• Sonuç bulunamadı

3. Mitik Sembolizm ve Cassirer’in Mit Görüşü

3.2. Sembolik Form Olarak Mitik Düşünme

3.2.3. Mitik Formun İşlevi

İnsanın anlama erişimi ancak çokluktan birlik çıkarabilmesi ile mümkündür. Cassirer’e göre zihinsel etkinlikler temel olarak kaosu düzenlemek, çokluktan birlik elde

400 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, Sf.71 401 Ernst Cassirer, Dil ve Mit, sf.55-60

402 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf.73 403 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf.67 404 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf.68

etmek ve anlamlandırmak şeklinde bir işleve sahiptir. Cassirer’e göre mitin insan kültürünün tüm biçimlerine etkisi öncelikle ‘çoklukta birlik’tir.405 Mitik formun çokluğu birleyici

özelliğini hem ilkel hem de gelişmiş mitik-din aşamalarında bulmaktayız. Mitler ister ilkel ister gelişmiş olsun, insanların oluştan/akıştan bir dünya resmi çıkarmasına aracılık ederler. Mitler bütünleyerek anlamlandırma işlevini kutsalı merkez alarak yapmaktadırlar. Kutsal varlığı kişi altı ve kişi üstü gösteren mitik-dini öğretiler vardır. Kişilik altı olanlara ruhçuluk öncesi (preanimistic) adı verilmektedir.406 Bu tür bir mitik-dini inançta kutsal, soyut bir

kişilikten ziyade heyula tarzı bir birliktir. Bu belirsiz ama her şeyi kuşatan kutsal, toplumsal sahaya insanlar, bitkiler, hayvanlar, yeryüzü şekilleri vb. var olanları birleştirecek şekilde

yansır.407 İlkel kabilelerde ‘toplum’ denildiğinde sadece insanlardan oluşmuş birlikten söz

edilmemektedir. İlkel insan kendini mit sayesinde bitkilere, hayvanlara, toprağa, ateşe, havaya ve suya, yıldızlara ve ruhlara bağlar. Bütün bunlar bir tek toplumun üyeleri gibidirler. Tek bir düzlemde yer alırlar. Her kabilenin bitki veya hayvanlardan bir totemi, onlarla bir akrabalık ilişkisi vardır. Her birinin dost ve düşman yıldızları vardır. Tüm yersel ve göksel, maddesel ve

ruhsal varlıklar tragedyada olduğu gibi mit içinde tek bir sahnede yer alırlar.408 Bu tür bir

mitik-dine Antik Roma’da rastlamaktayız.409 Benzer bir kutsal birlik duygusu daha gelişmiş

bir mit örneği sergileyen Uzak Doğu dinlerinde bulunmaktadır. Brahmancılık, Budacılık ve

Konfüçyüsçülük vs. Upanişadlar dininde kavranan kimlik, metafiziksel bir kimliktir.410 O,

Ben (Ego) ve Evren’in, ‘Atman’ ile ‘Brahman’ın temel birliği anlamına gelir. Burada mit ile

din, duygu ile düşünce, duyusal olanla spiritüel olan kompleks bir örgüyle iç içe geçmiştir.411

Bir Hindu kendini hayvanlarla, bitkilerle, yıldızlarla, ruhlarla akraba sayar. Benzeri örnekler

Çin’de ya da Japonya’da yahut Hint takımadalarındaki yerel inanış biçimlerinde de görülür.412

Cassirer’e göre mitik formun kutsal sayesinde var olanları birleştirme özelliği Grek dünyasında Dionysosçu kültle temsil edilmektedir. Dionysos miti öldürülen ve parçaları insanlara dağıtılan bir tanrıyı anlatmaktadır. Mite göre insanlar ne zaman bir araya gelip ‘Bir’ olsalar Dionysos’u görürler. Dionysosçu kült bireyin bireyselliğin zincirinden kurtulma, yaşam ırmağına katılma, kimliğini yitirip, doğada eriyip gitme ve böylece o kutsal birliğe

405 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 107-108 406 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 124 407 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 270 408 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, sf.255-257 409 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 74 410 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 187-193

