• Sonuç bulunamadı

Baudrillard’ın kişisel hayatı hakkında bilinenler, kendisi bir filozof olarak tanınmaya başlanıncaya kadar oldukça kısıtlıdır. Bunun nedeni kendisinin çok az söyleşi

355 David West, Kıta Avrupası Felsefesine Giriş, s. 293.

yapması ve kendi hayatından bahsetmeyi tercih etmemesidir. Baudrillard hakkında bilinenler, kendi eserleri ve düşüncelerinin oluşumuna etki eden düşüncesinin gelişiminde rol oynayan hocaları etkisi bağlamında bir düzleme oturtulabilir. Bunun yanı sıra, onun düşüncesini Foucault’dan ayıran en temel nokta, Baudrillard’ın düşüncesini çağdaş Fransız düşüncesinin gelişimiyle eşsüremli bir çizgide okumanın bize verdiği imkândır. Foucault düşüncesinde de belli bir noktaya kadar bu imkândan bahsedilebilir, fakat bu durum Baudrillard’da olduğu kadar açık değildir. Çünkü Foucault düşüncesi, tarihsel bir ontoloji halini alarak şimdinin düşünülmesini, geçmişten bugüne değin eleştirel bir serimleme olarak sunarken, Baudrillard şimdinin ontolojisini şimdi üzerinden yapmaktadır.

1929 yılında Foucault’dan üç yıl sonra Reims’de yarı taşralı yarı şehirli bir ailenin çocuğu olarak doğan Baudrillard, ilk olarak Sorbonne Üniversitesi’nde Almanca bölümünü okumuştur. Buradan mezun olduktan sonra taşra lycee’lerinde on yıl süreyle Almanca öğretmenliği yapan Baudrillard, daha sonra 1960’lı yıllarda Henri Lefebvre ve Roland Barthes ile birlikte çalışmıştır. Aynı zamanda hocası olan Henri Lefebvre ile birlikte çalışma imkânı bulan Baudrillard, gündelik hayat eleştirisinde metaları önceleyen ve metaları inceleyen analizleriyle Lefebvre’in izinden gitmiştir. 1966 yılında Nanterre Üniversitesi’nde asistanlığa başlayan Baudrillard, Utopie Dergisi’nin çıkarılmasına öncülük etmiş ve bu dergide yazılar yazmıştır.356 Bertol Brecht’in şiirlerini, Peter Weiss’ın tiyatro oyunlarının yanı sıra Wilhem E. Mühlman’ın Üçüncü Dünyanın Devrimci Cennetleri’ni Fransızca’ya çeviren Baudrillard’ın ilk yazıları Nietzsche üzerine bir tezi de içermektedir.357 Almış olduğu Almanca eğitiminin, Fransız düşüncesinin dışında kalan felsefi metinleri okumasına imkân vermesi nedeniyle Baudrillard, Nietzsche’yi, Heidegger’i ve Schopenhauer gibi isimleri kendi orijinal dilinden okuyarak bu düşünürleri kendileri üzerinden anlamaya çalışır.358

Baudrillard da Foucault gibi öncelikle Sartre düşüncesinin etkisinde kalarak, onun varoluşçu Marksizmi ile tanışmıştır. Fakat ilerleyen süreçte Baudrillard, Sartre’ın

356 Jean Baudrillard, Bir Parçadan Diğerine, François L’Yvonnet ile söyleşi, çev. Yaşar Avunç, 2005, s.

34.

357 Zuhal Öker, “Kurgusal Dünyanın Gölgesinde Bir Unutkan: Jean Baudrillard”, Kadife Karanlık, 21.

Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Rigel Nurdoğan, Gül Batuş ve Güleda Yücedoğan der., İstanbul: Su Yayınları, 2005, s. 194.

358 Jean Baudrillard, “I Don’t Belong to the Club, to the Seraglio” Mike Gane and Monique Arnaud, Baudrillard Live, ed. Mike Gane, London and New York, 2003, s. 19-21.

hümanist taraflarının farkına vararak, Sartrecı düşünceden bir kopuş gerçekleştirecektir.

