• Sonuç bulunamadı

Cassirer Felsefesi’nin Arkaplanı: Yeni Kantçılık ve İnsan/Kültür Felsefesi

2. Ernst Cassirer’in Sembolizm Anlayışı: Sembolik Formlar Felsefesi

2.1. Cassirer Felsefesi’nin Arkaplanı: Yeni Kantçılık ve İnsan/Kültür Felsefesi

Ernst Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’nden söz ettiğimizde Kıta Avrupası Felsefesi İnsan/Kültür Bilimleri ve İnsan/Kültür Felsefesi zemininde yapılan bir işten söz etmekteyiz. Yeni Kantçılık Almanya’da 19. Yüzyılın son otuz yılı ve 20. Yüzyılın başlarında etkili olmuş bir felsefi akımdır.76 Ernst Cassirer (1874–1945) Yeni Kantçılığın Marburg

Okulu’na mensuptur ve Herman Cohen’in (1842–1918) öğrencisidir.77 Cohen’in Kant’ın üç

kritiğine ilişkin çalışmaları ve felsefi zeminde dini olanın yeniden inşasına ilişkin çabaları bulunmaktadır. Cohen’in düşünceleri öğrencileri Nicolai Hartmann, Franz Rosenzweig, Paul Natorp ve Ernst Cassirer’i etkilemiştir.78 Cassirer’in Almanya’da bulunduğu ve burada

düşünce ürettiği dönem 1. ve 2. Dünya Savaşları arası dönem Wiemar Dönemi’dir ve o kuşkusuz bu dönemin temel tartışmalarından etkilenmiştir. Cassirer erken dönemde Yeni

Kantçı çizgideThe Knowledge Problem in the Philosophy and Science of the Modern Period

(1917) gibi eserleriyle bilim felsefesi çalışmalarıyla meşguldür.79 Onu Aydınlanmacı aklı

savunan bir çizgide görürüz. Cassirer Aydınlanma felsefesinin özgün karakterini, onun

"düşüncenin kökensel bir etkinliğine inanmasında" görür ve bunu “Varlığın değil, aksine yapıp etmenin bir kavramı olan" bir akıl kavramından türetir.80 Cassirer böylece Aydınlanma

felsefesine yaşamı biçimlendirme gücünü ve görevini tahsis eder.81 Cassirer’in mensup olduğu

Yeni Kantçı Okul, Doğa Bilimleriyle Kültür Bilimleri arasındaki yöntem farklılığının epistemolojik temelde bir yarılma olduğu, ancak bu yarılmanın birini diğerinin terimlerine indirgemekle de çözülemeyeceğini düşünmekte, bilimlerin tümünü içine alacak bir sistem aramakta ve bunu da Kant Felsefesi çizgisinde yapabileceklerini ummaktadırlar. Ancak Cassirer sonraları Sembolik Formlar Felsefesi’ni yazdığı dönemde epistemolojik süreçte merkezi önemde gördüğü dil ve mit vurgusu bakımından Cassirer bu çizgiden epeyce

76 Donald Philip Verene, “Kant, Hegel, And Cassirer: The Origins Of The Philosophy Of Symbolic Forms”,

Journal of the History of Ideas, Vol. 30, No. 1 (Jan. - Mar., 1969), pp. 33-46, University of Pennsylvania Press, Sable URL: http://www.jstor.org/stable/2708243, Accesed: 13/03/2013 13:53

77 Gregory B. Moynahan, Ernst Cassirer and the Critical Science of Germany, 1899–1919, London, New York:

Anthem Press, 2013, p.xix

78 Cohen’in Cassirer üzerindeki etkisi için Bknz."Ernst Cassirer: His Life and Work," The Philosophy of Ernst

Cassirer, ed. Paul A. Schilpp, Vol. VI of The Library of Living Philosophers (New York, 1958), hereinafter cited as PEC.