411 Kemal Çağdaş, “Uphanişad’lar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XIX,

Sayı: 3-4, Temmuz-Aralık 1961, Sf.143-163

katılma isteğini ifade eder.413 Grek zihni Dionysos’u insanlıkta dağılmış ve ancak bir araya

gelinirse ortaya çıkabilecek bir kökensel iyiye dönüştürür. Sarhoşluk ise insanın bireyselliğini, Ben’liğini bulanıklaştırıp diğerleriyle duygu birliğine girebilmesi içindir, Dionysos’un şarap

Tanrısı olmasını böyle anlamak gerekir.414 Orpheusçu dinde bu türden orgiastik kültlere yeni

bir biçim verilmiş, böylece kendinden geçme bir delilik olarak değil cezbe ve tanrıyla birleşme olarak algılanmaya başlanmıştır. Burada iki tip sembolik anlatım görmekteyiz: 1. Dionysos mitolojisiyle anlatılan öyküler sembolleştirmenin lirik yönünü oluştururken, 2. Ayin sırasında yapılan fiziksel sembolleştirme ise dramatik yönü oluşturur. Bu tür ayinleri Yunan’dan doğuya gittiğimizde daha sık görmeye başlarız. Dionysos sembolü olan boğa figürü, Hitit, Mezopotamya, Mısır’da ve Mısır etkisindeki İbrani kültürlerinde çeşitli varyasyonlarıyla aynı birleştirici imgenin altını çizmektedir. Mitler Antikite ile sona ermemiş Orta Çağ’da mistik ve dini yapılar içinde kullanılan bir dil ve yaygın bir yöntem olarak devam edegelmiştir. Cassirer mitin birleştirici işlevine ve mistik olanın aktarım aracı olma yönüne Mevlânâ Celaleddîn Rûmi’yi örnek gösterir. Cassirer’e göre Rumî “Dansın gücünü bilen kimse Tanrıyla birleşir’ ‘Ben- karanlık zorba- ölür ve Tanrı doğar” ifadeleriyle mit ve rit birlikteliğinde Varlığın birliğini ve Tanrısal olana yaklaşmayı anlatmaktadır. Mit ve ayin, biri lirik diğeri dramatik unsur olarak insanın duyusal, duygusal, düşünsel ve imgesel yönlerine aynı anda hitap eder. Bu da insanın Tanrısal hakikate sadece akılla değil tüm melekeleriyle, tüm varlığıyla katılması anlamına gelir. Mitik anlatının dinle iç çe geçtiği metinler, Eski Ahit’in Tekvin bölümünde, Mezmurlar’da, Yeni Ahit’te İsa’nın Tanrısal ve insani yönleri birleştiren ikili doğasında, ikonografide, Kuran’ın kıssa ve mesellerinde, müteşâbih nebevî anlatımlarda, tasavvuf dîvan ve menkıbelerinde görülmektedir. Ana işlev birliğin sağlanması, bütün bir resmin kurulması ve insana ait olma hissini tatmin edecek ve kendini Varlıkta anlamı bir yere ve gayeye yerleştirebilecek biçimde bu bütünün bir parçası olduğu fikrinin ve duygusunun verilmesidir. Mitik form her yaşta, her anlayış düzeyindeki insana, aynı anda hitap edebilen bir mahiyette olduğundan, onu peri masallarında da görmekteyiz. Masallar çocuklarda pedagojik bir işleve sahipken, her insan için öncesiz sonrasız birtakım arketiplere vurgu yaptığı için etkileyici ve anlamlıdır. Jung bu arketiplerin evrensel ve insan zihninde doğuştan olduğu, temel ide muhafaza edilmekle birlikte her kültüre göre ayrı ayrı şekillendiği kanaatindedir.415 Bu arketipler etrafında örülü hikayelerin hayatı anlamlandırıcı ve ahlaki

ilkeleri aktarıcı niteliği bulunmaktadır. Ancak mitik anlatı insan psikolojisi için doğrudan ilkelerin vaaz edilmesinden daha etkili bir işleve sahiptir. Bu bize mitik düşünüşün, mitik

413 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 287 414 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, sf.258-259 415 Carl Gustave Jung, Dört Arketip, sf.23-29

anlatının insan doğasının ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir. Modern dönemde ise mitik anlatının en seçkin örnekleri arasında Dante’nin İlahi Komedya’sı ve Goethe’nin Faust’u zikredilebilir. Çağdaş dönemde de mit edebiyat, sinema alanlarında varlığını sürdürmektedir.