Bu kopuş ikili bir kopuş olacaktır, çünkü bu hem Sartrecı hümanizmadan hem de Marksizm’den bir kopuştur. Baudrillard yine Foucault’nun, Bataille etkisinde kalarak diyalektik olan düşünceden ve insanı merkeze alan düşünceden kopuşu gibi Hegelci düşünceden uzaklaşarak daha ziyade modern dönemin ögelerini yine şimdi üzerinden okumanın yollarını arayacaktır. İkinci bir etkilenme bağlamının ikili ayağı ise, Sartre’ın Cezayir Savaşı’na karşı tutunduğu tavrın Baudrillard’ı Sartre’a yakınlaştırması ve Baudrillard’ın ilk yazılarını Sartre’ın dergisinde yayımlatmasıdır.359 Fakat Baudrillard, Sartrecı düşünceden özellikle 1960’lı yılların ortasına doğru ayrılarak kendi özerk düşüncesini oluşturma gayreti içerisinde olacaktır.

Dönemin hâkim belirleyeni olarak Sartre düşüncesinin etkisini yitirmesiyle Sartre düşüncesinden ve dolayısıyla hümanist nosyondan kopan Baudrillard’ın düşüncelerinin gelişmesindeki önemli etkilerden birisi de Roland Barthes’ın semiyoloji kuramıdır.

Nesneleri, göstergeleri ve sistemleri yapısal açıdan incelemeye girişen Baudrillard, Barthes’ın kendi üzerindeki etkisi için şöyle der:

O dönemlerde Sartre’ın etkisinin çok fazla olduğu doğru olsa da, 1960’lı yıllarda başka bir çekim merkezi daha vardı ki bu Barthes’ın çekim merkeziydi. Barthes’ı keşfettim, onunla çalıştım ve onu gitgide daha ilginç buldum. Onun Sartre’dan daha önemli olduğunu söylemiyorum, fakat o gerçekten büyüleyiciydi. Barthes, daha bakir bir alan sunuyordu. Bu yönden her şey değişti.360

Barthes’ın, Baudrillard ve genel olarak Fransız düşüncesine etkisi bu açıdan elbette Fransız toplumunun modernleşmesi ve toplumsal yapının değişimiyle oldukça yakından ilintilidir. John Ardagh’ın da belirtmiş olduğu üzere Fransız toplumunun 2.

Dünya Savaşı sonrasındaki modernleşme atılımı yeni bir toplumun yaratılmasına, yeni bir sanayileşme atılımının oluşmasına olanak sağlayarak361, hayat tarzlarında meydana gelen değişimler, kültürel ögelerin ve düşüncenin farklı bir tarzda ele alınmasını sağlamıştır. Barthes, bu noktada önemlidir çünkü onun düşüncesi, hümanist nosyonun dağılmasında, antihümanist olarak düşünülebilecek ve öznenin merkezsizliğini hem dil hem de aktüalite üzerinden gösterebilecek bir düşüncedir. Söyleme ve dolayısıyla da dile

359 Mehmet Anık, “Aykırı Bir Düşünür Olarak Jean Baudrillard ve Gösteriş Amaçlı Tüketim”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c. 9, S. 47, ss. 441-453, 2016, s. 445.

360 Jean Baudrillard, “I Don’t Belong to the Club”, s. 20.

361 John Ardagh, France in 1980s, New York: Penguin Books, 1982, s. 13, akt. Steven Best, Douglas Kellner, Postmodern Teori, s. 38.

bağımlı olarak öznenin merkezsiz bir yapıda oluşunun gösterilmesi adına göstergebilimi işe koşan Barthes, Saussure gibi dile ağırlık vermek yerine daha çok, mutfak, gazete ve moda dergilerini konu edinerek çağdaş mitlerin (söylenlerin) nasıl oluştuğuna odaklanır.