79 Gregory B. Moynahan, p.xviii

80 Ernst Cassirer: Die Philosophie der Aufklarung, (1932), Hamburg, 1988, s.16, alıntılayan Birgit Recki, “Kant ve Aydınlanma”, Cogito Dergisi, Hakan Çörekçioğlu (çev.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, sayı: 41-42, 2005,

sf.195

81 Ernst Cassirer: Die Philosophie der Aufklarung, (1932), Hamburg, 1988, Önsöz, XII, alıntılayan Birgit Recki, “Kant ve Aydınlanma”, Cogito Dergisi, Hakan Çörekçioğlu (çev.),İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, sayı: 41-42, 2005, sf.195

uzaklaşır.82 Cassirer bilimi ister Doğa Bilimi ister Kültür Bilimleri söz konusu olsun,

Sembolik Formlar’dan sadece biri olarak görürken, Marburg Okulu ise bilimi tüm bilgimizin bir prototipi olarak görmektedir.83

Bir düşünceyi anlamak için onun salt yakınında konumlanan düşünceleri değil ona karşıt konumlanan düşünceleri de bilmemiz icabeder. Cassirer’i Sembolik Formlar Felsefesi’ne götüren sürecin zemini Batı Felsefe Geleneği’nde epistemolojik tartışmalarla döşenmiştir. Epistemoloji çalışmalarında 19. yüzyılın ortalarından bu yana birbirine karşıt olarak konumlanan iki felsefi tutum çıkmaktadır. Bunlardan daha eski olanı ve köklerini Doğa Bilimleri bakımından Locke, Berkeley ve Hume’a kadar götürebileceğimiz ya da Sosyal Bilimler bakımından Saint Simon ve August Comte ile başlatabileceğimiz olguculuk (pozitivizm)84, diğeri ise temellerini Vico’da bulan, Alman Tarih Okulu mensupları ile devam

eden, Dilthey ve Yeni Kantçılık’la 20. yüzyıla taşınan tarihselcilikdir (historizm). Olguculuk, modern bilim kavramının belirlenmesinde etkili olmuş olan Doğa Bilimleri metotlarını tüm bilimler için geçerli sayar. Bu metotlarla toplumsal alanın incelenmesi özellikle Anglosakson ülkelerin kültür alanına bakış yöntemini belirler. Ancak kuşkusuz Alman olgucular da vardır. Bunlar arasında Richard Avenarius ve Ernst Mach sayılabilir. Alman olgucular empriokritisizm görüşleriyle Locke, Berkeley ve Hume’un temsil ettiği empirizmle daha sonra Viyana Okulu’nda göreceğimiz tarzda dil merkezli yeni olgucu görüşün arasında bir

geçişi temsil ederler.85 Empriokritisizm açısından insan incelemesi biyolojik yaşam

pratiğinden bağımsız değildir. Bilgiyi apriori tortulardan temizlemek gerekir. Yeni Olguculuk ise mantık ve dil merkezlidir. Viyana Okulu’ndan Schlick, Carnap ve Neurath da önermelerin nesnel durumu ya da şey durumu (Sachverhalte) dile getirmesi gerektiğini söylemektedirler. Carnap’a göre sahip olduğumuz tüm kavramlar ve ilişkiler dizgesi bireyin psişesinde temellenir. Viyana Okulu ‘anlam sorunu’ ile ilgilenmiş ancak bunu anlamlılığı tüm metafizik unsurlardan soyup salt deneye dayandırmak suretiyle başarmayı ummuştur. Viyana Okulu’na göre anlam, dilde belirlenir ve deneysel olgu ile doğrulanır. Ayer’e göre “bir cümle ya da ifade, onun, ancak ve ancak ya analitik bir cümle ya da deneysel yolla doğrulanabilir bir

cümle olması durumunda -kelimenin tam anlamıyla- anlamlı kabul edilir"86 Mantıksal alan

82 Cassirer’in bibliyografisi için Bknz. Carl H. Hamburg and Walter Solmitz, "Bibliography of the Writings of

Ernst Cassirer to 1946," PEC, 881-910; and Raymond Klibansky and Walter Solmitz, "Bibliography of Ernst

Cassirer's Writings," Philosophy and History: The Ernst Cassirer Festschrift, ed. R. Klibansky and H. J. Paton

(New York, 1963), 338-353

83 Donald Philip Verene, p.33

84 Aslında olguculuk terimi factualism ile de karşılanabilir ancak biz felsefi bağlama uygunluğu sebebiyle

pozitivizm terimini tercih ettik.

