• Sonuç bulunamadı

Her toplum farklı çağlarda, kendi kültürel birikimi sonucunda mizahı farklı kategorilere yerleĢtirerek tanımlamaya çalıĢmıĢlardır. Bütün tanımlarda, mizah az ya da çok birbirinden farklı tanımlansa da, hemen hemen hepsinin temelinde mizahın içinde yer alan gülme vardır. Gülme olmadan mizahtan söz etmek mümkün değildir. Mizah kavramını daha iyi anlayabilmek için geçmiĢten günümüze gülme ile ilgili tanımları da incelememiz faydalı olacaktır.

Milattan sonra 800 yılında Michael ve Bazudh adına ithaf edilen “Tanımlar Hakkında” adlı eserde en eski gülme tanımlarından biri “Ģeylerle sevinçli kılan kanın özelliği” Ģeklinde geçmektedir (Rozenthall, 1997: 210). Bu ifadenin kaynağı, gülme konusunu düĢünce tarihine armağan eden Yunanlılardır. Yunanlılara göre, gülmeye neden olan kandı. Bu nedenle, gülmenin enerji verici membaının, dalakta olduğunu düĢündüler. Gülme ile kan arasında varsayılan neden-sonuç iliĢkisi, Roma‟da popülerlik kazanmıĢtır (Sanders, 2001: 97). Orta Çağ boyunca bu görüĢ benimsenmiĢ ve Ġslam düĢünürlerini de etkilemiĢtir.

Dokuzuncu yüzyılda yaĢamıĢ olan Ali bin Rabban et-Taberi‟ye göre gülme, doğal kanın kaynamasının sonucunda oluĢur ve insanın alıĢtığından sapmasına ve böylece ĢaĢırıp heyecanlanmasına neden olan bir Ģey görmesi veya duymasıyla ortaya çıkar. Aynı dönemde, Kindî, gülmeyi, “sevincin görünür hale geldiği bir noktaya kadar geniĢlemesi ile birlikte bulunan kalbin kanının tam kıvamındaki saflığı” Ģeklinde tanımlamaktadır (Rozenthall, 1997: 211).

Dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında yaĢayan Ġshâk bin Ġmrân, “Melankoli Üzerine” isimli eserinde, gülmeyi, “ açık bir Ģekilde anlaĢılabilir bir durumda olmayan Ģeyi gördüğünde ruhun ĢaĢkınlığı” olarak tanımlar. Böylece Orta Çağ düĢünürlerinin görüĢlerinin geliĢtirir. Onlardan farklı olarak; gülme için sadece kanın yeterli olmadığını düĢünür. Gülmenin maddesinin saf ve tam kıvamında olan kandan oluĢtuğunu ifade etmekle beraber Ġmrân, gülmeyi oluĢturan asıl öğenin “akılsal ruh” olduğunu belirtmiĢtir. Ondan sonraki Ġslam düĢünürlerinin çoğu Ġmran‟ın da etkisiyle gülme için aklın ve ĢaĢkınlığın lüzumuna iĢaret ederler (Rozenthall, 1997: 213).

Oxford Ġngilizce sözlükte, gülme: “içgüdüsel bir neĢe anlatımı” olarak tanımlanırken (Sanders, 2001: 119); Felsefe sözlüğünde ise gülme, Ģu Ģekilde tanımlanmaktadır: “insanın hoĢuna ve tuhafına giden olgular karĢısında duygusunu açıklaması” (Hançerlioğlu, 1993: 484). Aziz Nesin (2001: 22), gülmeyi psiko-fizyolojik bir davranıĢ olarak sınıflamakta ve Ģu Ģekilde tanımlamaktadır:

Gülme, gülmece kapsamına giren olguların algılanmasıyla beliren bir psiko-fizyolojik olaydır. Daha geniĢ olarak Ģöyle diyebiliriz: Ġnsanın kendi toplumsal ortamındaki bir nedenin etkisiyle herhangi bir haz duyumu alması sonucu bunun dıĢa vurumu, gülme denilen psiko-fizyolojik bir belirtidir. Gülme eylemi, insanlara yakın düzeydeki köpek, maymun ve kimi ötücü kuĢlarda çok silik izlerle görülürse de, bu gülme psikolojik değil, yüz kaslarındaki gerilme ve kıpırdama biçiminde salt fizyolojik belirti olarak kalır, buna gülme denilemez.