Mitik formun bir diğer işlevi, onun bilinç ve bilinç dışı arasında oynadığı aracı roldür. Mitler insanlığın kolektif bilinç dışı ile bilinci arasından zuhur eder. Herbert Spencer mitin bilinç dışından bilincin yüzeyine çıkan bir dışavurum olduğuna vurgu yapmıştır. Bu anlamda

mit hem bilinç dışının irrasyonalitesini hem de bilincin rasyonalitesini içinde barındırır.416

İnsanın bilinç dışı, zihinsel varlığında bilinçten daha büyük bir yer tutmaktadır. Her şeyi kavranabilecek ve kullanılabilecek şekilde kategorize eden bilinç, kurgusal desteklerinden uzaklaştığında ve bütünleştirici gücünü yitirdiğinde, o her şeyi saran Bilinmez’e çarpar. Bilinmez, ‘kutsal’ (sacre) olarak kabul edilendir.417 R. Otto’nun, huşû uyandıran bu

‘Kendibaşına ve Aşkın Öteki olarak Bilinmez’ için önerdiği ‘Numinosum’ terimi, Jung’un kullanımıyla Analitik Psikolojinin temel kavramlarından biri haline gelmiştir: Numinosum ile

karşılaşmaya verilen tipik tepki ancak şaşkınlık, saygı, vecd ve/veya dehşet olabilir.418 Jung,

işte bu ruhsal içerikleri, kendi-başına varoluş birimleri, özerk güç ve çekim kaynakları olarak tasarımlamış ve bunları dış gerçeklikle ilişki içinde oluşmuş numinos tasarımlar niteliğiyle “arketip” olarak tanımlamıştır.419 Arketipler, ortak bilinçdışının dışlaştırılmış ve

kişiselleştirilmiş yapı taşlarıdır ve ruhun ktonik yanını, yani doğaya, toprağa, maddesel

dünyaya gömülü kısmını oluştururlar.420Jung’a göre arketipin kendisi boş, salt biçimsel bir

unsurdur, kendi tasvirinin a priori bir olasılığından, tasarlanan yetiden (facultas praeformandi) başka bir şey değildir.421 Kalıtım yoluyla aktarılanlar tasvirler değil,

biçimlerdir, bu bakımdan da yine biçimsel olan içgüdülere tekabül ederler.422 Bu alanın

kendini ifadesi ve bilinç dışının dışardan etki alabilmesi için rüyanın ve mitin diline ihtiyaç vardır. Bu dil imgeseldir, semboliktir ve neden sonuç ilişkileri bilinç alanındaki gibi değildir ancak bu nedenle saçmalık olarak nitelenmesi de yanlış olur, çünkü irrasyonel olan bir şeyin

416 Herbert Spencer, The Principles of Psychology,London: Longman, Brown, Green and Longmans, Printed by

Woodfall and Kinder, Angel Court, Skinner Street, 1855, Sf.322-335

417 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, sf. 121

418 Carl Gustave Jung, Psikoloji ve Din, Raziye Karabey (çev.), 1. Basım, İstanbul: Okyanus Yayınları, 1998, sf.6 419 Carl Gustave Jung, Analitik Psikoloji Sözlüğü, Nur Nirven (çev.), 1. Basım, İstanbul: Pinhan Yayınları, 2016,

sf.13

420 M. Bilgin Saydam, “Postmodern Gnostik Olarak Carl Gustave Jung ve Analitik Psikoloji Okulu” İ.Ü.

İstanbul Tıp Fakültesi / Psikiyatri Anabilim Dalı,

http://www.psikomitoloji.com/attachments/article/79/postmodern.gnostik.jung.pdf

421 Carl Gustave Jung, Dört Arketip, Zehra Aksu Yılmazer (çev.), 2. Basım, İstanbul: Metis Yayınları, 2005,

sf.28

saçma olması yahut mantığın kurallarının her şeye uygulanması gerekmez. Bu bakımdan şiir de irrasyoneldir, ancak onu saçmalıkla nitelememekteyiz. Mitik formun birleştirici özelliği bilinç dışı ile bilinci birleştirmesinde bu ikisi arasında bir köprü kurmasında zuhur eder. Cassirer mitin bilinç-bilinç dışı arasında yaptığı aracılığa Freud’un rüya ve mit dizgelerine atıf yaparak açıklama getirmektedir.423 Bu dizgeler mitle rüya arasında ilişki kurmaları