Bu yönüyle Barthes, Saussure’ün dilbilim üzerinden işleyen yapısal analizlerini gündelik yaşamın her anına dek uzatarak yapısal analizin alanının gelişmesine imkân tanır. Ona göre göstergebilimin en temeldeki amacı “dilbilime dayanarak çözümsel kavramlar ortaya koymaktır.”362 Bu noktada Barthes’ın göstergebilimi, meta-anlatı olarak imlenen düşünce dizgelerinden ziyade mikro ölçekte işletilen göstergelere, küçük, tikel ve farklı olanın yapısal açıdan incelenmesi biçimini alır. Çağdaş Fransız düşüncesi artık Barthes’ın göstergebilimiyle, Lefebvre’in gündelik hayat eleştirisi ile göstergeler düzeyinde işleyen ve anlam bulan yapıların çözülmesine yönelik bir düşünme şeklini almaktadır. Örneğin bir moda dergisindeki giysilerin kendi aralarındaki dizgesel biçimin oluşturduğu yeni bir dilsel yapılanmanın çözülmesi, Citroen marka bir arabanın alt isminde yatan ve gösterge boyutunu oluşturan yapılanma,363 tıpkı öznenin kendisine bir anlam vermesi gibi işleyerek yeni bir göstergebilimin oluşmasına yardım etmiştir. Fakat bu noktada göstergebilim, postmodern düşüncenin reddettiği gibi bir meta-anlatı ya da her şeye kesin çözüm sunan bir düşünce, dava ya da ideoloji değil, bunlardan ziyade bir serüven olarak görülmüştür.364 Öyle ki Barthes tarafından serüven biçiminde ifade edilen göstergebilim, bugün oluştuğu haliyle Barthes’ın içinde yaşamakta olduğu toplumun simgesel ve anlamsal dizgesidir ve en önemli olarak da Batı toplumunun oluşturmuş olduğu söylemin ifşasını sağlayarak, Avrupamerkezci yaklaşımın dışına çıkılmasının ilkesi olarak görülmüştür.365 Nitekim Baudrillard, Barthes’ın modern toplum ve kültüre ilişkin göstergebilimsel çözümlemelerine oldukça ilgi duyar ve onun antropolojinin imkân ve kavramlarını kullanmak suretiyle Batı toplumunun düşüncesinin eleştirel bir sunumunu yapmaya çalışır. Barthes’ın göstergebilimsel düşüncesini, Bataille’ın harcama/tüketme odaklı okumasını ve Marcel Mauss’un armağan kavramıyla birlikte mezcederek, kendisi için geçerli olacak ve belki de ömrü boyunca düşüncesinin çekirdeğini oluşturacak kendi düşünce sisteminin içine yerleştirir.

362 Roland Barthes, Göstergebilimin İlkeleri, çev. Berke Vardar, Mehmet Rifat, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979, s. 1.

363 Roland Barthes, Çağdaş Söylenler, çev. Tahsin Yücel, İstanbul: Metis Yayınları, 2011, s. 138 vd.

364 Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven, çev. Mehmet Rifat, Sema Rifat, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2014, s. 14-15.

365 Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven, s. 19.

Baudrillard’ın düşüncesinin çekirdeğinde etkin olan bir diğer düşünce ise Marksizm’dir. Marksist düşünce onu özellikle Üretimin Aynası adlı eserine kadar oldukça yoğun bir şekilde etkilemiş ve biçimlendirmiştir. Baudrillard düşüncesi bu noktada eklektik bir düşünce halini almaktadır. Çünkü o, Barthes’ın göstergebilimini, Lefebvre’in gündelik hayat eleştirisini, Marx’ın ekonomi-politiğini, Bataille’ın lanetli pay’ını ve Mauss’un armağan/potlaç kavramını heybesine katarak düşüncesini geliştirir.

