• Sonuç bulunamadı

BİR SULTAN YETİŞİYOR

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 27-38)

İ

stanbul’a geleli henüz birkaç gün olmu -tu. Hayallerinin ötesinde muhte em bir ehirle kar ıla mı tı Süleyman. Göğe uzanan minare-ler, o minarelerden yükselen ezan sesleri, binbir sanatla örgülenen camiler, adırvanlar, köprüler…

Âdeta bir masal diyarında dola ıyor gibiydi. Fatih Sultan Mehmet’in yadigârıydı burası. Peygamber Efendimizin övdüğü ehirdi.

Sabırsızlıkla beklediği gün gelip çatmı tı i te.

Biraz sonra hocaları ile tanı acaktı. Şehzadelerin eğitimi için hazırlanan medrese odasında imdi

dedesini ve tabii ki hocasını bekliyordu. Kafasından binbir soru gelip geçiyordu… Hocası acaba nasıl biriydi? Sert mi, yoksa efkatli miydi? Ya lı mı yoksa genç miydi?

Bir kitap alıp sedire kuruldu. Heyecanı oku-duklarını anlamasına mani oluyordu. Yakla an ayak sesleri kalbinin atı larını hızlandırmı tı. Ka pıyı açıp lo koridora baktı. te geliyorlardı. Be -yazıt dedesinin yanındaki aksakallı, hocası olma-lıydı. Tüm cesaretini ku anıp yanlarına ko tu.

Önce hocasının, sonra da dedesinin ellerini öptü.

Sultan Beyazıt, oğlunun bu hareketinden memnun olmu tu:

– Hocam, dedi. Süleyman bundan böyle sizin talebenizdir. Önce Allah’a sonra da sizlere ema-nettir.

Molla Hayrettin Hoca Süleyman’ı öyle bir süzdü. Bu küçük çocuğun ela gözlerinden yansı-yan ı ık, gelecekteki ba arılarının habercisi gibiydi.

Kendinden emin, büyümü de küçülmü bir edası vardı. Nasıl da saygılı, edepli bir hâl içindeydi.

Sultan Beyazıt Han, torununun gözlerine baktı:

– Oğul, dedi. Bundan böyle eğitiminden Molla Hayrettin Hoca sorumludur.

Güzel oğlum, bilesin ki Rabbimiz çalı mayı ibadetle e tutmu tur.

Âlimlerin mürekkebini ehitlerin kanı ile bir saymı tır. Oğulcuğum, hocalarının sözünden sakın çıkma-yasın, vaktinin kıymetini bilesin.

Muvaffakiyetlerinle hepi-mizi sevindiresin.

Süleyman hiç konu madı, konu amadı.

Sultan Beyazıt, Süleyman’ı hocasına teslim edip ayrıldı.

Mu tu Fetih Kitapları 22

– Demek adın Süleyman, dedi gülümseyerek.

Sen Süleyman Aleyhisselam’ı bilir misin?

Süleyman böylesi bir soruyu beklemiyordu.

Sadece sustu. Molla Hayrettin Hoca, sedir üzerinde-ki hasıra bağda kurdu. Bir el i aretiyle Süleyman’a yer gösterdikten sonra anlatmaya ba ladı:

– Oğul, Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler göndermi tir. Bu kutlu insan-lardan biri de Hazreti Süleyman Aleyhisselam’dır.

Allah ona büyük bir saltanat, e siz bir zenginlik, ku larla desteklenmi güçlü ordular vermi tir.

Hocasının ses tonundaki efkat, Süleyman’a tüm garipliğini unutturmu tu:

– Hazreti Süleyman, büyük bir zenginliğe, ih-ti amlı bir ikih-tidara sahipih-ti. O, Allah’ın kendisine verdiği bu nimetleri yine Allah yolunda kullandı.

Allah’ın izniyle ku ların konu ma dilini öğrendi, ordusunu ku lardan olu an bir bölükle güçlendirdi.

Ku ları bazen haber ta ımada, bazen de istihbarat toplamada kullandı. Ku lar sayesinde uzak ülkeler-le haberülkeler-le meyi sağladı.

Molla Hayrettin Hoca, talebesinin yolu-nu ay dınlatacak bir yıldız olmasını arzuluyordu Sü leyman Aleyhisselam’ın:

– Oğul, dedi. Sen de Hz. Süleyman’ın ahlâkını, azmini örnek almalı, onun gibi imanlı, adaletli, alçak gönüllü, akıllı, sabırlı ve kararlı olmalısın.

Çünkü bu yol, seni yalnızca ahirette değil, dünya hayatında da büyük ba arılara ve zaferlere götüre-cektir.