Tanımlardan da anlaĢılacağı gibi mizah ve gülme ile ilgili tanımların büyük benzerlik taĢıdığı açık bir Ģekilde görülmektedir. Mizah ve gülme birbirleriyle yakından iliĢkili olmalarına karĢın, asla birbirlerinin yerini tutan terimler değildir. Gülme mizahtan en basit ifadesiyle Ģu yönüyle farklıdır (How Laughter Works, 2009): “Gülme, mizaha fiziksel bir yanıttır. Gülmede iki öğe vardır: mimikler dizisi ve bir sesin üretimi”. Ayrıca her gülme mizahtan kaynaklanmaz. Mizah, gülmeye neden olan etkenlerden sadece biridir.

Nesin (2001), mizahın temel görevinin güldürmek olduğunu “bütün dillerde, sözlüklerde mizahı birbirinden az çok ayrımlı olarak anlatsalar da, Ģu anlayıĢta hepsi birleĢirler: Mizahta gülme vardır, gülme olmayan Ģey mizah olamaz" Ģeklinde ifade etmektedir. Ona göre insanı güldürmeyen bir Ģey mizah değildir. Benzer Ģekilde,

Bayrak mizahın temel amacının güldürmek olduğuna inanmakta ve ona göre temelinde gülme olmayan bir Ģeyin mizah olmadığını ifade etmektedir (Bayrak, 2001: 4). Çiftçi (1998: 147) de mizahın temelini gülmeye dayandırmaktadır.

Genelde mizahla gülme birbirine karıĢtırılmaktadır. Gülme, mizahın yalnızca alkıĢı yerindedir. Her gülme mizahı ilgilendirmez. Gülme, siniri, çeĢitli hastalıkları da iĢaret edebilmektedir (Öngören, 1983: 12). Gülme tehlikeli, ani ve sürpriz durumların da ortaya çıkarabileceği fizyolojik bir tepki de olabilir.

Gülmenin tek bir Ģekli yoktur. Hafifçe gülümsemeden gürültülü bir kahkahaya kadar uzanan pek çok Ģekli vardır. Bu çeĢitlilik, gülen kiĢinin ve mensup olduğu sınıfın özellikleri ve gülmeye neden olan etkilerin de çeĢitli olmasıyla açıklanabilir. Usta (2005: 16-19), gülmeyi kendi içinde dört bölüme ayırmaktadır:

Aristokratik gülüĢ - halk gülüĢü,

Alaycı (aĢağılayıcı) gülüĢ - neĢeli gülüĢ, Mizahî gülme - mizahî olmayan gülme, Doğal gülme - yapay gülme.

Aristokratik gülüĢ - halk gülüĢü sınıfsal bir gülüĢü temsil eder. Antikçağ‟dan itibaren birçok düĢünür, halkın (avam) gülüĢünü kaba; yüksek düzeyden (havas) insanların gülüĢünü ise nükte ve ironiyle örülü biçimde daha kibar bulmaktadır (Usta, 2005: 16-18).

Alaycı (aĢağılayıcı) gülüĢ, bir kiĢinin kusuru ya da bize yanlıĢ gelen davranıĢından dolayı ortaya çıkan gülüĢ (alaycı), neĢeli gülüĢ ise böyle endiĢelerden uzak eğlenmeyle ortaya çıkan ve kiĢiyi rahatlatan gülüĢtür (Usta, 2005: 16-18). Alaycı gülmenin yıkıcı, kırıcı bir yönü vardır. NeĢeli gülüĢ ise karĢıdakine zarar vermez (Sanders, 2001: 85).

Morreall (1997: 3-4), gıdıklama, cee oyunu, havaya atılıp tutulma, tehlikeden güvenli ortama geçme, sihir, oyun kazanma, bulmaca çözme, bir dostla karĢılaĢma, piyango kazanma gibi durumların mizahî olmayan gülmeye yol açtığını belirtmektedir.

Morreall‟e göre; bir fıkra, taklit, abartma, tuhaf giysiler içindeki biri, yerli yersiz her Ģeye gülen aptal bir kiĢi, bir çocuğun büyüklere özgü ifadeleri yerinde kullanması, birisinin fıkrayı anlayamaması veya fıkrayı mahvetmesi, birisine usturupluca yapılan hakaret gibi durumlar mizahî gülmeye neden olmaktadır.

Aziz Nesin ve Muzaffer Ġzgü gibi bazı araĢtırmacılar gülmenin kendiliğinden gerçekleĢip gerçekleĢmediği üzerinde düĢünerek Doğal gülme - yapay gülme ayrımına gitmiĢlerdir (Usta, 2005: 18-19). Aziz Nesin‟e göre (2001: 20) kimyasal maddelerin veya gıdıklamanın etkisiyle oluĢan yapmacık gülüĢler sağlıklı olmayan yapay gülme çeĢitleridir. Yani, kiĢinin birtakım etkenlerle zorla güldürülmesi veya gülmesi sağlıklı olmayan yapay gülmeyi, kiĢinin doğal olarak, herhangi bir zorlama olmadan kendiliğinden gülmesi de doğal gülmeyi ifade etmektedir.