bakımından önemlidir, zira mit de rüya gibi ‘uydurma’ değildir, ancak kendi gerçeklik düzeyine aittir. Anlamsız da değildir, ancak onun anlamlandırılması bilinç düzeyindeki mantık ilkeleriyle değil, kendi sembolizmine uygun biçimde yapılmalıdır. Rüya ve mit benzerliği mitlerin insan zihni için ne kadar vazgeçilmez olduğunu göstermesi bakımından önem taşmaktadır ve bu benzerlik nedeniyle Mircae Eliade miti ilk vahiy olarak nitelemektedir.424 Mitik formun bilinç dışı ve bilinç arasında aracı olarak insanı bütünsel

olarak kavradığı söylenebilir.

Mitik formun bir diğer işlevi, onun bir mahfaza oluşturmasıdır. Mitler özellikle sözlü kültürle yaşayan toplumlarda kolektif duygunun ve düşüncenin saklandığı ve korunduğu birer hafıza işlevi görürler. Bunun nedeni mitlerin bir sembolleşmiş bir duygu ve düşünce aktarımı oluşudur. Sembolleştirme duyguların psiko-biyolojik bir dışavurumundan ibaret değildir. Hayvanlarda da bulunan duygusal aktarımdan farklıdır. Mesela, öfkelendiğimizde kaş çatmak ya da yumruk sıkmak bir psiko-biyolojik aktarım biçimidir. Ancak bu aktarım biçiminden farklı olarak, insana özel bir başka aktarım biçimi daha bulunmaktadır ki burada tinsel enerji devreye girer ve bunu duyguyu ve düşünceyi sembolleştirerek yapar. Mit, şiir, din, sanat, bilim hep bu biçimdeki tinsel sembolik aktarımlardır. Sembolik aktarımın temel özelliği

nesnelleştirmedir. Duyusal, duygusal, düşünsel aktarım dilde nesnelleştirilir.425 Mit, duygu ve

düşüncenin dilde/anlatıda nesnelleştirilmesi yönüyle ayinin dramatik ve edimsel yönünün tamamlayıcısıdır. Çünkü insanlar sadece fiziksel edimlerle duyguları aktarmakla yetinmez, onların anlamını da sorarlar. Bu noktada mitoloji devreye girer ve ayinle ifade edileni sözel

olarak anlamlandırır ve tamamlar.426 Ancak insan bir biçimde orada olanı aktarabilmek ister,

çoğunlukla bilinçsizce bu aktarım ayin ve mitle ile yapılır. Sembolik aktarım hayvanlarla

ortak olarak paylaştığımız doğrudan fiziksel aktarımdan üstündür.427 Spencer’a göre duygu

birikimi yumruk sıkmak, yüz kızarması benzeri fiziksel aktarımla dışa vurulursa bu ani ve

423 Sigmund Freud, Düşlerin Yorumu I, Emre Kapkın (çev.), 2. Basım, İstanbul: Payel Yayınları, 1996, sf.119-

128

424 Mircae Eliade, Mitlerin Özellikleri, Sema Rifat (çev.), 2. Basım, İstanbul: Om Yayınevi, 2001, sf.11 425 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, sf.111

426 NeclaTuzcuoğlu, Psikanaliz Kuramı ve Özellikleri, M. Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi

Yıl: 1995, Sayı: 7 Sayfa: 275-285

geçici olur, burada birikmiş bir enerjinin bedene yayılıp dağılması, boşalması söz

konusudur.428 Ancak sembolik anlatımda duygu dışa aktarılırken yayılır ancak hemen

ardından sembol halinde düğümlenir, bu düğümlenme sayesinde duygunun aktarımı yavaşlar ve kalıcı hale gelir. Duygu, din, sanat ve mitte düğümlenerek yapıtlara dönüştürülür. Bu da duygunun kalıcılığını ve korunmasını sağlar. Mitik düşünüşün temelinde yer alan sembolik aktarımın düğümleme işlevi aynı zamanda edebiyatı ve sanatı kuran temel unsurlardan

biridir.429 Mitin bu koruyucu işlevi hem bireyin hayatında anlam ve değeri koruması hem de

toplumsal hayatta kültürün korunması ve gelecek nesillere aktarılması için önem taşımaktadır. Her toplum kendi özünü mitleri vasıtasıyla nesilden nesile intikal ettirir.

