere misliyle kar ılık verince kıyamet koptu. Layo , Behram Çavu ’un i kenceyle öldürülmesini emret-ti. Kahraman asker ağır i kenceler altında ama onuruyla can verdi.

Elçiye yapılan bu zulmü öğrenen Kanuni, hid-detten kıpkırmızı kesilmi ti. Öfke büyük, sava kaçınılmazdı. Ordu fetih için stanbul’dan hareket etti.

Bu ordu, bir zamanlar, Hacı Bekta -ı Veli’nin

“Bunlara Yeniçeri denilsin, pazıları bükülmez, kılıçları keskin, yüzleri ak, okları aman vermez,

an ve zaferleri ebedî olsun.” duasını aldığı Yeniçeri ordusuydu. Milletinin gözünde bir “Peygamber Ocağı”ydı.

Mu tu Fetih Kitapları 48

Osmanlı ordusu co kun bir nehri andırıyordu.

Âdeta kartopu gibi yuvarlandıkça büyüyen bir orduydu bu. stanbul’dan on be bin ki i olarak hareket eden ordu her menzilde kendisine katılan birliklerle devasa bir güce dönü üyordu.

Kavurucu yaz sıcakları askerleri hayli yormu -tu. Öğle vakti bir Hristiyan kasabasında mola verildi. Azıklar yenildi, namazlar kılındı. Dinlenme anında askerlerden biri yol kenarındaki üzüm bağı-na girdi. Asma dalından bir salkım üzüm kopardı.

Yediği üzümün ücretini bir kese içinde kopan salkımın yerine bağladı. Yediği üzümle ferahlayan asker, hiç vakit kaybetmeden birliğine döndü.

Askerler ayrıldıktan sonra endi eyle bahçesine dalan köylü hayretler içinde kalmı tı. Nasıl olur da bir ordu, bir bağda konaklar da hiçbir eye zarar vermezlerdi. Dola ırken asma dalına ili tiril-mi keseyi fark etti. Şa kınlığı daha da artmı tı.

Kesedeki para, daldan alınan üzüm için bırakılmı olmalıydı. Bu ne büyük bir incelikti. Köylü ani bir kararla atını topukladı. Osmanlı ordusunun pe in-den gitti. Kan ter içinde orduya yeti ip komutanla görü mek istediğini söyledi. Biraz sonra komutan ve köylü kar ı kar ıyaydı.

Köylü, komutana elindeki keseyi göstererek:

– Komutan... Komutan, dedi. Bir askeriniz yediği küçük bir salkımın yerine parasını asmı . Bu ne yüce bir ahlâktır. Benim tarlam toprağım böyle askerlere helal olsun.

Oysa komutan bu hadiseden ho nut olmamı tı.

zinsiz girilen bir bağda, izinsiz alınan bir salkım üzüm, ücreti bırakılsa dahi helal olamazdı. Asker hakkında verilecek karar için padi aha danı ıldı.

Sultan Süleyman kesin emrini verdi:

– Kursağında haram lokma olan bir askerin bulunduğu orduya Allah zafer nasip etmez. Bu asker derhâl seferden menedilip ordudan uzakla -tırılsın.

Kanuni, bir daha böylesi bir olayın ya anma-ması için komutanları tembihledi:

– Bilesiniz ki askerin hâli zaferin ilk adımıdır.

Eğer o asker parayı aldığı üzümün dalına bağlama-mı olsaydı bu ordunun adı zalimler ordusu olur-du ve o askerin ba ı vurulurolur-du. O, parayı asmaya bırakarak ba ını kurtardı, ancak sahibinden izinsiz aldığı için seferden men cezasına çarptırıldı.

Emir yerine getirildi. Hatasını anlayan asker gözya ları içinde ordudan ayrılıp memleketine döndü.

Genç sultan o kadar hassastı ki geçilen tarla-larda ve otlaktarla-larda atların ağzının bağlanmasını emrediyordu. Böylece köylü malının zarar görmesi önleniyordu.

Ordu, günler süren yolculuktan sonra Belgrad önlerine ula tı. Belgrad’ı ku atmak için önce Sava Nehri’nin a ılması gerekiyordu. On iki günlük bir

50

gayretle Sava’nın hırçın suları üzerine köprü kurul-du. Belgrad’a ula an orduyu iddetli bir savunma duvarı kar ıladı.

Dü mana ilk darbeyi Bali Bey komutasındaki akıncılar vurdu.

Dani ment Reis kumandasında elli kadar gemi ehri nehir tarafından ku atmı tı. Belgrad hem kara dan hem de Tuna Nehri’nden gelen top atı la-rıyla sarsılmaya ba lamı tı.

Mu tu Fetih Kitapları 52

Üç ay süren zorlu sava ın ardından Belgrad fet-hedildi. Fetihten bir gün sonra ehre giren Sultan Süleyman, camiye çevrilen A ağı Kilise’de cuma namazını kıldı. Fethi nasip eden Allah’a ükür duy-gusuyla secdeye kapandı. Fakirlere sadaka, asker-lere armağanlar dağıttı. Kimsenin malına mülküne dokunulmayacağını, halkın huzur içinde vatanla-rında ya ayabileceğini söyledi.

Şehrin yeniden imarı için yirmi bin altın tahsis edildi. Bu fetih, Belgrad ve Belgradlılar için kuru-lu undan beri yakaladığı en büyük ans olmu tu.

Şehirde e siz binalar yükselmeye ba layacak, yol-lar, köprüler yapılacaktı. Belgrad on altıncı ve on yedinci yüzyılın parlak bir ticaret merkezi olacaktı.

Fethi tamamlayan ordu yeniden payitahta, stanbul’a dönüyordu. Ni ’te verilen mola esna-sında aldığı acı haber padi ahı derinden yaraladı.

Sultan Süleyman oğlunu, Şehzade Murat’ını kay-betmi ti. Kazandığı ilk zaferinin sevincini ya aya-madan büyük bir acıyla sarsılmı tı. Cihan hüküm-darı da olsa evladını geri getirebilir miydi? Evlat acısı bir anda bütün anların, zaferlerin gururunu silmi ti.

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 54-62)

Benzer Belgeler