Mizah, bu denli farklı gülüĢlere sahip olmakla birlikte, insanı doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen çeĢitli olgularla da iç içedir. Örneğin; yaĢam, sanat, davranıĢ, toplum gibi olgular mizahın her zaman uğrak yerleri olmuĢtur. Yani, mizah dediğimiz kavram, tek baĢına incelenebilecek ya da insan yaĢamında bulunan diğer etkenlerden soyutlanabilecek bağımsız bir alan değildir. Her Ģeyden önce mizah, olumlu ve olumsuz duygulardan kaynaklanarak ortaya çıkar. Mizahı sadece olumsuz veya olumlu duyguların ortaya çıkıĢı olarak değerlendirmek çok doğru değildir. Örneğin; araĢtırmacılar bir kiĢinin karĢısındakiyle alay etmesinin nedeni olarak saldırganlık ya da kendini üstün görme psikolojisi olduğunu belirtir. Böyle bir durumda olumlu duygulardan bahsetmek imkânsızdır. Ancak dinlediğimiz bir fıkrada zihnimizdeki bilgilerle ters düĢen bir duruma gülmemiz, çoğunlukla olumlu duygulardan kaynaklanır. Nedeni olumlu da olsa, olumsuz da olsa, bu duyguların sonunda gelen gülme eyleminin bir psikolojik rahatlama getireceği düĢünülmektedir (Aydın, 2006: 8-9).

Mizahla ilgili araĢtırma yapanların aynı fikirde olduğu nokta, insanın olmadığı hiçbir yerde mizahın da olamayacağıdır. Freud yalnızca insanla ilgili Ģeylerin mizahî olarak değerlendirilebileceğine inanmaktadır (Morreal, 1997: 94). Bergson‟a (1996: 11) göre, tümüyle insana özgü olanın dıĢında komik yoktur. Bir görünüm güzel, zarif, yüce, anlamsız ya da çirkin olabilir; ama hiçbir zaman gülünç olamaz. “Ġnsandan baĢka bir hayvan ya da bir nesne kiĢiyi güldürebiliyorsa, bunun nedeni bunlarda insanoğlu ile bir

benzerlik bulunması, insanoğlunun bunlara damgasını basması ya da bunları kullanmasıdır.” (Bergson, 1996: 11).

Ġnam (2002:16-17), gülünç üzerine değerlendirme yaparken akıl, çevre, beden ve duyguyu birlikte değerlendirir ve tam anlamıyla gülmenin bu dört unsurun birlikteliğiyle sağlanacağını belirtir:

Gülünç olan kavramsal olarak belirlenecekse, daha çok aklın, aklın da katılmasıyla çevremizin, duygu ve bedenimizin gülmesiyle ilgilidir. Bedenin gülünç bulduğunu aklımızın anlaması zor olabilir. (Gıdıklanınca neden gülüyoruz? Neden kimi zamanlar gülme nöbeti tutuyor bizi? Keyiflendiğimiz zaman neden olur olmaz yere gülüyoruz?) Kimi zaman bir çevrenin gülünç bulduğunu, aklımız gülünç bulmayabilir. Neden bunlar gülüyor yahu, diyebiliriz. Bedenin gülüncü, duygunun gülüncü, aklın gülüncü, kimi zaman birbirinden ayrılabilir (Çevrenin gülüncü de!). Ben, akıl yoğun gülüncü temel alan, insanı insan yapan dört öğenin katılımıyla dört dörtlük bir gülmenin gülüncünü arıyorum. Dört dörtlük gülme, gülmelerin hasıdır. Bizi biz yapan dört öğenin, bedenin, duyguların, aklın ve çevrenin zenginliği, coĢkusu, bütünlüğü ile gülebilmek, bir gönül iĢidir; insan gibi insan olmak baĢarısıdır. Yalnız çevreyle gülmek, bir bölümüyle alıĢkanlıklarla taklitle gerçekleĢtirilebilen gülmedir. Örneğin, toplumun bir kesiminin kendiliğinden gülünç olduğunu düĢünerek (Örneğin, Karadenizliler, ya da Ġrlandalılar gibi.) gülmek. Bence eksik gülmedir. Bedenle gülmek de eksiktir. Duyguların, salt duyguların ateĢiyle gülmek, aklın ve kültürün katılmadığı, bana tam olgunlaĢmamıĢ bir gülme gibi gelir. Yalnızca aklın gülmesi ise kuru olabilir.