Baudrillard, Marx’tan etkilenmesini ise şu sözlerle açıklamaktadır:

Evet, çalışmalarımda Marksist bir çözümleme girişimi en başından beri vardır ancak pek çok farklı faktörün eleğinden geçmiş bir şekilde vardır. En baştan beri semiyoloji, psikanaliz vb. düşünceler hep birlikte gitmiştir. Marksizm, zaten geçmişe ait bir şeydi ve biz bu açıdan post-Marksist bir çağda yaşamaktaydık.

Dolayısıyla, gerçekten bir Marksist olup olmadığım konusunda rahatlıkla bir şey söyleyemem. Ancak Marx’ın çözümlemeleri kesinlikle çalışmalarımda oldukça etkili olmuştur. Başından beri, üretim temelinde var olan analizler “armağanın”

ve “harcamanın” tüketilmesi gibi antropolojik kavramlarla birlikte gitmiştir.

Böylelikle üretim analizleri eskide kalmış oldu. Ekonomi politiğin izin verdiği ölçüde, Marksizmi yapıbozuma uğratmak amacıyla onunla ilgilenmeye başladım.

Gerçekten en başında Marksizme adım attım, fakat hemen onu sorgulamaya giriştim. Onun hakkında belirli kararsızlıklar yaşadım ve gün geçtikçe ondan daha fazla uzaklaştım.366

Bu noktada Baudrillard düşüncesini Lefebvre düşüncesiyle felsefi bir etkileşime dahil etmenin getireceği bir yarar vardır. Oluşan kapitalist toplum pratiklerinin getirileriyle birlikte Marksist çözümlemenin eskiyen yanlarını göstermesi ve Baudrillard’ın neden özne sorunsalından kaçarak nesne sorunsalına367 yöneldiğinin de açıklanması bu Lefebvreci ilişkiye ve Barthes’ın göstergebilimine bağlıdır. Lefebvre’in gündelik hayata bakışı ve tutumu, öznenin dil içerisindeki dağılımının göstergesi durumundadır ve gündelik hayat bu yüzden incelenmelidir. Lefebvre, Critique de la vie quotidienne (Gündelik Hayatın Eleştirisi I-II-III)’i yazmadan önce ilkin La vie quotidienne dans le monde moderne (Modern Dünyada Gündelik Hayat)’i yazar ve burada gündelik hayatın edebiyat ile ilişkisi, gündelik hayatın yapılarının çözümlenmesi gibi konular işletilmektedir. Nitekim Joyce’un Ulysses romanından yola çıkarak bir gündelik hayat çözümlemesi ve eleştirisi yapmak amacındaki Lefebvre’e göre felsefenin klasik öznesi de edebiyatın içerisinde kendini göstermektedir:

366 Baudrillard, “I Don’t Belong to the Club”, s. 20.

367 Jean Baudrillard, Anahtar Sözcükler, çev. Oğuz Adanır, Leyla Yıldırım, Ankara: Paragraf Yayınevi, 2005, s. 17.

Anlatıda ele alınan şeyler ve insanlar, klasik felsefenin nesnesine ve öznesine bağlı olarak düşünülmüş ve oluşturulmuştur. Bununla birlikte bu nesne ve bu özne dönüşür, zenginleşir, yoksullaşır. Bizim (biz: felsefeci ve okuru) önümüze konan durağan, basit nesne, bir başka düzenin edimleri ve olaylarının akılda canlandırılması sonucunda çözülür. Nesne, bir üst nesnedir: bütün kentleri kapsayan Kent, Dublin; suları, akışkanları ve dişiliği kapsayan Irmak. Özne ise zaten bir Proteus’dur, bir metamorfozlar bütünü, bir ikameler kümesidir. Bu Özne felsefecilerin tözel içkinlik-aşkınlığından, ‘düşündüğümü düşünüyorum’dan uzaktır.368