Adının niçin Süleyman konduğunu imdi daha iyi anlıyordu. Süleyman bu nur yüzlü, güleç yüzlü

Mu tu Fetih Kitapları 24

hocasını çok sevmi ti. Âlimlerin dizleri dibinde tatlı ve yorucu bir dönem ba lıyordu Süleyman için…

Âlimler topluluğu tarafından gerçekle tirilen

“huzur dersleri”ne çoğu zaman padi ah da katılı-yor, ehzadenin geli imini yakından görme imkânı buluyordu. Bu derslerde tefsir, hadis gibi dinî ilim-lerin yanında edebiyat, tarih, felsefe alanlarında da eğitimler veriliyordu.

Süleyman bir taraftan devlet idaresini öğrenir-ken, diğer taraftan sanat dersleri ile iir yazabilecek kabiliyeti kazanıyordu. Askerî eğitimin yanında, musiki eğitimi de ihmal edilmiyordu. Bir yandan millî sporlarla uğra arak beden gücünü artırıyor, diğer yandan cephede bir orduyu yönetmenin tek-niklerini öğreniyordu.

Süleyman’ı Osmanlı tahtına hazırlayan stanbul günleri yedi yıl sürecek, 13 ya ına kadar bu ehrin ilim ve irfan dolu havasını soluyacaktı.

KAVUŞMA

T

rabzon’da heyecanlı bir bekleyi vardı.

Gözler tepenin ardından dolanıp gelen yolday-dı. Süleyman mektubunda “Cumanın ak amında in aallah oradayım …” diye yazmı tı. Sayılı günler bitmi , i te o gün, o an gelmi ti. Hafsa Sultan, yanı ba ındaki validesine:

– Gelmeleri yakındır. Sofrayı hazır edeyim, diyerek mutfağa geçti. Yardımcılarının ısrarlarını geri çevirmi , oğlunun en sevdiği yemekleri kendi elleri ile hazırlamı tı. Belli ki bunca hasretten sonra

Mu tu Fetih Kitapları 26

“Ana eli değmi yemeklerden yemeli oğlum.” diye dü ünmü tü.

Bir çocuk olanca nefesi ile bağırdı:

– Geliyorlar… Geliyorlar! …

Bütün gözler aynı yöne çevrildi. Tepeyi dönen bir grup atlı, arkalarında bir toz bulutu bırakarak ehre yakla ıyordu. En önde at ko turan Süleyman olmalıydı. Nasıl da ustalıkla sürüyordu atını. Yıllar önce ya lı gözlerle ve umut dolu yüreklerle uğurla-nan çocuk, imdi yiğit bir delikanlı olarak yuvası-na dönüyordu.

Süleyman atını bir süvari kıvraklığıyla mahmuzladı. Yağız at, binicisinin hasretini hissetmi -çesine dörtnala atıldı ileriye. Az sonra bir sevgi yumağı olu tu konağın bahçesinde. Yılların has-reti bir görmeyle, bir sarılmayla biter miydi hiç…

Hafsa Hatun az önce bağrına bastığı oğlundan gözlerini alamıyordu. Ama olsundu, Allah oğlunu ziyan etmemi ti ya… te sağlıklı, güçlü bir genç vardı kar ısında… Konu masındaki bilgelikten, halindeki edepten, gözlerindeki ı ıktan hasretin bo a çekilmediği belliydi.

Sofralar kuruldu, sohbetler edildi. Özlem sona ermi , yürekler serinlemi ti. Dillerdeki dualar, bu ayrılığın son ayrılık olması içindi.

Süleyman için baba ocağında, doğduğu toprak-larda yeni bir dönem ba lıyordu imdi. Trabzon’da eğitimine kaldığı yerden devam etti. Süleyman hocalarının çizdiği yoldan hiç ayrılmadı. Hem ilim ve zanaat öğrendi, hem de babasının yanı ba ında devlet yönetmenin inceliklerini.

Diğer taraftan pe pe e acılar ya anıyordu Osmanlı topraklarında.

Önce Beyazıt Han vefat etmi ti, sonra da Gülbahar Hatun...

Beyazıt Han vefatından önce tahtı oğluna devretmi ti. Osmanlı ülkesinin yeni padi ahı artık

“yavuz” lâkaplı Sultan Selim Han’dı. Onun biricik varisi ise Şehzade Süleyman…

On be ya ında güçlü bir delikanlı olmu tu Süleyman. Kaderde bir gün padi ah olmak da vardı ve bir ehir düzeyinde bunun provaları yapıl-malıydı. Genç Şehzade, hafızasına nakı nakı i le-diği bilgilerini hayata geçirmeli, uygulamalıydı.

Mu tu Fetih Kitapları 28

Önce Şebinkarahisar’a tayin edildi, sonra da Manisa’ya.

Fatih Sultan Mehmet Han ba ta olmak üzere birçok padi ahı tahta hazırlamı tı Manisa. Şehza-de ler ehri imdi yeni valisine ŞehzaŞehza-de Süleyman’a açıyordu kapılarını.

Süleyman bu görevlerinde yalnız değildi. An -nesi, hocaları ve ona yön verecek devlet adamları hep yanı ba ında idiler.

Belgede KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (sayfa 27-38)

Benzer Belgeler