• Sonuç bulunamadı

2.6. Michel Foucault ve Jean Baudrillard’ın Enstrümanları

2.6.2. Michel Foucault’nun Enstrümanları II: Soybilim

Arkeolojinin öznenin bir kurgu, kurmaca bir hakikat olduğu ve inşai faaliyetini çözümleme olduğu yerde, Foucaultcu bir diğer enstrüman olan soybilim özneleşme (subjectification) sürecinin tabi kılıcı sonuçlarını betimleme girişimi olarak anlaşılabilir.

Soybilim; iktidarın, özneleştirme ve bilginin üretimi süreçleri üzerindeki faaliyet, ilişki ve etkilerinin daha da genişletilmesidir: “Arkeolojinin insan bilimlerini hümanist varsayımlar zemininde durdukları gerekçesiyle eleştirdiği noktada, soykütüğü bu teorileri iktidarın işleyişleriyle bağlantılandırır ve tarihsel bilgiyi yerel mücadelelerin hizmetine sunmaya çalışır.”440 Bu noktadan sonra, öznenin söylemsel bir inşa olarak görülmediğini ve Foucault düşüncesine yeni bir enstrümanın eklendiğini söylemek mümkündür.

438 Özgür Soysal, Habermas ve Foucault, s. 428.

439 Jean Baudrillard, Nesneler Sistemi, s. 11., Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, çev. Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2010, s. 15-18.

440 Steven Best, Douglas Kellner, Postmodern Teori, s. 78.

Lemke’nin de ifade ettiği şekliyle her ne kadar Foucault düşüncesinin ilk uğraklarında gizil bir biçimde iktidar meselesi söz konusu olsa da dile ve söyleme odaklanan düşünce yapısının getirisi olarak öznenin söylemsel alanlardaki inşasının yerini, Collége de France’a seçilmesinin ardından vermiş olduğu açılış dersinin metni olan Söylemin Düzeni’nde iktidar olgusu alır.441

Foucault, bu noktadan itibaren doğruluğa yönelik bir araştırmanın doğruluk ile iktidar arasındaki ilişkilerin tarihsel bir çözümlenişine yönelmektedir. Beatrice Han’ın da belirtmiş olduğu üzere, arkeolojiden soybilimsel enstrümana geçiş anı burada, doğruluk istencine yönelen Foucaultcu düşüncede belirginleşir. Foucault’nun doğruluk istencini merkeze almasının iki nedeninden biri bilginin mümkün olma koşullarını sadece söylemsel alanda kalarak betimlemeye çalışmanın yetersizliğini idrak etmesi ve bunun neticesinde bilginin ve doğruluğun söylemsel olmayan pratiklerle bir bütün olan yapısının soybilimsel analizle daha sağlıklı ve işlevsel olacağına inanmasıdır. İkincisi ise Foucault’nun bilgi ve doğrulukla ilgili olarak, doğruluk istenci düşüncesinin, doğruluğun mümkün olma koşulları probleminin, bilgi ile iktidar arasındaki bağıntı vasıtasıyla incelemeye çalışmasıdır.442

Ancak burada bir sorun ortaya çıkmaktadır ki o da Foucault’nun arkeoloji enstrümanının sonrasında, arkeolojiden vazgeçerek soybilimsel düşünceyi devreye sokup sokmadığı ya da arkeoloji ile soybilimsel çözümlemenin birbirini tamamlayıp tamamlamadığı düşüncesidir. Her ne kadar tarihsel değişimlerle ilgili başarısız bir girişim ya da kuram şeklinde ele alınsa ve Foucault’nun, arkeolojinin bu başarısızlığından sonra soybilime geçiş yaşadığını düşünmek mümkün olsa da, arkeoloji ve soybilimi birbirini tamamlayan, birbirlerinin eksikliklerini gideren enstrümanlar okumak daha uygun bir okuma olacaktır. Soybilimin genel itibarla tarihsel değişim mekanizmalarını açığa çıkaran yapısı,443 arkeolojinin tarihsel değişimleri açıklayamamasının ardından bu düşüncenin gediklerini kapatır görünmektedir. Ayrıca soybilimsel enstrümanın devreye sokulması ve analiz alanının genişlemesi, arkeolojik enstrümanın sorunsallaştırmalar