Mitik formun bir diğer işlevi, korkuları ve içgüdüleri düzenleyici olmasıdır. Cassirer’e göre korku evrensel biyolojik bir içgüdüdür ve mitin ve dinin ortaya çıkışı ile ilişkilidir. Korku hiçbir zaman bütünüyle yenilip bastırılamaz; ama biçim değiştirebilir. Mitler bu biçim değişikliğini ifade ederler. Bazı mitlerin en şiddetli ve korkutucu görüntülerle dolu olması bundandır. Mit bu korkuları dile getirir. Bu da onun derinlerden kaynaklanan içgüdülerini ve

korkularını düzenlemesi anlamına gelir.430 Mit ve din korkunun başkalaşmasını ifade eder. Mit

ile korkular dile getirilir, düzenlenir, belli bir anlamlandırma çerçevesine sokulur. Düzenlenmiş korku, ilk aşamadaki kaotik korkudan farklıdır. Bu da bize mitik anlatının insan için önemini ifade etmektedir. Bu korkuyu düzenleme gücü en açık biçimde ölüm konusunda gözükmektedir. Ölümün nedenlerini sormak insanlığın ilk ve en önemli sorularından biridir. Bu soruya ilk önemli cevabı da mitik form vermiştir. Eliade bunu şöyle açıklar:

İnsan ölümlüdür, çünkü başlangıç zamanında (in illa tempore) bir şey olmuştur. Eğer bu şey gerçekleşmemiş olsaydı, insan da ölümlü olmazdı: Kayalar gibi varlığını sonsuzluğa dek sürdürebilirdi ya da yılanlar gibi belli sürelerde deri değiştirebilirdi böylece de yaşamını yenileyebilecek güçte olabilir, bir başka deyişle yaşamına sürekli olarak yeniden başlayabilirdi. Ancak, ölümün kökeniyle ilgili mit, başlangıç zamanında neler olup bittiğini anlatır, bu olayı anlatırken de insanın neden ölümlü olduğunu açıklar.431

Belirtmemiz gerekir ki mit ölüm sorununa rasyonel olmayan bir yanıt verme çabasını ifade eder. Ancak bu irrasyonalite onun insanlığın ilk öğretmeni olması, onun korkularını düzenlemesi, yaşamı ve ölümü anlamlandırması konusundaki işlevini eksiltmez. İnsan açık seçik olarak kişisel varoluşunun yıkımını kaldıramaz, bu nedenle mit ve dinin yardımı sağaltıcıdır. Cassirer’e göre ruhçuluk, atalara tapınma, ruhlara ya da hayaletlere inanma gibi

428 Herbert Spencer, The Principles of Psychology, sf.322-335 429 Ernst Cassirer, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine, sf.16-18 430 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II Mitik Düşünme, sf.73 431 Mircae Eliade, Mitlerin Özellikleri, sf.21

terimlerle genel olarak betimlenen tüm olaylar, insanlığın ölüm karşısında mitik tutumlarıdır. Ölüm insanı her zaman şaşırtacak duygusal yapısını sarsacak bir olgu olduğundan ölümden sonra yaşam, ruhun ölümsüzlüğü, canlılarla ölülerin bir araya gelmesi gibi mitik-dini

düşünüşler ortaya çıkmaktadır.432 Mitik bilinçte yaşam ve ölüm aynı varlığın benzer biçimli

parçaları gibidir. Mitik bilinç için hayatın ölüme, ölümün hayata geçtiği sınırlı belirgin bir an söz konusu değildir. Mitik bilinç bedensiz var oluşu da bir çeşit ‘var oluş’ kabul eder. Bu bakış, var oluşu parçalamadan bir bütün olarak görmektir. Mitik zihne göre ölümle sadece var

oluşun sahnesi değişir.433 Bu da mitin bütünleştirici işlevinin yaşam ve ölüm söz konusu

olduğunda da geçerli olduğu anlamına gelmektedir.

