• Sonuç bulunamadı

Foucault, düşüncesi ve kimliğiyle Fransız düşüncesinde her zaman için “sorunlu”

biri olmuştur. Öyle ki onun düşüncesi, çağdaş Fransız felsefesi içerisinde bir akım, ideoloji ya da ekol ile bağdaştırılamayan bir düşüncedir ve bu yüzden belirli bir perspektiften ele alınan birçok Foucault vardır. O, Blanchot’nun oldukça yerinde tabiriyle daima düşünce rotasında bir slalom289 halindedir:

Kendisini ne sosyolog ne tarihçi ne yapısalcı ne düşünür ne de metafizikçi olarak kabul ettiği için (geleneksel felsefe ile her tür ciddi zihniyetin terk edilmesi arasında aralıksız bir “slalom” halindedir) onun nerede bulunduğunu biliyor muyuz? Tıp bilimine, modern ceza usulüne, mikro iktidarların son derece farklı uygulamalarına, bedenlerin disiplinsel yatırımına ya da son olarak suçluların ifadelerinden doğrudan ayrılmayanların itiraflarına veya psikanalizin bitimsiz monoloğuna kadar uzanan alana ilişkin ayrıntılı incelemesini yaptığında paradigma değerine sahip bazı olguları mı seçtiğini, yoksa insan bilgisinin çeşitli biçimlerinin açığa çıkacağı tarihsel süreklilikleri mi tekrar çizdiğini, yoksa son olarak (bazıları onu bununla suçlarlar) aslında her tür nesnel bilginin kuşkulu kaldığını ve öznelliğin iddialarının aldatıcı olduğunu bizlere hatırlatmak için bilinen ya da tercihen değeri bilinmemiş̧ olaylar arasında büyük bir beceriyle seçerek rastgele mi gezindiğini kendimize sorabiliriz.290

Onun düşüncesi daima bir canlılık ve gelişim halindedir. Tek bir noktanın yine tek bir noktadan hareketle analiz edilmesi, çözümlenmesi veya konu edinilmesi Foucaultcu düşünce açısından oldukça sakat bir düşüncedir. Bunun yerine süreklilikler, süreksizlikler, bu süreklilik ve süreksizliklerin birbiriyle kesişim noktaları ve anlarının tespit edilerek düşüncenin analiz edilmesi, Foucault düşüncesi açısından daha sağlıklıdır.

Foucault, olguya birçok pencereden yaklaşmayı denemekte ve bunu yaparken de yöntemi yani alet edavat çantasını daima değiştirmekten imtina etmemektedir. Foucault’nun belirli bir akım, ideoloji, yöntem ve görüşle bağdaştırılamaz oluşunun en temel göstergesi, yöntemini, perspektifini ve analiz edeceği konuları değiştirmekten

288 Ali Akay, Tekil Düşünce: Modern Fransız Toplumbiliminin Doğuşu, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2016, s. 97-98 vd.

289 Foucault’nun slalomunu düşüncesinin her bölümünde görmek mümkündür. Nitekim o yapısalcılık, postyapısalcılık ve postmodern gibi nitelendirmelerden kaçarken, kendi formasyonunun ne olduğu sorusuna da çeşitli cevaplar vererek bu türden belirlenmeye de karşı çıkmıştır.

290 Maurice Blanchot, Hayalimdeki Michel Foucault, çev. Ayşe Meral, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005, s. 90-91.

çekinmemesidir. Deleuzecü kavramı miras alarak söylersek Foucault’nun kendisi ve düşüncesi, her zaman kaçış çizgileri arar niteliktedir. Bu kaçış çizgilerinin belirlenmesi adına kimi düşünürler ve yorumcular onun düşüncelerini ve düşüncelerinin rotasını dönemleştirmek, sabitleştirmek, haritasını çıkartma girişiminde bulunmuşlardır. Fakat bu girişimler, onun düşüncesini anlamak yolunda yapılmış iyimser bir çaba olsa da, kimi zaman onun düşüncesini anlamayı daha da zorlaştırmıştır. Çünkü sorun Foucault için en temelde hangi Foucault’dan söz edildiği, hangi Foucault’nun düşüncesinin izleğinin çıkartılmaya çalışıldığıdır.

