• Sonuç bulunamadı

Fenomenolojik Metodun Kaynağı: Hegel ve Husserl

2. Ernst Cassirer’in Sembolizm Anlayışı: Sembolik Formlar Felsefesi

2.2. Sembolik Formlar Felsefesi’nin Kaynakları: Kant, Hegel, Husserl, Dilthey, Einstein

2.2.2. Fenomenolojik Metodun Kaynağı: Hegel ve Husserl

Cassirer felsefesinin kalkış noktası bakımından Kantçı bir zemine oturur ve Yeni Kantçılılığın problemlerini felsefesine konu edinir ancak o bu problemleri çözme noktasında yöntem olarak fenomenolojik metodu kullandığını ifade eder. Cassirer’in fenomenolojik metodu iki filozofla ilişkilidir: Hegel ve Husserl. Cassirer’in kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır ki o Sembolik Formlar Felsefesi’nin inşasında Hegel’in Tinin Fenomenolojisi adlı eserinden epeyce yararlanmıştır. Sembolik Formlar Felsefesi’nin üçüncü cildi olan Bilginin Fenomenolojisi’nin Giriş’inde Cassirer Sembolik Formlar’ın planının ve amacının

121 Ernst Cassirer, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine, Milay Köktürk (çev.), 2. Basım, Ankara: Hece Yayınları,

2017, sf.13

122 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi I Dil, Milay Köktürk (çev.), 2. Basım, Ankara: Hece Yayınları,

Hegel’in Tinin Fenomenolojisi adlı eserine bir cevap teşkil ettiğini söylemektedir. O burada fenomenoloji terimini modern anlamıyla değil Hegel’in belirlediği, sistematize ettiği, temellendirdiği ve haklılık kazandırdığı temel anlamıyla kullandığını belirtir. Cassirer’e göre Hegel fenomenolojiyi bilginin temel kabulü kılmış bu sayede zihin formlarının tamamını, felsefi bilgiden hareketle kuşatmıştır. Ancak ona göre bu kapsayıcılık Hegel’de sadece bir formdan bir diğer forma geçerken görülmektedir. Hegel’in anladığı hakikat bir bütündür bu noktada Cassirer onu takip eder fakat Hegel’de bu bütün bir defada verilmiş değildir, o düşüncenin içsel hareketi ile sistemli bir ilerleme ile elde edilir ve nihayet yetkinliğine teorik

düşünceye ve bilimsel olana varmak suretiyle ulaşır.123 Tinin Fenomenolojisi gibi “Sembolik

Formlar Felsefesi, bireye, ‘doğrudan’ bilincin dünyasında bulunan birincil yapılardan, ‘saf bilgi’nin dünyasına götürecek olan ‘merdiveni uzatmak’ ister. Fakat Cassirer için “bu

merdivenin hiçbir basamağı, felsefi incelemede vazgeçilebilecek bir alt tür değildir.”124 Bilgi

bu basamakların hepsinin hesaba katılması, dikkate alınması ile ortaya konulmalıdır.

Cassirer Sembolik Formlar Felsefesi’nin ilk cildi olan Dil konulu eserinde de Hegel’den söz eder. Ona göre Kant’ın üç kritiğinin insan tininin üç farklı yönünü tanımlaması gibi, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi de felsefi idealizm çizgisinde Descartes’tan bu yana insan tinini ortaya koyan en sağlam sistem inşasıdır. Bu sistemin sıkıntısı teorik mantığı tüm tinsel (geistig) fonksiyonların zemini olarak belirlemektir. Cassirer’e göre Yeni Çağ Felsefesi Descartes, Leibniz, Kant çizgisini takip ettiğimizde bilginin inşasını matematiksel ve doğa bilimsel mantığa dayamıştır. İnsan dünyasının bu mantıkla anlaşılmasına itiraz Yeni Çağ’da Vico ile başlamışsa da Vico’nun problem olarak ifade ettiği konuları ilk kez sistemli olarak çözme denemesi Hegel’e aittir. Cassirer’e göre Hegel mantığı ve fenomenolojisi ile derin ve bütünleşmiş bir sistem içerisinde, görünümlerin tarihsel çeşitliliğini ve tinsel yaşantının tamamını kuşatma çabası içine girmiştir.125 Fakat Hegel’in diyalektik mantığı kendini