Mizahî bir gülmenin gerçekleĢtiği yerde koĢulların farklılaĢması söz konusudur. KoĢulların beklentilerimizin dıĢına çıktığı bir durumda bir gülme eylemi gelebilir. Beklenmedik bir söz, beklenmedik bir davranıĢ, beklenmedik bir duruĢ gülmeyi yaratan etkenler olarak karĢımıza çıkmaktadır. Örneğin; Karagöz ile Hacivat arasında geçen sözler, düĢen bir adama gülünmesi, elinde sigara bulunan bir karga, insan gibi uyuyan bir kedi vb. Bunların ortak yönü, beklentilerin dıĢına çıkılmıĢ olmasıdır. Yani “olağan dıĢılıktır”. Ġnam (2002: 17-18), gülmeyi “olağan” ve “olağan dıĢılık” arasındaki iliĢkide arar:

Gülme durumu, iki ayrı dünya arasında sürekli kıvılcımlarla yaĢanır. Bu dünyalardan birisi olağan dünya, diğeri olağan dıĢı dünyadır. Gülünç bu iki dünya arasındaki arktan oluĢur. Olağan dünyada gülme yoktur. Hayvan olağan dünyada yaĢar. Çevresinin içinde kalır, onu dönüĢtüremez. Oysa insan, olağan dünyadan olağan dıĢı dünyaya sıçrayabilen, iki dünya arasında kıvılcım oluĢturabilen, ark (kıvılcım, ıĢık) yapabilen varlıktır. Ġnsan neden Ģiir yazıyor, felsefe, bilim yapıyorsa, ondan dolayı da gülüyor! Olağan dünyada gülünç yoktur. Bir fıkraya, bir insana gülüĢümüzde bu dünya ile bir baĢka dünyayı mukayese etmemiz yatar. Kürsüden olanca ciddîyetiyle vaaz veren rahibi çırılçıplak düĢünmem beni güldürür; bu dünyadan, olağandan, olağan dıĢına (çıplak rahip!) çıkmam, gülünçlüğü oluĢturmuĢtur. Olağan dıĢı geçiĢlerle gerçekleĢtirilen gülme, olağan dünyayı daha yaĢanır kılıyor, çirkinlikleri, haksızlıkları, zulmü ortadan

kaldırıyorsa anlamlıdır! Güle güle battığımız gaflet bataklığı, dört dörtlük gülmelerin bir sonucu olamaz. Gaflet, bütünleĢmemiĢ gülmelerin, yalnızca beden, yalnızca duygu, yalnızca akıl, yalnızca çevre ile ortaya çıkan gülmelerin sonucu olabilir ya da bunların baĢarısız bireĢimlerinin.

Öngören (2002: 24), mizah ile gülme arasındaki iliĢkiyi sanallık-somutluk çerçevesinde ifade etmektedir:

Sanal bir fıkranın, bizde somut bir gülme eylemi yaratması, iĢin anlaĢılmayan noktasıdır. Buna göre gülme, mizahın sanal yapısı ile bağlantılıdır. Gülmenin sağlıklı olabilmesi için mizahla bir tür bağlantısı olması gerekir. Mizahî bir kurgu taĢıyan sanal fıkralar bizde somut bir gülme etkisi yaratabiliyor bu kurgu; palyaçonun düĢmesi, Karagöz‟ün perdesi, karikatürün çizgisi olabiliyor. Hepsi sonuçta benzer bir gülmeyi ortaya çıkarabiliyor. Sanal bir olay somut bir gülmeyi yaratıyor.

Sonuç olarak, mizah ile ilgili olarak ileri sürülen görüĢler değerlendirildiğinde insanın olmadığı hiçbir yerde mizahın da olamayacağı, mizahın insana özgü olmakla birlikte sosyal bir ortamda ortaya çıktığı, insanlar arası iliĢkilerde önemli bir rol oynadığı, mizahın çoğu zaman gülmeyle sonuçlandığı ancak her gülmenin mizah sayılamayacağı, mizahın sadece sağlıklı gülmenin gerçekleĢtiği yerlerde görülebileceği, mizahta olağanlıktan olağanüstülüğe bir geçiĢ olduğu ve mizahın beklentilerimizin dıĢına çıkıldığı durumlarda gerçekleĢtiği ifade edilebilir.

Benzer Belgeler