85 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf. 17-19

dahî, psişik ve toplumsal evrimleşme sonucu tecrübenin apriorileşmesi olgusundan başka bir

şey değildir.87 Wittgenstein ise evreni birbirinden bağımsız nesnel durumlar, şey durumları

topluluğu olarak tanımlar ve bu şey durumlarının dildeki ilksel (atomic) önermelerle çakıştığını iddia eder. Wittgenstein’ın anlam sorununda ‘dil oyunları’ (language games) paradigması ile yapmaya çalıştığı düşünsel manevra olgucu görüşün tinsel olgular söz konusu olduğunda içine düştüğü açmazın bir göstergesidir. Wittgenstein insan dünyasında önemli bir yere sahip olan ve anlam sorununun merkez noktasını oluşturan metafiziksel önermelerin belli

bir dil oyunu içinde anlamlı olabileceği düşüncesine doğru ilerler.Wittgenstein için anlam ya

da bir sözü anlamak, o sözün nasıl kullanıldığını bilmek demektir.88 Sözcükte asıl olan anlam,

onun gösterimidir. Bu yüzden sözcük aynı gösterime sahip başka bir sözcükle yer değiştirebilir. Böylece cümlede gösterim için bir yer sabitleştirilmiş olur ve o gösterimi ifade eden bir başka sözcük, aynı görev için kullanılabilir.89 Wittgenstein, çağdaşı olduğu tin

bilimleri tartışmalarından etkilenmiş ve içinde bulunduğu ekolden bu problem alanına bir cevap üretmeye çalışmıştır. Yine de Wittgenstein’ın sağladığı genişlemede anlamın çokluğu dillerin çokluğu ile ilgilidir, zira dil bir yaşam biçimidir. Anlam bağlamlarının çokluğu Doğa

Bilim çizgisinden kopmayı gerektirmez.90 Üstelik Wittgenstein anlamın sembolde içkin

olduğu metafizik sayılabilecek bir görüşe de itibar etmez. Söz konusu olan herkes için eşit derecede akledilir olan bir dil oyunu standardıdır.91 Alman olgucular daha ziyade doğa

bilimlerinin temellendirilmesi ve bilimsel dilin her türlü metafizikten arındırılması ile ilgilenmişlerdir. Böyle bir olgucu zemini toplum bilimleri için temel kılmak ise August Comte sosyolojisinin marifetidir. Saint Simon’la başlayıp August Comte ile devam eden çizgi Fransa’da olguculuğun toplum bilimlerine uygulanması denemesidir. Comte sosyolojiyi bir temelbilim, tüm toplumsal olayların bağlı olduğu genel yasaların pozitif olarak araştırıldığı bir

bilim olarak tanımlar ve böylece tüm Sosyal Bilimler için bir ölçüt temin etmeyi umar.92 Doğa

bilimsel metotlarla toplumsal alanı incelemeye çalışan bilimlere Sosyal Bilimler adı verilmektedir. Bu ekole mensup Herbert Spencer kültürü pozitivizmin Darwinci bir suretiyle ele alırken, Emile Durkheim kültürü insanın doğal koşulların zorlamasıyla oluşan zorunlu toplumsallaşma olarak mütalaa etmiştir. Talcott Parsons gibi Sosyal Bilimciler’in

87 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf.20-29

88 G. K. Plochman, J. B. Lawson, Tenns in Propositional Contexts in Wittgenstein's Tractatııs: An Indeks, S

outhem Illinois University Press, Illinois, 1962, s. 229.