matematiksel doğa bilimi mantığından ne denli ayrı tutsa da aynı düşünsel boyuta ‘bilim mantığına’ aittir. Cassirer tarihsel ya da doğabilimsel olsun söz konusu mantıkları bilimsel bilgi sisteminin organizasyonu ile ilgili görür. Bu organizasyon insan zihninin tüm etkinliklerini kuşatan bir çerçeve oluşturmamakta, dilin, mitin, dinin, sanatın/estetiğin temelleri atılmamış olarak kalmaktadır. Oysa bu unsurları ile zihnin teorik bilimsel bilginin yanında ve hatta karşısında kendine özgü bir anlam dünyası ve hakları vardır. Cassirer 18. Yüzyılda Alexander Baumgarten’ın estetiği insanın ‘temeldeki ruhsal güçlerinin bilgi öğretisi’

123 Hegel, Tinin Fenomenolojisi, Önsöz, c.II, s.x

124 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi III, Bilginin Fenomenolojisi, Önsöz İçinde, Sf.8-9 125 Ernst Cassirer, Sembol Kavramının Doğası, sf.11-12

(gnoseologia inferior) olarak temellendirme çabasının altını çizer.126 Cassirer’e göre bilim

mantığı ile dilin oluşumunu, dilsel sınıflamayı ve dilsel yargıyı temellendirmek de güçtür. Mitin kavram formu da ne doğabilimsel ne tarihsel mantıkla anlaşılabilir. Sembolik Formlar Sistemi bu formların tümü için vaz edilecek yeni bir sisteme ihtiyaç olduğu düşüncesiyle

kurulmuştur.127 Yine de Sembolik Formlar Sistemi’nin ikinci cildi olan Mitik Düşünme’yle

Tinin Fenomenolojisi arasında birkaç yönden bağ kurulabilir. Cassirer Hegel’in bilim ile duyusal bilinç arasında yaptığı ayırımı kendi felsefesinde bilgi ile mitik bilinç arasına

taşımaktadır. 128 Yine de Cassirer mitik bilincin Hegel’in duyusal bilincinden daha erken bir

bilinç aşamasını temsil ettiğini söylemeyi de ihmal etmez.129 Cassirer’e göre Hegel zihnin

bilgisini bilimsel bilginin kalıplarında takılıp kalmadan zihnin tüm fonksiyonlarına yayma gereğini görmüştür. Zihnin/Tinin Fenomenolojisi bunu gerçekleştirme çabasını ifade etmektedir.130 Hegel’de Cassirer’den farklı olarak zihinsel formların çeşitliliği çeşitli

aşamaları ifade etmektedir ve nihai olarak mantıksal zirvede biterler. Hegel’e göre zihin burada kendi hakikatini/özünü bulur.

Kant'ın belirlediği biçimiyle bilinç bakış açısına yerleştirildiğinde dünya indirgenemez başkalığıyla ve yabancılığıyla, öznenin karşısında, onun erişemeyeceği bir şey olarak duracaktır. Mutlak, asla bilgisine ulaşamayacağımız bir başkalık, insan bilgisi de mutlağı hiçbir zaman yakalayamayacak bir öznellik olarak kalacaktır. Kant'ın fenomenal bilgiyle mutlak arasında var olduğunu gösterdiği uçurumun bulunduğu yerde Hegel zorunlu bir bağı kurmak amacındadır; ona göre fenomenal bilgi zorunlu olarak ve kendiliğinden mutlak bilgiye doğru gelişir.131

