• Sonuç bulunamadı

MODERN KÜLTÜRÜN KAHRAMANI FAUST

I. BÖLÜM: MODERN TĠYATRODA KARAKTER

2- MODERN KÜLTÜRÜN KAHRAMANI FAUST

Marshall Berman “modern kültür diye bir şey ortaya çıktığından beri Faust

figürü onun kültürel kahramanlarından biri”84

olduğunu söyler. Faust entelektüel ve kuĢkulu bir karakterdir. Çağını yansıtır, son derece dinamiktir, her Ģeye kuĢkuyla bakar. Goethe, Faust‟u oyunun karakteri olarak belirlerken onda yaĢanan değiĢim ve dönüĢümle beraber arka planda dünyanın dönüĢümünü de sunar. Faust‟un tek isteği, geliĢme arzusudur. Bilgiye egemen olmak, onu hayata bağlayan en önemli güçtür. Faust‟un iç aksiyon dinamiğini oluĢturan en önemli psikolojik özelliği budur. Oyun boyunca, Faust‟u yönlendiren bu dinamik, zaman kontrolünü kaybetmesine yol açarak olayın trajedisini ortaya çıkarır.

Faust‟un kiĢileĢtirme özelliklerine bakıldığında bugüne kadar yazılmıĢ oyun kiĢilerinden farklı nitelikler taĢıdığı görülmektedir. Faust‟un tarihsel bilgi zenginliği, düĢ dünyası, psikolojik açıdan derinliğe sahip olması, karakterin tiyatro tarihi içinde geldiği önemli bir durağı iĢaret etmektedir. Modernizminin ortaya çıkardığı özbilincin yeni boyutlarını Faust karakteri taĢır. PuĢkin‟in “modern hayatın İlyadası” olarak tanımladığı Faust, toplumun taĢıdığı devinimleri oyun boyunca temsil etmektedir. 19.yüzyılın baĢında modern bir dünya sistemi içinde dönüĢümün öznesi sadece birey değildir. Aynı zamanda dünyanın kendisidir. Goethe bunu Faust karakterinin yöneliĢini gösterirken arka planda toplumsal koĢulları da vererek gerçekleĢtirir.

Faust, modern dünyanın en önemli dinamiği olan değiĢimin peĢine düĢer. Bunun için de hızlı olması gerekmektedir. Bu sayede daha büyük iĢler yapacak, kendine olan güveni yerine gelecektir. Daha erkek ve daha güçlü olacaktır. Mephistopheles (Ģeytan) ile bu uğurda anlaĢma yapar. Ġstediği Ģey, para, Ģan, güç… Ancak tek baĢına bunlar yetmez.

“Döne döne sarsılmak, kendimden geçmek benim istediğim, En kederli aşırıklıklar, aşkın nefreti ve hayat veren düş kırıklığı, Zihnim, bundan böyle hiçbir kedere kapamayacak kendini,

Tüm insanlığa düşen neyse, ben de alacağım payımı, tüm yüreğimle… onların mutluk ve kederini göğsümde biriktireceğim

Ve kendi benliğimi onlarınkine bırakacağım olduğu gibi Ta ki ben de sonuna kadar yıkılıncaya dek…(1765)” 85

Ġnsanı var eden her duyguyu sonuna kadar yaĢamak isteyen Faust‟un bu isteği, oyundaki yöneliĢi belirleyen en önemli noktadır. Amacı uğruna her türlü iniĢ çıkıĢı, yıkımı kabul etmiĢtir. Modern dünyada vurgulanan iki nokta kültürel geliĢme ve ekonomik geliĢme oyunda kendini gösterir. Ġç içe yaĢanan bu değiĢim Faust‟un iç aksiyon dinamiklerini belirler. M. Berman‟ın dediği gibi “Modern insanın kendisini

dönüştürmesinin tek yolu, içinde yaşadığı bütün fiziksel, toplumsal ve ahlaki dünyayı bütünüyle kökten dönüştürmektir.” 86

Bu hedefin peĢinde olan Faust, bu değiĢimin bedelini Mephistopheles ile iliĢki kurarak öder. Yani “İnsani güçler Marx‟ın

deyimiyle, ancak “yeraltı dünyasının güçleri ,”tüm insani denetimin ötesinde korkunç bir güçle patlak veren karanlık ve ürkütücü enerjilerin aracılığıyla geliştirilebilir.87

Ortaçağa özgü kapalı bir toplum içinde yaĢamını sürdüren Faust, düz giden alıĢılmıĢ yaĢamın dıĢına çıkmaya çalıĢarak hem kendisiyle hem de toplumla bir savaĢın içine girer. Zaman zaman benliğinde yaĢadığı parçalanmalar bu iki çatıĢma arasında kalmasının sonucudur. Ġnsanın derinliklerinin keĢfedildiği, düĢlerin, arzuların önem kazandığı böyle bir kültürün parçası olmak; onu heyecanlandırmaktadır. “Romantik sanat ve düşüncenin pisişik kopuşları –özellikle

çocukluk duygularının yeniden keşfi – toplumsal yeniden inşa projesi için gerekli kudret ve enerjiyi doğuracak muazzam bir insani enerjiyi serbestleştirmektedir.”88

Oyunda romantik psiĢik özgürleĢme projesinin, modernleĢmenin tarihsel süreci içindeki yerini gösteren sahne çan sahnesidir. Bu aynı zamanda Faust‟un geliĢimi açısından da oldukça önemlidir.

Hızın ve değiĢimin bu kadar peĢinden koĢarak modern dünyanın bireyini temsil eden Faust‟un tek isteği bu hareketi sürdürerek yaĢamına devam etmektir.