89 J. Th. Price, Language and Being in Wittgenstein's Philosophical İnvestigations, Janua Linguarum, Series Min

or, No: 178, Gravenhave The Hague, Mounton, 1973, s. 122 and D. Po le, The Later Philosoplıy of Ludwig Wittgenstein, London: University Of London Press, 1963, s. 132.

90 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf.30-31

91 J. R. Searle, Mind, Language and Society Philosophy in the Real World, Basic Books, New York, 1999, s. 12. 92 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf.35

Anglosakson ülkelerinde etnoloji bazlı kültür kuramları ortaya koyduklarını görmekteyiz. Marxizm ise Helvetius, Holbach gibi düşünürlerin takipçisi olarak materyalist bir kültür

kuramı inşa etmiştir. Freud’a bakıldığında ise kültür psişenin kendini yüceltme edimidir.93

Kültür sınırsız hazzın dışlanması üzerinde temellenir: Bu Freud’un Uygarlığın Huzursuzluğu'nda savunduğu tezdir.94 Totem ve Tabu’da ise, toplum bağları bütünüyle insanın

dürtülerinin mutlak bir doyumunun yasaklanmasının zorunluluğu üzerinden anlatılır. Bu yöntem ve dünya görüşleri bakımından kendi aralarında çeşitli farklılıklar arz eden materyalist pozitivist görüşler, kültürü Sosyal Bilim adı altında kültürü doğa bilimlerinden uyarlanmış yöntemlerle inceledikleri gibi, insanı da fizyolojik ve psikolojik yanını temel alarak incelemektedirler. Mezkûr düşünüş biçimleri, Cassirer’in durduğu felsefi zeminin

karşıtı bir konumda yer almaktadır.95

Sembolik Formlar Felsefesi’nin neşv-ü nemâ bulduğu konumda ise kültür alanının Doğa Bilimden farklı incelenmesi gerektiği, bunun için yöntemde, bakışta, sistem olarak farklılaşan, Kültür Bilimleri üst başlığı ile yeni bir yol açan, Kıta Avrupası insan ve kültür incelemeleri bulunmaktadır. Kültür Bilimleri teriminin icadı, öncelikle insanın anlam dünyasını doğa merkezli değil tin (Geist) merkezli olarak incelemek ihtiyacından doğmuştur. İnceleme alanımızdaki Ernst Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi ve mensubu bulunduğu Yeni Kantçı Okullar bu ikinci kategoridedirler. Yeni Kantçılığın izini geriye doğru Giambattista Vico’ya kadar sürebiliriz. Vico Yeni Bilim (Nouva Scienza) adlı eseriyle tin bilimlerinin

kurucusu kabul edilir.96 Cassirer bu çizgiyi Herder’e yani Alman Tarih Okulu’na bağlar ve

Vico ve Herder’i Tarih Felsefesi’nin kurucuları sayar.97 Yeni Kantçılar ait oldukları silsile

üzerinden, Vico gibi insanın aslî bilgisinin doğa değil, kendi yapıp ettikleri olduğu kanaatini

taşımaktadırlar.98 Nitekim Yeni Bilim’in konuları tarihin bir bilim olarak kurulmasında önemli

konuları ve sorunları içermektedir.99 Kant’ın özne merkezli nesne tasarımı onlara insanın

yapıp etmelerinden en uzak görünen ve empiristler tarafından ‘şey durumu’ olarak kabul edilen Doğa Bilimleri’nin bile insan zihninin sentetik apriori bir tasarımı olduğunu söylemektedir. Yeni Kantçılar Alman Tarih okulunun ilkelerini ve Dilthey’in ‘anlama (Verstehen) ve açıklama (Erklaeren)’ ayrımını da dikkate alarak bir bilimler tasnifine