Cassirer’e göre Hegel’deki form içeriği zengindir ancak Hegel formların tümünü tekdüze bir yasaya, diyalektik metoda bağlar. “Hegel Görüngübilim'de, doğal bilincin nasıl kendi iç

diyalektiğiyle felsefi bakış açısına doğru ilerlediğini anlatmaktadır.” 132

Cassirer’e göre ise formların her biri için ayrı ayrı ilkeler tespit etmek gerekir, tümü Hegel’in yaptığı gibi diyalektik yöntemle incelenemez. Aynı mantıksal yasalılığı formların hepsi için geçerli görürsek, onların kendine özgülüğünü gözden kaçırırız. Bu soruna Cassirer’in çözümü, her formda var olan ama hiçbirinde aynı biçimde tekrarlanmayan bir unsur keşfedip, onu temel almaktır. Bu unsur Cassirer için ‘sembol’ kavramı altında kendini göstermektedir.

126 Ernst Cassirer, Sembol Kavramının Doğası, sf. 14 127 Ernst Cassirer, Sembol Kavramının Doğası, sf. 14-15

128 Donald P. Verene, “Kant, Hegel, and Cassirer: The Origins of the Philosophy of Symbolic Forms”, sf. 35-36 129 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II Mitik Düşünme, sf. 7-8

130 Alexandre Kojéve, Hegel Felsefesine Giriş, Selahattin Hilav (çev.), 2. Basım, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,

2001, Sf.34-79

131 Tülin Bumin, Hegel, sf.95 132 Tülin Bumin, Hegel, sf.96

Sembol kavramı, hem gösterge-gösterilen ilişkisinde bir çatı kavram oluşturmakta, hem de sembolleştirme fonksiyonunun her ayrı Sembolik Form’da ayrı bir yasalılığa yer açmasına imkân sunmaktadır. Böylece ‘sembol’ kavramı ile Cassirer, transandantal felsefenin Doğa Bilimi konusunda başardığı işi, zihinsel formların tümü için genişletecek epistemolojik

anahtarı bulmuş olur.133 Hegelci zihin, nihai mantık formuna ulaşınca tüm zihinsel formlar

ortadan kalkmaktadır.134 Cassirer’e göre Hegel, zihnin bilim dışı fonksiyonlarının en az bilim

kadar önemli olduğunu görmüştür, ancak onları eşzamanlı değil, artzamanlı olarak konumlamış ve sürekli çoğul mevcudiyetlerini koruyamayıp birinde diğerlerini asimile etmeyi nihaî hedef mütalaa etmiştir. Cassirer ise farklı olarak zihinsel formların her birinin eş zamanlı ve dengeli biçimde insan varlığını bütünlemek, kültürü dengelemek için var olmaları gerektiği kanaatindedir. Üstelik onlar biri diğerinin içinde asimile olmayacak ve diğerinin terimlerine indirgenmeyecek kadar insanın aslî unsurları, zihnin aslî fonksiyonlarıdır. Cassirer kendi Sembolik Formlar Sistemi’ni Hegel’in tüm tinsel fonksiyonların biteviye teorik mantığa temayüllerinin oluşturduğu sorunun üstesinden geldiğini iddia etmektedir. Nitekim Cassirer Sembolik Formlar Felsefesi’nin ikinci cildi olan Mitik Düşünme’de mit problemini de Hegel’in Tinin Fenomenoloji’si ile ilişkilendirir ve onun bilinç özbilinç diyalektiği içinde bilimin kendisi için kendisi dışında olmak suretiyle gerçek olmayışın formunu da içinde barındırdığını söyleyişinin altını çizer. Cassirer’e göre Hegel’in bu cümlesi sadece bilim için değil mitik bilinç için de geçerlidir çünkü bilimin oluşumu için asıl başlangıç noktası duyusal temâşâ (Anschauung) değil mitik temâşâ alanıdır. Özbilinç duyu alanından bütünüyle soyutlanmadan evvel muhayyel alana girer. Bu da şeylerden kavramlara geçmeden önce tanrılar dünyasına uğramak anlamına gelir ki Hegel’de örtük olarak ifade edilse de Schelling’in Mitoloji Felsefesi’nde açıkça ifade edilmektedir.135 Schelling mitik dünyayı