Soruyu şöyle sormak mümkündür: Hangi Foucault? Gerçekten de Foucaultcu düşünceyi hangi düşünce tarzı ile ilintilendireceğimiz, onu hangi düşünce sistemine, felsefe ekolüne kaydedeceğimiz oldukça sorunludur. Yalnızca kendi nitelemelerine bakacak olursak karşımızda gülen filozof (olmayan)291, gazeteci,292 arşivci293 Foucault vardır. Araştırma alanlarına bakıldığındaysa psikolojiyi294, felsefeyi295, etiği296, tarihi297, cinselliği298, edebiyatı,299 disiplinci iktidar biçimini ve hapishaneyi300 konu edinen bir Foucault çıkmaktadır karşımıza. Öte yandan Foucault düşüncesinde kavramsal değişimleri söz konusu ettiğimizde; arkeolojiden soykütüğe, Bataillecı ihlal

291 Judith Revel, Michel Foucault: Güncelliğin Bir Ontolojisi, çev. Kemal Atakay, İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2006, s. 12.

292 Michel Foucault, “İktidar Üzerine Bir Diyalog”, Entelektüelin Siyasi İşlevi, çev. Işık Ergüden, Osman Akınhay, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016, s. 191, Michel Foucault, “Dünya Büyük Bir Tımarhanedir”, Büyük Kapatılma, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2015, s. 131.

293 Arşivci kavramını Foucault için Deleuze kullansa da, Foucault da özellikle Bilginin Arkeolojisi’nde bir arşivci gibi analizler üretir.

294 Michel Foucault, Akıl Hastalığı ve Psikoloji, çev. Emre Bayoğlu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2013.

295 Her ne kadar filozof olarak görüldüğü andan itibaren Foucault’nun tüm eserleri felsefe disiplinine kaydedilse de onun felsefe sahnesine ve dolayısıyla da filozofluğa ilk adımı Kelimeler ve Şeyler ile olmuştur.

296 Kendilik düşüncesi ya da etiği genel olarak Foucault felsefesinde saf bir etik anlayışından ziyade, öznenin kendini içerden kurması diyebileceğimiz bir olguya tekabül etmektedir. Bu açıdan Foucault söz konusu kendilik düşüncesini iki farklı bağlam içerisinde değerlendirmektedir. Bunlardan birincisi, Roma İmparatorluğu’nun ilk döneminde, yani birinci ve ikinci yüzyılda ortaya çıkan Greko-Romen felsefesi, ikincisi ise, Roma İmparatorluğu’nun son döneminde, dördüncü ve beşinci yüzyıllarda geliştirilmiş olan Hıristiyan tinselliği ve manastır prensiplerinde ortaya çıkan teknik ve biçimlerdir.

Ayrıntılı bilgi için bkz. Michel Foucault, Kendini Bilmek, çev. James Cem Yapıcıoğlu, İstanbul: Profil Kitap, 2019, s. 30.

297 Ferda Keskin, “Sunuş”, Felsefe Sahnesi, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 18.

298 Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2018.

299 Michel Foucault, Ölüm ve Labirent, çev. Savaş Kılıç, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2018.

300 Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2019.

düşüncesinden esinlendiği sınır deneyime301 ve Blanchotcu dışarı302 kavramına dek kavramsal değişimler söz konusudur. Foucault, kendi düşüncesindeki değişim dönüşüm, süreklilik ve süreksizlik üzerine ve kendisinin nerede durduğu konusunda “bana kim olduğumu sormayınız ve aynı kalacağımı söylemeyiniz: bu bir medeni hal ahlâkıdır; bu ahlâk kağıtlarımızı yönetir. Yazmak söz konusu olduğu zaman bizi serbest bırakın.”303 demekte ve bu konuda kendisini tavsif eden her türlü nitelemeyi reddetmektedir.