93 Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu, Haluk Barışcan (çev.), 4. Basım, İstanbul: Metis Yayınları, 2011,

sf.35-40

94 Meltem Kütahneci, “Kültürde Bakış”, Freud ve Kültür, Cogito Dergisi, sayı: 49, 2006, sf.145-155

95 Sigmund Freud, Totem ve Tabu, Niyazi Berkes (çev.), 1. Basım, İstanbul: Cumhuriyet Yayınları, 1998, sf.2 96 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf. 57-58

97 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, Necla Arat (çev.), İstanbul: Say Yayınları, 2005,

sf.162

98 Giambattista Vico, Yeni Bilim, Sema Önal (çev.), 1. Basım, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2007, sf.23-52 99 Karl Löwith, Vico Tarih Felsefesi, Doğan Özlem (çev.), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 198-199

girişerek, bir sistematik Kültür Bilimleri kuramı ortaya koymaya kurmaya çalışmışlardır.100

Yeni Kantçı kültür kuramı, kültürü tarihsel ve tinsel bir olgu olarak görür. Kültür doğanın insanı zorlaması değil, insanın tinselliğinin açığa çıkışıdır. Yeni Kantçılar kendilerini Doğa Bilimi temelli Anglosakson yöntemden ayrı konumlamak için Sosyal Bilimler isimlendirmesini kullanmaz, Kültür Bilimleri (Kulturwissenschaften/Humanwissenschaften) ismini kullanmayı tercih ederler. İnsan söz konusu olduğunda da onu anthropos olarak değil humanus olarak ele alındığının altını çizerler. Bu ayrımı ‘Antropoloji’ teriminde de görmekteyiz. Anglosakson ülkelerinde insana dönük, onun biyolojik yapısını temel alan ve psikolojik yapısını önceleyen araştırma yöntemi ‘Antropoloji’ terimi ile anılırken, özellikle 20. yüzyıl Alman filozofları insana dönük araştırmanın tinsel yapı merkezli ve kültürel yapıyı

önceleyen ‘İnsan Felsefesi’ yahut ‘Felsefi Antropoloji’ terimlerini seçmeyi yeğlerler.101

Yöntemini mevcut Sosyal Bilim yöntemlerinden farklılaştırmaya çalışarak insanı anlamaya çalışan Yeni Kantçı Okullar’ın İnsan Bilimleri’ne baktığımızda, bu okullardan biri olan Fizyolojik Okul’un Duyumlar Psikolojisi ile ilgilendiğini görmekteyiz. Fizyolojik Okul’a göre duyum nesneyi aynen yansıtmamakta ancak bir nesne sembolü oluşturmaktadır. Dış dünya bizde oluşan nesne sembolleri ile temsil edilir. Fizyolojik Okul mensuplarından Helmholtz’a göre matematik Kant’ın logos-ontos ayrımından sonra Descartes’ın iddia ettiği gibi gerçekliğin dili olarak anlaşılamaz. O sadece nesne sembollerinin arasındaki ilişkileri belirleyen bir mantık dili olarak anlaşılmalıdır. Bu nedenle Helmholtz matematiği bu anlayışla yeniden temellendirir. Dikkat edilirse ‘sembol kavramı’nın Yeni Kantçı bilgi teorisinde ne denli merkezi önemde olduğu anlaşılacaktır. Firedrich Albert Lange ise materyalizmin Kantçı bir bakışla eleştirisini yapar ve onun bir tür metafizik olduğunu iddia eder. Eleştirisi Doğa Bilim’e de yönelir, zira onun bazı temelleri metafizikseldir. Metafiziksel Yeni Kantçı Okul’dan Alois Riehl Kantçı Kritisizm ile Pozitivizmi birleştirmeye ve böylece pozitif bilimlerin Kantçı bir bakışla temellendirilmeye çalışır. Riehl’in bir diğer etkinliği değerler felsefesi alanındadır. Hans Vaihinger ise Kantçı kritisizmle Schopenhauer’in irrasyonalizmini birlikte düşünmeye çalışır ve felsefesine ‘Sanki varmış gibi’ felsefesi (Philosophie des Als Ob) adını verir. Sembolizmin tanımına çok yakın bir yerde duran ‘Sanki varmış gibi’ anlayışı bize matematiğin ve fiziğin kavramlarının kurgusal tasarımlar olduğunu, doğa ile ilişkisizliğini ve onları etkin kılan uylaşımlar olduğunu söyler. Bu anlayışta düşünce