yeniden keşfeden romantiklerden farklı olarak tanrı barınağı (natura sua) saydığı insan zihninde mite zorunlu bir uğrak olarak yer vermiştir. Ancak Cassirer Hegel ve Schelling’de gördüğümüz biçimde bilinç ile özbilinç arasındaki bu zorunlu uğrağı üzerine basılıp geçilen bir merdiven basamağı olmaktan çıkarır, insan zihninin dâimi, kalıcı zihinsel fonksiyonlarından biri haline getirir.136 Cassirer için bilincin tüm uğrakları eşzamanlı

mevcuttur. Cassirer’in Sembolik Form tasarımında temel aldığı yöntem Hegel’in mutlak

133 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi I Dil, sf.36-37 134 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi I Dil, sf.35

135 Ernst Cassirer, Sembolik Formlar Felsefesi II Mitik Düşünme, sf.8-9

136 F.W.J Schelling, Historico-Critical Introduction to the Philosophy of Mythology, Sydney Grew (trans.), S U

N Y Series in Contemporary Continental Philosophy, New York: State University of New York Press, 2008, sf. 174

idealizminden faklıdır. Hegel mutlak bilmenin peşindedir.137 Alexandre Kojeve’e göre,

Hegel’in dinsel alandaki tutumu mutlak bilmeye (das absolute Wissen) sahip olan filozofun (Hegel'in) tutumunda içerilmiş olarak bulunur (aufgehoben) ve bunun bir mutlak değeri olabileceği yönündedir. Hegel “mutlak Varlığın (Tanrı’nın) aşkınlığı fikri ve (nesnel) hakikî Varlıkla (öznel) insansal Varlık arasındaki radikal ayrılık ve indirgenmez karşıtlık” sorununu

“mutlak Bilme”ye sahip filozofun kimliğinde çözebileceğini düşünmektedir.138 Cassirer ise

mutlak alanla ilgili değildir, o ne transandantal Ben’in neliği konusunda ne de Varlığın mutlak düzeyde kavranması noktasında bir düşünce üretmez. Cassirer mutlakla ilgilenmez, yalnızca zihnin ‘yönelimsel’ anlamda nesne tasarımı ile ve bu nesne tasarımlarının çeşitliliği ile kurulu Kantçı anlamda fenomenal insan dünyası ile ilgilenmektedir. Mitik tasarım dünyası da mutlak olanı ifade etmemekte, bilakis Varlığın mitik-dini düşünüş formunda kavranışı duyusal kavrayış gibi fenomenal düzlemde gerçekleşmektedir. Bu anlamda mitik dini düşünüşün kurduğu anlam dünyası Cassirer düşüncesinde insanlar arası göreli olması anlamında değil fakat insana göre olması anlamında nisbîdir. Mit ve din Sembolik Formlar’la kurulu dünyalardan bir dünyadır, insan zihnince kurulu anlamlardan bir anlamdır. Bu anlam dünyası mutlak olmadığından Cassirer mitik-dini düşünüşü insanlığın muhafazakâr kuvvetleri olarak sanatsal ve bilimsel düşünüşü ise değişimci kuvvetler olarak tanımlayabilmekte, onları

birbiriyle çatışma halinde betimleyebilmektedir. 139 Mutlaktan söz ettiğimizde, mutlak her şeyi

içerdiği/her şeyi karşıladığı için bir çatışmadan söz etmemiz ise tutarlı olmaz.140 Cassirer

düşüncesinde mitik-dini olan da tüm Sembolik Formlar gibi mutlak olana erişemez, böyle bir çabaya da girişmez.