Cassirer mitin işlevlerinden biri olarak politik işlevi de zikreder. O özellikle Carlyle’ın Kahramana Tapınma ilkesi ve Gobineau’nun Irka Tapınma ilkesi üzerinde durur ve bu ilkelerin mitik düşünüşün siyasal ve toplumsal alana etkisi olduğu ifade eder. İnsanlar daima kahramanların etrafında toplanırlar, harekete geçmek için kahramanlar beklerler, tarih anlatısını kahramanlar üzerinden kurarlar, sanatı ve bilimi bile kahramanlar ekseninde algılarlar zira mitik formda tüm anlam ve değer dünyasının yüklenicisi olma kapasitesine sahip kahraman arketipi önemlidir. Carlyle’a göre Hristiyanlığın kendisi bile bir Kahramana Tapınma’dır. Kahramana Tapınma insanın en kadîm ve değişmez doğasıdır. Carlyle, Napolyon’a, Galileo’ya, Goethe’ye ya da Hz. Muhammed’e olan insanlık ilgisini Kahramana Tapınma kültü olarak okumaktadır. Cassirer’e göre bu durum mitik düşünüşün siyasal ve

toplumsal bir yansımasıdır.434 İnsanlar anlam ve değeri soyut olarak kavrayabilseler de onları

somutta kişileşmiş olarak görmek isterler. Bu talep zihinde daima yer tutan mitik formun talebidir. Bir diğer politik mit örneğini Irka Tapınma’da görmekteyiz. Cassirer’e göre Nazizmin, Faşizmin ve Bolşevizmin ortaya çıkışında Kahramana Tapınma ve Irka Tapınma

birleşmiş bir mitik düşünce olarak insanları etkisi altına almıştır.435 Cassirer, Almanya’nın ve

Rusya’nın iki dünya savaşı arasında içine düştüğü buhranı aşmasında ve sömürge ülkelerindeki kurtuluş hareketlerinin motivasyon gücünde de mitlerin payı olduğu kanaatindedir. Mitler istila veya buhran altındaki toplumların eriyip dağılmasına engel olacak biçimde onları manevi olarak desteklemiş, iyiyi ve kötüyü anlamlandırmalarını sağlayacak arketipler vermiş ve umutlarını diri tutmuştur. Eliade’ye göre de Okyanusya’daki yerli halklar

432 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, sf.262-263 433 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, sf.64-65 434 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, Sf.377-380 435 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, Sf.403-407

sömürgecilere karşı mit silahına sarılmış, kendilerini mitik anlatıların Altın Çağ vaadiyle

ayakta tutmuşlardır.436 Bu örnekler mitin koruyucu rolünü açıkça göstermektedir.

Sonuç olarak, Cassirer düşüncesinde Sembolik Form üreten varlık olan insanı anlamak için her bir formun, bir diğerini yok etmeden kendi ilkeleri ve sınırları içerisinde var olabilmesi önem taşımaktadır. Sembolik Formlar’ın varlığı, aslında insanın bütünsel olarak var olabilme, kültürün dengeli biçimde sürebilme, Varlığın salt bilimsel zihinle kavranışa indiregenerek bir yarılmaya, parçalanmaya uğramadan bütünsel olarak ele alınmasına imkân sunmaktadır. Mitik düşünüş tarzını dışladığınızda, öncelikle zihni ve Varlığı birbirine bağlayan, bütünün görülmesini sağlayan ve böylece de anlam oluşturan en önemli yapıştırıcı unsuru yitirmiş olursunuz. Bunun birinci sonucu, insanı bütünsel olarak kavrayamamak, yani insanı anlayamamak olur. İkinci sonucu ise, Varlığa tüm formların katkısıyla bütünsel olarak bakamamak ve bu nedenle Varlığı anlayamamak olacaktır. Kanaatimizce modern öznenin anlam problemi bütünü görememekten ve bir bütün olarak varlığa yönelememekten kaynaklanan, bir yönü ile epistemolojik bir diğer yönü ile varoluşsal bir problemdir. Mitik düşünme yukarıda belirttiğimiz özellikleri içermesi bakımından insanın bir bütün olarak var olmasına, Varlıkta bütünü görmesine ve kendinde ve Varlıkta bütündeki anlama erişmesine yardımcı olmak gibi bir imkâna sahiptir. Mitin bütünleyici işlevi sadece ontolojik ve epistemolojik bağlamda düşünülmemelidir. Mitler insanın dünyayı ve kendini bir bütün olarak ele almasına, yaşamı anlam ve değerle doldurmasına, hayat ve ölümü beraberce kabullenmesine ve zorluklar karşısında ayakta kalmasına yardımcı olmaktadır. Bu psikolojik ve ahlakî işlevleriyle mitin insanî var oluşta önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Mitik