441 Thomas Lemke, Politik Aklın Eleştirisi, s. 81., Steven Best, Douglas Kellner, Postmodern Teori, s. 79., David West, Kıta Avrupası Felsefesine Giriş, s. 287.

442 Beatrice Han, Foucault’s Critical Project: Between the Transcendental and the Historical, tr. Edward Pile, California: Stanford University Press, 2002, s. 77.

443 Hans Sluga, “I’m Simply a Nietzschean”, Timothy O’Leary, Christopher Falzon (ed.), Foucault and Philosophy, Wiley and Blackwell, 2010, ss. 36-59, s. 38.

alanının daha da genişletilmesi şeklinde de görülebilir. Bu andan itibaren Foucaultcu sorunsallaştırmaların, modern öznenin söylemler içerisindeki oluşumuna karşılık olarak, söylemsel olmayan oluşumların özne üzerindeki kısıtlayıcı, baskılayıcı iktidar stratejileriyle iç içe geçen yapısının çözümlenmesi ve öznenin, kapatma kurumlarınca kapatılarak, kendisini kurmasına odaklanan yapısı bu durumu daha da aşikâr kılmaktadır.

Arkeolojiden sonra, öznenin epistemolojik açıdan kurulumunu imleyen bilgi odaklı okumanın eksik kalan yanlarını soybilimsel düşüncenin kapattığını, soybilimsel çözümleme ile Foucault düşüncesinin içerisine yerleşen iktidar olgusunun daima bilgi-iktidar problematiği içerisinde sorunsallaştırıldığını da ifade etmek gerekir. Bu noktada Foucault’nun çözümlemesinin kapsamının genişlemesi olarak soybilimsel çözümleme;

söylem alanından, söylemsel oluşumların koşullarına ve bu oluşumları sınırlayan, kurumsallaştıran şeylerin açığa çıkarılmasına odaklanmaktadır. Böylece Foucault düşüncesinde söylemin maddi koşulları olarak kurumlar, politik eylemler ve olaylar, ekonomik pratikler ve süreçler daha fazla ağırlık kazanmakta ve görünür olmakta, söylemsel ve söylemsel olmayan pratikler ve stratejiler arasındaki ilişkiler sorunu daha da temele yerleşmektedir.444

Düşünsel gelişiminde temel bir önemi haiz olan Nietzscheci uğrak (soybilim), Foucault felsefesinde analiz biçiminin de içine sokulmaktadır. Bilgi/bilme istenciyle hemhal olan düşüncenin bunun yanı sıra iktidar etkisi ve stratejileriyle birlikte yürütülmesi ve çözümlenmesi, soybilimsel enstrümanın devreye sokulmasıyla mümkün olmuştur. Böylece Foucaultcu düşünce arkeolojik çözümlemenin temelinde olan “insan bilimlerinde söylemlerin meydana gelişlerini düzenleyen ‘bilinçdışı biçimleme kurallarına” yönelmesine karşılık445, soybilimsel çözümlemeler bundan ziyade insan bilimlerinin oluşumunu ve onların toplumsal pratiklerde gizil bir biçimde var olan belirli iktidar teknik ve stratejileriyle bağlantılılığını açığa çıkarmak suretiyle incelemektedir.446 Hapishanenin Doğuşu ve Cinselliğin Tarihi gibi eserler bu açıdan, bilgi ve iktidar mekanizmalarının, tekniklerinin ve stratejilerinin birbiri içinde eriyen boyutuyla birlikte, soybilimsel çözümlemenin daha görünür olduğu ve fakat arkeolojik çözümlemede var olan sınır, eşik ve etki gibi kavramların da dışlanmadığı bir alandır. Nitekim

444 Özgür Soysal, Habermas ve Foucault, s. 432.