Cassirer’in fenomenolojik metodu çerçevesinde yararlandığı bir diğer filozof Husserl’dir. Kant felsefesinde Varlığın ve bilginin insanın bilme yetisinde ve ona ait kategorilerde temellendirilmesi, aynı zamanda bizi Husserl’e taşıyacak bir zemindir.141 Fenomenoloji

açısından yargı, zihinde bir kavramı düzenlemek anlamına gelmez, bilakis dünyanın bir parçasının ‘huzura çıkış’ı anlamına gelir. Bu Varlığın bilinçte kurulup şekillendirildiği bir süreçtir. Cassirer fenomenin özünü ortaya çıkarmak konusunda Husserl’in yönelimsel metodunu, indirgemesini, özne-nesne korelasyonunu yöntem olarak benimsemektedir. Bu

137 Alexandre Kojeve, Hegel Felsefesine Giriş, Selahattin Hilav (çev.), 2. Basım, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,

2001, sf.11

138 Alexandre Kojeve, sf.18

139 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf.180

140 Fredric Jameson, Hegel Varyasyonları Tinin Fenomenolojisi Üzerine, Bülent o. Doğan (çev.), 1. Basım,

İstanbul: İthaki Yayınları, 2016, sf.9-13

141 Kasım Küçükalp, “Edmund Husserl ve Fenomenoloji”, E. Yılmaz (ed), Kant Sonrası Metafizik Üzerine Konuşmalar içinde, İstanbul: Küre Yayınları, 2012, sf.135

yöntemde nesne daima bir zihnin nesnesidir ve nesneyi tasarlayan zihinden, zihni de yöneldiği nesneden bağımsız olarak ele almak mümkün olmamaktadır. Cassirer’in özne-nesne yarılmasını aşan bağıntı/fonksiyon fikri bu kaynaktan beslenir. Cassirer her bir Sembolik Form’un nesne tasarımına Husserl’in Brentano’dan gelen ‘yönelimsellik’ anlayışı içinde yaklaşacak, nesneyi her tür önbilgiyi paranteze almak (epokhe) suretiyle betimlemeye

çalışacaktır.142 Fenomenolojik yöntemde amaç, sezginin her tür doğal tutum dışında tutulup,

paranteze alınması suretiyle, bizi bilinç nesnesi ile doğrudan karşı karşıya getirmektir. Husserl’in ‘şeylerin kendilerine dönmek’ dediği bakış tarzı bu şekilde anlaşılabilir.143

Özellikle mitik formun inşasında Husserl’in fenomenolojik yöntemi Cassirer’e büyük katkı sağlayacaktır. Bu sayede Cassirer eleştirdiği diğer mit araştırmacılarının miti bilimsel formun, dilsel formun önbilgisi/önyargısı ile incelemeye alarak gözden kaçırdıkları, anlamakta zorlandıkları özünü ortaya koyabilecektir. Bu nedenle Cassirer Husserl’in fenomenolojisine

de atıf yapmakta ve yöntemini fenomenolojik yöntem olarak ortaya koymaktadır. 144

Aşağıdaki ifadeleriyle Cassirer, mit araştırmasında fenomenolojik yöntemi nasıl elverişli bir araç olarak kullanabileceğini açıklamaktadır:

Husserl’in fenomenolojisi, zihinsel ‘içyapı formları’nın farklılığını net biçimde kavramak ve formların bütünlüğünü incelemek için, yeni bir yol olarak psikolojik yöntemleri ve soru sorma biçimini aykırı diye nitelendirmiş ve reddetmiştir; bu onun hizmetlerinden biridir. Burada özellikle psişik ‘eylemler’in ve bu yöntemlerle ortaya çıkan ‘nesneler’den ayrı oluşu kesin olarak ortaya çıkmaktadır. Husserl’in ‘Mantıksal Araştırmalar’dan ‘Saf Fenomenoloji Fikirleri’ne kadar gittiği yolda, onun anladığı şekilde, fenomenolojinin görevinin, bilginin çözümlenişi işinde sona ermediği, tersine bu çözümlemede, farklı nesne alanlarının iç yapılarının, onların ‘anlamına’ geldiği şeye göre ve nesnelerin ‘gerçekliği’ni hesaba katılmadan araştırıldığı ortaya çıkar. Bunun gibi bir araştırma, mitik ‘dünya’yı da bu dünyanın kendine özgü ‘mevcudiyetini’ de, etnolojik ve sosyal psikolojik deneyimden, tümevarım yoluyla sonuç olarak çıkarmak için değil, bu mevcudu ‘indirgeyici’ çözümlemeyle kavramak için, kendi çerçevesi içinde ortaya çıkarmalıydı. Gördüğüm kadarıyla, bugüne kadar fenomenoloji ve somut mit araştırması bu yönde bir girişimde bulunmamıştır. Bu araştırmalarda sadece sorunlar oluşsal ve psikolojik yönlü bir bakış açısından ortaya konmuştur.145

Böylece açıklığa kavuşmaktadır ki Cassirer’in Kritik Fenomenolojik Metot olarak adlandırabileceğimiz, Kant, Hegel ve Husserl’e dayanarak kurduğu yöntemle ele aldığı konu

142 Kasım Küçükalp, “Edmund Husserl ve Fenomenoloji”, sf.143-144 143 Kasım Küçükalp, “Edmund Husserl ve Fenomenoloji”, sf.145 144 Ernst Cassirer, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine, sf.13

özelde mit, genelde ise zihnin sembolleştirme fonksiyonudur.146 O insanı, zihni temel alarak

konu edinmektedir ve onu duyudan ve duygudan arındırılmış biçimde ele almak ister. Böylece Cassirer’in mit araştırmasında, mitik tasarım süreci fenomenin özü dikkate alınarak ancak bu fenomenin dışta değil zihinde nesne tasarımının koşulları takip edilerek değerlendirilmesi yapılacaktır.

Sonuç olarak Cassirer, formların çokluğunu zihnin bütünsel faaliyeti içinde ele alan yaklaşımını Hegel’den, her bir forma yaklaşırken o forma ilişkin fenomenin özünü çıkarmaya çalışan yaklaşımını ise Husserl’den almıştır denebilir. Bu nedenle Cassirer mitik düşünme sürecini zihinsel kategoriler olan zaman, mekân ve töz kategorilerini dikkate alarak ve ilkel kabilelerden elde edilen mitik düşünceye ilişkin empirik verilerin bu kategorilerden nasıl bir yasalılıkla geçtiğini belirleyerek yapmaktadır. Cassirer’in Husserl’e atıfla kurduğu bu zihin nesne korelatif ilişkisi bize nesnenin daima bir zihnin nesnesi ve zihnin de yönelimsel olarak daima bir nesneye yönelimle bilinebilir bir durumu ifade ettiğini belirttiğinden, burada hiçbir şey ile ilişki kurmayan askıda bir zihin durumundan söz etmediğimiz gibi, hiçbir zihnin tasarlamadığı aşkın bir nesneden de söz etmemekteyiz. Öyle ise Cassirer’in ve Husserl’in çizdiği zemin, numenal bir ben ve numenal bir şey kabul etsek dahî, onun bilgi sınırlarımız içinde olmadığı bir Kantçı zemindir. Burada Kant, Husserl ve Cassirer ekseninde bir düşünce devamlılığından söz etmemiz mümkündür. Buna göre, bilgi sınırlarımız içinde olan Ben ve nesne ilişkisi birbirinin korelatı olduğu için, birine bakarak diğeri hakkında söz söyleyebileceğimiz bir durum oluşturmaktadır. Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’nde insanı tanımak için onun kurduğu Sembolik Formlar’a bakmak gerektiği ilkesi bu korelasyondan çıkarsanmaktadır. Bu korelasyon sayesinde Ben’in anlamı ile Varlığın anlamı sorunu epistemolojik ve metafizik düzeyde birbirine bağlanmış olmaktadır.