100 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Doğan Özlem (çev.), 1. Basım, İstanbul: Notos Yayınları,

2011, sf.28

gerçekliği yakalamaz, sadece insanı çevreye uydurur.102 Bu ifadelerle gerçekliğin ‘şey

durumu’nu ‘olduğu gibi’ ortaya çıkarmaya çalışan empirist temelde hareket eden Sosyal Bilimler’in, Kıta Avrupası’nın Kültür Bilimleri’nden ne denli farklı olduğu görülmektedir. Bir diğer Yeni Kantçı Okul olan Heidelberg Okulu’ndan Wilhelm Windelband felsefe tarihinde ‘problem tarihçiliği’ adıyla başlayan anlayışın kurucusudur. Bu düşünce daha sonra kendini

Nicolai Hartmann’ın Problemler Tarihi Olarak Felsefe Tarihi anlayışında devam edecektir.103

Bu anlayış gereğince ekoller, sistemler yok olur gider ancak problemler bâkî kalır, bu nedenle felsefe tarihi problemler üzerinden okunmalıdır. Hartmann ontolojik temelli bir kültür kuramı ortaya koymaktadır. Varlık dört tabakadan müteşekkildir: anorganik, organik, psişik, tinsel tabakalar. Alt tabakalardan üste doğru çıkıldıkça yasalılık değişir ve yeni durumlar ortaya çıkar, özgürlük tinsel tabakaya aittir. Kültürü kuran da bu tabakadır.104 Alt tabakaların

incelenmesini bir kültür incelemesi sanmak hatalıdır. Windelband da ‘Sosyal Bilimler’ terimini reddeder, zira bu terim Comte’un pozitivist metodu ile topluma bakışı anlatmaktadır. O bilimleri ‘Nomotetik Bilimler’ (tümele ilişkin yasa koyucu) ‘İdiografik Bilimler’ (tekil olanı anlayıcı) olarak tasnif eder. Windelband’a göre insan dünyasında anlam, değere bağlılık alanı ile belirlenir. Kant’ın üç kritiği insan tininin temel edimleri olan düşünme, isteme ve hissetmedir. Doğru, iyi ve güzel bu üç temel edime karşılık gelen üç temel değerdir. Windelband değerleri var olmayan ama geçerli olan şeyler olarak tanımlar, onlar öznel

edimselliğin ideal temelleridir, herhangi bir teolojik, dinsel, metafizik kökene dayanmazlar.105

Böylece semboller ve onların gönderimi olan anlam ve değerler özne merkezli belirlenmiş olur. Fakat Windelband’ın öğrencisi Heinrich Rickert’e göre kültür değerleri Platonik idealara benzer, insan dışında da vardırlar. Ancak insanın bu değerleri benimsemesi ile geçerlilik kazanırlar. Hakikat, iyi, güzel bu değerlerdir. İlki bilgi, ikincisi ahlak, üçüncüsü ise estetik alanından değerleri ifade eder. Bu değerler hiçbir dönemde mutlak olarak geçerlilik kazanamaz, burada Hegel’in mutlak olanın somutlaşması anlayışına bir itiraz bulunmaktadır,

ancak değerler her toplumda göreli olarak zuhur ederler.106 İnsan dünyasında mutlak olanın

görünmesine olan Hegelci görüşe itirazı Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’nde de görmekteyiz, ancak Cassirer Rickert’ten farklı olarak Sembolik Formlar’ın tekabül ettiği anlam ve değer alanını Platonik anlamda insan dışında bir mutlakta varsaymaz. Tüm formlar