Judith Revel tüm bu kavramsal, metodolojik ve araştırma alanlarındaki değişimleri Hegel’in Aufhebung (aşma) düşüncesiyle birlikte okumayı önerir. Öyle ki ona göre bu aşma, düşünceyi aynı anda hem yadsıdığı hem de kapsadığı için tam manasıyla Hegelci bir aşmadır.304 Foucaultcu düşüncenin haritasını ortaya çıkarmak bu açıdan oldukça zordur. Onun hayat serüveni, kendi biyografisi, iş tuttuğu felsefi akımlar, etkilendiği düşünce ve öğretmenler, filozoflar, Foucaultcu düşünceyi anlamamıza yardımcı olur. Ayrıca Revel, Foucaultcu düşünceyi parkur (rota) kavramından okumaya çabalayarak onun düşüncesinde felsefi güzergâhlardan bahsetme niyetindedir. Parkur, kelime itibariyle başı ve sonu belli olan bir mecrayı imlediğinden dolayı Foucaultcu düşünceyi, geçerken uğranılan bir güzergâh şeklinde değil, güzergâhları da olan belirli bir rota düşüncesinde okumak daha velut bir okuma olacaktır. Çünkü Foucault, 1961’de Deliliğin Tarihi’ne yazmış olduğu ilk önsözde şöyle demiştir:

Cinsel yasakların da tarihini yapmak gerekecektir, üstelik yalnızca etnoloji terimleriyle değil: Ahlakın veya hoşgörünün günlüğünü tutmak için değil, Batı dünyasının sınırı ve ahlakının kökeni olarak arzunun mutlu dünyasının trajik bölünmesini gün ışığına çıkarmak için bizim kültürümüzde baskının sürekli devinen ve ayak direyen biçimlerinden söz etmek.305

Görüldüğü üzere Foucault, burada yıllar sonra yapacağı ve kendisi için oldukça önem taşıyan araştırmasının dahi ilk izleklerini sunmuştur. Bu yönüyle Foucault’da her ne kadar araştırma alanları ve kavramlar, metodolojik açıdan bir değişim gösteriyor olsa da, onun için en temel soru ve sorun, daima hayatı boyunca aynı derecede önem taşıyarak

301 Michel Foucault, “İhlale Önsöz”, Sonsuza Giden Dil, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Ayrıntı Yayınevi, 2014 s. 51-71.

302 Michel Foucault, Maurice Blanchot: Dışarının Düşüncesi, çev. Ayşe Meral, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005.

303 Michel Foucault, Bilginin Arkeolojisi, çev. Veli Urhan, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2014, s. 29.

304 Judith Revel, Michel Foucault, s. 9.

305 Michel Foucault, “Deliliğin Tarihi’ne Önsöz”, Büyük Kapatılma, çev. Işık Ergüden, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2015, s. 24.

kalmıştır: Bugün kurulan bir şey olarak öznelliğimiz tarihsel açıdan bugüne gelinceye dek nasıl kurulmuş ve hangi aşamalardan ve inşa faaliyetlerinden geçmiştir? Foucault bu soruya cevap bulabilmek adına kimi zaman özneyi, kimi zaman hapishaneyi, kimi zaman deliliği, iktidarı, disiplini ve kimi zaman da cinselliği sorunsallaştırmıştır fakat sorun daima aynı kalmıştır.306