445 Özgür Soysal, Habermas ve Foucault s. 433.

446 Barry Smart, Michel Foucault, London and New York: Routledge, 2002, s. 34.

Hapishanenin Doğuşu’nun başlangıcında Damiens adlı bir mahkûmun idam ediliş anının tasvirinden sonra, Paris Genç Mahkumlar Evi’nin talimatnamesinin serimlenişi,447 bir sınıra ve eşiğe işaret etmesi açısından önemlidir.

Öte yandan soybilimsel enstrümanın devreye sokulmasıyla birlikte görünür hale gelen iktidar pratikleri ve stratejileri, geleneksel teori tarafından ele geçirilemeyen yeni bir anlama düzeyinin oluşumunu da beraberinde getirmektedir.448 Bu yüzden Foucaultcu düşüncenin yalnızca bir arşiv taraması yapan yönü yani saf bir arşiv teorisyeni olma boyutu onun, soybilimsel enstrümanla birlikte, kendi döneminde meydana gelen her türlü politik eyleme soru soran ya da bu sorunlara cevap arayan bir entelektüele dönüşmesini de sağladığı söylenebilir. Bu noktada onun Hapishanenin Doğuşu’nda hapishane, disiplin, disiplinci iktidar üzerine yazdıklarının ve yapmış olduğu tarihsel çözümlemenin güncelliğin bir ontolojisinde varmış olduğu yeri göstermesi açısından Hapishaneler Üzerine Haberleşme Grubu’nu (G.I.P.) kurması da daha anlaşılır olmaktadır.449

Öznenin söylemsel ve söylemsel olmayan oluşumlar içerisindeki çözümlemesinin hali olarak arkeolojiden sonra, öznenin modern iktidar ve bilgi pratiklerince oluşturulan yapısının bir çözümlenişi halini alan soybilimsel çözümleme, geleneksel iktidar ile modern iktidarın doğum anını kaydeder. Geleneksel olarak yasaklayıcı, zor kullanıcı ve özneler üzerindeki her türlü hayat hakkını kendinde barındıran geleneksel iktidarın beden üzerindeki tahakkümünün, kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte üretici güçlerin güdümünde bulunan bir yapıya bürünen modern iktidar anlayışına tevdi ettiği aşikârdır.

Soybilim bu noktada baskılayıcı iktidar anlayışının birbiriyle yer değiştirmesi sonucu oluşan ruhu baskılayan ve öznenin yaşatılması üzerine kurulu bir iktidar anlayışına nasıl, ne şekilde, hangi pratikler ve stratejiler vasıtasıyla ulaşıldığını bir çözümleme girişimidir.

Bu girişimin temelinde var olan düşüncenin, Nietzsche düşüncesinden alımlanan yapısını görmek için “Nietzsche, Soybilim, Tarih”450 başlıklı metne bakmak gereklidir. Ayrıca bu metnin bir diğer önemi, Deliliğin Tarihi ile Kelimeler ve Şeyler eserlerinde uygulamış olduğu arkeolojinin açılımını, kendisine yöneltilen eleştirilere cevap verme ve oluşturmuş olduğu arkeolojik çözümlemenin betimlemesini, çözümlemeyi yaptıktan sonra vermesine

447 Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, s. 37

448 Hubert Dreyfus, Paul Rabinow, Michel Foucault: Beyond Structuralism and Hermeneutics, s. 103.

449 Michel Foucault, “G.I.P. Manifestosu”, Büyük Kapatılma, s. 100.

450 Michel Foucault, “Nietzsche, Soybilim, Tarih”, Felsefe Sahnesi, s. 230.

karşıt olarak, Foucault’nun araştırma ve analiz konularına uygulayacağı enstrümanın betimlemesini analiz etmeden önce yapmasıdır. Soybilimsel tarihyazımının uygulanma alanını geleneksel tarihyazımından ayırma amacındaki Foucault bu metinde, ilk olarak Nietzsche’nin tarih anlayışının ve köken olarak sunulan kavramların bir çözümlemesini yaparak işe başlamaktadır.451