102 H. Richtscheid, Das Problem des philosophischen Skeptizismus (Felsefi Şüphecilik Problemi), 1935; H.v

Noorden, DAER Wahrheitsbegriff in Vaihingers Philosophie der Als Ob (Vaihinger’in Sanki Varmış Gibi- Als Ob- Felsefesinde Hakikat Kavramı), 1953, alıntılayan Doğan Özlem, Kant Üstüne Yazılar, sf.111

103 Macit Gökberk, “Nicolai Hartman’ın ‘Problemler Tarihi’ Görüşü”, Felsefe Tarihi Üzerine Düşünceler 1,

İstanbul Üniversitesi Felsefe Arkivi Dergisi, 0 (14), 123-137. http://dergipark.gov.tr/download/article-file/14619

104 Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, sf.176 105 Doğan Özlem, Kant Üstüne Yazılar, sf. 120-121

için özne merkezli bir temellendirme yapar. Rickert’in felsefesinde doğa bilimi ve tin bilimi ayrımı, yönteme göre değil bilginin hedeflerine göre yapılmalıdır. Bu öneriye göre Doğa Bilimleri genelleştirici (generalisierende) ve yasalaştırıcıdır. Oysa Tin Bilimleri bireysellikleri (individualite) içinde ele alınmalıdırlar, zira tinsel alanda tekrar yoktur, oluşlar birbirine benzemez ve her biri kendine özgüdür. Genellik açısından gerçeklik doğadır. Tinsel

bilimler ise bireyselleştiricidir (individualisierende) ve bu alanda gerçeklik tarihtir.107 Rickert

bir kritik bir ontoloji kurmak ister, bu ontoloji bir değer ontolojisi olacaktır, zira değer kültürün taşıyıcısıdır ve insanın dünyası da bu temel üzerinde oluşmaktadır. Bu şu anlama gelir: Değer bilgiyi önceler, bilgi de aslında değerlerden biridir. Rickert değerlerle ilgili olarak ‘açıklama’dan ziyade ‘anlama’nın öneminden söz eder. Rickert’e göre özgül, tekil olan gerçekliğe daha yakın olduğundan Kültür Bilimleri Doğa Bilimleri’nden daha gerçektir.

Genel ve evrensel olan Doğa Bilimi ise sadece bir soyutlamadır. 108 Rickert’in öğrencisi olan

Max Weber, Dilthey’in hermeneutiği ve Rickert’in bilim anlayışını birleştirerek anlamaya dayalı bir sosyoloji geliştirmeye çalışmıştır. Weber’in ardından George Simmel, bilme edimini ‘bir serbest salınım süreci’ olarak kabul eden, Kant’ın apriori bilgi anlayışını tarihe uygulayan ve elde ettiği sonuçları tarihsel zaman fenomenini çözümlemek için değerlendiren bir yaklaşım geliştirir. Simmel, yaşamı bir form verme olarak okur, formel sosyolojinin de

kurucusudur.109 Bu okul mensuplarından Erich Rothacker’e göre kültür üzerine her çalışma

semboller üzerinde yapılan bir çalışmadır. Rothacker iki düzen arasını ayırır: ‘yaşama düzeni, ‘sembol düzeni’. Özetle ifade edersek, Yeni Kantçı Okullar için sembol kavramının epistemolojik temel teşkil eden bir yeri olduğunu söylememiz gerekir. Bu temel üzerine tüm zihinsel etkinlikleri içine alan bir sistem inşa etme başarısı ise Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’ne aittir. Şu durumda içinde bulunduğumuz perspektifte, Cassirer felsefesi de dâhil olmak üzere tüm Yeni Kantçı Felsefe bize, çizeceğimiz dünya resimlerinin tümünün her ne kadar olguyu/dünyayı anlatıyormuş gibi görünse de bunların aslında özne merkezli olduğu ve insanı anlatmakta olduğu söylenmektedir.

2.2. Sembolik Formlar Felsefesi’nin Kaynakları: Kant, Hegel, Husserl,