85 Berman; y.a.g.e., s. 65 86 A.g.e., s. 64

87 A.g.e.s, 89

Çünkü hıza karĢı durmak, köleye dönüĢmekten baĢka bir Ģey değildir. “Ancak

eylemlerinde dur durak bilmeyenler, kendilerini erkekten sayabilirler.”89 Bu süreci yaĢamak oldukça önemlidir Faust için. 18. yüzyıla kadar birey için önemli olan ve yöneliĢi belirleyen tek Ģey öteki dünyadır. Orada vaat edilen cennet için bu dünyada ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Ġki farklı dünyanın kahramanlarını Marvin Carlson Ģöyle belirler:

“Klasik tragedyada kadere karşı kışkırtılan kahraman hala topluma bağlıdır. Diğerleri tarafından da paylaşılan kendi ıstırabı trajik ıstırabı artırır. Modern tragedyada kahraman daha yalıtılmıştır, daha düşüncelidir ve suçluluk duygusunun daha çok, kaderin daha az bilincindedir. Yalıtılmışlığının farkında olan bizler onun ıstırabı nedeniyle daha büyük bir acı çeker ama daha az kederleniriz. Bizim çağımız, “ailevi, devlet ve ırk gibi önemli kategorileri” yitirmiş bir çağ olarak bireyi kendi başına bırakır ve böylece birey “kendi yaratıcısı haline gelir; suçu günahıdır, acısı da pişmanlıktır; ama bu, trajik olanı geçersiz kılar.” (kierkegaard) suçluluk ile masumiyet, bireysellik ile kader, acı ile keder arasındaki diyalektik, hakiki tragedya için geçerlidir ama artık günümüz de imkânsız görünmektedir. Bunun yerine biz de komedya ve ironinin hâkimiyeti vardır, bunlar öyle biçimlerdir ki yalıtılmışlığı ve parçalanmışlığı onaylar ve inşa ederler.”90

Bu yüzyıldan itibaren modern dünyanın dramında bireysel özelliklerin daha fazla vurgulandığı oyun kiĢileri ortaya çıkmaktadır. Karakter, kendi biçimini, hayat görüĢünü ve hedefini ifade etmeye çalıĢır. Bu takdir edilmesi gereken bir tutkudur. Bu noktada antik oyunlarda kahramanın da bir tutkunun peĢinde koĢmasıyla benzerlik taĢımasına rağmen, bu tutkunun karĢısında kaderin olması, kahramanın eylemini tamamıyla trajik hale getirir. Oysa modern dünyada tutkunun peĢinde gitmek baĢlangıçta alkıĢlanacak bir durumdur.

Hebbel, Maria Magdalena‟ya Önsöz adlı yazısında dramın iĢlevi konusunda söyledikleri, dönemin oyunlardaki kiĢilerin yöneliĢleri açısından oldukça önemlidir: “Tüm sanatların zirvesi, dünyanın var olan durumunu ve İdea‟yla olan ilişkilerinde

insanları resimlemektir.91

M. Carlos, bunun ancak dram sanatı tarihinde üç kez ortaya çıktığını söyleyerek Ģöyle devam eder:

89

Wolfgang Goethe, Faust, Çev: Nihat Ünler, Yedinci basım, Öteki Yayınevi, Ankara, 1999, s.24

90 Marvin CARLSON; Tiyatro Teorileri, Çev: BarıĢ Yıldırım, Eren Buğralılar, Birinci basım, De Ki

Yayınları, Ankara, 2008, 261

“İlki tanrı kavramına yeni bir kavram olan kaderle karşı çıkıldığı Yunan tragedyası dönemdir. İkincisi yükselen Protestan bilincinin dikkatleri bireye çektiği ve insanla kaderi arasındaki çekişmenin artık yalnızca bireyin kendi içindeki trajik ikilik haline geldiği Shakespeare çağıdır. Hebbel‟in çağında yeni bir trajik ikilik kaynağı ortaya çıkmıştır – Goethe‟nin bazı eserlerinde belli belirsiz fark edilmektedir -ve bu da İdea‟nın kendi içindeki, ya da “en azından kavrayabildiğimiz kadarındaki, ikiliktir. „İnsan toplumun var olan siyasi, dinsel ve ahlaki kurumları‟ sorunsallaşmıştır, der; ona göre tragedya, İdea‟nın bu tezahürleri içinde algılanan zıtlıklar temelinde geliştirilebilir. Modern insan geleneksel kurumları yıkmayı değil, onları daha sağlam ve daha az çelişkili temeller üzerine yeniden kurmayı arzular.”92

18. yüzyılda halkın büyük bir çoğunluğunun küçük dünyalarında yaĢamları yavaĢ yavaĢ değiĢimler yaĢamaktadır. Bu değiĢimler Berman‟ın da söylediği gibi “dışarıdan gelen yıkıcı marjinal kişiliklerle – para, cinsellik ve fikirlerle dolup taşan

Faust ve Mephisto muhafazakar mitolojisinin bayıldığı “klasik dışarıdan gelen tahrikçi”93

tiplerdir. Bu tipler sayesinde geleneksel aile, sınıf ve din kuralları çiğnenmeye baĢlanmıĢtır. Bir yandan da kamusal alanda meydana gelen değiĢimler kent yaĢamını oldukça cazip hale getirir. Kahvehanelerin sosyal merkezlere döndüğü, tiyatro ve opera salonlarında aristokratlarla aynı yerde oturmaya baĢlaması, kent pazarlarının rekabetçi hale gelmesiyle geliĢen Ģehirler hem ekonomik olarak hem de sosyal yaĢam anlamında çekici hale geliĢmiĢtir. Bütün bunlar bir anlamda feodalizmin ekonomik ve ideolojik yapısının çöküĢünü hızlandırmıĢtır.

92 A.g.e.,s.264