Lefebvre’in düşüncesine içkin olan şey, şimdi üzerinde bir düşünme eylemi biçiminde felsefenin şeyler’den yola çıkan bir yapıda, sistem ve bütünsellikten uzak ve eşyayı anlamlandırma çabasında olmasıdır. Bunun yapılabilmesi için elzem olan ise düşüncenin gündelik hayatın içerisine çağırılması ve yerleştirilmesidir. Böylesi bir sistemlilikten ve bütünsellikten ari olan düşünceyi Barthes’ın göstergebilimi betimlemesinde de görmek mümkündür. Barthes göstergebilimi ideolojik bir araç haline getirmemiş ve her şeye çözüm sunan düşünsel bir ilaçtan ziyade şeyleri anlamanın sadece bir yolu olarak görmüştür. Lefebvre gündelik hayatın analiz edilmesi yönündeki istençle, Barthes ise göstergebilimi hayatın içerisindeki her türlü yapıya uygulamak kaydıyla Baudrillard düşüncesinin ilk ayağını oldukça yoğun bir şekilde biçimlendirmiştir.

Bu biçimlendirmenin son itkisi de, özne yerine nesne odaklı bir felsefenin, Baudrillard düşüncesine girişindeki eşsüremli biçimde Lefebvre düşüncesi içerisindeki yeridir. Lefebvre, edebiyat ile gündelik hayat eleştirilerini özne-nesne diyalektiği üzerinden okuyarak artık hâkim pozisyonda olanın ve kurucu rolü üstlenenin nesne olduğunu düşünmektedir. Ona göre öznenin silikleşmesi, çeperlerinin daha da zayıflamaya başlaması ya da kaynak ve kurucu bir rolünün olmadığının ifşa edilmesi yetersiz bir düşüncedir. Buna karşıt biçimde ele alınması gereken temel konu nesnenin dönüşümüdür fakat “sadece özne için, özne üzerinden ve özne karşısında anlamı olan nesnellik için var olan Nesne değil, kendi nesneliği içinde, neredeyse saf bir biçim olarak Nesne”nin”369 dönüşümü asıl konu ve ilgiyi oluşturmalıdır.

Baudrillard’ın, Lefebvre düşüncesiyle arasındaki ilişkiye geçmeden önce Baudrillard ve Foucault arasındaki bir ortak paydayı oluşturan edebiyat-felsefe yakınlaşması şeklinde görülebilecek bir alanın yaratılmasındaki Lefebvre etkisini de

368 Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, çev. Işın Gürbüz, İstanbul: Metis Yayınları, 2013, s. 11.

369 Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, s. 16.

açmak gereklidir Lefebvre, nesnelerin özneler üzerindeki tahakkümünü göstermesi bakımından bir nesneyi edebi bir biçimde ele alıp onun tasvirini, dökümünü yapmayı arzulamaktadır ve bu ele alınan nesne bir maşrapa, bir sinek ya da bir portakal olabilir demektedir.370 Nitekim onun bu düşüncesi, kendisini Georges Perec’in Les Choses (Şeyler)371 eserinde kendisini göstermektedir ve böylece nesne artık özneden daha fazla betimlenen ve belirleyici bir konumda olarak felsefenin ve edebiyatın içerisine girmiştir.372

Baudrillard, üzerindeki etkisi oldukça fazla olan Lefebvre düşüncesi, Baudrillard’ın özne-nesne diyalektiğini aşmasına ve özne perspektifli bir okumadan nesne perspektifli bir okumaya geçişi sağlamıştır. Nitekim modern hayatı şekillendiren, anlamlandıran ve dizayn eden bir özne düşüncesinin ötesine geçilmesi ya da kritiğinin yapılabilmesi için Baudrillard’ın temele aldığı düşüncelerden biri de Lefebvre’in gündelik hayat felsefesidir. Baudrillard, Lefebvre’in felsefi sistemini kendi düşüncelerini geliştirmek için kullanarak nesneler sistemi teorisine ulaşmıştır denebilir.