Metafiziğin her zaman bir ilk ilke arayışına matuf olan yapısına benzer biçimde geleneksel tarih anlayışınn metafiziksel bir ilk ilke (köken) arayışının karşısında olan, soy ve başlangıç üzerine sorular soran soybilimci, böylece gerçek tarihi bir köken araştırması olarak görmek yerine “şeylerin ardında, çok başka bir şeyin var olduğunu” ve “onların özsel ve tarihsiz sırlarını değil, özsüz oldukları sırrını ya da onlara yabancı figürlerden yola çıkarak parça parça inşa edilmiş olduğu sırrını”452 öğrenecektir. Foucault, soybilimin köken arayışına karşıt bir yapıda olduğuna vurgu yaparak köken arayışının düşüncenin şimdiyi meşrulaştırma biçim ve formları aramak olduğuna da işaret eder: “Bir köken aramak, ‘önceden olmuş olanı’, kendine tamamen uygun bir imgenin ‘aynı’sını bulmaya çalışmaktır.”453

Soybilim, bu noktadan itibaren kendi farklı çözümlemesi içerisinde dil ve gösterge modeline göre işletilen bir model değil aksine, mücadelenin ve savaşın modeli olmakta ve dilin düzeninin araştırılmasından ayrışmaktadır.454 Soybilimin amacı, toplumun canlı bir organizma olarak bütünlüklü bir biçim almasında ve bu biçimin korunmasını sağlayan nedenlerden farklı olarak, uygulanan dışlama sistemleri aracılığıyla oluşturulan bölümlemeleri, yadsıma ve inkâr oyunlarını işe koşarak toplumun kendi fonksiyonelliğini nasıl işletebildiğinin araştırılmasıdır.455 Bu noktada Foucault düşüncesinin sistematik bir toplum kategorizasyonu yapmadığını ve onun bir iktidar teorisyeni olmaya namzet biri olmadığını ifade etmek gerekir. Bir soybilimci olarak Foucault bunların aksine, iktidarın hangi araçlarla işlevselliğini kazandığını, nasıl işlediğini, kimlerin arasında, hangi noktayla hangi diğer nokta arasında, hangi yöntemleri kullanarak ve hangi tür etkilerde

451 Foucault, “Nietzsche, Soybilim, Tarih”, Felsefe Sahnesi, s. 231-232.

452 Foucault, “Nietzsche, Soybilim, Tarih”, Felsefe Sahnesi, s. 233.

453 Foucault, “Nietzsche, Soybilim, Tarih”, Felsefe Sahnesi, s. 233.

454 Michel Foucault, Power/Knowledge, ed. Colin Gordon, tr. Colin Gordon, Leo Marshall, John Mepham, Kate Soper, New York: Pantheon Books, 1980, s. 114

455 Michel Foucault, “Attica Hapishanesi Hakkında”, Büyük Kapatılma, s. 153.

bulunarak işlediğini tarihsel fenomenler aracılığıyla incelemek istemektedir.456 Nitekim Baudrillard da, L’Yvonnet’in kendisine sormuş olduğu, düşüncelerin ardında gizlenmiş olan şeyleri açığa çıkarma ve bu gizlenmiş olan şeylerin temel gerçekliklerini göstermeyi amaçlayan Nietzscheci soybilim yöntemiyle alakalı soruya, takip ettiği ve uygulamış olduğu analiz biçiminin bu olduğunu ve bundan ayrı olarak bir düşünme biçiminin olmadığı457 cevabını vermiştir.