Foucault’nun düşüncesini ve felsefi serüvenini kendi metinleri üzerinden okumak, onun düşüncesinin sırasıyla hangi etkilenimlerden geçerek oluştuğunu anlamada bize yarar sağlayacaktır. Böylesi bir okuma Foucault düşüncesinin kuşbakışı seyrinin imkânını bize açan ve Foucault’nun aşamalı bir şekilde kat edilmesini sağlayan bir okuma olacaktır. Foucaultcu düşüncenin analizinde yapılan temel hatalardan biri zannımca filozofun felsefesini hayat hikayesinden yalıtık bir şekilde okuma çabasıdır. Bunun neticesinde Foucaultcu düşünce bölük pörçük okunmakta, temel hatalara düşülerek kimi zaman yalnızca arkeolog, kimi zaman yalnızca soybilimci ya da özneyle daima bir hesaplaşma içinde olup, savaşan ve yaşamının son zamanlarında da “özerk ve düşünümsel özneye” geri döndüğü savunulan307 bir Foucault karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde Foucault’nun araştırma alanlarına, kavramlaştırmalarına ve metodik göndermelerine vurgu yapan kitapları308 yerine söyleşileri üzerinden oluşturulan bir Foucault imajı da Foucaultcu düşüncenin sabitleştirilememesi üzerinde etkin rol oynayan bir diğer unsurdur. Foucault, söyleşilerinde bu kitaplarında var olan kavramları, metodolojisini, çerçevesinin sınırlılıklarını, kopmaları ve ayrışmaları geriye dönük bir şekilde betimlediğinden dolayı her zaman için kendi istencine göre şekillendirmiştir.309 Bu yüzden Foucault düşüncesini bir noktaya sabitlemek ve dönemleştirmek oldukça zor bir konu olmaktadır.

Yukarıda ifade edildiği üzere Foucaultcu düşüncede var olan söz konusu değişimler (kavramsal, metodolojik ve araştırma alanlarının değişimi) Foucaultcu düşüncenin yalnızca Fransız düşüncesindeki alımlanmasını değil, ayrıca Kıta Avrupası

306 Michel Foucault, “Hakikat Kaygısı” Özne ve İktidar, s. 84.

307 Eric Paras, Michel Foucault: Öznenin Yitiminden Yeniden Doğuşuna, çev. Yunus Çetin, İstanbul:

Kolektif Kitap, 2015, s. 15-16., Judith Revel, Michel Foucault, Güncelliğin Bir Ontolojisi, s. 17.

308 Söz konusu kitaplar daha çok Kelimeler ve Şeyler, Deliliğin Tarihi, Hapishanenin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi ve Collége de France’ta vermiş olduğu derslere dayanan kitaplardır.

309 Buna bir örnek olarak kendisinin yapısalcı olarak görülüp görülemeyeceği ile ilgili soruya “Kelimeler ve Şeyler” kitabında yapı kavramını dahi kullanmadım demesine rağmen yapı kavramının bu kitabında birçok kez geçmesi örnek olarak verilebilir.

felsefesi geleneğince de alımlanmasını zorlaştıran bir konu olmuştur. Nitekim Kelimeler ve Şeyler’den sonra onun hiç tereddütsüz şekilde Fransız düşüncesinde yapısalcılık hanesine yazılması, fakat sonrasında yapısalcılığın altı kazıldığında özne fikrini o kadar da yadsımadığı görüldüğünde yine tereddütsüz ve hemen postyapısalcı haneye kaydedilmesi de bu yüzdendir. Bununla yetinmeyen alımlayıcı düşünce ısrarlı bir şekilde Foucault’yu bu sefer de postmodern felsefenin içinde konumlandırmayı istemiş ve denemiştir ki Foucault bu konuda biraz müstehzi bir edayla ve Baudrillardvari bir cevapla

“yapısalcılık neyse de postyapısalcı ve postmodern felsefenin neyi işaret ettiğini bilmiyorum” demektedir.

Alımlama pratiği dışarıda bırakılarak ifade edildiğinde Foucaultcu düşünceyi kendi biyografisiyle okumak hem Foucault düşüncesini hem de genel itibariyle Foucault düşüncesinin Fransız felsefesi ve genel bir felsefe için taşıdığı anlamın ortaya çıkartılması açısından oldukça önemlidir.