Baudrillard bu itkiler ve etkiler bağlamında Fransız felsefesine girişini, dönemin en hararetli tartışmasından kaçınarak ve belki de dönemin en hararetli tartışmasını farklı bir yoldan kat ederek, nesne üzerinden yapmıştır. Ona göre nesneler artık kendi yapısal değerlerini kendileri oluşturmakta ve oluştukları bu yeni haliyle de özneler üzerinde bir tahakküme başlamaktadırlar. Bu durumun analiz edilebilmesi için eski ile yeni nesneler sisteminin analizi oldukça elzemdir373 ve bunun yapılabilmesi içinse yeni bir kuramın oluşturulması gerekmektedir. Ona göre bu kuramın oluşabilmesi için gerekli olan epistemolojik araçların ve yöntemlerin eklektik bir yapı arz etmesi, toplumsalın ve kültürel olanın her yanına uzanabilmesi adına yapılması gereken düşüncenin her disiplinden beslenmesidir. Nitekim, bu düşüncesini gerçekleştirebilmek adına özellikle ilk döneminde Marksizm, psikanaliz, yapısalcılık ve göstergebilim gibi çeşitli disiplinlerden374 yararlanmak suretiyle kendi sistemini kurma yoluna gitmiştir. Fakat onun Marksizm’den yararlanırken Marksist teoriyi ve dili yeni bir tarzda ele aldığını da

370 Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, s. 16.

371 Georges Perec, Şeyler, çev. Sevgi Tamgüç, İstanbul: Metis Yayınları, 2019.

372 Bu konuda örnek olarak bkz. Jean Baudrillard, Nesneler Sistemi, çev. Oğuz Adanır, Aslı Karamollaoğlu, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2014, s. 87, 242-245.

373 Jean Baudrillard, Nesneler Sistemi, s. 11.

374 Mark Poster, “Introduction”, Jean Baudrillard, Selected Writings, Stanford: Stanford University Press, 1988, s. 3., Richard Lane, Jean Baudrillard, London: Routledge Press, 2000, s. 3.

ifade etmek gerekir. Üretim odaklı düşünen ve bu yüzden de oluşan yeni toplumun açıklamasında Baudrillard’a göre yetersiz kalan Marksizmin sunmak istediği ekonomi politiğin felsefi projesini bugün radikalleştirmenin yolu üretim, üretim biçimleri ve güçleri, üretim ilişkileri gibi kavramların maskelerinin düşürülmesinden yola çıkılarak yapılmalıdır.375 Ona göre Marksizm politik ekonomi eleştirisinde aşırı üretkenlik romantisizmine yol açmakta ve üretim ilkesini376 hiç sorgulamadığından bugünü anlamak için pek de iyi bir araç değildir. Üretim olgusunun yeterince incelenmiş ve analiz edilmiş olması ve yeni toplumsal düşünceyi açıklamada yetersiz kalışı, Baudrillard’ın Marksist paradigmayı farklı bir gözle okumasına neden olmuştur. O, bu nedenle Bataille’ın Lanetli Pay’ındaki gibi harcama yahut tüketim olgusu üzerinden bir okuma gerçekleştirmektedir.

Foucault’nun Deliliğin Tarihi’ne yazmış olduğu ilk önsözde belirtmiş olduğu şekliyle cinselliğin ve cinsel yasakların da bir sınır tarihi olarak betimlenip bu tarihin de bir arkeolojisinin yapılması gerektiğini ifade etmesi ve bunu yıllar sonra da olsa yapması gibi, Baudrillard da ilk kitabı olan Nesneler Sistemi’nin sonuna eklemiş olduğu “Nasıl Bir Tüketim Tanımı” adlı bölümde bir sonraki kitabının temasının ne olacağının ipuçlarını gösterir. Ona göre yeni düşünceyi üretim odaklı okumak anlamsızdır. Çünkü artık nesneler kendi aralarındaki rasyonelleşmiş haliyle öznelere egemen bir boyuttadır ki bu da nesnelerin ve onların tüketiminin konu edinilmesinin en temel göstergesidir.

Tüketimin konu edinilmesi, tarihsel olarak bakıldığında nesnelerin geçirmiş olduğu üç değişimle yakından ilgilidir. Baudrillard açısından, Maussçu armağan (potlaç) kavramının önemiyle birlikte düşünüldüğünde, tarihsel açıdan ilk olarak nesnelerin simgesel anlamları vardır ve artı değer ya da fazla olanın üretimi bu dönemde söz konusu değildir. İlkesel olarak artı değerin oluşmadığı bir çağda nesnenin taşımış olduğu anlam simgesel bir anlamdır. Modern toplumlardan önceki tüm toplumlarda değişim/mübadele (exchange), değer olarak kodlanmayan bir dizi simgesel işlemler vasıtasıyla yürütülmektedir. Bunun aksine modern dönemde oluştuğu haliyle kapitalizmde değer, kullanım değeri ile değişim/mübadele değeri arasında yapılan bir ayrımla ortaya çıkmaktadır.377 Modern dönemle birlikte bu simgesel boyutun yerini alan ikinci tarihsel

375 Jean Baudrillard, Üretimin Aynası ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması, çev. Oğuz Adanır, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2013, s. 17.

376 Jean Baudrillard, Üretimin Aynası, s. 14.

377 Jean Baudrillard, Simgesel Değiştokuş ve Ölüm, çev. Oğuz Adanır, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2011, s. 11-15., Steven Best, Douglas Kellner, Postmodern Teori, s. 165.

dönem ise nesneleri değer üzerinden anlamlandırmaktadır. Fakat, Baudrillard’ın da belirtmiş olduğu haliyle postmodernleşme sonucunda oluşan üçüncü dönem ise simge ya da değer anlamından uzaklaşarak nesnelerin birer gösterge haline gelmiş olduğu bir dönemi işaret etmektedir. Bu dönem, artık nesnelerin tahakkümü altında olunan ve nesnelerin birer gösterge halini aldığı dönemdir ve bu açıdan Marx’ın kavramları ve düşünceleri bu dönemde işlevsiz kalmıştır. Çünkü Marxçı ekonomi-politiğin, kullanım değerinin, özneleri kapitalist toplumsal düzenle bütünleştiren rasyonelleştirilmiş ihtiyaç ve nesneler sistemini üreten mübadele değeri sisteminin bir kurgusu olduğunu ifade eden Baudrillard, Marx’ın radikal olarak görülen felsefesinin aslında ekonomi-politiğin basitçe bir yeniden üretimi olduğunu ifade eder.378 Öte yandan Baudrillard sadece Marksist kavram ve düşünceden uzaklaşmakla kalmamış, dahası, Batı toplumunun Aydınlanma döneminden bu yana kendisini her şeyin tek efendisi olarak gören tavrına da meydan okumuştur.379

Bu meydan okuyuşun ortaya çıkış anı, genel olarak Baudrillard düşüncesinin Marksist düşünceden uzaklaşma anı olarak imlenen380 Üretimin Aynası adlı eserdir.

Baudrillard burada, kendisini evrensel bir düşünce şeklinde sunan Batı düşüncesinin eleştirel bir okumasını yaparak, Batı düşüncesinin oluşturduğu nesnel gerçeklik evreninin son bulduğunu ve daha genel bir deyişle kendisinin adeta bütünleşeceği simülasyon evrenine yerleştiğimizi ifade eder. Birçok yorumcu381 aynı zamanda Baudrillard düşüncesinin Fransız düşüncesi içerisindeki orijinalleşme anının da bu eser olduğunu düşünmektedir. Baudrillard, bu eserin ardından Barthes ve Lefebvre düşüncesindeki yapılardan ayrılarak Fransız düşüncesindeki özgül konumuna ulaşacağı haliyle Simülasyon düşüncesine geçiş yaşamıştır.

Bu geçişi, Baudrillard düşüncesinin radikalleşmesi ve Baudrillard’ın postmodern

Bu geçişi, Baudrillard düşüncesinin radikalleşmesi ve Baudrillard’ın postmodern